GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmında yer alan kadınların istihdam ve ücret eşitsizliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin (10/700) ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 21 Şubat 2015 Cumartesi günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:60
Tarih:21.02.2015

GÜRKUT ACAR (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (10/700) esas numaralı, kadınların istihdam ve ücret eşitsizliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırma komisyonu kurulması konulu önergemizin gündeme alınmasına ilişkin önerimiz üzerinde söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'de kadınların istihdam sorunu var, ücret eşitsizliği sorunu var; bunları konuşacağız ama bunlardan, her şeyden önce Türkiye'de kadınların can güvenliği sorunu var, yaşam hakkı sorunu var. Son yedi yılda yaklaşık 1.500 kadın şiddet sonucu yaşamını yitirdi değerli arkadaşlarım. Bu yılın sadece ocak ayındaki rakamları söylüyorum: Öldürülen kadın sayısı 200'dür. 200 ailede, ocakta acı var sadece ocak ayında. Sorunun büyüklüğünü anlatmaya bu yetmiyor ama Mersin Tarsus'ta Özgecan Aslan'ın hunharca katledilmesi, hemen ardından Antalya'da Hüsne Aslan'ın arabayla ezilerek öldürülmesi bu sorunun boyutlarını daha çarpıcı ve daha acıklı şekilde ortaya koymuştur.

Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi kadına yönelik şiddetin araştırılması için bir komisyon kurdu değerli arkadaşlarım. Bu Komisyon sorunu tespit edecek ve çözüm üretecek. Bu Komisyon neyle gündeme geldi dersiniz? Bir erkek AKP'li vekilin mahalle namusu kavramıyla gündeme geldi yani kadına yönelik şiddeti mahalle namusuyla önleyeceğiz. Bunun akılla, mantıkla bir bağlantısı var mı değerli arkadaşlarım? Türkiye'nin bu tabloyu ve yaratan zihniyeti daha fazla taşıması mümkün değildir, bunu ceza yasalarıyla da önlemek mümkün değildir.

Bakın, bugün Cumhuriyet gazetesinde "Kadın meselesi değil, erkek meselesi" diye bir araştırma var. Hâlâ "Erkek sever de döver de." diyenlerin oranı kaç biliyor musunuz? Yüzde 21. Erkeklerin yüzde 26'sı, kadınların yüzde 17'si erkek şiddetini içselleştirmiş durumda. Toplumun yüzde 69'u "Kadın çalışmak için eşinden izin almalıdır." görüşünde, kadınların yüzde 64'ü bile böyle düşünüyor. Bunu değiştirmenin yolu eğitimdir değerli arkadaşlarım, aşabileceksek eğitimle aşacağız, eğitim, eğitim, eğitim. Bu alanda yapılan çalışmalardan sonuç alınmasının Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olduğunu düşünüyorum ama ne yazık ki eğitim kurumlarında da bu konunun tam tersi örnekler karşımıza çıkıyor. Yani, karma eğitimi kaldırarak mı kadın-erkek eşitliği bilincini geliştireceğiz? Eğitim ortamlarında küçücük çocukları cinsiyetlerine göre ayırarak mı bu bilinci geliştireceğiz? Eğitimde cinsiyetçi uygulamaları artırarak mı bu bilinci getireceğiz değerli arkadaşlarım? Böyle bir şey nasıl mümkün olacak? Adalet ve Kalkınma Partisinin dedikleri ile yaptıkları arasında büyük çelişki var. Bu, tüm alanlara yansıyor.

0-6 yaş çocuklarına TRT'nin gösterdiği filmlere bakmanızı rica ediyorum, çizgi filmlere. O filmlerde kadın nedir? Kadın annedir, yemek yapar, bulaşık yıkar, çamaşır yıkar, çocuk bakar, işi ve mesleği yoktur ve bu, 0-6 yaş çocuklarımızın beynine ekiliyor. Önergemizin konusu olan kadınların istihdamı ve ücret eşitsizliği konusu da buna dâhildir.

