| Konu: | MHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 62 |
| Tarih: | 14.02.2014 |
METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Saygıdeğer Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Meclis Başkan Vekilimize de, bugün çok nazikti, kendisine, bugünün anlamına uygun nezaketinden dolayı da teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Divan da öyle, Divan.
METİN KÜLÜNK (Devamla) - Tabii ki birlikte Divan yani iki genç arkadaşımız zaten Divandalar.
Saygıdeğer milletvekilleri, bugün, yeni bir zaman boyutunu yaşıyoruz. Tarım toplumundan sanayi toplumuna evrilmiş bir dünya, bilgi teknolojileri üzerinden yeni bir anı yaşıyor. Doğal olarak da "küreselleşme" dediğimiz algı, bilgi teknolojileri, iletişim teknolojileri üzerinden şekilleniyor ve bu, bizim hayatımızın tümünü kuşatıyor. Ekonomi yeni bir dile kavuşuyor, siyaset yeni bir dile kavuşuyor, küresel ilişkiler yeni bir dile kavuşuyor. Bütün hadiseleri değerlendirirken, zamanı değerlendirirken eğer bu gelişmeler karşısında yeni içtihatlar ortaya koyamazsak ya da kendimizi yenileyemezsek tarihin çöplüğünde yerimizi alırız. Eğer kendimizi yenilersek ki AK PARTİ iktidarı bu anlamda, hem siyasi dil hem de iktisadi dil anlamında dünyadaki dalga boyunun üzerinde kalabilmenin adıdır, yeni zamanı her anlamda doğru anlayabilmenin adıdır, başarmanın adı olmuştur. Bu yeni zamanın ruhuna uygun olarak kendimizi yenilediğimizde, dalga boyunun üzerinde kalıp tarihte, bir gelecek üretme noktasında hakettiğimiz yerde oluruz.
Ekonomik anlamda da bugün, Türkiye on yıllık AK PARTİ iktidarıyla hem akıl yenilenmesini gerçekleştirmiş hem de fiziki anlamda Türkiye'yi 1999, 2000 ve 2001'lerin Türkiye'si olmaktan çıkarıp bugün, sahip olduğu gayrisafi millî hasıla, fert başına düşen millî gelir ve küresel ölçekte de sıralamada geldiği nokta itibarıyla, aslında zamanı en iyi anladığının karşılığı olmuştur.
Tabii ki bu değişim beraberinde toplumda ve bireyde de inanılmaz bir yenilenmeyi ortaya koymaktadır. Dün, cebinde 10 dolar olduğu için mahkûmiyet alan bir Türkiye'den, bugün, cebindeki kredi kartlarıyla ya da cebinde sahip olduğu rakamlarla Türkiye'nin siyasi ve iktisadi istikrarına güvenerek harcayabilen bir Türkiye fotoğrafı ortaya çıkmıştır. Altını çizerek bir kez daha söylüyorum: Dün, cebindekini harcamaya korkan Türkiye'den bugün cebindekini harcamaktan korkmayan yani ülkenin siyasi ve iktisadi istikrarına güvenerek sabaha güvenle çıkan bir Türkiye ortaya çıkmıştır. Doğal olarak buna paralel, millî gelir rakamına uygun olarak borçlanma da beraberinde yükselmektedir. Dün doğan çocuk 5 bin dolar borçla doğuyordu, bugün doğan çocuk 10 bin dolar millî gelirle doğuyor.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Vay be!
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Borcu kaç olmuş?
METİN KÜLÜNK (Devamla) - Dün 5 bin dolardı doğan çocuğun borç yükü, bugün 5 bin doların çok altında bir borç yüküyle doğuyor.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Mesela?
METİN KÜLÜNK (Devamla) - Dolayısıyla eğer ülkede siyasi istikrar varsa, ekonomik istikrar varsa borç yükü küresel ölçekte gelişmiş ülkelerin hiçbirinde tehdit değildir, gelişmiş ülkelerin hiçbirinde tehdit değildir, Türkiye'de de tehdit değildir. Keşke bizim de petrolümüz, doğal gazımız, çok güçlü yer altı rezervlerimiz olsaydı da bugün cari açık problemini konuşmasaydık. Keşke bizim yer altı kaynaklarımız, coğrafyamızdaki ülkelerin sahip olduğu güçte olsaydı da biz de bugün bu borç yükünü konuşmasaydık, fert başına düşen millî gelirimiz 50 bin dolarlarda olsaydı da bu coğrafyada hukuksuzluğun ve adaletsizliğin önüne geçilmesi noktasında daha güçlü bir noktada olabilseydik. Tabii ki bu, bizim temennimiz ama bu ülkeyi 236 milyar dolardan aldık, bu ülkeyi 800 milyar dolara taşıdık. 30 milyarı aşkın ihracattan 160 milyar dolar ihracat rakamını konuştuğumuz bir Türkiye. Cumhuriyet tarihi boyunca doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının uğramadığı bir ülkeydik çünkü siyasal istikrar yoktu, ekonomik istikrar yoktu. Yönetim anlayışından dolayı jeopolitik konumunun dışında küresel ölçekte karşılığı olmayan bir Türkiye'den küresel ölçekte karşılığı olan bir Türkiye, siyasal ve iktisadi istikrarı olan bir Türkiye, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının kendisine güvenli liman olarak seçtiği bir Türkiye noktasına gelmek AK PARTİ iktidarı sayesinde olmuştur.
