GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 56 milletvekilinin; 2013 yılında yapılan Seviye Belirleme Sınavı'nın iptaline ilişkin Ankara 18. İdare Mahkemesinin kararını uygulamadığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanunu'nun 257'nci maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçuna uyduğu iddiasıyla Anayasa'nın 100'üncü ve TBMM İçtüzüğü'nün 107'nci maddeleri uyarınca Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/11)
Yasama Yılı:5
Birleşim:38
Tarih:06.01.2015

EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı hakkında verilmiş olan Meclis soruşturması önergesi hakkında Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ben de konuşmama başlamadan önce 2015 yılının bütün insanlığa barış ve özgürlük getirmesini diliyor ve tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Millî Eğitim Bakanlığınca 2013 yılında 8'inci sınıflara yönelik yapılan Seviye Belirleme Sınavının sonuçlarının açıklanması ve akabinde, sınava ilişkin açılan davalar neticesinde Ankara 18. İdare Mahkemesi hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle söz konusu sınav sonuçlarının yürütmesinin durdurulmasına karar vermişti. Daha sonra, 4 Mart 2014'te aynı mahkeme söz konusu sınav sonuçlarının iptaline karar vermişti ancak Millî Eğitim Bakanlığı verilen bu kararlara uymamış ve yargı kararlarını hiçe saymıştır. Bu nedenle Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız Parlamentonun denetim mekanizmalarından biri olan ve Anayasa'nın 100'üncü maddesiyle de tanınan Meclis soruşturması açılması yönünde Meclis Başkanlığına başvurmuşlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette soruşturma önergesi ve konusu incelendiğinde yine dönüp dolaşıp parlamenter demokrasilerin olmazsa olmazı olan kuvvetler ayrılığı ilkesi kavramının önemini vurgulamak durumunda kalıyoruz. Öyle ki bir yürütme erki olan Millî Eğitim Bakanlığının kamu zararına yol açan bir sınav uygulamasına ilişkin yargı erki bu sınavın usulsüz gerçekleştiği, dolayısıyla sonuçlarının da geçersiz olduğuna hükmetmiştir. Buna karşın yürütme erki olan Millî Eğitim Bakanlığı bu kararı tanımamıştır. Kuvvetler ayrılığı olan ülkelerde yürütmenin böyle bir hakkı yoktur ancak Millî Eğitim Bakanlığı yargı kararlarını tanımama hakkını kendisinde görebilmiştir.

Değerli milletvekilleri, muhtemelen soruşturma önergesi de iktidar partisinin çoğunluk oylarıyla reddedilecek ve yürütmenin denetlenmesine dönük bir talep daha Meclis Genel Kurulunda reddedilmiş olacaktır. Soru önergeleri, araştırma önergeleri ve soruşturma önergeleri yürütmenin denetlenebilmesini sağlamak maksatlı geliştirilmiş mekanizmalar olmalarına karşın hepimizin bildiği gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yürütmenin denetlenmesine dönük neredeyse hiçbir mekanizma çalışmamaktadır, çalıştırılmamaktadır. Muhalefet partilerince verilen hiçbir araştırma ve soruşturma önergesi kabul edilmemektedir. Verdiğimiz soru önergelerinin büyük çoğunluğuna cevap dahi verilmemekte, verilen cevaplar ise mümkün olduğunca yüzeysel bir tarzda hazırlanmaktadır. Dolayısıyla karşı karşıya olduğumuz temel sorunlardan birisi iktidarın denetime açık olmamasıdır, şeffaf olmamasıdır, hesap vermeye açık olmamasıdır. Bu mekanizma sayesinde her türlü usulsüzlüğe âdeta prim verilmektedir.

Değerli milletvekilleri, soruşturma önergesine konu edilen seviye tespit sınavına dönecek olursak bu sınavlar milyonlarca ilköğretim öğrencisinin gerek ortaöğretime geçişlerinde kriter olarak alınan gerekse çocukların tüm eğitim ve akademik yaşamlarının kaderini belirleyen, dolayısıyla sonuçları itibarıyla çocuklarımızın iş yaşamlarına kadar etki edebilecek bir sınavdır. Elbette yurttaşlar arasında, çocuklar arasında gerek ekonomik, gerek coğrafik ve gerekse kültürel ve inançsal bir fırsat eşitsizliğinin yaşandığı Türkiye'de merkeziyetçi zihniyetlerin bir yansıması olan merkezî sınavların hiçbirisi kabul edilemez. Zira bu merkezî sınavlar fırsat eşitsizliklerini derinleştirmekte ve çocuklarımızın hiçbir özgürlüğünü dikkate almamaktadır. Bu yönüyle çağın gerisindedir, çağdaş pedagojik ilkelerle çelişmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye eğitim sistemi mevcut yapısı, öngörüleri, kısa ve uzun dönemli hedefleri, uygulamaları, ders kitapları, çocuğa ve bireye bakışı gibi ölçütlerle değerlendirildiğinde zaten çağdaş dünyanın oldukça gerisinde mevzuat ve uygulamalara sahiptir. Millî Eğitim Bakanlığından bu mevcut hâliyle başarılı, çalışkan, özgür ve mutlu bireyler yetiştirmesi zaten beklenemez çünkü böyle bir altyapısı mevcut değildir.

