| Konu: | HDP GRUBUNUN, GRUP BAŞKAN VEKİLİ IĞDIR MİLLETVEKİLİ PERVİN BULDAN TARAFINDAN, SURİYE'DE BAŞTA ROJAVA HALKINA KARŞI OLMAK ÜZERE HALKLARA KARŞI VAHŞET UYGULAMALARI İLE BİLİNEN IŞİD VE EL NUSRA ÖRGÜTLERİNİN ÜLKEMİZ GENÇLERİNİ SURİYE'DEKİ SAVAŞA SÜRÜKLEMELERİ İÇİN YAPTIKLARI FAALİYETLERİN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 14/4/2014 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 22 TEMMUZ 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 123 |
| Tarih: | 22.07.2014 |
EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, insanlık tarihinin doğduğu, uygarlığın beşiği olan Mezopotamya toprakları, tarih boyunca ve günümüze kadar yaşanan savaşlar, insanlık suçları, soykırım ve katliamlar nedeniyle birçok insanlık trajedisine ve toplumsal travmalara şahitlik etmiştir ve etmektedir. Her savaşta olduğu gibi bugün Irak savaşında da, Suriye savaşında da, İsrail'in Gazze halkına yaptığı saldırılarda da, kısaca 3 semavi dinin beşiği olmakla övünen Orta Doğu'da, savunmasız insanlar ve özellikle küçük çocuklar din veya mezhepleri yüzünden öldürülebiliyorlar.
Değerli milletvekilleri, 2003 yılında Amerika'nın Irak'ı işgalinden sonra yüz binlerce insan katledilmiş ve milyonlarca insan yerinden yurdundan olmuştu. Bu dönemde Irak'ta yaşayan Asuri, Süryani, Keldani, Kürt, Ermeni, Türkmen, Arap, Ezidi halkları büyük acılar yaşamışlardır. Özellikle binlerce yıldır yaşadıkları topraklarında günümüzde azınlık ve korumasız konuma gelen Asuri-Süryani-Keldani halkının dörtte 3'ü baskı ve katliamlar sonucunda ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlardır. Başka bir deyişle, 1,5 milyona yakın olan nüfusları yaklaşık 400 bine düşmüştür.
Değerli milletvekilleri, Orta Doğu coğrafyasında son beş yıldır başlayan yeni savaş dalgasının son halkalarından olan Suriye'de üç yılı aşkın süredir devam eden savaş, 170 bin insanın ölümüne, milyonlarca insanın ülkelerini terk etmesine ve milyonu aşkın Suriyelinin de ülkemize sığınmasına neden olmuştur. 2003'te Irak'ta meydana gelen savaştan sonra ülke âdeta terör örgütlerinin yuvası hâline gelmiştir. Bu kaotik ortamdan beslenerek güç kazanmış El Kaide gibi terör örgütleri, Irak'ta, Suriye'de ve diğer Orta Doğu ülkelerinde türeyerek El Nusra ve IŞİD gibi farklı terör örgütleri ortaya çıkmıştır. IŞİD terör örgütünün Suriye ve Irak'ta barbarlık konusunda sınır tanımayan uygulamaları ve işlediği insanlık suçları devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, IŞİD terör örgütü, Musul'u işgalinden sonra bölgedeki işgal ve saldırılarına devam ederken Irak'ın yıllardır kurtulamadığı kaos ortamının daha da derinleşmesine yol açmıştır. IŞİD'in Irak'ta saldırılarını başlattığı günlerde, Uluslararası Göç Örgütünün tespitlerine göre sadece Musul'da bir hafta içerisinde yaklaşık 500 bin kişi evlerini terk etmek zorunda kalmıştır. Bölgede yaşayan Kürtler, Araplar, Asuri-Süryani-Keldaniler, Ermeniler, Türkmenler, Şabaklar ve Ezidiler, bölgeyi terk ederek görece daha güvenli bölgelere sığınmaya çalışmaktadırlar. IŞİD terör örgütünün bölgede binlerce insanı barbarca katlettiği haberleri gelmeye devam etmektedir. Rehine alınan Türkiye Konsolosluğu çalışanlarının akıbeti konusunda ise hâlâ sağlıklı bilgilere sahip değiliz.
