GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HABERLEŞME ÖZGÜRLÜĞÜNE VE ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNE YÖNELİK İHLALLERİN TESPİTİ VE ÖNLENMESİNE İLİŞKİN TEDBİRLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGELERİN GÖRÜŞMESİ NEDENİYLE
Yasama Yılı:4
Birleşim:109
Tarih:26.06.2014

EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 489 sıra sayılı Haberleşme Özgürlüğüne ve Özel Hayatın Gizliliğine Yönelik İhlallerin Tespiti ve Önlenmesine İlişkin Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış buluyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kanuna aykırı biçimde yapılan ve adına ise ister önleme ister adli ister ortam dinlemesi densin, netice itibarıyla muhaberatın gizliliği esası ortadan kalkmış durumdadır.

Son yıllarda hukuka aykırı düzenlemeler artmış, bu durum son birkaç yıldır tüm eleştiri ve hukuka aykırılığın giderilmesi adına yürütülen çabalara rağmen devam etmektedir. Önceleri Adalet Bakanlığı bu dinlemelerden haberdar olduklarını ve dinlemelerin hukuka uygun olduğunu belirtmişken, hâlihazırda durumun kontrolden çıktığı malumdur.

Değerli milletvekilleri, demokratik bir hukuk devletinde delil elde etme soruşturmanın temel amacı ve kolluğun görevi olmakla birlikte, bu amaç ve görev insan hakları ihlallerini meşrulaştırıcı ve hukuka aykırı davranmanın bir mazereti olamaz. Nitekim, Anayasa'nın 22'nci maddesi kural olarak "Herkes, haberleşme özgürlüğüne sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır." der. Tarafı olduğumuz ve onaylamakla iç hukuk mevzuatına dâhil ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi'nin 8'inci maddesinde de herkesin, haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu kurala bağlanmış. Bu hakka bir kamu otoritesinin müdahalesinin ancak, ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın ve ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda gerekli olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabileceği belirtilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, seçilmişler, atanmışlar, medya mensupları, politik mücadele yürüten yurttaşlar, neredeyse herkes dinlenebilmekte, bu hâliyle haberleşme özgürlüğü ve özel hayatın gizliliği hakkı âdeta ortadan kalkmış bulunmaktadır. Nitekim, KCK operasyonlarında Barış ve Demokrasi Partisi milletvekillerinin dinlendiği bizzat İçişleri eski Bakanı Sayın İdris Naim Şahin tarafından itiraf edilmişken, geçen iki yıla yakın sürede "Selam" terör örgütü adı altında, toplamda 7 bin kişinin dinlendiği bilgisi de gazete manşetlerine yansımıştır.

Haberleşme özgürlüğü ve özel hayatın gizliliğine yönelik ihlallerin tespiti ve önlenmesine ilişkin tedbirlerin belirlenmesi, aslında, ülkemizde yıllardır gündemleşmesi gereken bir konu iken, AK PARTİ mensuplarının gizli dinlemelere maruz kalmaları sonucu böyle bir komisyonun kurulmuş olması, özgürlükler konusunda Türkiye'de yaşanan bencil siyasi tutumların önemli bir göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ iktidarı, özel yetkili mahkemeler örneğinde olduğu gibi, özgürlüklerin kısıtlanması, engellemeler ve siyasi tasfiye girişimleri kendi iktidarına yönelene kadar her türlü hukuksuzluğa sessiz kalmış, hatta yaşanan hukuksuzlukları "Efendim, adli mercilere müdahale etmemiz uygun değildir." sloganlarıyla geçiştirmek suretiyle alkışlayabilmiş, ancak benzer girişimler kendi iktidarlarına yöneldiğinde, sözüm ona demokrasi ve özgürlük hamisi kesilebilmişlerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçmişte olmasa da bugün gizli dinlemelerle ilgili itham edilen ve adına "paralel yapı" denilen organizasyona ilişkin, bu organizasyonun gerçekleştirdiği hukuksuzluklarla ilgili Hükûmet yetkilileri her ortamda yüzeysel ifadelerle büyük tehlikelerden söz etmektedirler ancak Hükûmet yetkilileri bu paralel yapılanmanın ne gibi cürümler işlediği, bu cürümleri işlerken nereden, hangi kişi ve kurumlardan cesaret ve destek aldıkları, bu destekleri hangi biçimlerde aldıkları, bu "paralel yapı" olarak adlandırılan organizasyonu kim ya da kimlerin himaye ettiğiyle ilgili gerek Parlamentoyu gerekse kamuoyunu aydınlatacak bilgiler vermekten de özenle kaçınmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, tüm siyasi partiler, tüm milletvekilleri ve tüm siyaset yapan bireyler "demokrasi" kavramını oldukça yoğun biçimde kullanmaktadırlar. Ancak şu soruyu sormak gereklidir diye düşünüyorum: Bizler demokrasiyi ve özgürlükleri, temel hakları yalnızca bir zümre, belli bir siyasi grup, bir etnik ya da dinî kimlik için mi istiyoruz yoksa Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olan herkes için ve tüm farklı siyasi eğilimler için eşit ölçüde mi istiyoruz? Bu soruya vereceğimiz yanıt aslında demokrasi algımızı, özgürlükler algımızı, adalet algımızı gözler önüne serecektir.

