GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri
Yasama Yılı:5
Birleşim:49
Tarih:29.01.2015

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 683 sıra sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın ikinci bölümü üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Genel kurulu saygıyla selamlıyorum.

İnsan yaşamının temel ihtiyaçları ile doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında bir denge kurabilmek, ekonomik faaliyetlerin toplumsal ve çevresel boyutlarıyla uyumlu bir bütünsel planlama çerçevesinde mümkün kılınabilir. Ekonomik bir alan olan madencilik faaliyetinin sürdürülebilirliği de benzer biçimde jeolojik, hukuki, çevresel ve sosyal etkenler dikkate alınarak hazırlanan kapsamlı ve nitelikli planlamalarla sağlıklı yürütülebilir. Bu bağlamda, madenlerin çıkartılması, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin yeterli biçimde alınması ve çevreye bir zarar verilmemesi koşuluyla gerçekleştirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de madencilik faaliyetlerinin niteliği, Soma ve Ermenek facialarıyla hiçbir şüpheye yer bırakmayacak nitelikte, bir kez daha ortaya çıkmıştır. Yaşanan her büyük maden faciasından, işçi cinayetlerinden sonra hükûmetlerce mevzuat değişikliği yapılmakta, ancak gerçek sorunlara odaklanılmadığı için gerçekçi ve uzun vadeli bir düzenleme gerçekleştirilememektedir. Bu tasarı da basına ve kamuoyuna önemli değişiklikler öngörüyormuş biçiminde yansıtılmış, ancak madencilik faaliyetlerini ve maden işçilerinin can güvenliklerini sağlamaya dönük, nitelikli birçok düzenlemeden yoksun bırakılmıştır. Oysa, son maden faciaları ve maden işçisi cinayetleri sonrasında farklı kurumlar tarafından önemli çalışmalar yapılmış, raporlar hazırlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Soma maden faciasıyla ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Soma Araştırma Komisyonu Raporu tamamlanmış, hem işçi sağlığı ve iş güvenliği noktasında hem de madencilik faaliyetleri noktasında önemli tespitler yapılmıştır. Ayrıca, Kamu Denetçiliği Kurumunun aynı konudaki raporu sonuçlanmıştır. Yine, Maden Mühendisleri Odasının hazırladığı raporların sonuçlarının incelenmesi ve önerilerin değerlendirilmesi gerekirken, görmekteyiz ki raporlarda yapılan önerilerin büyük çoğunluğu dikkate bile alınmamıştır.

Değerli milletvekilleri, somut istatistikler üzerinden bakıldığında bile sadece maden faaliyetlerinde değil birçok iş kolunda işçi güvenliği sorunu kaygı verici boyutlardadır. Hükûmet yetkililerinin gerek Meclis kürsüsünden gerekse basın karşısında işçi ölümlerini doğallaştırmaya çalışan, işçi ölümlerini müdahale edilemez ölüm olayları gibi göstermeye çalışan beyanatları ibret vericidir. Gerçeği konuşmak gerekir ve bu gerçeğe ilişkin tedbirler almak gerekmektedir.

Bakınız, Türkiye, 100 bin çalışan başına ölümlü iş kazalarında Avrupa 1'incisidir; dünyada ise 3'üncü sıradadır. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO verilerine göre El Salvador ve Cezayir'in ardından işçi ölümlerinde 3'üncü sırada olan Türkiye'de her yıl ölen işçi sayısı bin kişinin üzerindedir.

ILO verilerine göre ölümle sonuçlanan iş kazası oranları Türkiye'de yüz binde 20 iken, bu oran Norveç, İsveç, İsviçre ve Danimarka gibi ülkelerde yüz binde 2 oranının altındadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre, Türkiye'de her gün 172 iş kazası meydana gelmektedir. Bu kazalar her gün ortalama 4 işçinin hayatına mal olurken, 6 işçi ise sürekli iş göremez hâle geliyor.

