| Konu: | KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 120 |
| Tarih: | 14.06.2012 |
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Saygıdeğer Başkanım, dünkü yaptığım konuşmadan sonra bazı arkadaşlarımız birtakım farklı değerlendirmelerde bulundular. Elbette ki burada biz bir bilimsel tartışma yapmıyoruz, bir tez savunması da yapmıyoruz.
Şimdi, bu ombudsmanlık, kamu denetçiliği kurumunun başka ülkelerde farklı adları olduğunu söyledik: Kamu denetçisi, kamu hakemi, haklar savunucusu, ombudsman? Şimdi, sosyalist ülkeler bakımından bunun? Sinan Bey, komisyon üyem, orada dile getirdi. Bakın, ne demişim ben. "Savcılık" diyor. Ben ne demişim: "Sosyalist ülkeler, komünist model ülkelere baktığımız zaman, savcılara bu işi bir nevi vermişler ve `prokuratura' şeklinde bir ifade kullanıyorlar." Dediğim bu, kendisi de bunu ifade ediyor. Zannediyorum, komisyonda biz konuşurken "savcı" kelimesini kullanmadık, burada da kullanmadığımı, herhâlde, zannediyor.
Bırakalım şimdi onu. Şurada "Kamu Denetçiliği" diye bir çalışma var. Bu çalışmayı yazan Profesör Doktor Hasan Tahsin Fendoğlu, Anayasa Profesörü. O da diyor ki: "Rusya Federasyonu ombudsmanlık kurumunu 1997 yılında 'insan hakları komiserliği' adı altında kurmuştur. Daha önce Rusya'da üç yüz yıllık mazisi olan ve hâlen de yaşayan `prokuratura' isimli benzeri bir kurum vardır." diyor. Şimdi, dolayısıyla mesele, orada ne var ne yoktan öte, böyle bir kurum var, adına "savcı" deriz, başka bir şey deriz. Bunun geniş açılımına baktığınız zaman, tabii ki, bu kurumun farklı bir algılaması olduğu da doğrudur. Yani mesela deniyor ki çalışmalarda: "Bu ülkelerde prokuratura biraz savcılık, biraz müfettişlik, biraz idari vesayet makamları." Ama sonuç olarak yani bizim getirmeye çalıştığımız kurum belki biraz farklı bir tip olabilir bundan. Sonuç olarak biz bunu Rusya'dan aynen alacağız diye bir şey yok.
O bakımdan, bence bu tür bir tartışmayı sürdürmeyi çok doğru bulmuyorum ama, tabii, bir bilim adamı olarak bizi de burada, Genel Kurulda dünkü konuşmasında, yanlış bilgi vermekle suçluyor, bir de Bakana sorarak. "Sayın Bakanım, Komisyon Başkanı yanlış bilgi veriyor." Şikâyet eder gibi. Ben Komisyon Başkanıyım. Bana direkt soru sorabilirsiniz. Bu hakkınız her zaman var. Bakan kadar bizim de orada yetkimiz var. Dolayısıyla bizi muhatap alarak sormanızda bir defa yarar var.
Şimdi, gelelim, işin ikinci, bir başka tarafına. Benim çok Değerli Dostum, Değerli Hocamız Yusuf Halaçoğlu -biz aynı üniversitede yıllarca dost olarak çalıştık, kendisinin tarih bilgisine ben her zaman son derece itimat eder, güvenirim, bunu da herhangi bir başka amaçla filan da söylemiyorum- dünkü konuşmasında özellikle benim ismimi hitap ederek "Burhan Hocam, dikkatle dinle." filan derken şu cümleyi kurdu: "İdari yargı sisteminin Osmanlıda olmaması diye başlanmış, öyle bir yani yanlış bir düşünceyle başlamaz. Osmanlılarda idari yargı sistemi var, kazaskerlik var. İkincisi halkın idareye yönelik şikâyetlerini incelemek üzere Kadiul-kudât, bu da yanlış, Kadiul-kudât Osmanlılarda yok, Abbasilerde var, Osmanlılarda Kadiul-kudât yerine kazaskerlik var. Yine siz, Dîvân-ı Mezâlimden söz ettiniz. Osmanlılarda Dîvân-ı Mezâlim yok. Yine Osmanlı öncesinde İslam dünyasında vardır, Dîvân-ı Mezâlim yerine Osmanlılarda Divân-ı Hümayûn vardır."
Şimdi, bu bilgiler elbette ki doğru bilgilerdir. Yalnız, mesela, ben bir satır okuyayım şimdi, Sayın Faruk Bal'ın Komisyondaki konuşması: "Değerli arkadaşlarım, tabii "ombudsman" kelimesi olarak biliyoruz ama "kamu denetçiliği" olarak Türkçeye çevrilen bu müessese Osmanlının Kadiul-kudât müessesesinin tarih içerisinde uzun bir coğrafyada, uzunca bir zamanda seyahat ettikten sonra -2010 yılında, bundan önceki dönemki görüşmesi sırasında- bugün buraya gelmiş olmasından da mutluluk duyuyoruz." diyor. Şimdi, Hocam diyor ki: "Böyle bir kurum yok." Sayın Bal diyor ki: "Bu kurum da alınmıştır." Bunlar çok yanlış şeyler değil.
