GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AÇLIKLA MÜCADELE HAFTASI'NA İLİŞKİN
Yasama Yılı:2
Birleşim:117
Tarih:07.06.2012

MUHAMMED MURTAZA YETİŞ (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; istatistikler korkunç, her saat başı 300 çocuk açlık nedeniyle dünyaya gözlerini yumuyor, yine her gece 800 milyon insan aç uyuyor, her gün 50 bin kişi önlenebilir nedenlerle açlık ve yoksulluktan dolayı ölüyor. Her yıl 2,6 milyon çocuk yetersiz beslenmeye bağlı sebeplerle hayatını kaybediyor.

Onurlu, erdemli bir dünya için bir samimiyet sınavından geçiyoruz. İnsanlığın kurtuluşu adına çok sözler söylendi, açlıkla mücadele adına çok şey söylendi, söylenecek.

Bir günah çıkarır gibi konuşacağız; istatistiklerden bahsedip kapitalizme, çok uluslu şirketlere dokunduracağız. Çoğu kez satırların arasında bizler olmayacağız; fiziki ihtiyacından kat kat fazlasını tüketen bizler, on iki çeşit yemekle iftarlar açan bizler olmayacağız; sınır tanımadan yiyen, sonrasında zayıflamak için beş yıldızlı otellerin "fitness" salonlarına koşan bizler olmayacağız.

"Yiyiniz, içiniz  ama israf etmeyiniz, Allah israf edenleri sevmez." ilahî kelamı, "Nehir kenarında dahi olsanız abdest alırken israf etmeyin." diyen Peygamber uyarısı bile kifayet etmiyor. Açlık ve yoksullukla mücadelenin, açgözlülüğümüz ve doyumsuzlukla ilişkisi görmezlikten geliniyor.

Değerli arkadaşlar, açlık ve yoksulluk aslında bir sonuçtur. Açlıktan ölen her çocuğun bizim yaşam biçimimizle, sofralarımızla, gardıroplarımızla ve topyekûn bütün alışkanlıklarımızla bir ilgisinin olduğunu gözden geçirmeliyiz.

İsrafı ekonomilerinin bir dinamiği hâline getiren toplumların, "açlıkla mücadele" kavramı üzerinden günah çıkarmaya ve vicdanlarını rahatlatmaya hakkı yoktur. Kitle iletişim araçları yoluyla yaygınlaştırılan tüketim dürtüleriyle bu uğraşıların çok gerisindeyiz. Üretimi tüketime koşullandıran yaklaşımlar, sürekli olarak tüketime dönük bir rol izlemektedir.

Değerli arkadaşlar, demokratik özgürleşme yanında insanın eşya karşısındaki özgürleşmesi de önemlidir; hatta eşya karşısında bir özgürleşme sağlanamadan demokratik bir özgürleşmenin sağlanması da düşünülemez. Çünkü belirli yaşam standartlarına ve tüm biçimlerine bağımlı hâle gelmiş toplumlar, tercihlerini bu standartları kaybetmeme yönünde kullanıyorlar. Hatta, kendi devletleri başka ülkelerin kaynaklarını elde etmek için katliamlar dahi yapsa bu yine böyle anlaşılacaktır.

Burada önemli olan, bu katliamın kendi yaşam standartlarına ne gibi katkılar sağlayacağı olacaktır. Sonrasında vicdanı rahatlatmak için bahaneler bulmak, çalınan minareye kılıf uydurmak zor olmuyor çünkü karşı çıkacakları şeyin, başta kendi yaşam ve tüketim biçimleri olduğunu bilmektedirler. Neticede, başkalarının sömürülmesini ve yoksullaştırılmasını kendi yaşam standartlarının devamı için zorunlu gören bir anlayış oluşmuştur.

Değerli arkadaşlar, Afrika'ya giden herkes gibi ben de Somali'de çadırları gezerken gördüğüm korkunç çocuk ölümleri karşısında anne-babaların umutsuz ve anlamsız bakışlarını, Nijer yollarında yürürken açlıktan iki büklüm olmuş insanların gözlerindeki acıları gördüm. "Bir umut yolculuğu" dedikleri yolda, diğer çocuğunu yaşatmak için çocuklarından en zayıfını ölüme terk eden Somalili kadının duygularını anlamadan bu dünyada değişen bir şey olmayacaktır.

Demokratik özgürleşmenin, ancak eşya karşısında özgürleşmenin sağlanmasıyla mümkün olabileceği idrak edilmelidir. Eşya karşısında edilgen nesiller yerine, mutluluğu eşya ile koşullandırmayan bir gelecek amaçlanmalıdır.

Unutmayalım bu dünya hepimizin. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yetiş.