Bakın, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun üyesiyim değerli arkadaşlarım. Bazı çalışmalarına da saygı duyuyorum ama etkin değil, sonuç alıcı değil. KEFEK bugün hiçbir sonuç alamamıştır yaptığı çalışmalardan, dört sene oldu, dört senedir çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, ordumuzda askerlerimiz var, 21 yaşında çocuklar orada eğitim görüyor. Bunlara kadın-erkek eşitliğiyle ilgili eğitim verilebilir. Veriliyor mu? Verilmiyor. İlkokuldan itibaren kadın-erkek eşitliğiyle ilgili eğitimin başlaması lazım. Başlanıyor mu? Başlanmıyor.

Bu istihdam konusunda da bir çalışma yapıldı ve bir rapor basıldı. Her alandaki kadın istihdamının artırılması ve çözüm önerileri komisyonu raporu var. Benim ve CHP'li arkadaşlarımın bu rapora itirazlarımız var değerli arkadaşlarım çünkü bir şeyler yapılıyormuş, çalışılıyormuş gibi gösteriliyor ama işin özü es geçiliyor. Bakın, nüfusumuzun yaklaşık yarısı kadın, çalışma çağındaki kadınlarımızın sayısı yaklaşık 28 milyon. Çalışanların sayısı kaç? 7-8 milyon. Türkiye İstatistik Kurumunun rakamlarına göre iş gücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 72,3; kadınlarda ise yüzde 30,9. Ama gerçek rakamı söyleyeyim -bu şişirilmiş rakam- yüzde 28,3 dolayında. İşte bütün sorun burada.

Değerli arkadaşlarım, OECD ülkelerinde kadınların iş gücüne katılma oranı yüzde 65'tir. Bu Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu rapor hazırlıyor, çekingen bir şekilde, boynunu bükerek "Kadın istihdama katılsın." diyor. Sonra, yurttaşların vergileriyle yayın yapan TRT'den, yandaş TRT'den, AKP'nin borazanı hâline gelmiş olan TRT'den bir adam çıkıyor ve "Çalışan kadın yuvasını dağıtıyor." diye fetva veriyor. AKP'li büyüklerden ya da Meclisteki Komisyondan bu adama "Sen ne diyorsun densiz?" diyen var mı? Yok. TRT neden Kadın Komisyonunun raporunu anlatmıyor da bu adamı konuşturuyor? Çünkü asıl AKP zihniyeti budur, ekranlara da o taşınıyor. TRT'den topluma, "Hamile kadının sokakta gezmesi doğru değil." mesajı yayılıyor. Kendisini Başbakan zanneden, bu nedenle de sözde Cumhurbaşkanı dediğim "cumhurbaşbakan" 3 çocuk, 5 çocuk mesajları veriyor değerli arkadaşlarım.

Bir de "Kadınlar çocuklarını büyütebilsin." sloganıyla bir istihdam paketi getiriliyor. Yani, kadın iş yaşamında olmasın, sosyal yaşamda olmasın, kendi ayakları üzerinde durmasın, 3-5 çocuk doğursun, evde çocuk baksın; bilinçaltına yerleştirilen budur. Bunlar faşist bir anlayışın ürünleridir, bunlar laiklik karşıtı bir anlayışın uygulamalarıdır. AKP zaten bu yönüyle mahkûm olmuş bir siyasi partidir.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, laiklik olmadan kadın-erkek eşitliği olmaz. Öncelikle aklı ve bilimi temel alacaksınız. "Fıtrat, fıtrat" diyerek, aklı ve bilimi reddederek eşitlik sağlanmaz. Yani, kimse kadın ve erkek fiziksel olarak eşit olsun demiyor; haklarda eşitlik, fırsatlarda eşitlik olsun, hukukta eşitlik olsun, temel olan budur. Kabineye bir kadın bakan atayarak, bir kadın vali atayarak, bir kadın rektör atayarak kadın-erkek eşitliği sağlanmaz, sağlanamaz.

