GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
Yasama Yılı:5
Birleşim:36
Tarih:21.12.2014

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2013 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın 3'üncü maddesi üzerinde söz aldım, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, kesin hesap kanununda mutlaka gelir tahminlerinin nasıl tutup tutmadığına bakılması lazım, inceleniyor ama en azından üzerinde konuşulması lazım. Ama Türkiye'nin gelir politikasında, özellikle bütçede çok arızalı bir durumun olduğu ortada.

Bunu niçin söylüyorum? Dolaylı vergilerin yüzde 70'lere tırmandığı bir ortamda adil bir vergilemenin olduğunu söylemek mümkün değil. Bir kere vergi yükü artıyor. 2002 yılında, sosyal güvenlik dâhil, yüzde 22'lerden 2014 yılında yüzde 28'lere yükseliyor. Sosyal güvenlik hariç baktığınızda, yüzde 17,6'dan yüzde 20,5'e yükseliyor aynı dönemde. Dolaysız vergiler de yüzde 35'lerden yüzde 29,5'a düşüyor. Dolaylı vergiler de yüzde 65'lerden yüzde 70'in üzerine tırmanıyor.

Bu tür bir gelişmenin gerçekten vergilendirme açısından adil olduğunu söylemek bir kere mümkün değil. Vergi tabanı genişlemiyor, vergi oranları düşmüyor, ödeme gücüne dikkat edilmiyor, vergi politikasının sosyal amacı gözetilmiyor. Vergi esnekliği yüksek olanlar ayrı.

Petrole baktığınız zaman -dün, zaten Sayın Müsteşardan aldım, sağ olsun- 2002 yılıyla mukayese ettiğinizde, nereden bakarsanız bakın, 94 oktanlı benzinden 1,14 lira vergi alınırken 2,82 liraya çıkıyor yani 2 lira 82 kuruş. Bunu böyle söylemekte fayda var, oranlar düştüydü arttıydı demenin bir anlamı yok. Ne kadar? 1 lira 14 kuruştan 2 lira 82 kuruşa çıkmış. Vergi bu. Bunu azaltsanız motorin fiyatı daha önceden azalırdı. Başka ne var burada? Motorine baktığınız zaman, 2002 yılında 76 kuruş vergi alınıyormuş, şimdi 2 lira 18 kuruş alınıyor. Yani bu 2 lira 18'e oransal olarak bakacağınıza 76'da bıraksaydınız, fevkalade, vatandaş bu işten kaç senedir ne yapıyor olurdu? İstifade ediyor olurdu.

Şimdi, dolaylı vergilerde ne oluyor? Dolaylı vergilere doğru daha çok yöneliniyor. Sık mevzuat değiştiriyorsunuz. Mükellef önceden öngöremiyor bu vergileri, yatırım yapmakta mütereddit oluyor. Ödemeyeni avantajlı hâle getiriyorsunuz. Mevzuat anlaşılmaz ve karmaşık. Denetimde etkinlik yok. Diğer taraftan, kayıt dışı vergilendirmede problem var, orası da sıkıntılı. Vergilendirmede istisna, muafiyet adaleti zorlaştırıyor, vergilemede uyum zorlaşıyor, vergi adaleti yok. Mükellefin iyisi -biraz önce söyledim- cezalandırılıyor. Çalışanlar umutsuz. Kayıt dışılık ve kaçakçılıktaki vergi de meydanda.

Biz üç dört gündür belki defalarca sormamıza rağmen, bir Maliye Bakanının yatırımları hızlandırmadan nereye ne kadar kaynak tahsis edildiğini bilmemesi bizi son derece bizar etti. Bilmemesi durumunu düşünmek istemiyorum, mutlaka biliyordur, bilmiyorsa zaten ayıp. Ama bize "Bilmiyoruz, kesin hesapta vereceğiz.", "O çıkınca vereceğiz." vesaire demesine de hiç gerek yok. "Ben bundan sıkıntı duyuyorum. Açıkladığım takdirde problem olur. Bunun için veremiyorum." diyecek kadar basit bir şeydi. "Bunu, ben, kesin hesapta vereceğim." dediği zaman "Şu anda elinde ne varsa onu ver." dediğimiz hâlde onu veremiyor ise inanın bir Maliye Bakanı arkasındaki bürokratlara kendini güldürdükten sonra ne yapar? Onlar gülüyor anlamında söylemiyorum. Onlar, bu işi Sayın Bakanın bilebileceğini fevkalade iyi bilirler.