Değerli milletvekilleri, tarihimizin en büyük madenci iş cinayeti, Soma'da, daha önce kamu tarafından işletilen ve redevans sözleşmesiyle Soma Holding adlı firmaya devredilen bir ocakta yaşandı. Kazanın ayrıntıları ortaya çıktıkça, redevans sözleşmesinde yer alan asgari üretim miktarı kavramının, üretimi gerçekleştiren şirkete daha çok ve daha ucuza üretim baskısı yaptığı, şirketlerin de bu baskı karşısında iş güvenliği konusunda yeterli tedbiri almadığı, eğitimsiz personeli yetersiz ekipmanla yer altına indirdiği, yemek ya da vardiya değişimi için bile dışarı çıkılmasına izin verilmediği anlaşılmaktadır. Ayrıca, denetim faaliyetlerinin yetersiz kaldığı, kamu adına denetime gelenlerin sadece evrak üzerinden kısıtlı bir denetim yaptığı, firmanın kendi öz nezaretçilerinin ise denetim raporlarını uygun bir biçimde hazırlamadığı ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ermenek'te yaşanan faciadaysa geniş bir kömür madeni havzasında planlamanın havza bazında yapılmaması, havza genelinde yer altı haritasının çıkartılmamasından kaynaklandığı ortaya çıkmıştır. Kömür çıkartmak için açılan galerinin, daha önceden açılmış ve artık işletilmeyen, suyla dolmuş eski galeriye çok yaklaşması sonucu yaşandığı, eski galeriden yeni galeriye basınçla dolan suların madenci işçilerimizin yaşamına mal olduğu tespiti yapılmış bulunmaktadır. Buna karşın, kamuoyu, madenci işçiler ve ilgili sivil toplum kurumları redevans çalışmasının kamudan kaldırılmasını beklerken, tasarıda kamu konusunda bir düzenleme yapılmamış, göstermelik bir düzenlemeyle sanki kaza özel sektör redevans işletmesinde yaşanmış gibi sadece özel sektörün redevans sözleşmesiyle ocak çalıştırılması yasaklanmıştır. Diğer yandan, kamunun redevans işletmelerini daha fazla çalışma, daha fazla ürün, daha ucuz üretim cenderesine sokan mevzuat ve uygulamalara ilişkin bir düzenlemeye de tasarıda yer verilmemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine bu tasarıyla teknik nezaretçilik yerine "yetkilendirilmiş tüzel kişiler" adıyla bir kurum teşekkül edilmiştir. Bu düzenlemeyle devlet denetleme yetkisini özelleştirmektedir. Denetleme sorumluluğu devlete Anayasa tarafından verilmiştir ve devredilemez. Nitekim, Anayasa Mahkemesi geçmişte de denetim yetkisini devreden düzenlemeleri bu gerekçeyle iptal etmiştir. Denetleme konusunda yetkilendirilmiş tüzel kişiler uygulaması, yaşanan 2 büyük maden faciasından sonra Bakanlığın sorumluluktan kaçmak için denetimi bir başkasına ihale etmesinden başka bir anlam ifade etmemektedir. Bu düzenlemeyle, bundan sonra yaşanacak iş kazalarında olaylardan şirket sahibinin ya da ortaklarının sorumluluğu bulunmayacaktır. Yetkilendirilmiş tüzel kişiler devletin denetim hakkının özelleştirilmesidir. Böyle bir özelleştirme mantığı doğru değildir, kanun tasarısından çıkartılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, madencilik alanında yaşanan olumsuzlukların üzerini örtmek, bir grup insanı kayırmak, sorun yokmuş gibi davranmak, işçiyi düşünmeyen, patronların ihmali ve güvenlik için gerekli harcamaları yapmaktan kaçınmaları sonucu yaşamını yitiren işçileri unutturmaya çalışmak ibretlik bir durumdur. Madenler kamunun malıdır. Bu nedenle, devlet mutlaka madencilik faaliyetinin içinde olmalıdır ancak bu durum bazı yatırımcıları kayıracak, bazılarını batıracak bir anlayış içinde olmadan, yatırımcının iktidara yakınlığına göre muamele yapılacak bir anlayıştan uzak olmak zorundadır.

Sonuç olarak, tasarı madenciliğin sorunlarına çözüm üretecek düzenlemeleri gerçekleştirmekten uzaktır. Madenlerin planlı bir şekilde mühendislik bilim ve tekniği uygulanarak üretilmesini, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmasını öngören bir metin değildir. Kaynaklarımızı kollayacak, çevreyi koruyacak ve iş kazalarını önleyecek ciddi önermelerden uzaktır. Bu bağlamda, uluslararası, bilimsel, teknik ve esaslarda bir madenciliği ve işçi güvenliğini öngören, çevresel ve sosyal boyutlarda bir gelişmeyi sağlayacak kapsamlı düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır.

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)