GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BARTIN MİLLETVEKİLİ YILMAZ TUNÇ VE 77 MİLLETVEKİLİNİN; BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:52
Tarih:24.01.2014

EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Kayseri'de hayatını kaybetmiş olan bütün vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu'na dair görüşmelerin yapıldığı şu günlerde yaptığımız sunumlarla -sanki iktidar partisi, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı gibi ilkelerin ne anlama geldiğini bilmiyormuş gibi- büyük uğraşlar vererek bu ilkelerin önemini ispat etmeye çabalıyoruz.

HSYK tartışmalarının özeti şudur: Siyaset kurumu, adalet sistemini kendi denetimine almak istemektedir. Tabii ki burada, şu anda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun -yapısına da baktığımızda- evrensel ilkelere göre karar verdiğini söyleyemeyiz, objektif davrandığını söyleyemeyiz. Bu da Türkiye'de gerçek anlamda evrensel hukukun geçerli olmadığının da bir göstergesidir. Ancak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısını değiştirmeye çalıştığımızda, öncelikle kuvvetler ayrılığının zedelenmemesi noktasında çok dikkatli olmamız gerektiğine inanıyorum. Bakın, ta 1653 tarihini taşıyan "Instrument of Government" adlı ve hükûmet cihazının resmî bir müdafaası olan kitapta yani ta 1653'te, kuvvetler ayrılığı, özgürlüğün ve iyi hükûmetin büyük sırrı olarak takdim edilmektedir.

Yürütme organı yani Hükûmet, zaten çürümeye yüz tutmuş kuvvetler ayrılığı ilkesini daha da zedelemeye çalışmaktadır. Bu manevraların gerisinde yatan neden, elbette, siyaseten yaşanan krizi aşmaktır. Ancak, yaşanan krizi aşmaya çalışırken, öncelikle, evrensel bir ilke olan, demokratik hukuk devletinin olmazsa olmazı kuvvetler ayrılığından vazgeçmememiz gerektiğine inanıyorum.

Anayasacılık akımının ilk günlerinden bu yana, devlet iktidarının etkin biçimde sınırlandırılmasının en etkin yolunun kuvvetler ayrılığı yani devlet iktidarının çeşitli devlet organları arasında bölüşülüp paylaşılması olduğu kabul edilmektedir. Her biri devlet iktidarının bir parçasını kullanan bu organların sahip oldukları karşılıklı yetkiler yoluyla birbirlerini denetlemesi, dengelemesi ve frenlemesi sınırlı veya anayasal devlet yönetimini ortaya çıkaracak, böylece, kişi özgürlüklerinin devlet iktidarı karşısında korunması ve güvence altına alınması mümkün olabilecektir. Nitekim, Amerika Birleşik Devletleri'nde kuvvetler ayrılığına dayanan hükûmet sisteminin bir frenler ve dengeler sistemi olduğu da bütün dünyada övülmektedir.

Biliyorsunuz, 2010 tarihinde yapılan referandumda HSYK'nın yapısında yapılmış olan değişiklik, bu, Türkiye'ye büyük bir reform olarak sunulmuştu; aynı zamanda, kuvvetler ayrılığını daha da güçlendirecek, daha demokratikleştirecek bir yapı olarak düşünülmüştü. Ancak günümüze baktığımızda bunun objektif işlemediği, taraflı kararlar verildiği... Daha yakın bir tarihimizde gördüğünüz gibi, tutuklu vekillerimizle ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu makul süreyi aşma ve temsil hakkının zedelenmiş olduğuna dair kararda vekillerin tahliye edilmeleri noktasında karar verilmiş olmasına karşın Diyarbakır'daki yerel mahkemeler bu karara uymamışlardır. Ne yazık ki, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, bu anlamda herhangi bir değerlendirme de yapmamıştır ama kolluk kuvvetlerinin yönetmeliğinde herhangi bir değişiklik yapılması noktasında bazı adımlar atıldığında hemen bir deklarasyon yayınlamıştır. Bu da şunu göstermektedir: Yani -yanlı- objektif olmadığını görmekteyiz. Ancak, bunu gidermeye çalışırken de bütün yetkilerin Adalet Bakanlığında toplandığı değil... O zaman tamamen kuvvetler ayrılığı zedelenmiş olacaktır. O açıdan -bütün partilerin bir araya gelerek, anayasal değişiklikler yaparak- gerçek anlamda, evrensel anlamda kuvvetler ayrılığının Türkiye'de pratikte realize olması için bütün partilere tekrar buradan bir çağrı yapıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.