| Konu: | Başbakanlığın, Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye'deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı güvenliğinin idame ettirilmesini sağlamak için hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, gerektiğinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine, yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına ve bu kuvvetlerin Hükûmetin belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre gerekli düzenlemelerin yapılmasına Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesine dair tezkeresi (3/1580) |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 2 |
| Tarih: | 02.10.2014 |
AK PARTİ GRUBU ADINA EMRULLAH İŞLER (Ankara) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve yeni yasama yılının hayırlara vesile olmasını ve başarılı geçmesini temenni ediyorum.
Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye'deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı güvenliğini idame ettirmesini sağlamak, kriz süresince ve sonrasında hasıl olabilecek girişimler istikametinde Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu kuvvetlerin Hükûmetin belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir yıl süreyle izin isteyen Hükûmet tezkeresi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Sayın milletvekilleri, yanı başımızdaki iki ülkede yaşanan kaos ve istikrarsızlık ortamının yarattığı sorunları her geçen gün daha fazla hissetmekteyiz. Özellikle, güney kara sınırlarımız boyunca ulusal güvenliğimize dönük risk ve tehditler son dönemde yaşanan gelişmeler neticesinde ciddi biçimde artmıştır.
911 kilometrelik sınırı paylaştığımız Suriye'de yaşanan ihtilafın ve insanlık dramının dördüncü yılındayız. Suriye'deki şiddet sarmalı giderek derinleşmektedir. Ne yazık ki rejim kaynaklı tehditlerin doğurduğu riskler gerek bölgesel gerekse uluslararası barış, güvenlik ve istikrarı açıkça tehdit eder bir noktaya gelmiştir.
Ülkemiz, başından beri, bu gidişatın varacağı ve bugün üzüntüyle müşahede ettiğimiz ulaştığı nokta konusunda gerekli uyarı ve ikazlarda bulunmuş, ihtilafın Suriye halkının meşru beklentileri çerçevesinde çözümü yolunda bir yaklaşım sergileyerek gereken adımları atmıştır.
Hiç kuşkusuz, Suriye'de süregiden kaos, istikrarsızlık ve yıkımın yegâne sorumlusu rejimdir. Uluslararası toplumun ataletinden yararlanan rejim, halkın meşru talep ve beklentilerini şiddet yoluyla bastırmaya devam etmektedir. Bu kapsamda, rejim, ağır bombardıman dâhil olmak üzere, ayrım gözetmeksizin katliamlarını sürdürmekte hatta kimyasal silaha dahi başvurmaktadır. Hâlihazırda, rejim tarafından fırlatılan balistik füze sayısı 421'e ulaşmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye'deki ihtilafın ortaya koyduğu acı ve üzücü tabloyu sizlere hatırlatmak istiyorum: Suriye'deki şiddet sarmalı bugüne kadar 200 binden fazla can kaybına, 6,5 milyon kişinin ülke içinde yerlerinden edilmesine, 3 milyon kişinin komşu ülkelere sığınmasına ve 150 milyar dolara ulaşan ekonomik tahribata yol açmıştır. İhtilafın etkisini yakından hisseden ülkemiz, barınma merkezlerinde misafir edilen ve şehirlerde kendi imkânlarıyla ikamet eden 1,3 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapmaktadır. Bu çerçevede yapılan harcamalar 3,5 milyar dolara ulaşmıştır.
Öte yandan, bugüne kadar Suriye kaynaklı saldırılarda 82 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Sınır hattımız boyunca yaşayan vatandaşlarımız, özellikle son bir haftadır Suriye'nin kuzeyindeki çatışmalardan mağdur olmaktadırlar. Yaşanan tüm bu gelişmeler karşısında elbette topraklarımızı ve vatandaşlarımızı korumak doğal hakkımızdır.