Şimdi "Ben toparlayamadım." demenin bir anlamı "Kalkınma Bakanlığından bunu temin edemedim."dir. Cuma günü sorduk, bir bakanın bir bakanı arayıp... Ben şimdi arasam, oradan sanırım ben temin ederim yani "Nedir bu kaynak?" dediğim zaman eğer bir talimat yoksa. Neden bundan kaçıyor, neden bundan korkuyor? Bir Maliye Bakanının korkması, bu duruma düşmesi bir ülke açısından çok sıkıntılı, zül bir iştir. Bunu özellikle ne yapmak istiyorum? İfade etmek istiyorum.

Şimdi -biraz önceki konuşmamda da değindim- vergisini ödeyemeyenlere imkân tanıyorsunuz. Tanınsın. Bunun anlamı, ekonomi iyi değil, millet vergisini ödeyemiyordur; açık ve net. Peki, buna rağmen, bu imkânı tanıdınız, ödeyenler ne olacak? Biz onu defalarca sorduk komisyonlarda. Peki, ödeyenlere de şimdi bir imkân sağlamaya çalışıyorsunuz. Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Onlara da ya oransal indirim ya taksitlendirme vesaire.

Biraz önce Sayın Bakanın kendisine söyledim. Ya, yurt dışında bir iktisadi kuruluşa gitseniz "Biz vergiyi toplayamıyoruz, burada bir sıkıntı var. Dolayısıyla her sefer ödeyemeyene bir imkân sağlıyoruz. Onlar da her sene ödeyemiyor, gidiyor ama öbür tarafta da ödeyenlere de ayrı bir imkân sağlayamaya çalışıyoruz bu kadar seneden sonra." deseniz, hakikaten yurt dışında iyi bakmazlar adama ekonomik çevreler; hele bir de "Benim ekonomim iyi." falan diyorsan. Şimdi, bu olay gerçekten sıkıntılı.

Merkezî yönetim bütçesine zaten baktığınız zaman, özelliklerine "Enflasyonla mücadele kararlılıkla devam edecek." diyor. Kararlılıkla devam ettiğiniz bu enflasyonla mücadele, fiyat istikrarı kimin görevi? Merkez Bankasının. Peki, Merkez Bankası ne diyor? "Sizin politikalarınız, mali politikalar eğer uygun giderse ben o enflasyonu dizginlerim." diyor. Onların açıkladıkları bu. Onlar Maliyeye dönmüş, bakıyorlar, ifadeleri bu; mantıklı söyledikleri zaten, orada bir anormallik yok.

Şimdi "Cari işlemler açığını tedricî olarak düşüreceğiz." diyorsunuz. Düşürün. Büyümeyi de 9'dan 3'e düşürüyorsunuz, 3'ün altına düşürüyorsunuz. Onun endikasyonlara etkisinin ne olduğunu zaten fark edemeyecek kadar da bu işten uzak değilsiniz. Biliyorsunuz ama buraya yazmak mecburiyetinde hissediyorsunuz, başka çareniz yok.

Şimdi, petrolden, vesaireden birtakım avantajlar gelecek diye düşünebilirsiniz ama bu konjonktürel geliş gidişlerin sürdürülebilir bir şeyi yoktur, kalıcı bir durumu yoktur. Zaten bu sene eğer ona bel bağladıysanız şu anda bu bütçenin içinde o yok zaten, bu bütçenin içinde o yok; sıkıntıya girersiniz, sakın öyle söylemeyin.

"Büyümenin potansiyel seviyesine çıkarılması için gerekli olan politikaları uygulamak." Demek ki büyüme potansiyel seviyesinde değil, sizin bu ifadenizden o anlaşılıyor.