Şimdi, başka bir şeye baktığımız zaman da, mesela, bakın ne diyor bendeki başka bir kaynakta da: "Dîvân-ı Mezâlim ?" "Osmanlıda yok." dedi Değerli Hocam. Doğrudur, belki bu isimde yoktur ama Dîvân-ı Mezâlim bilinen bir şeydir bizim tarihte ve İslam hukuku ve İslam tarihinde. Divân-ı Hümayûnun esasen tamamı yaptığı işlerden belki bir tanesidir. Birçok iş yaparken belki bir de bunu yapıyor ve bakın ne diyor burada da: "Dîvân-ı Mezâlim Osmanlıda ağır siyasi suçların davalarının görüldüğü, hükümdar başkanlığında toplanan yüksek mahkemedir." diyor. "Ayrıca, bu divanda halkın şikâyet ve sorunları da görüşülürdü." diyor.
OKTAY VURAL (İzmir) - Kim yazmış Hocam bunu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Bunun kaynağı yok. Alınmış ama yazmamışım bunu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Hocam, Wikipedia'da yazıyor, boş ver onu.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Neyse işte. Yani sonuç itibarıyla uyduruyor değiliz Sayın Hocam. Sizin pasajı da okuduk, bunu da okuduk.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Kaynak, kaynak?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Buradan bir yere geleceğim, buradan.
"Dîvân-ı Mezâlim Osmanlı idari yapısının en yüksek adli mercisi olan kazaskerin başkanlığında şikâyete konu olan mercisinin bağlı olduğu vezirin katılımıyla toplanıp gayrikabilde karara bağlayan ve bir yaptırım gücü olan bir kurumdur." diyor. Şu ifadeyi kullanmış: "Osmanlıda son dönemine kadar padişaha karşı dahi istiklalini muhafaza etmiş kadılık müessesesi bünyesinde bulunan Dîvân-ı Mezâlim." diyor.
Şimdi, bu bilgi de yanlış olabilir. O ayrı bir mesele. Ama burada öyle zannediyorum ki biz tarihin bizzat kendisinin ne getirip ne götürdüğünden öte bu manada, bu çerçevede söylüyorum, burada bir tez tartışması, bir iddia meselesi değil. Bu kurumların Osmanlı kökenli olduğunu demin söyledim. Sinan Bey de burada ifade etti. Üniversitede biz bunu bilim adamlarına kabul ettiremedik. Evvela bunun bizim kendi tarihimizden, kendi özümüzden, kendi benliğimizden, efendim Türk İslam tarihi kökeninden geldiğini, dünyaya da buradan yayıldığını -emin olun- yabancı ombudsmanlar konuştuğu zaman kabul edince, belgesini gösterince kabul etti bizimkiler. Bu bir kazanımdır.
Bence gelin vurguyu buraya yapalım. Ben şunu demişim, bunu demişim? Ben tarihi senin kadar bilmem, sen de anayasayı benim kadar bilmezsin. Dolayısıyla bu çok doğal bir şeydir. Yani bunu gelip burada zannediyorum farklı şekilde sunmak, hele bir de böyle Genel Kurula yanlış bilgi vermek, bunu doğru bulmuyorum.
Bakın, farklı şeyler de söyleniyor. Ama bu farklı şeyler söylenmesine rağmen ben sizin bilgiye itibar ediyorum. O başka bir mesele. O ayrı bir konu. Ama zannediyorum konuya böyle bakmak lazım.
Şimdi, ben mesela desem ki arkadaşlarımıza, burada, değerli arkadaşlar, işte "Şûrayı Devlet, Devlet Şûrası"; gençlerin çoğu bilmez. Devlet Şûrası, sorsam şuradan birkaçı bilmez ama belli yaştan sonraki bilir. Danıştay desem, hepsi bilir.
OKTAY VURAL (İzmir) - Yaşla alakası?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Elbette var.
Şimdi bir zaman, 1860'larda gelmiş Danıştay yani Şûrayı Devlet olarak. Danıştay ismini daha sonra almış. Şimdi "İdari yargı Osmanlıda yoktur." diye Hükûmetin tasarısında yazan ifade aslında eski yıllara ait olan ifadedir. O yıllarda da kazaskerlik belki bu görevi yapıyordu filan ama bizim anladığımız manada idari bir belki yargı yoktu. Bunu demek istemiştim. Dolayısıyla oradaki tasarıdan gelen gerekçeyi bizim düzeltme yetkimiz de yok üstelik. Onu da bilesiniz. Yani oradan gelen bir metinde hata da olsa, bizim, hani bu gerekçeyi çıkaralım, yeni gerekçe yazalım, öyle bir şeyimiz olamaz. Onu da burada söylemek istedim. Dolayısıyla bizim komisyonumuzun hata bile olsa bir tanesini kabul edelim. Öyle görünmemek lazım.
Sonuç olarak, bence, bu kurum, bizim kendi tarihimizden gelen bir kurumdur, özü bunun budur; ismi şu olur, bu olur. Biz de "ombudsman" demedik zaten o yüzden. Biz de "Kamu Hakemi Kurumu" şeklinde söyledik.
Bu duygularımı paylaşmak istedim. Çok teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim, sağ olun.