Hâlihazırda bölgemizdeki varlığından şikâyet ettiğimiz IŞİD tehdidinin en büyük sorumlusu Suriye rejimidir. Söz konusu rejim, halkına karşı giriştiği savaşı manipüle edebilmek için bölgede var olan terör örgütlerini kullanmaktan geri durmamış, bununla da yetinmeyerek IŞİD gibi yeni bir terör örgütünü besleyip büyütmüş ve kendi gücüyle bastıramadığı muhalefeti kırdırmak için palazlandırmış, böylece, zulüm, kan ve gözyaşı üzerine kurduğu dikta yönetimini devam ettirmek istemiştir. Bizzat rejim tarafından, Suriye, artık, terörün ve teröristlerin yuvasına dönüştürülmüştür. Bu durum doğal olarak uluslararası barış ve güvenliği tehdit edecek yeni örgütlerin bölgede neşvünema bulmasına yol açmaktadır.
Değerli milletvekilleri, son yaşanan gelişmeleri de hesaba katarak, Türkiye olarak ulusal sınırlarımız etrafındaki tüm tehditlere karşı gereken tedbirleri almalıyız. Ancak şunu unutmamak gerekir ki Suriye ve rejim kaynaklı risk ve tehditler bertaraf edilmedikçe ulusal güvenliğimiz tesis edilemeyecektir. Bugün, uluslararası toplumun Suriye'deki ihtilafın ne kadar büyük bir sorun hâline dönüştüğünü geç de olsa anlayabildiğini memnuniyetle görüyoruz.
Burada uluslararası planda alınabilecek tedbirler hakkında bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Suriye kaynaklı risk, tehdit ve istikrarsızlıkla mücadele bağlamında, bu tehditler ile sınırımız arasında güvenli bir alan tesis edilmesi ihtiyacı artık kaçınılmaz olmuştur. Kuşkusuz böyle güvenli bir alanda, Suriye tarafında çatışmalardan kaçan kardeşlerimiz barındırılacak ve her türlü ihtiyaçları kendi topraklarında karşılanacaktır. Söz konusu güvenli bölgenin bugüne kadar kurulamaması neticesinde şu ana kadar toplamda 1,5 milyonu aşkın Suriyeli ülkemize göç etmek zorunda kalmıştır. Nitekim, ülkemiz yalnızca son iki hafta içerisinde çatışmalardan kaçan 160 binden fazla Suriyeliye kapılarını açmıştır. Biz inanıyoruz ki böyle bir güvenli alan Suriye'deki çatışmalardan kaçan kardeşlerimize kendi topraklarında nefes alma imkânını sunacaktır. Haddizatında, hem IŞİD'e hem rejime karşı sahada yürütülebilecek mücadele bağlamında böyle bir alan gerekli olacaktır. Ülkemiz bu konuda uluslararası alanda yapılacak iş birliğine gereken katkıyı sunacaktır.
Değerli milletvekilleri, IŞİD'in Türkiye-Suriye sınırına 37 kilometre mesafede bulunan Süleyman Şah Saygı Karakolu bölgesindeki mevcudiyeti yalnızca karakolun değil, karakolda bulunan askerî personelimizin güvenliği bağlamında da kaygılarımızı artırmaktadır. Türk ana vatanının ayrılmaz bir parçası olan Süleyman Şah Saygı Karakolu'nu korumak Türk Hükûmetinin asli görevidir. Türkiye bu sorumluluğun gereğini yerine getirmek konusunda hiçbir tereddüt göstermeyecektir.
Saygıdeğer milletvekilleri, öte yandan, ABD'nin Irak'ı işgalinden sonra kurulan hükûmetlerin izledikleri mezhepçi ve ötekileştirici politikalar bütün dostane ikazlarımıza rağmen ısrarla sürdürülmüştür. IŞİD terör örgütü bu politikaların tabii bir sonucudur. Nitekim, bugün IŞİD'e destek veren Sünni aşiretlerin bu tavrı, Maliki'nin 2006 yılından itibaren sürdürdüğü mezhepçi ve ötekileştirici politikalara ve onun güdümündeki milislerin işlediği cinayetlere karşı biriken bir öfke patlaması olmuştur.