Kadın-erkek ücretlerinde de bir uçurum var. Bakınız, 1 milyon 23 bin kadının çalıştığı profesyonel meslek gruplarında yıllık ortalama kazanç 27 bin 861 lira. Aynı işi yapan işi yapan 1 milyon 300 bin erkek ise 34.520 lira kazanıyor. Yani, kadınlar erkeklerle aynı işi yapıyor ama yüzde 20 eksik ücret alıyor.

Değerli arkadaşlarım, bunları uzatmak mümkün ama önemli olan, bunları çözme niyeti var mı, yok mu, iktidarda bu irade var mı, sorun buradadır.

Bakınız, az önce örnekler verdiğim araştırmada deniliyor ki: "Toplumun yüzde 42'si 'Kadının erkekten fazla para kazanması ailede sorundur.' diyor." Yani, neredeyse toplumun yarısı ücret eşitsizliğini onaylamış oluyor. İşte sorun bu düşünce yapısındadır. 300 bin öğretmen iş bekliyor, 50 bin sosyolog -biraz önce mesaj geldi- kadro bekliyor. Yetişmiş insanımız var, yetişmiş kadınımız var, uzmanımız var ama bunlara iş verilmiyor ve değerlendirilmiyor, göstermelik işler yapılıyor. Ne zaman devlet bütçesinden ve yerel yönetim bütçelerinden kadın-erkek fırsat eşitliği için pay ayırırsak o zaman biz belki Avrupa ülkelerine biraz yaklaşmış olacağız.

Değerli arkadaşlarım, durum böyleyken, AKP iktidarı döneminde en fazla değişiklik yapılan kurumların başında yargı geliyor. Yargı kurumu, adalet kurumu, paket paket adalet reformlarıyla darmadağınık edildi. Yargı reformları yapıldı. Sonuç ne oldu? Yargı sistemi çöktü, adalet sistemi çöktü; yargıya, adalet kurumuna, emniyete, polise duyulan güven sıfır düzeyine indi.

Bunu söyleyen biz değiliz, tespitleri yapan biz değiliz, kendiniz söylüyorsunuz. Bunun sorumlusu kim? En fazla şikâyetçi görünen sizlersiniz. Burada da büyük bir çelişki yok mu? Hem de çok bir büyük bir çelişki var. "Yargıyı düzelteceğim, adaleti sağlayacağım." diye sürekli paket paket kanun çıkaracaksınız ama sonuç tam bir iflas olacak. İşte bu, AKP'nin hukuk tanımamasının sonucudur, AKP'nin kendine göre, kendi siyasi hedeflerine göre hukuk oluşturma çabasının sonucudur.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bir "cumhurbaşbakan" var; sözde Cumhurbaşkanı ama kendisini Başbakan zannediyor; kimlerin milletvekili adayı olacağına o karışıyor, partisi için hedefler belirliyor, hâlâ partili olduğunu iddia ediyor. Tarihî bir açıklama yaptı, dedi ki: "Bana 'Hukuk mu, kanun mu?' diye sorsanız, ben 'hukuk' derim." diyor. Yani Patagonya'da falan yaşıyor olsam, bir hukukçu olarak ben de buna inanacağım ama ne yazık ki Türkiye'de yaşıyorum ve bir hukukçu olarak bu açıklamanın gerçekle uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmadığını görüyorum. İnsanların aklıyla bu kadar dalga geçilmez. Değerli arkadaşlarım, devletin olanaklarıyla seçim mitingleri yapmaz bir cumhurbaşkanı. "Hukuk" diyen bir adam, muhalefet partilerini siyasi hedef hâline getirmez. "Önce hukuk" diyen bir kişi, yargı kararları uygulanmasın diye kanun üstüne kanun yapılmasını sağlamaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)