| Konu: | HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, kalkınma plan ve stratejilerinin oluşturulması sürecindeki görevini yerine getirmeyerek ve KOBİ'leri yeterince desteklemeyerek çevresel, ekonomik ve sosyal problemlere zemin hazırladığı iddiasıyla Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/46) |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 77 |
| Tarih: | 16.03.2015 |
ADALET VE KALKINMA PARTİSİ GRUBU ADINA CAHİT BAĞCI (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bugün gündemimizde, HDP'nin, Sayın Kalkınma Bakanımızla ilgili olarak, gerekçesinde iddia edilen uygulanan kalkınma stratejilerinin yaratmış olduğu sorunlar ve doğal kaynakların sermayenin kullanımına sokulması, kalkınma planlarının hazırlanmasında halk katılımının yer almadığı, GAP'ta sulama projelerinin yapılamadığı ve KOBİ'lerin finansmana erişim sorunlarının iddia edildiği bir gensoru verilmiştir. Bununla ilgili düşüncelerimi sizlerle, AK PARTİ Grubu adına, arkadaşlarım adına paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii ki bazı politikaları eleştirirken eleştirdiğiniz konuyla ilgili argümanlarınızın daha önce söylediklerinizle de tutarlı olması lazım. Sizler hatırlarsınız -ben sekiz yıldır bu Parlamentodayım- BDP'den arkadaşlar -şu anda HDP Grubu olarak milletvekili arkadaşlarımız- zaman zaman bu kürsüye çıktıklarında çeşitli vesilelerle -bu, yeri geldiğinde Meclis araştırma önergesi vererek, yeri geldiğinde de çeşitli kanunlarla ilgili- görüşlerini ortaya koyarken Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yatırım yapamamanın, istihdam üretememenin eleştirisini Hükûmetimize getirmişlerdir.
Şimdi gensoruyla ilişkili bakıldığında, bölgede yapılan, yapılması planlanan rüzgâr enerjisinin, güneş enerjisi panellerinin veyahut da sulama projelerinin doğada yarattığı tahribatla ilişkilendirilmesini burada çelişki olarak gördüğümü belirtmek istiyorum. Tabii ki birtakım yatırımları yaparken doğada istenmeyen malzeme alımı gerçekleşiyor. Örneğin yol yapımıyla alakalı olarak malzeme almak durumundasınız veyahut da bir yerden kanal geçireceksiniz, tünel yapmak durumundasınız. Hâliyle o coğrafyada birtakım oynamalar yapılmaktadır. Ama bu oynamaların yapılmasını, sermayeye doğal kaynakların veyahut da coğrafyanın peşkeş çekilmesi olarak değerlendirmek son derece tutarsızdır.
Ben, zaman zaman bu kürsüde özellikle Sayın Veysel Eroğlu'nun Türkiye'de ormanlaşma alanında ve çevre duyarlılığı konusunda -geçen dönemde Çevre Bakanı olarak görev yapıyordu- yapılan faaliyetlerin, AK PARTİ iktidarlarında bir önceki yıllarla kıyaslandığında son derece, 2'ye, 3'e katlayan çevre duyarlılığı yönünde ve özellikle ağaçlandırma, ormanlaştırma, erozyonla mücadele, toprak koruma faaliyetlerinin yapıldığını sizler de hatırlıyorsunuz. Ben bu konulara girmeyeceğim.
Ancak bu gensorunun gerekçesinde ortaya konulan özellikle katılımcı bir yaklaşımla kalkınma politikalarının veyahut da genel anlamda politikaların yapılmadığı gerekçesini, gensorunun bence en zayıf yönü olarak gördüğümü belirtmek istiyorum.
Şöyle ki: Az önce, benden önceki konuşmacı arkadaşlar da söylediler, Kalkınma Bakanlığı öncesinde Devlet Planlama Teşkilatı aracılığıyla -ki benim de uzun yıllar çalıştığım kurumda- hem özel ihtisas komisyonlarının hazırlanmasında hem de kalkınma planlarına altlık oluşturan bu çalışmaların yapılmasında tam da iddia edilenin aksine katılımcı bir anlayışla bu çalışmalar yapılmıştır.