Değerli milletvekilleri, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk operasyonları kapsamında gözaltına alınan ve birer yetişkin olmalarına rağmen kamuoyuna "bakan çocukları" biçiminde yansıtılmak suretiyle dramatize edilen tablolar karşısında Hükûmet yetkilileri bu durumu "paralel yapının iktidarı tasfiye girişimi" sayabilmiş, binlerce polis ve onlarca hâkimin görev yerleri değiştirilmiştir. Ancak geçtiğimiz haftalarda Adana'da henüz 15 yaşında olan İbrahim Aras adlı bir çocuğun, polisin yakın mesafeden attığı bomba nedeniyle kafatası bedeninden ayrılmış ve kafatası parçalanmış ve İbrahim yaşamını yitirmiştir. İbrahim Aras için Hükûmet yetkilileri, bakan çocuklarının bir süre gözaltında tutulmaları karşısında gösterdikleri tepkinin yüzde 1'ini dahi gösterememişlerdir veya Hükûmet yetkilileri 17 ve 25 Aralık operasyonları kapsamında gözaltına alınanlarla ilgili sürekli dillendirdikleri "masumiyet karinesi" kavramına dair tutumlarını kendi Hükûmetleri döneminde haksız yere cezaevlerinde yıllarca tutuklu olarak bekletilen diğer tutuklularla ilgili de takınamamışlardır. Dolayısıyla, görmekteyiz ki Hükûmet, demokrasi, hukuk devleti ve kişi hürriyeti gibi kavramları ancak iktidarında bir çatlak oluştuğunda önemsemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; haberleşme özgürlüğü, evrensel hukukta da karşılığını bulduğu üzere, engellenmemelidir. Haberleşme hürriyetinin engellenmesine dönük her türlü girişim elbette hukuk devleti dairesinde karşılığını bulmalıdır. Diğer taraftan, ayrıca belirtmek gerekir ki haberleşme hürriyetinin engellenmesine yönelik tartışma konusuyla 17 ve 25 Aralık benzeri yolsuzluk operasyonlarının kapsamları da farklı kategorilerde ve titizlikle ele alınmalıdır. Haberleşme özgürlüğüne ve özel hayatın gizliliği ilkesine aykırı davrananların yanında, yolsuzlukla mücadele ve yolsuzlukların açığa çıkarılması kapsamında kurumsal yetkilerin yarattığı nüfuzu kullanmak suretiyle kamunun zarara uğratılması ve haksız şahsi kazanç elde edilmesi, yolsuzluk, rüşvet biçiminde cürüm ve cüretlerin faillerinin de ivedilikle ve adil bir biçimde araştırılması ve adaletin önüne çıkarılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, haberleşme özgürlüğü ve özel hayatın gizliliğine yönelik mücadelede gösterilen performans, yolsuzluk ve rüşvetle mücadelede de gösterilebildiğinde belki ilke açısından siyasi bir tutumdan söz edilebilir. Aksi takdirde, haberleşme özgürlüğü ve özel hayatın gizliliğine dönük yasal düzenlemeler, yolsuzluk ve rüşvetle ilgili yürütülen soruşturmaları perdelemek niyetiyle yürütüldüğünde yönetimin şeffaflığı ilkesinden bahsedemeyiz. Mesele, birilerinin tutuklanıp birilerinin serbest bırakılması değildir. Bizler de bütün yurttaşlar gibi adaleti referans alan yasalar, adaleti sağlamaya çalışan yargıçlar ve bunlara saygı duyan bir iktidar ve hükûmet istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; komisyon raporu vesilesiyle Halkların Demokratik Partisi ve şahsım adına altını çizerek belirtmeliyim ki bizler, Türkiye'de kişi hak ve özgürlüklerinin evrensel hukuk standartları çerçevesinde sağlanabilmesi için her türlü meşru mücadeleyi, bugüne kadar olduğu gibi, bugünden sonra da vermeye devam edeceğiz. Aynı biçimde, altını çizerek belirtmem gereken bir nokta da şudur ki: Bir hükûmetin hesap verebilmeye, denetlenebilmeye açık ve hazır olması, bir iktidarın demokratlık ve şeffaflık karnesinde önemli noktaları işgal etmektedir. Zira, bir iktidarın denetlenebilir olması ya da olmaması iktidarın diğer alanlardaki politika ve icraatlarının da bir aynası niteliğindedir.

Bu temelde, Komisyon raporunun, muhalefet şerhlerinin bir bütün olarak AK PARTİ iktidarı tarafından dikkate alınarak gereken adımların atılması elzemdir diyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.