"Ekonominin verimlilik düzeyini yükseltmek." Zaten özelleştirmenin amacı verimliliği falan artırmak ama sizin özelleştirmede falan böyle bir amaç güttüğünüzü değil... "Elimizden çıksın, para gelsin, sonra bir yerden alan yandaşa biz bir şekilde kaynak sağlarız." Bu, Dicle Elektrik olayı gibi. Yani gayet, böyle -ne diyeyim- ciddi olmayan işler.

Bir de bu "Yatırım için tasarruf seviyesini artırmak." Rezil ettiniz ya, yüzde 24'lerden 12'lere düştü, özel kesiminki millî gelirin yüzde 9'larına düştü. Şimdi, bu olayı böyle yorumladığınız zaman... Bakan Bey'e de söyledim. Ben bunu ilk söylediğim zaman kinayeli bir şekilde oradan alkışlıyordu, hiç unutmam. Düştüğü durum bugün fevkalade kötü, sıkıntılı. Bu tasarrufları öyle kısa zamanda artırmak falan mümkün değil. Çırpınıyorsunuz, artmıyor işte öyle hadi dediğiniz zaman. Bir kere, aldığınız -hem de bu ifadeyi çok seviyorsunuz siz- makroihtiyati önlemlere rağmen, burada bir düzelme falan yok yani doğru dürüst bir düzelme yok. Komik bir olay oluyor.

Şimdi "Dünya ekonomisinde yaşanmakta olan belirsizlik ortamının ülkemize etkilerini asgari düzeyde tutmak." Bu sizden kaynaklanmıyor. Putin geliyor, "Ben size bir iyilik yapayım." diyor, o bir farklı, oraya bakıyorsun; öteki geliyor... Serbest piyasa rejiminde böyle bir şey olmaz zaten.

"Faiz dışı harcamaları kontrol altında tutmak." Dün, evvelki gün rakamları verdim. Son bütçe rakamları uygulama sonuçlarına baktığınızda tam tersi olmuş, geçen seneye göre tersi bir gelişme var.

Şimdi, bunların dışında "Bütçe harcamalarını sağlam gelir kaynaklarıyla karşılamak ve kaynak-harcama dengesini göz önünde bulundurmak." Doğru; şimdi, baktığınız zaman, bu özelleştirme, milletin bu kadar yıldır biriktirdiklerini topladınız, harcadınız; olan biten belli, açığın geçen seneye göre nereye geldiği belli. Bunları tek tek her seferinde anlatmak şey değil.

Biraz önce söyledim, ak saraya ne ayırdığınızı bile topluma anlatmaktan sıkıntı duyuyorsunuz. Maliye Bakanını ilk etapta tebrik ettim, bütçede açıkladı Komisyonda, fakat öyle bir fren yaptırdılar ki burada ağzını bıçak açmıyor, "Kesin hesap çıkacak." diyor, öyle diyor. Bu işi burada bilenler ile arkadaki bürokratlar muhtemelen gülüyorlardır, yani bunun ne olacağı belli.

Şimdi, devam ediyor: "Hesap verebilirliği ve mali saydamlığı güçlendirmek." diyor. Hadi, işte, güçlendirelim. Şu yatırımları hızlandırmadan yedek ödenekten ne gitti; bir bakalım, mali saydamlık nasıl oluyor? Bunlar uzuyor, gidiyor.

Şimdi ama burada şu var, bakın: "Bütçe yönetiminde saydamlığın arttırılması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe uygulamaları konusunda daha iyi bilgilendirilmesi amacıyla mahallî idareler ve sosyal güvenlik kurumlarının bütçe büyüklükleri, döner sermayeler ile bütçe dışı fonlara ve bütçeden yardım alan kuruluşlara ilişkin bilgiler..." diyor. Ben Sosyal Güvenlik Bakanına söyledim, bütçe transferlerini falan açık kabul etmiyor. Öbür türlü sosyal güvenlik sistemi... Oradan giden nereden gidiyor? O da oradan gidiyor. Kalkınma Bakanlığının -eski DPT'nin- hazırladığı rapora bakarsan 80 milyar TL'ye gelmiş cari açık. Onun da savunulur bir tarafı falan yok. Hakikaten ne? Problemli.