Bakın, değerli arkadaşlar, Onuncu Kalkınma Planı, Kalkınma Bakanlığının koordinasyonunda katılımcı bir yaklaşımla 2010 yılında bir plan hazırlık çalışmasıyla başlatılmış ve Başbakanlık genelgesiyle makroekonomik, sektörel ve bölgesel düzeyde 66 adet özel ihtisas komisyon raporunun çalışmalarıyla işe başlanmıştır. Söz konusu komisyonlarda 3 bini aşkın akademisyen, kamu çalışanı, özel kesim, sivil toplum kuruluşu temsilcisi bir araya gelerek çalışmalara katkı vermişlerdir. Planın hazırlık çalışmaları yerel düzeyde de sürdürülmüştür. Bu kapsamda, kalkınma ajansları aracılığıyla mahalli idarelerin ve yerel aktörlerin, Türkiye'nin kalkınma öncelikleri konusunda görüşleri alınmıştır. Plan metninin oluşmasında Kalkınma Bakanlığının elli yılı aşan planlama deneyiminden, özel ihtisas komisyonu raporlarından; iş dünyasıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla, düşünce kuruluşlarıyla, akademik çevrelerle, kamu ve özel sektör temsilcileriyle yapılan istişare toplantılarının sonuçlarından yararlanılmıştır. Çanakkale'den Ağrı'ya, Iğdır'dan Sinop'a kadar tüm illerimizde anket, mülakat, yazılar alınmış, toplantılar yapılmış, 7.200'ü yerelden 10 bini aşkın kişi ve kuruluştan Türkiye'nin kalkınma öncelikleri konusunda görüş ve öneriler alınarak Onuncu Kalkınma Planı'nın yol haritası oluşturulmuştur.
Ben bazı rakamları, tablodaki rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum. 3.038 kişiyle görüşme yapılmış, değerli arkadaşlar; kamu sektöründen 1.295 kişi, özel sektörden 425 kişi, sivil toplum kuruluşlarından 547 sivil toplum kuruluşu temsilcisi, akademik dünyadan 500, uluslararası kuruluşlarımızdan 28, yerel yönetimlerden 126 temsilci, sosyal kesimlerden, sendikalardan 77, kamu sermayeli şirketlerden 16, işveren temsilcilerinden 15, barolardan da 6 temsilci bu çalışmalara katılmıştır.
Bir diğer konu: Değerli arkadaşlar, şu anda kalkınma ajansları 26 bölgemizde faaliyet göstermektedir ve her ilimizde de bağlı bulunduğu kalkınma ajansına bağlı çalışan bir destek ofisi vardır. Planlı yılların başladığı 1960'larda olduğu gibi, merkezden planlama ve politika üretmenin sıkıntılarını Türkiye yaşamıştır. Bu çerçevede, kalkınma ajanslarının kuruluşuyla birlikte her ilin valisi, belediye başkanı -ki burada az önce HDP'den konuşan Sayın Zozani ifade etti bir katılımın olmadığını ki gensoru gerekçesinde de yazıyor- HDP'li belediye başkanlarının da içinde olduğu kalkınma ajansı yönetim kurulu ve aynı şekilde, o kalkınma ajansının bağlı bulunduğu ildeki bütün sivil toplum kuruluşları, il genel meclisi başkanları, rektörler kalkınma kurulunda görüş, öneri, düşüncelerini yansıtmaktadırlar ve o bölgenin stratejisine, eylem planlarına ve master planlarının hazırlanmasına katkı sunmaktadırlar. Her ilin ihtiyaç ve öncelikleri ortaya konulmakta, o bölgeye yönelik özellikle gelişim evreleri, gelişim hedefleri belirlenmektedir. İllere yönelik olarak şu anda elimizde plan ve stratejiler mevcuttur kalkınma ajansları tarafından yapılan. İddia edilen "Program hazırlanırken halkın görüşü alınmamaktadır." tezi ya ülkemizde olup bitenin görülmediği ya da anlamakta zorlanıldığı anlamına gelir. Ben arkadaşlara bir gün illerde ki bu, Van'da Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı olabilir, Dicle olabilir, Fırat olabilir veyahut da İpekyolu, Karacadağ, hangisini istiyorlarsa veyahut da Ankara Kalkınma Ajansı olabilir, Çukurova olabilir, buyurun gelin Samsun'a, Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı olabilir, size yapılan çalışmalar hakkında bilgi versinler, brifing versinler, ne tür bir katılımcılıkla bu çalışmaların yapıldığını çok daha somut bir şekilde anlama ve izleme imkânı bulabilirsiniz.