Değerli milletvekilleri, yaklaşık iki ay önce Musul ve civar kentlerin IŞİD tarafından işgalinden sonra, bölgede yaşayan bütün farklı inançlar, farklı etnik grupların Suriye'de üç yıldır devam etmekte olan iç savaşta olduğu gibi en büyük zararı gördükleri açıktır. Suriye'de de durum bundan farklı değildir. Özellikle, savunmasız durumda olan Hıristiyan kesimler terör örgütlerinin hedefi konumundadır. İç savaş öncesinde Suriye'de 2 milyona yakın Hristiyan nüfus yaşıyorken, bugün bu nüfusun yarısından fazlasının Suriye'yi terk etmek zorunda kaldığı tahmin edilmektedir. On beş aydır Suriye'de kaçırılmış 2 üst düzey Hristiyan din adamı, Süryani Ortodoks Metropoliti Yuhanna İbrahim ve Rum Ortodoks Metropoliti Pavlus Yazıcı'nın akıbetleri hâlâ belirsizliğini korumaktadır.
Değerli milletvekilleri, IŞİD teröristlerinin denetiminde olan Musul ve Ninova bölgesi, Asuri-Süryani-Keldanilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerdir. Ancak maalesef, artık, o bölgenin en kadim halkına yaşam hakkı tanınmamakta ve zorunlu göç dayatılmaktadır. Bir kez daha Ninova yakarıyor.
IŞİD örgütünün kontrol ettiği bölgelerde yürürlüğe koyduğu despot uygulamalar, kendi anlayışı dışında inançlara sahip halklara yaşam hakkı tanımamaktadır. Özellikle Musul'da son bir hafta içerisinde IŞİD, kentte yaşayan Hıristiyanların evlerini işaretleyerek, hayatta kalabilmeleri için, Müslüman olmalarını ya da cizye ödemelerini şart koşmuştur. Aksi takdirde, mal ve mülklerini bırakıp kenti terk etmeleri için, geçen cumartesi gününe kadar mühlet tanımıştı. Bu şartlara uymayanları da idamla cezalandırılacağını duyurmuştu. Bunun üzerine, kentte yaşayan Asuri-Süryani-Keldaniler, Şiiler, Türkmenler, Ezidiler, Hristiyanlar evlerini, işyerlerini, mal mülk ve ibadet yerlerini geride bırakarak yollara düşerken kontrol noktalarında üzerlerindeki cep telefonları gibi kişisel eşyalara bile el konulmuş bir biçimde göç etmek zorunda kalmışlardır.
Değerli milletvekilleri, Musul'un dışındaki diğer bölgelerde devam eden çatışmalar nedeniyle de son iki ay içerisinde on binlerce Asuri, Süryani, Keldani bölgeyi terk ederek yoğunlukla Kürdistan bölgesine ya da diğer güvenli bölgelerdeki kilise ve manastırlara sığınmaktadırlar. Geride bırakılan ve IŞİD örgütünün eline geçen tarihî kilise ve manastırların bir kısmı bombalanarak ya da yakılarak imha edilmektedir. Daha birkaç gün önce, Musul'da bulunan Süryani Katolik Metropolitik Kilisesi ateşe verilmiştir.