Irak'ta cereyan etmekte olan gelişmeler bağlamında, soydaşlarımızı, Iraklı kardeşlerimizi ve bölgenin kadim halklarını hedef alan IŞİD saldırıları tüm dünya gibi bizi de kaygılandırmaktadır. Üçüncü ülkelerin aksine, hem Suriye hem Irak'la ortak bir sınıra sahip iki ülkeden biri olan Türkiye bu gelişmelerin sonuçlarının doğrudan muhatabıdır.
Bu çerçevede, bizden bölgede olup bitenlere gözlerimizi kapatmamız beklenmemelidir. Bu sorunlar gözlerimizi kapatmamızla ortadan kalkacak meseleler değildir. Nitekim şimdiden IŞİD mezalimi nedeniyle ülkemiz artan bir göç baskısı altında kalmıştır. Benzer şekilde, sınırlarımızda cereyan eden çatışmaların etkisi de hissedilmektedir. Bu şekilde devam ettiği takdirde, yarın çok daha kuvvetli bir IŞİD'in kapılarımıza dayanması kaçınılmaz olacaktır.
Diğer taraftan, IŞİD gibi örgütlerin akılcı ve insaflı davranmalarını temenni etmenin devlet ciddiyetiyle ve ülke yönetiminin sorumluluğuyla bağdaşmayacağı açıktır. Türkiye olarak, bugüne kadar, Irak'ın toprak bütünlüğünün ve siyasi bağımsızlığının bu ülkeye yönelik dış politikalarımızın ana unsuru olduğunu her fırsatta vurguladık. Bu yöndeki kararlılığımızı buradan bir kez daha teyit etmek isterim.
Güçlü, müreffeh ve istikrarlı bir Irak, başta ülkemiz olmak üzere hem uluslararası toplumun hem bölge ülkelerinin hem de Irak halkının çıkarınadır. Maalesef, dün izlenen mezhepçi ve ötekileştirici politikalar ve işlenen cürümler nasıl ki Irak halkı arasında dinî ve mezhepsel aidiyetlerin fay hatları üzerinde uçurumlar oluşturduysa bugün de IŞİD saldırıları söz konusu uçurumları daha da derinleştirmektedir. Bugün IŞİD faaliyetlerine karşı önlem alınmadığı takdirde Irak'ta güvenlik bunalımı kalıcı hâle gelecektir. Eğer Irak'taki mezalime seyirci kalırsak yalnız bugün akan kanın değil yarın akacak kanın da hesabını tarih bizden soracaktır.
Değerli milletvekilleri, IŞİD'in kabul edilemez faaliyetleri yalnız sınırlarımızı tehdit etmekle kalmamakta, barış dini olan İslamiyet'i ve hoşgörüyü temel ilke edinmiş medeniyetimizi de lekelemektedir. IŞİD, bu cinayetleri, kutsal kitabında "Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir." yazan bir dinin nam ve hesabına işlediğini iddia etmektedir. Dolayısıyla, IŞİD cinayetlerine seyirci kalmak, kutsal değerlere inananlar için de kabul edilemez bir durumdur.
Bütün bunlara ek olarak IŞİD, ilk günden itibaren öncelikli olarak Türkmen soydaşlarımızı ve onların yaşadıkları bölgeleri hedef almıştır. IŞİD faaliyetlerinin sarsıcı etkisi altındaki Irak'taki stratejik konumumuzun en önemli unsuru olan Türkmenler, on asırdır yaşamakta oldukları bölgelerden kaçmak zorunda kalmışlardır.
