| Konu: | 2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2013 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 26 |
| Tarih: | 11.12.2014 |
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞUAY ALPAY (Elâzığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Anayasa yargısının, başta Türkiye olmak üzere, Avrupa'da, Amerika'da özellikle mahkeme tatbikatı uygulamalarında biçimsel olarak bir hukuki meşruiyetle birlikte esas itibarıyla demokratik açıdan bir meşruiyet probleminin olduğu tartışmasızdır, böyle bir mevcut problem var.
Türkiye'deki Anayasa Mahkemesi ve yargısı da bu, demokratik meşruiyet, hukuki meşruiyetle ilgili olarak bundan kurtulma çabaları içerisindeyken maalesef Anayasa Mahkemesi Başkanının yapmış olduğu açıklamalarla bu iş içinden çıkılmaz bir hâle gelmiş ve daha fazla kaotik bir görünüm kazanmıştır.
Şahsen ben bu tartışmaları "demokratlık" maskesi altında, vesayetçi sistemi koruma ve sürdürme çabası içerisinde olanların maskelerinin düşmesi açısından faydalı bulduğumu ifade etmek istiyorum.
"Darbe ve darbecilik" gibi vesayet sistemi de tek bir kurum ve tek bir şahsın ürünü olmayıp kolektif bir çalışmanın ürünüdür. Bu tereddütsüz bir gerçektir. Bu itibarla da birden fazla paydaşı vardır. Mahkemelerin kendisi şüphesiz vesayetçi olmaz, vesayetçiliği de tek başına sürdüremez ancak vesayetçi sistemin aracısı olabilir.
1961 Anayasası'ndan beri maalesef özellikle bir yargısal vesayet organı olarak Anayasa Mahkemesi 1982 Anayasa darbesiyle ve darbeyle varlığını daha ciddi manada bu anlamda tahkim etmiş ve pratiğini de bu doğrultuda işletmek suretiyle vesayetçi sistemin aracısı olma gibi bir talihsizliğe uğramıştır.
Anayasa mahkemesi bütün kamuoyunun yakından takip ettiği gibi, başta başörtüsü kararı olmak üzere "367 garabeti" gibi çok sayıda yanlış, hukuki olmayan kararlara imza atmıştır ve böyle bir gerçekliğin kamuoyuna mal olmasının da yolunu açmıştır ve bu Anayasa Mahkemesi, bu kararlarıyla hem siyasete müdahale etmiş ve aynı zamanda da bu yöntemle vesayetçi sistemin aracısı olma noktasındaki misyon görevini yerine getirmiştir, bu misyonu tamamlamıştır. Ancak, AK PARTİ'yle birlikte özellikle Türkiye'de son on yılda demokratikleşme alanında çok ciddi gelişmeler olmuş, temel hak ve özgürlükler ve hukuk devleti zemininde ciddi reformlar ve yapısal değişiklikler hayata geçirilmiştir.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının tanınmış olması da şüphesiz doğru bir adımdı; ancak Anayasa Mahkemesinin bu başvuru kapsamında kendini bir süper temyiz mahkemesi gibi konumlandırması ve böyle hareket etmeye başlaması özellikle özgürlüklerin korunması açısından önemli olan bu mekanizmanın maalesef yargısal aktivizme feda edilmesi sonucunu getirmiştir. Bu kapsamda seçim barajına ilişkin bireysel başvuruyla ilgili Anayasa Mahkemesinin ve Başkanının yapmış olduğu açıklamalar ve yaklaşımı çok manidar ve dikkate değerdir.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki seçim barajına ilişkin gerek Anayasa Mahkemesinin 1995 tarihli kararı, AİHM'in 2008 tarihinde vermiş olduğu kararlar, Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 33'üncü maddesi ve gerekse Anayasa'mızın 67'nci maddesinin hükümleri yürürlükteyken bu talebi basit bir hak arayışı talebi olarak değerlendirmek kesinlikle mümkün olamaz ve buna bağlı olarak bunun yanında, özellikle genel teamüllerin de aksine Mahkeme Başkanının bir anlamda ihsası rey olarak kabul edilecek açıklamalar yapmış olması millî iradeye ve Türkiye demokrasisine yönelik bilinçli, programlı, planlı, sistematik bir mühendislik operasyonunun yapıldığını ve bir kumpas girişimiyle karşı karşıya olunduğunu da gözler önüne sermektedir; bu, bunların teyididir.
Yüce Meclisin Anayasa Mahkemesine böyle bir yetki vermediği, ilgili kanunda herhangi bir boşluk bulunmadığı bu hususta bu iddianın ciddi bulunup Genel Kurula götürülebileceğinden ve daha ötesinde iptalinden söz etmek Anayasa'yı, hukuku, yüce Meclisin ve milletin iradesini hiçe saymaktan, yasama yetkisinin gasbından başka bir şey değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi Başkanının görev süresi 2015 Martında doluyor. Görev süresi bittikten sonra, emekli olup cübbeyi çıkardıktan sonra siyaset dâhil ne tür elbise giyeceği kendi takdirindedir; ancak görev süresi içerisinde ve o tarihe kadar bu milletin, bu ülkenin, hukukun topyekûn kazanımlarını geriye götürecek, temsil ettiği zeminin meşruiyetini tartışılır hâle getirecek, Türkiye demokrasisini baltalayacak ve hukukun üstünlüğünü zayıflatacak her türlü yaklaşımları ve tasarrufları gündeme getirmemesi kendisi açısından iyi olacaktır, aksi hâlde tarih ve millet affetmeyecektir.
Ben 2015 yılı bütçesinin milletimize hayırlar getirmesini temenni ederken bu bütçeye olumlu oy kullanacağımızı da bildiriyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)