Değerli milletvekilleri, demokratik ulus paradigması bağlamında Rojava'da yaşayan bütün halkların ve bütün farklı inançların ortak kurucu bir irade geliştirerek inşa ettikleri demokratik, özerk yönetimin bir kantonu olan Kobani'ye yönelik IŞİD teröristlerinin büyük çaplı saldırıları devam etmektedir. IŞİD terör örgütü, özellikle Irak'taki kaotik ortamdan faydalanarak elde ettiği ağır silahlar ve Suudi Arabistan ve Katar gibi devletlerden de sağlamış oldukları destekle, Rojava'da kendi demokratik yaşam ve yönetim modelini oluşturmakta olan Kürt, Süryani, Asuri, Keldani, Türkmen, Ermeni, Arap, Ezidi, Alevi, Nusayri, Müslüman, Hristiyan ve diğer halklara karşı saldırılarını devam ettirmektedir. Ayrıca, Türkiye'nin 911 kilometrekarelik Suriye sınırlarını bu radikal, illegal örgütlere âdeta açık tutarak sınır tanımayan katliamlar gerçekleştirebilen bu örgütlerin güçlenmesine zemin hazırlamıştır. IŞİD terör örgütü sağlanan desteklerle gitgide tüm Orta Doğu için büyük bir tehlike arz etmeye başlamıştır. Yaratılmış olan bu canavarın kendisine destek vermiş ve vermekte olan devletler için de yakın zamanda büyük tehlikeler arz edeceği sır değildir.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, Irak'ta, Suriye'de süregiden katliam ve cinayetler ve Gazze'de Filistin halkına karşı yapılan bunca zulme rağmen, başta Birleşmiş Milletler, Amerika ve Avrupa Birliğinin bütün bu olup biten insanlık suçları karşısında duyarsız ve çifte standartlı bir tutum sergiledikleri ibretle izlenmektedir. Oysaki Birleşmiş Millet Sözleşmesi'nin kuruluş amacında aynen şu ifadelere yer verilmektedir: "Savaş felaketinden gelecek kuşakları korumaya, temel insan haklarına, insan kişiliğinin onur ve değerine, erkekler ile kadınların ve büyük uluslar ile küçük ulusların hak eşitliğine olan inancımızı yeniden ilan etmeye, adaletin korunması ve antlaşmadan doğan yükümlülüklere saygı gösterilmesi için gerekli koşulları yaratmaya ve daha geniş bir özgürlük içinde daha iyi yaşama koşulları sağlamaya, uluslararası barış ve güvenliği korumak için güçlerimizi birleştirmeye karar verdik." denilmektedir. Ancak hepimiz açık biçimde görmekteyiz ki, Birleşmiş Milletler, kendi sözleşmesini hiçe sayan bir tutum içerisindedir.
Ayrıca hemen her konuda karar yetkisi Güvenlik Konseyine bırakılmış, 5 daimî üyesine aklınıza gelebilecek her konuyu veto etme imkânı tanınmış, üstelik 25'inci maddesiyle de üye devletlerin tamamının Güvenlik Konseyi kararlarına uyacakları taahhüt altına alınmıştır. Güvenlik Konseyinin 5 daimî üyesi Çin, Fransa, Rusya Federasyonu, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri'dir yani bunların istemedikleri herhangi bir konuda Birleşmiş Milletlerden herhangi bir karar da çıkmamaktadır. Dolayısıyla artık Birleşmiş Milletlerin de sorgulanmasının zamanı gelmiştir diye düşünüyoruz.
Irak'ta ve Suriye'de yaşayan Kürtler, Türkmenler, Araplar, Asuri-Süryani-Keldaniler ve Ezidiler, aynı zamanda Anadolu ve Mezopotamya'nın yerli halklarıdırlar ve Türkiye halklarıyla akraba topluluklardır. Başta iktidar olmak üzere, tüm siyasi partilerin gerek yurt içi ve gerekse yurtdışı politika ve söylemlerinde kültürler, inançlar ve halklar arasındaki kardeşliği ve barışı özellikle vurgulayan, ayrıca hiçbir etnik kültür ve inancı ötekileştirmeyen bir yaklaşım ve tutum geliştirebilmek noktasında daha duyarlı ve eşit davranmaları gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, gelişmeler neticesinde artık daha açık görmekteyiz ki Orta Doğu coğrafyasında farklı etnik ve dinsel toplulukların bir arada bulunduğu zengin kültürel yapı dikkate alındığında çözüm yolu, farklılıkların bir arada ve birbirlerinin haklarına saygılı biçimde yaşayabilmeleri demokratik ulus ve ortak vatan zihniyetinden geçmektedir. Halklar ve inançlar arasında geliştirilen hiyerarşik, tahakkümcü ve sömürücü politikalar sadece ilgili halklara zarar vermeyecek, insanlığın siyasal tarihinde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EROL DORA (Devamla) - ...siyasi tarihinde, edebî tarihinde büyük acılarla belleklerde yerini alacaktır.