IŞİD mezalimine hayat hakkı tanıdığımız takdirde Irak'ın kuzeyindeki demografik yapı Türkmenler ve ülkemize müzahir topluluklar aleyhine değişme riski taşımaktadır. Bu saldırılar, Türkmen kardeşlerimiz arasında bugüne kadar mevcut olmayan Şii-Sünni ayrımını oluşturma riskini de barındırmaktadır. Türkmen kardeşlerimizin tek amaç etrafında toplanmaları, mezhepçilik belasıyla birbirlerinden kopmamaları yalnız Hükûmetimizin değil devletimizin de politikasıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, bugüne kadar IŞİD'le mücadele amacıyla NATO Güvenlik Zirvesi marjında Newport'ta, bundan ayrı olarak Cidde'de, Paris'te ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu marjında New York'ta düzenlenen dört toplantıda bu hususları Sayın Dışişleri Bakanımız müttefik ortaklarımızla paylaşmıştır. Türkiye bu toplantıların hepsinde yer alan iki ülkeden biri oldu. Her ne kadar bilinen nedenlerle bugüne kadar bu konuda çok görünür olmamayı tercih ettiysek de Türkiye, Irak'la ilgili olarak uluslararası toplum tarafından alınan kararların önemli yönlendiricilerinden biri olmuş, Irak halkının yanında bulunmuştur. Bu çabalarımız sonucunda gelinen aşamada bahsi geçen kapsamlı stratejinin gerekliliği hakkında ortak uluslararası bir anlayışın oluşmuş olmasından memnuniyet duyuyoruz. Terörü ortadan kaldırmak için onu yaratan etkenlerin bertaraf edilmesi, önleyici tedbirler alınması, tabiri caizse bataklığın kurutulması önem taşımaktadır. IŞİD'i ortaya çıkaran etkenler siyasi niteliktedir, çözümün de esasen siyasi nitelikte olması icap etmektedir. Tek bir çatışma alanı teşkil eden Irak ve Suriye'de IŞİD'i ortaya çıkaran en önemli siyasi etkenler, Suriye'de meşruiyetini çoktan yitirmiş rejimin acımasızlığı ve Irak'taki geçmiş yönetimin mezhepçi ve dışlayıcı politikalarıdır. Bu çerçevede, nisan ayında yapılan seçimleri Irak için yeni bir başlangıç fırsatı olarak gördüğümüzü her vesileyle belirttik, eylül ayında kurulan Hükûmete de destek bildirdik. İbadi Hükûmetinin önceki yönetimden devraldığı sorunların çözümü konusunda yalnız belli çevrelerle değil, bugüne kadar dışlanan diğer kesimlerle de diyalog içerisinde ülke yönetiminde etkili olmasını ümit ediyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, ülke olarak insani yardım hususunda taraflı-tarafsız tüm vicdanların takdirle yâd edeceği çalışmalar icra ettik. Bu bağlamda, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nde Duhok vilayetinde yerlerinden edilmiş Arap, Türkmen, Ezidi Kürt kardeşlerimizin barındırılması için 3 adet kampın inşasını tamamlamak ve teslim etmek üzereyiz. Bu çerçevede, haziran ayından bu yana başta ilaç ve gıda maddesi olmak üzere, eylül sonu itibarıyla 287 tır dolusu insani yardımı AFAD eş güdümünde bölgeye sevk ettik. Bölgeden gelen Iraklılar, AFAD ve Kızılay yetkililerimizin IŞİD saldırılarının en yoğun olduğu dönemde, kendi güvenliklerini hiçe sayarak köy köy dolaştıklarını, ihtiyaçları tespit ettiklerini ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırdıklarını gözyaşlarıyla anlatmaktadırlar. Bu vesileyle Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden bu görevlilerimize teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Dolayısıyla, kendimizi nasıl tanımlarsak tanımlayalım, yüce Meclisimizin çatısı altında, milletin vekilleri olarak elimizi vicdanımıza koyalım, göreceğiz ki bize kendilerini temsil etme görevi veren milletimizin güvenliği ve çıkarı ile komşumuz ve kardeşlerimiz Suriyelilerin ve Iraklıların barışı, refahı ve istikrarı bugün bizim elimizdedir. Bu, tarihin bizlerin omuzlarına yüklemiş olduğu bir sorumluluktur. Günü geldiğinde de bu sorumluluğun gereği olarak tarih ve vicdan mahkemesinde hep birlikte hesap vereceğiz.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz bölge ülkelerinden kaynaklanan risk ve tehditleri güvenlik, ekonomik ve toplumsal bağlamda giderek daha fazla hisseden bir ülkedir. Çevrenizde olup bitenleri analiz edip yakın ve uzak gelecekte ortaya çıkabilecek risk ve tehditler bağlamında hazırlıklar yapmak ve vakitlice adımlar atmak büyük ve çağdaş devlet olmanın gereğidir. Tabiatıyla bu adımların hukuki altyapısını da zamanlıca tesis etmek elzemdir. Suriye ve Irak'taki durum ve bu ülkelerden kaynaklanan risk ve tehditler karşısında gerekli tedbirlerin sürdürülebilmesi ve ülkemizin yüksek çıkarlarının korunması amacıyla yeni unsurlarla zenginleştirilen bu tezkerenin AK PARTİ Grubu olarak lehinde olduğumuzu belirtir, tezkerenin hayırlara vesile olmasını temenni ederim.
