| Konu: | 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 20.12.2014 |
HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 yılı bütçesinin 6'ncı maddesi üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama, otuz altı yıl önce Maraş ilinde Alevi yurttaşlarımıza uygulanan katliam, yağmalama ve akabinde Alevilerin büyük çoğunluğunu şehirden göç etmeye mecbur bırakan zorba zihniyetleri bir kez daha lanetleyerek ve bu katliam ve zorbalıklara maruz bırakılan Alevi yurttaşlarımızı saygıyla ve rahmetle anarak başlamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Anadolu coğrafyasında yüz yıllarca yaşamış olan etnik, inançsal ve kültürel yapıları göçertme; fiziken yok etme; farklı dil, inanç ve kültürleri yasaklama; asimile etme gibi yöntemlerle tek bir başat inanç ve tek bir başat dil yaratma politikaları uygulandığı hepimizin malumudur. Bu politikalar hiçbir biçimde masum değildir ve politikaların övünülecek bir yanı da yoktur.
Maraş katliamı ve benzer nitelikte olan Çorum katliamı, Sivas katliamı, Gazi katliamı gibi Alevi yurttaşlarımızı hedef alan trajik ve travmatik zorbalıklar bağlamında altını çizmeliyiz ki farklı inanç gruplarına yönelik olarak gerçekleşmiş katliamların etkili bir biçimde soruşturulması ve adaletin gerçekleşeceğine dair hiçbir şüphenin bırakılmaması, geleceğin güven ve adalet üzerine bina edilmesi için vazgeçilmezdir. Bu bağlamda, konuşmamı günümüzde Alevi yurttaşlarımızın yaşadığı sorunlara değinerek sürdürmeyi gerekli buluyorum.
Değerli milletvekilleri, uluslararası birçok bağlayıcı sözleşme ve yine birçok siyasi belge, insan hakları hukuku kapsamında herkesin düşünce, din veya inanç özgürlüğü hakkını güvence altına alır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi düşünce, vicdan, din veya inanç özgürlüğü hakkını güvence altın alan temel evrensel belgelerden bazılarıdır. Türkiye de bu belgelerin altına imza koyan devletlerden biridir. Ayrıca, Anayasa'mızın 90'ncı maddesi uyarınca Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, ulusal mevzuatın üstünde yer almaktadır temel hak ve özgürlükler bağlamında.
Değerli milletvekilleri, düşünce, din veya inanç özgürlüğü hakkının tüm yurttaşlar için etkili bir biçimde korunması için uygun bir ortamın oluşturulması ve bu ortamın korunması bir hukuk devletinin en asli görevlerinden biridir. Bu bağlamda, bir devletin farklı inançlara mensup yurttaşlarına karşı sergilediği yaklaşımlar, hukukun üstünlüğü ilkesinin ne kadar hazmedildiğinin de önemli bir göstergesidir. Bu çerçevede, Türkiye'de, bir bireye doğduğu anda tahsis edilen nüfus cüzdanında yer alan ve mensup olunan inancın belirtilmesini öngören din hanesi, yurttaşların hayatlarının birçok alanında inançlarını açıklamak zorunda kalmalarına neden olan sorunlu uygulamalardan biridir. Demokratik ve laik bir ülkede nüfus cüzdanlarında yurttaşların inançlarının yazılması uygulaması kabul edilemez. Bu uygulama, bizatihi mevcut Anayasa'nın "Kimse inancını açıklamaya zorlanamaz." ifadesine yer verilen 24'üncü maddesine de açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Bildiğiniz gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'de devam eden bu uygulamaya ilişkin, kimliklerden din hanesinin kaldırılmasının mevcut hak ihlaline son verilmesi için uygun bir tedbir olacağına hükmetmiştir. Ancak Türkiye'de, 2006 yılında yapılan bir yasa değişikliğiyle, kimliklerde din hanesinin boş bırakılması mümkün hale gelmişti. Ne var ki bu düzenleme de aslında bireyin inancını açıklamaya zorlanmasının başka bir biçimidir. Dolayısıyla, bu konuda yurttaşların inanç özgürlüklerinin ihlal edilmesine devam edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Alevi yurttaşlarımızın inanç hürriyeti kapsamında en çok mağdur edildikleri konulardan biri de, ibadet yeri kurma hakkının engellenmesidir. Evrensel hukuk belgelerince güvence altına alınan en önemli haklardan biri, ibadet etme özgürlüğü ve ibadet yeri kurma ve yaşatma hakkıdır. Buna karşın Türkiye'de, yasal ve idari işlemlerde 2002 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararı esas alınarak ibadet yerleri cami, mescit, kilise ve havra olarak sınırlanmaktadır. Hâliyle bu tanımlama, inançsal açıdan Türkiye'deki çoğulcu yapıyı tam olarak yansıtmamaktadır. Oysa