25 dönüşüm programıyla alakalı olarak Sayın Günal da söylediler, Sayın Türeli de konuşmasında ifade etti. Değerli arkadaşlar, Onuncu Kalkınma Planı'na altlık sağlayan 25 dönüşüm programının 1.300 eylem planına dönüşmüş olmasından aslında memnuniyet duymanız gerekir. Sizin hem bu Hükûmet programlarının okunmasında hem her yıl bütçe görüşmelerinde ifade ettiğiniz bir şey vardı ki bu da nedir? "Yapısal sorunlara çözüm üreten bir Hükûmet programı değil." veyahut da "Kalkınma planı yapısal sorunlara çözüm üretmiyor." Nedir yapısal sorunlar? "Cari açığı azaltmıyor, ithalata bağımlılığa bir çare oluşturmuyor, tasarrufları artırmıyor." veyahut da "Nitelikli iş gücüne çare üretmiyor." gibi bir eleştiri getiriyordunuz. İşte, 1.300 eylem planı burada, her bir sektörle ilgili ortaya konulan eylem planında ilgili kuruluş, sorumlu kuruluş, koordinatör kuruluş en ince detayına kadar, âdeta kılcal damarlarına kadar ekonomiye ve piyasalara inen bir strateji, bir eylem planı ortaya konulmuştur. Bundan Türkiye adına, kurumlarımız adına, geçmişte elli yıllık tecrübeyi Kalkınma Bakanlığı bünyesinde...
Sataşan arkadaşlardan "Devlet Planlama Teşkilatı ölmüştür, Kalkınma Bakanlığı sıradan bir bakanlığa dönüşmüştür." şeklinde ifadeler oldu. Kesinlikle bu doğru değildir. Kalkınma Bakanlığı, hâlâ hükûmetlere müşavirlik yapan, Türkiye'nin orta ve uzun vadeli geleceğine yönelik stratejileri, eylem planlarını ortaya koyan, politika üreten bir kurum olarak daha da üst düzeyde, makro bir bakış açısıyla, gözle, bütün tarafları dinleyen, gözleyen, izleyen ve uygulamaya koyan bir bakanlığa dönüşmüştür.
Bu açıdan, 25 dönüşüm programının Sayın Başbakanımız tarafından detaylarıyla açıklanmış olması Türkiye adına memnuniyet verici bir durumdur. Sizler de bunu inceleyerek her bir dönüşüm... 3 defa açıklama yapıldı, sizin de açıklanan 3 dönüşüm programının içeriğine girerek "Filanca dönüşüm programının şu numaralı eylem planı sağlıklı değildir." şeklinde bir değerlendirme yapmanızı daha doğru bulduğumu ifade etmek istiyorum. Zira, politikalar, beraberinde enstrümanlarıyla ancak sağlıklı bir şekilde yol alabilirler veyahut da uygulanabilirliğin gerçekleşebilme imkânı o şekilde daha uygun olur diye düşünüyorum.
KOBİ'lerle alakalı olarak gensoruda iddia edilen bir konu var, onunla ilgili olarak da şunu söylemek istiyorum: Bu arada kalkınma ajansları tarafından dört yılda 81 ilde toplam 1,9 milyar TL hibe desteği verilmiştir arkadaşlar. Bunun yüzde 56'sı KOBİ'lere verilen destektir. Yani bildiğimiz, bankalar aracılığıyla veyahut da KOSGEB aracılığıyla verilen kredilerin dışında, son dört yılda 1,9 milyar TL'nin yaklaşık 1 milyar TL'si KOBİ'lere yüzde 50'ye varan hibe desteği olarak yararlandırılmıştır ki bu haksızlığı da kabullenmemiz mümkün değildir.
Gensoruda, 10 milyon ailenin yoksulluk yardımlarıyla yaşamaya mahkûm edildiği tezi yer almaktadır. Eğer siz bunu, bu sosyal devlet anlayışını veyahut da sosyal yardımları veyahut da sosyal adaleti sağlama çabalarını, Hükûmetin uygulamalarını, engelliye, yaşlıya, dula, muhtaca, asker ailelerine yapılan bu yardımları, genel sağlık sigortası gibi kapsamları bir muhtaçlık kültürü olarak görüyorsanız bu sizin yaklaşımınızdır ancak bu, bizim anlayışımızın farkını sadece ortaya koyar. Biz, nerede bir kimsesiz varsa nerede bir âciz varsa, yardıma muhtaç varsa, korunması gereken insan varsa, sosyal adaletin ve sosyal devlet olmanın gereği onlara sahip çıkmaya devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sosyal yardımlar ve harcamalarla ilgili olarak gayrisafi yurt içi hasıladan 2002'de 825 milyon TL ayrılmışken bugün bu rakam 26,5 milyar TL'ye ulaşmıştır ancak bu, bu durumu, bu muhtaçlığı, muhtaçlığa mahkûm edildiği tezini kesinlikle doğrulamaz çünkü kişi başına düşen günlük harcama, değerli arkadaşlar, bunu bütçe görüşmelerinde de detaylı olarak konuştuk; 2002'de 4,3 doların altında yaşayan nüfus, nüfusumuzun yüzde 30'u idi; aynı şekilde, açlık sınırı sayılan kişi başı günlük harcaması 2,25 doların altındaki nüfusumuz 2002'de yüzde 3 idi ama bugün 4,30 doların altında harcama yapan bir nüfus neredeyse kalmamıştır. Gelir dağılımındaki eşitsizliği ancak bu şekilde ortadan kaldırabilirsiniz. Sayın Başbakanımızın, Maliye Bakanımızın bütçe görüşmelerinde de ifade ettiği gibi, küresel mali krizin devam ettiği yıllar dâhil, son yedi yılda ülkemizde 5,7 milyon kişiye istihdam yaratılmıştır. Bu, gelir dağılımında hızla düzelen ve orta sınıfı genişleyen bir Türkiye'nin fotoğrafıdır. Büyümenin kapsayıcı olması, gelir dağılımındaki adaletin sağlanması, refahın bölgeler arasında dengeli dağılması hükûmetlerimizin öncelikleri olmuştur.
