| Konu: | DEVLET İSTİHBARAT HİZMETLERİ VE MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR (2/2011) (S. SAYISI: 563) |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 78 |
| Tarih: | 17.04.2014 |
EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 563 sıra sayılı Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 14'üncü maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama geçmeden önce, bildiğiniz gibi önümüzdeki pazartesi Paskalya Bayramı'dır. Bu vesileyle bütün Hristiyan vatandaşlarımızın Paskalya Bayramı'nı kutlar, kendilerine saygı ve sevgilerimi sunarım.
Ülke güvenliği, yurttaşların güvenliği gibi konular açısından günümüz dünya konjonktüründe ülkelerin kendi istihbarat birimlerini oluşturmaları ve bu birimleri çeşitli konularda yetkilendirmeleri elbette önemli bir konudur. Ancak, istihbarat teşkilatının önemli bir kurum olması; görevlerinin muğlak tanımlanmasına, görevlerinin ifa biçimlerinin sorgulanamaz olmasına ve kanuni sorumluluklarının yok denecek kadar az olmasına gerekçe yapılamaz. Öyle ki bir ülkenin istihbarat kurumunun tanımı, bileşenleri, karar alma ve uygulama mekanizmaları ve hesap verme mekanizmaları da ülkenin genel yönetim tarzıyla yakından ilgilidir.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifiyle MİT, bir taraftan denetime kapalı ancak diğer taraftan ülke genelinde istihbarata hâkim bir konuma getirilmeye çalışılmakta, böylece yeniden dizayn edilmeye çalışılan iktidarın güvenliğini sağlamak hedeflenmektedir. Ancak, iktidarı sağlamlaştırmaya dönük bu adım ülke demokrasisinin, hukukun üstünlüğünün, kişi hak ve özgürlüklerinin, kısaca hukuk devletinin bindiği dalı kesmekle eş anlamlıdır. Teklif, tüm gerçek ve tüzel kişileri MİT'in emirlerini yerine getirmekle yükümlü memurlar gibi değerlendirmektedir. Kısaca, MİT Yasası'nda değişikler öngören teklifle birlikte, şeffaf olmayan, âdeta bir tür gözetim ve denetim toplumu yaratılmaktadır. Bu kanun teklifiyle hukukun üstünlüğü ilkesi yerini istihbaratın üstünlüğü ilkesine bırakmaktadır.
Değerli milletvekilleri, unutmamak gerekir ki Türkiye'de "devletin menfaatleri" denildiğinde toplumun genelinin zihninde oluşan fotoğraf aynı değildir. Devlet menfaatleri ile yurttaşların genelinin menfaatleri birbiriyle uyuştuğunda ancak ortak bir menfaatten bahsedilebilinir. "Devlet" dediğimiz mekanizma bulunduğumuz coğrafya üzerinde yaşayan tüm yurttaşların hak ve hukuklarını gözettiğinde ve koruduğunda olumlu bir anlam kazanabilir; aksi durumda yani ülkede yaşayan yurttaşların bir bölümünü makbul yurttaş, bir bölümünü ise makbul olmayan yurttaş biçiminde zımnen de olsa bölen bir devletçilik anlayışı kapsayıcı değil, dışlayıcı ve ötekileştiricidir.
Değerli milletvekilleri, örneğin, ülkemizde yaşayan milyonlarca Kürt yurttaşımız evrensel hukukça kabul edilmiş birçok haktan hâlen mahrumdur. Kürt yurttaşlarımızın kimliklerine dair her türlü hak talepleri devlet menfaatlerine aykırı görülerek günümüze kadar reddedilmiş ve reddedilmekle de kalmayıp hak talebinde bulunan çok sayıda kişi devlet organları tarafından çeşitli biçimlerde cezalandırılmışlardır ve hâlen cezalandırılmaya devam edilmektedir. İnançlar konusunda da Türkiye devleti kapsayıcı değildir, kapsayıcı da olamamıştır. Örneğin, ülkemizde yaşayan milyonlarca Alevi yurttaşımızın inançları kamusal alanda hâlen yok sayılmakta, en temel talepleri bile devletçe reddedilmektedir. Alevi yurttaşlarımızın da hak taleplerine devletin yanıtı yok sayma, asimilasyon, nefret söylemleri veya şiddet olmuştur.
Buradan hareketle, devletin menfaatlerinin yurttaşların bir bölümünün menfaatleriyle çelişmesini hiçbir bilimsel, mantıksal ve ahlaki felsefe ya da disiplinle açıklayabilmemiz mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, devlet menfaati yurttaşlarını etnik ya da inançsal kimliklerine göre fişlemek, baskı altında tutmak, korkutmak ve kendince tek tip bir yurttaş yaratmaya çalışmak değildir, çağdaş demokrasilerin hiçbirinde böyle bir devlet menfaati yoktur. Tabii ki yalnız Anayasa'da yazılmış olması yetmez, gerçek anlamda demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olabilmemiz için Türkiye'deki bütün vatandaşlarımızın etnik ve inançsal kimliklerine bakmadan hepsini oldukları gibi, sözde değil özde vatandaşlar kabul ederek kendilerini kendi kültür ve renkleriyle ifade edebilmeleri için yasal ve anayasal altyapıyı bir an önce hayata geçirmemiz gerektiğine inanıyor, bu duygularla tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)