evrensel hukuka göre, ibadet yeri statüsünün belirlenmesinde siyasal bir yapı olan Bakanlar Kurulunun belirleyici olması, devletlerin din alanındaki tutumlarında tarafsız olma yükümlülüğüne açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Bu bağlamda, Alevi yurttaşlarımızın cemevlerinin ibadet yeri statüsü kazanmasına yönelik yaptıkları başvurular sürekli reddedilmektedir. Hatta çeşitli düzeylerde devlet yöneticileri, rahatlıkla çıkıp hiç görevleri olmadığı hâlde "Cemevi ibadet yeri değildir." diyebilmektedirler. Şunu açık ve seçik olarak kavramalı ve tekrar tekrar belirtmeliyiz ki: İbadet yeri statüsünün belirlenmesine ilişkin kararları siyasetçiler veremezler. Cemevlerinin Alevilerin ibadet mekânı olduğuna ilişkin kararı verecek olanlar sadece ve sadece Alevi yurttaşlarımızdır. Devleti yöneten hükûmetlere ve siyasetçilere düşen asli görevse bu kararı tanımak ve yasalarla güvence altına almaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Alevi yurttaşlarımızın mağdur edildiği bir diğer konu zorunlu din dersi uygulamasıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1 No.lu Protokolü'nün 2'nci maddesinde "Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir." denilmektedir. Yine, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 14'üncü maddesinde "Taraf devletler, çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkına saygı gösterirler." denilmektedir. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarının, aslında "Sünni İslam'ın eğitimi ve öğretimini öngören içerik ve üslupta hazırlandığı dikkate alındığında, Alevi ailelerinin çocuklarının bu derse katılmaya mecbur edilmeleri inanç özgürlüğü hakkına açık bir müdahale oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri dinler, inançlar hakkında nesnel ve tarafsız bir ders niteliğine kavuşturulmalı ya da bu dersler zorunlu olmaktan çıkarılarak insan haklarına uyumlu bir muafiyet mekanizması oluşturulmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de hak ihlallerinin yapıldığı diğer bir konu, inanç mensuplarınca özel bir öneme sahip olan dinlenme ve kutlama günlerine ilişkindir. Unutmamalıyız ki ibadet etme hakkı, bayram ve özel günlerin kutlanmasını da içermektedir. Alevi yurttaşlarımız için özel anlamı olan cem ritüelleri, muharrem ya da diğer adıyla 12 imam matem orucu, aşure günü, Hızır orucu, Hıdırellez bayramı, Arap Alevileri için özel olan Gadîr-i Hum bayramı gibi örnekler sayılabilir. Bu günler, Alevi yurttaşlarımızın ibadet ettikleri, bir araya gelip çeşitli tören ve inançsal geleneklerini yerine getirdikleri özel zamanlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir inancın özel gün ve bayramları, birey ve grup kimliğinin oluşumu ve gelişimi bakımından taşıdıkları anlamın yanı sıra, inancın yeni kuşaklara aktarımı açısından da son derece önemlidir. Alevi yurttaşlarımız özelinde okullardaki sınav programlarının bu gibi özel günler dikkate alınmadan planlanması, çocukların ve gençlerin inançları ve kimliksel gelişmeleri bakımından önemli olan etkinliklere katılmalarını da zorlaştırmaktadır. Aynı şekilde, iş yaşamında, Alevi yurttaşlarımızın inançları bakımından önemli olan özel günlerde izin kullanmamaları, törenlere ve kutlamalara katılamamaları da inanç özgürlüğüne aykırı uygulamalardır.
Değerli milletvekilleri, elbette Türkiye'de inanç hürriyeti hakları ihlal edilenler sadece Aleviler değildir ve elbette Alevi yurttaşlarımızın mağdur edildikleri sorunlar bunlarla sınırlı değildir. Bu kapsamda, Alevi yurttaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi için, Hükûmet, öncelikle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin inanç özgürlüğü hakkının ihlali kapsamında Türkiye'yi kusurlu bulduğu konularda ciddi adımlar atmalı ve gerekli yasal düzenleme ve idari uygulamaları acilen hayata geçirmelidir. Bu bağlamda, yönetim ve karar mekanizmalarının çoğunlukçu yapıdan özgürlükçü, laik ve çoğulcu demokrasiye evrilmesi, genelde farklı inançlara mensup tüm yurttaşlarımızın, özelde konumuz gereği Alevi yurttaşlarımızın kendilerini ifade edebilme ve inançlarını özgürce yaşayabilmeleri önündeki bütün engellerin kaldırılması gerektiğine inanıyor, bu duygu ve düşüncelerle tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)