Diğer taraftan, bakıyorsunuz, enerji KİT'leri zaten eski hâline gelmiş. Yani o dövizle ödemelerde falan sıkıntıları gidermek için Hükûmet birtakım tedbirler almaya çalışıyor. Orada da öyle bir problem var.

Bunun dışında, finans kesiminde sıkıntı var. Neden? Merkez Bankasına hem "Faizi düşür." diyorsunuz hem "Krediyi arttır." diyorsunuz ama öbür taraftan "Makroihtiyati önlemlerle buna bakın." diyorsunuz, "Yumuşat." diyorsunuz. O ne yapsın ya, kaynak maliyeti yüksek. Kamu bankası ile diğerleri arasında haksız rekabette korkunç bir şey var, teknolojiye ayak uydurmada bir sıkıntısı var, sıcak para girişi olarak nitelendirilen yabancı sermaye girişinin yarattığı belirsizlik var. Ne zaman, ne kadar gireceği belli olmuyor; geldiği zaman seviniyorsunuz, gittiği zaman şey oluyor. Şimdi, bir de Türk bankacılık sistemi yabancı para birimlerindeki dış fonlamaya bağımlı hâle geldi. Bu da çok tehlikeli bir şey buna baktığınız zaman.

Bankalar projelerin kredilendirmesinde projeye ortak olarak katılamıyor ve kredi fiyatlandırmaları sektörel bazda maliyetlerden kaynaklı olarak yapılamıyor. Orada da birtakım sıkıntılar devam ediyor.

Zaten Hükûmetin 2023 hedeflerine baktığınız zaman -Hükûmet programında ortaya koyuyor- 2 trilyona millî gelirin ulaşacağı söyleniyor -2 trilyon dolar bu tabii- kişi başına millî gelirin 25 bin dolara ulaşacağı söyleniyor. Ama 2017 hedeflerini Sayın Başbakana söylettiniz. 2017 yılı hedeflerine baktığınız zaman, orada çok sıkıntılı bir şeyin ortaya çıktığını söylüyorsunuz. Bir daha tekrar etmekte kayıtlara geçmesi açısından fayda var. 1,3 trilyon dolar diyorsunuz 2018'de, 2017'de söylediğiniz rakam da 970 milyar dolar. İkisi arasında yaklaşık yüzde 35 civarında mı... Şu anda bölseniz arkadaşlar bulurlar. Herhâlde bunu dünyada hiçbir yere izah edemezsiniz. Hem de bunu G20 toplantısına giderken Sayın Başbakana söylettiniz. Orada biri hakikaten sorsaydı Başbakan ne yapardı? Çok zor durumda kalırdı.

Şimdi, diyorsunuz ki: "Bütün bunları yapacağız ama..." Ne zaman yapacaksınız? Şu Orta Vadeli Program zaten kepaze oldu sizin elinizde. Çıkardınız, tarihlerini değiştirdiniz, yine uyum sağlayamadı, Orta Vadeli Mali Plan'la tarihleri uyuşmadı. Aynı gün hepsini yayınladığınız oldu bütçe çağrısıyla beraber. Hakikaten bu komik bir durum. Bunu Sayın Babacan açıklamaya çalışıyor ama açıklanacak bir tarafı yok. Böyle bir rezillik zaten açıklanmaz. Hele bir "mali kural" dedi, getirdi, "Avrupa Birliği istifade edecek, bizden yararlanacak, OECD yararlanacak." falan. Kişi başı geliri 30-40 bin dolar olan ülkenin senin programına ne ihtiyacı vardı da bu hâle getiriyorsun, kendini komik duruma düşürüyorsun?

Yukarıda, temmuz ayına gelirken zorla görüştürdü; herhâlde altı yedi sene oldu, hâlâ öyle duruyor. Rezilliğin daniskası. İnsan bir de çıkar, söyler "Ya, biz de bunları yapamadık, özür diliyoruz." Biz nasıl sizin yaptıklarınızı tebrik ediyoruz, takdir ediyoruz; bundan da korkacak bir şey yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) - Ancak Sayın Bakan benim hâlâ sorularıma cevap vermedi, korkak bir Maliye Bakanı olarak niteliyorum.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, Genel Kurula saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)