| Konu: | CHP GRUBUNUN, NİĞDE MİLLETVEKİLİ DOĞAN ŞAFAK VE 24 MİLLETVEKİLİ TARAFINDAN AKKAYA BARAJ GÖLÜ'NDEKİ SU KİRLİLİĞİNİN ÇEVRE VE İNSAN SAĞLIĞINA OLUMSUZ ETKİLERİNİN ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN (10/217) ÖN GÖRÜŞMELERİNİN GENEL KURULUN 5 HAZİRAN 2014 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 98 |
| Tarih: | 05.06.2014 |
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin Niğde Akkaya Baraj Gölü'yle ilgili, kirletilmesi nedeniyle bir Meclis araştırması açılması konusundaki önergesini destekliyorum, çok yerinde buluyorum, özellikle içinde bulunduğumuz 5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle. Memleketimizin çevre manzaralarını ele almak açısından son derece yerinde bir teklif olmuştur diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi 1972 yılında 133 ülke, hep beraber, bir araya gelip -Birleşmiş Milletler- bu anlaşmayı imzalamışlar ve Çevre Günü ilan etmişler, Türkiye de bunlardan bir tanesi. Ama ne yazık ki Niğde Akkaya'da olduğu gibi, belki de 81 ilimizde aynı manzara var. Maden sahaları, siyanürlü aramalar, kirletilen nehirler, hidroelektrik santralleri, termik santralleri, katı atık tesisleri, ağır metal işleyen sanayi tesisleri, nükleer tesislerde ısrar, yani anlayacağınız, Dilovası'ndan Şırnak'a memleketin her karışı âdeta kapitalist firmalar, sermaye şirketleri tarafından ağır bir şekilde kirletilmekte.
Niğde Akkaya'ya değinmeden önce tabii, bu vesileyle derelerini, çayını savunan ve bu mücadele içerisinde gaz bombası nedeniyle hayatını kaybeden Metin Lokumcu'yu ve aynı şekilde Topçu Kışlası ısrarına karşı Gezi Parkı'nı savunan ve bir yıl önce, haziran ayı boyunca memlekette özgürlük mücadelesi veren, bu nedenle hayatlarını kaybetmişleri buradan saygıyla anıyorum.
Bugün yine bir haber vardı sabah Başbakanın memleketinde, Rize İkizdere'de. Karadenizli kadınlar aynı şekilde derelerine sahip çıktıkları nedeniyle coplandılar, darbedildiler. Buradan onları, mücadeleci kadınları selamlıyorum.
Biraz önce Mecliste basın toplantısı yaptık, CHP'li milletvekili arkadaşlarımızla birlikte.
Yine Elâzığ Karakoçan Peri Vadisi'nde Peri Suyu üzerinde Limak İnşaat tarafından yapılan baraja, HES'e karşı direnen insanlar bugün Karakoçan Asliye Ceza Mahkemesinde para ve hapis cezalarıyla yargılanıyorlardı. Ne için? Mücadele ettikleri için, Danıştay kararını savundukları için. Bakanlar Kurulu acele kamulaştırma kararı veriyor. Danıştay, bu kamulaştırma kararını, acele yapılacak ortada bir olağanüstü ve savaş hâli bulunmadığı için ve özel bir kamu yararı bulunmadığı için kaldırıyor. Buna rağmen, Danıştay kararına rağmen, Bakanlar Kurulu ne hikmetse ada, pafta, parsel göstererek bir kez daha acele kamulaştırma kararı veriyor, Danıştay 6. Dairesi bunu da durduruyor ve bu kararlar uygulanmıyor. Nasıl bir siyasi iradedir ki bu Limak gibi müteahhit firmalar bastırıyor, Bakanlar Kurulundan kararlar alınıyor, milyonlarca halk karşısına alınıyor ve bu şekilde doğa, çevre, sular, havamız, toprağımız, tarım alanları kirletiliyor. Acısı nereden çıktı, ceremesi nereden çıktı? Soma'dan çıktı. Soma'daki üretilen kömürler... Neymiş, enerji ihtiyacı mı? Koca bir yalan. Enerji ihtiyacı falan değil, işte, bu, doğayı, çevreyi, tarımı, toprağı kirleten termik santrallerin ihtiyacı için bunlar, buralar peşkeş çekiliyor. Sonunda Soma'da olduğu gibi maden kazalarıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önergede, bu baraj, Akkaya Barajı, Niğde'nin o bereketli alanının sulama ihtiyacını gözeten, nice yaban kuşlarına göçerlik eden bu alan nasıl bu hâle gelmiş? Çok açık, Niğde'nin atık deposu hâline getirilmiş. Belediyesi, cezaevi, sanayi kuruluşları, üniversitesi, arıtma tesisleri kurmadan bütün kirli atıklarını buraya vermişler ve bu, bu şekilde göz yumularak bu noktaya getirilmiş. Elbette bunun önüne geçilmesi gerekiyor ama bunu öncelikle gözetecek olan başta Hükûmet, Çevre Bakanlığı, il özel idareleri, belediyelerin bu konuda seyirci kaldıkları çok açık.