Millî Eğitim Bakanlığının mevcut hâliyle son derece inanarak ve azimle uyguladığı her merkezî sınav yeni bir skandal konusu olmaya devam etmektedir. Skandal konulardan birisi de sınav sorularının sürekli çalınması meselesidir. En son geçtiğimiz hafta Sayın Cumhurbaşkanı da Başbakan olduğu dönemde merkezî sınavlarda soruların çalındığını net bir biçimde beyan etmişlerdir. Yalnızca bu soruların çalınması meselesi bile Millî Eğitim Bakanlığının içinde bulunduğu adaletsiz, kayırmacı; çocukların, gençlerin geleceğiyle oynanmasına izin veren çalışma mekanizmalarına ne kadar açık olduğunun, çocukların geleceklerini, ebeveynlerin emeklerini ne kadar hiçe saydığının kanıtı niteliğindedir.

Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığının sonraki süreçte isim değişikliğine giderek TEOG adını verdiği sınavlarda soruların çalınması gibi usulsüzlüklerin yanında bizatihi bu sınavlara dâhil edilen dersler ve puan hesaplama yöntemleri çerçevesinde de usulsüzlükler yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir. Bu usulsüzlüklerin en önemlilerinden birisi de zorunlu din dersi ve bu dersin TEOG sınavları kapsamına sokulmasıyla yaşanmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığınca tespit edildiği üzere, merkezî sınav yapılacak olan dersler Türkçe, fen ve teknoloji, matematik, inkılap tarihi, yabancı dil, din kültürü ve ahlak bilgisi dersleridir. Bu derslerin hangi bilimsel kriterler ve pedagojik ihtiyaçlar üzerinden belirlendiği belli değildir. Böylesine dayatmacı bir yaklaşımın öğrencilerin dinî inancı, mezhebi ya da dünya görüşüne bakılmaksızın hayata geçirilmesi kabul edilemez.

Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığının bu sınavla ilgili yönergeleri incelendiğinde, azınlık okullarında okuyan öğrenciler ile resmî devlet okullarında okuyup din dersinden muaf olan öğrencilerin mevcut sınav puanı hesaplama yöntemleriyle puanlarının eksik hesaplanması neticesinde sınava eşit fırsatlarda girme hakları engellenmiş, kısa ve uzun dönemli hak kayıplarının önü açılmış ve mağduriyetlere sebebiyet verilmiştir. Azınlık okullarında okuyan öğrenciler ile resmî devlet okullarında okuyup din dersinden muaf olan öğrencilerin bu dersi alan öğrencilere göre sınav puanları hesaplanırken dezavantajlı duruma düştükleri açık iken, Millî Eğitim Bakanlığı durumla ilgili hiçbir resmî açıklama veya düzeltme yapmamıştır. Konuyla ilgili bizzat şahsım adına vermiş olduğum 2 soru önergesine Bakanlıkça hiçbir yanıt verilmediği gibi, mağduriyetleri giderici hiçbir düzenleme de bugüne kadar yapılmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merkezî sınavların gerek özgün öğrenci yapılarını dikkate almaması ve gerekse sınavların içerik ve uygulamalarında yürütülen ayrımcı tutumlar ve ayrıca sınav sorularının çalınması, satılması gibi usulsüzlükler öğrencilere yönelik ayrımcılık uygulamalarını derinleştirmektedir. Öğrencilere negatif ayrımcılık yapılmasına müsaade eden yöntemlerin bu çocuk öğrencilerde yaratacağı dışlanmışlık, güvensizlik hislerine bağlı olarak ortaya çıkacak psikososyal travmalar konusunda başta Sayın Bakan Nabi Avcı olmak üzere, Millî Eğitim Bakanlığının karar alma süreçlerinde etkili olan tüm birimleri birinci derecede sorumludur. Millî Eğitim Bakanlığı öğrencilerimizin genelinin kariyerlerini etkileyecek sınavlarda öğrencilere yönelik sistematik olarak eşitsiz sonuçlara yol açan bürokratik, politik ve pratik uygulamaları gerçekleştirmekten bir an önce vazgeçmelidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de eğitim sisteminin ilköğretimden üniversiteye kadar kelimenin tam anlamıyla sınav merkezli hâle geldiği bilinmektedir. Üniversite yaşamından sonra gençlerimizin KPSS adı altında mecbur edildikleri ve âdeta işkence hâlini almış uygulamalar hepimizin ve tüm halkımızın malumudur. Türk eğitim sistemi, çocukların zihinsel, sosyal ve bedensel gelişmelerini desteklemek ve çocukların yetenekleri doğrultusunda gelişmelerini sağlamak yerine, her yıl milyonlarca öğrenciyi merkezî sınavlara girmek zorunda bırakmaktadır. Merkezî sınavların artmasıyla özel ders, dershane, kurs ve benzeri uygulamalar daha da artmış, bunun sonucunda öğretmen, öğrenci ve veli ilişkilerinde ciddi olumsuzluklar yaşanmaya başlamıştır. Özel okul ve özel ders uygulamalarının Bakanlıkça teşvik edilmesi ekonomik açıdan da aileler üzerinde ciddi yükler oluşturmaktadır. Öğrencilerin sınava hazırlanırken yaşadıkları stres ve diğer sorunlar, pek çok öğrenci ve öğrenci velisinin psikolojik bir baskı yaşamasına neden olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu çerçevede, yürütme organı ve idari bir makam olarak Millî Eğitim Bakanlığının ve Bakanlığın 1'inci derecede temsilcisi olan Sayın Bakanın görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle çocuklarımızın, gençlerimizin mağduriyetine ve kamunun zararına olacak biçimde bir kısım kişilere haksız çıkarlar sağlayacak uygulamalara müsaade etmesi gerekçesiyle verilen soruşturma önergesini destekliyor, bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)