Değerli milletvekilleri, tezkerenin gerekçesinde yazan ifadelerden hareketle bazı eleştiriler yapıldı burada. Biz defaatle hep şunu söyledik: "Suriye'nin ve Irak'ın toprak bütünlüğünden yanayız." dedik. Kimsenin bir karış toprağında gözümüz olmadığını defaatle söyledik. Fakat buna rağmen, hâlâ, yine aynı şekilde, bu eleştiriler maalesef tekrar edildi ve bu tezkerenin IŞİD'e karşı değil, Suriye rejimine karşı olduğu yönünde görüşler ifade edildi. Doğrusu, giriş paragrafında zaten PKK terör örgütü dâhil olmak üzere, IŞİD de zikredilmektedir. Ama biz hep şunu söyledik: "Bu IŞİD'i doğuran bataklık Suriye bataklığıdır." Biz Suriye'de bu bataklığın oluşmaması için elimizden gelen gayreti gösterdik. 2011 yılında Suriye'deki sıkıntılar başladığında, geçmişte geliştirmiş olduğumuz iyi ilişkilerden hareketle altı ay görüşmeler yaptık. Altı ay, bakın; altı ay telefon görüşmeleri yapıldı, yüz yüze görüşmeler yapıldı, tavsiyelerde bulunuldu, "Bakın, bu yolun sonu çıkmaz sokaktır." denildi.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - "İhvan'ı iktidar yapın." diye baskı yaptınız.
EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Ve işte bizim telkinlerimize uymayanların, o gün yalanla dolanla bu politikalarını yürüteceklerini sananların sonunun ne hâle geldiğini hep birlikte görüyoruz. Suriye'nin gelmiş olduğu nokta ortada, Irak'ın gelmiş olduğu nokta ortada.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Türkiye'nin geldiği nokta da ortada.
EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Yalanla politika yürütenlerin akıbetinin ne olduğunu hep birlikte görüyoruz ve yalan politikacıların da ülkelerini ne hâle getirdiklerini yine birlikte görüyoruz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bayram namazını Şam'da kılacaktınız!
EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Biz Türkiye olarak, her zaman bölgede demokrasiden yana olduğumuzu yüksek bir sesle, hür bir edayla söyledik. İnsan haklarından yana olduğumuzu söyledik ve barıştan, huzurdan, refahtan yana olduğumuzu söyledik ve bu doğrultuda Arap Baharı başladığı zaman da halkın meşru taleplerine kulak verilmesini ve bu bölgede de demokrasiye geçilmesinin gereğini ifade ettik. Bu politikanın neresi yanlış Allah aşkına?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Türkiye'de demokrasi yok, Türkiye'de; önce Türkiye'ye demokrasiyi getirin!
EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Biz bunu yaparken ama birileri ne yaptı?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Türkiye'ye diktayı getiriyorsunuz, dünyaya demokrasi istiyorsunuz, böyle ikiyüzlülük olmaz.
EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Özellikle bölgedeki bazı ülkeler ve uluslararası güçler, Arap halklarının demokrasi talebini onlara çok görenler bu ülkeleri, Arap Baharı'nın yaşandığı ülkeleri cehenneme dönüştürdüler.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Önce Türkiye'ye demokrasiyi getirin, Türkiye'ye özgürlük getirin.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...
EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Daha dün, bakın, uluslararası koalisyon oluştuğunda, Sayın Kılıçdaroğlu burada, yapmış olduğu açıklama da önümüzde, ne diyordu 9 Eylülde? Dediği şu: "Türkiye savunma açısından Batı ittifakının parçası, Türkiye'nin Orta Doğu'da IŞİD'e karşı yapılacak operasyonda yer almasına karşı çıkmayız, Türkiye'nin geleceği açısından önemli bir karar olur." Şimdi, biz bu kararı alıyoruz, Haluk Koç da buna benzer bir açıklama yapıyor, öyle değil mi?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sana ne?
EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Ama, bakınız, burada muhalefet partileri var.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sen Suriye'ye savaş açıyorsun, IŞİD'e değil!
EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Biz o gün Cidde'deki yapılan toplantıda, malum sebeplerden dolayı, rehinelerin hassasiyetinden dolayı, onların kılına zarar gelmesin diye...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Sinop) - Metni oku, tezkere metnini oku!
EMRULLAH İŞLER (Devamla) - ...gayet hassas bir politika yürütürken, bunları yaparken siz bizim aleyhimizde bu açıklamalarda bulunuyordunuz.(CHP sıralarından gürültüler)
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bayram namazını Şam'da kılacaktınız, o bitti.
BAŞKAN - Üç dakikalık ek sürenizi veriyorum Sayın İşler.
EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Şimdi, bakınız, muhalefetin şöyle bir sorunu var: İktidarın "ak" dediğine "kara" deme politikasını izliyorsunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - İktidarın bir sorunu var: Halka yalan söylemek!
EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Bakınız, biz şimdi...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - İktidarın halka yalan söylüyor! Bu sorunu çözün.
EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Bakınız, biz "IŞİD'e karşı, gelin, mücadele edelim, bu tezkereyi çıkaralım." dediğimiz zaman, tezkereye karşı geldiniz. Biraz önce Loğoğlu da söyledi, bugün tarihî bir gün, 2 Ekim 2014 tarihî, önemli bir gün ve bu tezkere Türkiye'nin geleceğinde önemli bir dönüm noktası olacak ve bu tezkere de sizler maalesef olumsuz oy kullanıyorsunuz, "hayır" diyorsunuz ve bunun hesabını da gelecek nesillere veremeyeceksiniz. Bakınız Türkiye'nin etrafı ateş çemberine dönmüştür.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayenizde!
EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Bizim uçağımız düşürüldüğünde Sayın Kılıçdaroğlu burada ne dedi? "Niye müdahale etmiyorsunuz?" demedi mi? "Neden saldırmıyorsunuz?" demedi mi?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Uçağı siz düşürdünüz! Mahkeme kararlarını açıklayın! Gizli kararları açıklayın!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri... Gürültüden, Sayın Tanal...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Şerefiniz, onurunuz, haysiyetiniz varsa mahkemenin gizli kararını açıklayın!
EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Şimdi, bakınız...
BAŞKAN - Gürültüden herkes rahatsız oluyor, sadece siz değil.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bakın, mahkemenin gizli kararını açıklasınlar!
BAŞKAN - Lütfen...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Arkadaşlar, mahkemenin gizli kararında uçağı düşüren iktidardır.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Tanal.
Buyurun Sayın İşler.
EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Bakınız, bizim, Türkiye'nin maceraperest olduğunu söylüyorlar, maceraperest politikalar izlediğini söylüyorlar; eğer biz maceraperest olsaydık, o zaman uçak düştüğü zaman veya düşürüldüğü zaman gerekli maceraya kalkardık ama biz aklıselimle hareket ediyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Uçağı iktidar düşürdü! Halka açıklayın. Mahkeme kararında gizlilik kararını kaldırın.
BAŞKAN - Sayın Tanal...
EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Türkiye herhangi bir devlet değildir, Türkiye'nin devlet geleneği vardır, yüz yıllara giden bir devlet geleneği vardır ve bu devletin kurumları vardır, Türkiye'de ortak akılla karar verilir. Çözüm süreci konusunda da, çözüm süreci sadece Hükûmetin politikası değildir, devletin bir politikasıdır, devletin bütün kurumları da bu politikanın içindedir.
Ben, bu tezkerenin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)