Tabii ki bu büyümen doğal sonuçları da ister istemez harcama disiplininde, değişik zamanlarda, bireylerde aşırı güvenden kaynaklanan sıkıntılar da üretmiştir. Devletin vazifesi de nedir? Vatandaşının ve devletin harcamalarını vaktinde gözlemlemek. O harcamalar nedeniyle eğer ülkenin ekonomisine yönelik bir sıkıntı çıkabileceğini gördüğünde de birtakım düzenlemelerle vatandaşın iktisadi disiplinini sağlamada devlet olarak yönlendirici olmak da bir devleti devlet yapan asıl ödevlerden bir tanesidir. Atılan adımlar da bunun gereğidir. AK PARTİ iktidarı, bu anlamda bireyin tekil problemleriyle ilgilenirken toplumun genelini ilgilendiren hangi probleme ilgisiz kalmıştır? Torba kanunlar da bunun bir gereği değil midir? Topluma ait, bireysel ya da kolektif olarak, sektörel ya da tekil olarak bu milletin önüne gelen problemleri değerlendirilip bu problemlerin çözümü için Parlamento iradesini, milletin iradesini tecilli ettirmenin adıdır torba kanun. Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisinin bu anlamda Türkiye'nin meselelerine duyarlılık göstermesini ve kürsüye bunları taşımasını takdirle karşılıyorum, teşekkür ediyorum ama iktidar olarak bu meselelerin hiçbirisine duyarsız olmadığımızı zaten sizler de iyi biliyorsunuz.
Bugün döviz üzerinde konuşuyoruz; döviz üzerinden borçlanmanın, özellikle Gezi eylemleri sonrasında döviz-faiz-borsa üçgeninde Türkiye'yi siyasal istikrarsızlığa itme adımları karşısında dövizin ne noktaya getirilmek istendiğini... Yakın zamanda, yeniden, 2000-2001 gibi dövizi speküle ederek döviz üzerinden acaba bir siyasi rant üretebilir miyiz ya da bir iktidar boşluğu üretebilir miyiz gayretlerinin boşa çıkarıldığı bir zaman diliminde, tabii ki doğal olarak dövizin seyrinden birtakım vatandaşlarımızın istikrarlı bir Türkiye'de döviz borçlanmasından dolayı sıkıntı çektiğini hepimiz biliyoruz. Bizler de iş adamıyız, bizler de dinliyoruz ama temel öge şudur: Ekonomide istikrarın asliyeti siyasi istikrardır. Çok şükür bu ülkede siyasi istikrar vardır. Bu istikrar, güvenli bir şekilde Türkiye'yi sahip olduğu gelecek vizyonuyla 2023'e taşıma noktasında kararlıdır.
Tabii ki burada bir hususu da paylaşmak istiyorum. "Tape"leri sürekli bizim önümüze getiriyorsunuz. Şunu söylemenizi isterdik: Bu ülkede gayriresmî bütün dinlemelerin karşısında hep birlikte durmamız gerektiğini. Bu anlamda, devletin içine sızmış birtakım illegal yapılanmaların her bir insanın, her bir yapının ikili mahremiyeti şahıslara ait olan konuları, telefon görüşmelerini dinlemeye karşı ortak tavır içerisinde olmamız gerektiği kanaatindeyim.
Bu sızan görüşmeler içerisinde, bazı iş adamlarının maksadını aşan, milletimizi küçük gören, daha da ötesi Kürt vatandaşlarımıza karşı ifade ettiği cümlelerin hiçbirini grup olarak ve AK PARTİ iktidarı, AK PARTİ hareketi olarak kabul etmemiz mümkün değil. O şahsın kendini bağlar. Hukuk herkese açıktır. Şahsın -hiçbirimiz- o maksadını aşan cümlelerden dolayı, asla sizin burada ettiğiniz ilzama bizim grubumuz layık değildir. Biz, grubumuz, arkadaşlarımızla birlikte hiçbir yanlışın ardında dimdik durmayız.
Kalan kısımlarda da bir kere daha tekrar söylüyorum: Mahkeme orada. Mahkemeye intikal eden hiçbir konu üstü örtülemez hâldedir. Dolayısıyla herkes yargıda hesabını verecek. Tarih de bugünleri bu ülkede siyasal istikrarı bozmak isteyenler olarak yeniden kaydedecektir.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)