Hızlı büyümenin toplumun tüm kesimlerine olumlu yansıdığının en somut göstergesi ise en zengin yüzde 10'luk kesim ile en yoksul yüzde 10'luk kesimin karşılaştırılmasıdır. 2002'de en zengin yüzde 10'luk kesimin geliri en yoksul yüzde 10'luk kesimin gelirinin 18 katı iken bu oran 2013 yılında 11 kata düşmüştür. İnsani gelişme endekslerine göre, Türkiye 187 ülke arasında 69'uncu sıradadır. Gelir eşitsizliğini azaltarak sosyal gelişmeyi sağlamaya çalışan bir iktidar olmuştur.
Değerli arkadaşlar, ben son olarak GAP bölgesiyle ilgili değerlendirmeleri de sizlerle paylaşmak istiyorum. Sayın Kaplan konuşmasında söyledi; GAP başlangıçta tabii ki, bölgenin özellikle su ve toprak kaynaklarının gelişmesine dayalı bir program olarak ele alınmıştı ancak yeni açıklanan, Sayın Başbakanımız tarafından Mardin'de açıklanan planla GAP bir bölge gelişme planına dönüşmüştür. Yani, GAP bölgesine yönelik olarak bu aşamada bütün yönleriyle bir bölgesel gelişme planı; hastaneleriyle, yollarıyla, barajlarıyla, toplulaştırmasıyla, sosyal yardımlarıyla, OSB'leriyle, çevre yatırımlarıyla bütünsel anlamda bir bölgesel kalkınma programına dönüşmüştür.
Diyarbakır'la alakalı burada bir husus ifade edildi. Ben de çıkmadan önce bilgileri aldım. Değerli arkadaşlar, "Diyarbakır'da hiçbir şey yapılmadı." diye ifade edildi. Kanalizasyon olan köy sayısı Diyarbakır'da 2002 öncesinde son derece sınırlıyken -ki bu 50'ye yakın köyken- bugün 425 köyümüzün kanalizasyona kavuştuğunu, içme suyu giden köyümüzün 1.500'ün üzerinde olduğunu ve son on üç yılda da 15 milyar TL'lik bir yatırımın Diyarbakır'da yapıldığını belirtmek istiyorum.
Hakeza, sulamalarla alakalı olarak ifade etti gene Sayın Kaplan "Bir şey yapılmadı." diye, ki önergede de yüzde 17 olarak sulama yatırımlarının yapılabildiği ifade edilmektedir. Ceylanpınar bölgesiyle ilgili sulama projesi ihale edilmiştir, 700 bin dekar alan sulanacaktır, yapımı devam ediyor. Aynı şekilde, Viranşehir sulama projesi de 355 dekar araziyi sulayacak olup ihalesi yapılmıştır, önümüzdeki günlerde de yapımına başlanacaktır.
Ben, bu çerçevede, Kalkınma Bakanımızla alakalı gensoruda hem Onuncu Kalkınma Planı'nı hem dönüşüm programlarını hem de GAP Projesi sonrasında GAP bölgesine yönelik olarak bir bölgesel gelişme programını bölgemize yönelik olarak nasıl uygulayacağımızı anlatma, ifade etme fırsatını buldum. Ben inanıyorum ki GAP gelişme projesi bölgemizde ciddi bir sinerji yaratacaktır, yaratmıştır. Ben, 47 milletvekili arkadaşımızla bir yıl önce bölgeyi ziyaret etmiştim. Çözümün adının dahi bölgede ciddi bir beklenti, umut, gelecek adına güzellikler taşıdığını gördüm, hissettim. İnşallah diliyorum ki bu programlar hem kalkınma planı hem dönüşüm programları hem de diğer açıklanan programlar ülkemizin gelişmesine, büyümesine, kalkınmasına ve 2023 hedeflerine bizleri yaklaştıracaktır. Daha demokratik bir Türkiye'nin inşasına, daha gelişmiş bir Türkiye'nin inşasına katkı sağlayacaktır diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)