Değerli milletvekilleri, termik santraller, özellikle çevre konusunda ülkenin baş belası olmuştur ve hâlâ da ülkenin, Anadolu'nun 2 bini aşkın deresinde bu termik santraller halkın direnişine rağmen faaliyet göstermektedir.
Şimdi, Çevre Günü'ne yaklaşırken, bir haftadır gazetelerde ilanlar var, onları sizlerle paylaşmak istiyorum: Yine bu alanda faaliyet gösteren Ciner Grubu; bakın, büyük gazetelere ilan vermiş: "Silopi Termik Santrali, Güneydoğu'ya yapılan en büyük özel sektör yatırımı." Şimdi, bu reklama bakmanızı istiyorum, burada bir yanlışlık var, doğru olmayan bir şey var. "Nedir?" diyecek olursanız, bu büyük işletmenin etrafı yeşil görünen dağlarla, ovalarla çevrili. Bu bereketli topraklar üzerine yapılan termik santralin ya bu etrafında görülen yeşil alan sahte, gerçeklik bu değil ya da şimdi böyleyse çok kısa bir zaman sonra bu yeşilden eser kalmayacaktır.
Aynı şekilde, yine aynı grubun... "Türkiye'nin en büyük özel termik santral yatırımı, Ilgın Elektrik." Bakın, burada da aynı manzara, hatta çok daha güzel bir yeşillik var. Ovası, ağaçları, yeşili ama termik santrallerin olduğu yerde bu yeşillerden eser kalması mümkün değil.
Değerli milletvekilleri, bakın, kısa bir zaman sonra, biliyorsunuz, üçüncü köprü, üçüncü havaalanı, Kanal İstanbul; buralarda ısrar eden, buralarla ülkeyi güzelleştireceğini, büyüteceğini, yeni şehirler kuracağını söyleyen Hükûmetin 7 Haziranda üçüncü havaalanının bir temel atma töreni var, Üçüncü Havaalanı Projesi kapsamında. Bize de davet geldi, Ulaştırma Bakanı sağ olsun bizi davet ediyor. Ama İstanbul'un "kuzey ormanları" diye bir gerçekliği var ve bu kuzey ormanlarını hem üçüncü köprü hem de üçüncü havaalanı nedeniyle mahvetmek isteyen bir Hükûmet anlayışı var. Buna karşı da çevreciler, ormanını -tıpkı Gezi Parkı'nda olduğu gibi- savunan insanlarımız etkinlik yapacaklar.
Bakın, bugünkü Evrensel gazetesi, âdeta nazire yaparcasına, "Çevreye gününü gösterdiler." diyor ama başka bir haber var; kanallar açılıyor. "Bu Üçüncü Havaalanı Projesi kapsamında bölgedeki 70 gölün suyunun kanal açılarak Karadeniz'e boşaltılma süreci başladı. İş makineleri göllerin kenarında yoğun bir kanal açma sürdürüyor ve çalışmalar 7 Haziranda Sayın Başbakanın katılacağı temel atma töreni öncesinde hız kazandı. Yine, üçüncü köprüyle birlikte ele alınan projede tam 2,5 milyon ağaç kesilecek." Bu haberler benzer diğer gazetelerde yer alıyor ama işte, Başbakan bu haberlerin görülmesini önlemek için... Biliyorsunuz, 17 Aralık sürecinde birtakım bilgiler yani havuz oluşturuldu. Bu barajları yapan, bu dereleri kurutan, suları borulara tıkayarak halkın bütün kaynaklarının, suya erişiminin önünü kesen bu müteahhit firmalar bir talimat aldılar ve buralardan edindikleri kazançların, haksız servetlerin âdeta komisyonunu ödercesine medya satın almaya giriştiler. İşte o medya, o satın alınmış medya, bugün halkımızın, 77 milyon nüfusun karşı karşıya kaldığı sorunları görmezden gelircesine, bunun üzerini örtercesine bir yayıncılık yapıyor.
Dolayısıyla, mahkeme kararlarını dinlemeyen, basını, medyayı susturan; direnen köylüsünü, Ergene'den İkizdere'ye, Şırnak Hasankeyf'ten Soma halkına bütün bu direnişçi yurttaşları bastırmaya çalışan bir iktidarın çevreye saygılı olması düşünülemez. Biliyorsunuz, Çevre Bakanlığı vardı, adı değiştirildi "Çevre ve Orman" oldu, adı değiştirildi "Çevre ve Şehircilik" oldu. O Şehircilik Bakanlığının tam merkezinde TOKİ yönetimi var; kentsel dönüşümle bütün kentleri talan eden, halkı borçlandıran, emekçileri yerinden yurdundan eden, sağlıklı barınma, konut hakkını yok sayan ve sağlıklı bir çevrede yaşamamızı elimizden alan bir iktidar anlayışı.
Değerli milletvekilleri, su önemlidir; göller, barajlar, buralar önemlidir ama bunların yenilenme şansı yoktur. Suyumuzu, toprağımızı, havamızı kirletmelerine müsaade etmeyelim, halkımızla birlikte onları savunalım.
Hepinize saygılar sunuyorum. Meclis araştırması önergesini de destekliyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)