| Konu: | CHP GRUBUNUN, ANTALYA MİLLETVEKİLİ GÜRKUT ACAR VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN KAMU ZARARLARININ VE YOLSUZLUK OLAYLARININ BOYUTUNUN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 17/1/2014 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 21 OCAK 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 21.01.2014 |
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin kamu zararlarının ve yolsuzluk olaylarının boyutlarının araştırılmasına ilişkin araştırma önergesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Olayı kamu zararı olarak nitelemek mümkün, birinci yönü bu; ikinci yönü, yolsuzluk boyutuyla ele almak mümkün. İkisinin de birlikte olduğu zamanlar da olabiliyor. Kamu zarar ediyor; bürokrat, ara bulucu, siyasetçi, ilgili şirket, bireyler kazanıyor. Herkes kazanıyor ama kamu zarar ediyor, bu işin içine dâhil olan herkes.
Yolsuzluk boyutunu ele aldığınız zaman; bu, açıktan, arsızca, uğursuzca, hem devleti hem milleti soymak anlamına gelen bir olay, al gülüm ver gülüm. Yatak odasında kasalar, ayakkabı kutuları, dolarlar dizili dizili kutularda; oraya istifinin nasıl olduğuna da bakmak lazım.
Bu önerge tarihi itibarıyla 17 Ocakta verilmiş yani yolsuzluk olayının ay dönümünde. Seydişehir Alüminyum'dan bahsediliyor, Oymapınar'dan bahsediliyor, Karayolları Genel Müdürlüğünden bahsediliyor... Sayıştay raporlarında yok yok, kamu zararı...
Eğer, 17 Aralık olmamış olsaydı, belki bugün bu mesele bu boyutuyla gündeme gelmiyor, başka bir olayı tartışıyor olurduk ama yolsuzluk ayyuka çıkmış, gündemden düşmemiş olmasına rağmen çok açık bir şekilde ortaya çıktı. Bu dönemde, AKP'nin yönettiği ülkede vizyon olarak da yolsuzluk öne çıkan bir olay ve bu konuların önde gelenlerinin başında yer alanlardan bir husus. Sembollerde ise yatak odası, para kasaları, para sayma makineleri, ayakkabı kutuları, paketlenmiş dolarlar. Kimseyi sıkıntıya sokmak için konuşmuyorum, konuşmayacağım da. Kamuya zarar vermek, yolsuzluk yapmak... "İnsan başına gelebilecek olaylar" diye nitelemek mümkün değil. Bunlar bilinçli olarak yapıldığı takdirde haysiyetsizce, uğursuzca, milletin, devletin malını çalmak çırpmak anlamına gelir. Allah korusun, kolay değil; evlada da, çevreye de bulaşıyor. Genetik olup olmadığı konusunda, babadan evlatlara, evlatlardan babaya nasıl oluyorsa bunlar daha önce ifade ediliyordu.
Bakınız, eski Sayın Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar Bey'in televizyonda söylediklerini dikkate aldığınızda, doğrudan işin başına doğru gittiğini görüyoruz olayın. O da yıllarca birlikte çalıştığı Sayın Başbakanı niye sıkıntıya soksun? Demek ki bir sıkıntı var, bir olay var; onun için bunu ifade ederek bizzat, olayı Başbakana doğru yöneltiyor.
Ben, bu kürsüden, bizzat, TOKİ'nin Sayın Erdoğan'a memurken bağlanıp da bakan olduğunda bağlanmadığını açıktan soran bir insanım, gerçekten merak etmiştim ama giderek olaylar geliştikçe bunun ne anlama geldiğini hep birlikte ne yapıyoruz, görmeye başlıyoruz.
Hırsızlık yapmak, yolsuzluk yapmak kolay bir şey değil, ortam müsait hâle gelince hazırlanıyor, ortamı siyasi iktidar hazırlıyor hem de yeni terimler oluşuyor: "Paralel yapı", "vesayet rejimi", "yargı vesayeti", "kumpasçı", "dost darbesi", "darbe teşebbüsü", "virüs", "Haşhaşi", "hırsızlık".
Tabii, bu hırsızlığı yapan "Bunu ben yaptım." demeyecek. Cezaevine düşen hırsıza soruyorlar: "Suçun ne?" Onun da söylediği bir şey var, nedir söylediği? "Hızlı koşamamak." Elbette kimse hırsızlık, yolsuzluk yaptığını söylemeyecek. Ama insanlar kabine arkadaşına, partideki arkadaşına, o dolarların ne olduğunu, nasıl oraya geldiğini sormaktan imtina edebilirler, kolay bir şey değil. Ama bunu illa... "Biz yapmadık, başka yerden geldi.", "Cami yapımında kullanılacaktı.", "Üniversitede kullanılacaktı." diye birtakım ifadeleri de söyleyebilirsiniz ama helal olacak bir işe bu yolla kayıt dışı bir haramı koymak hiç de iyi bir olay değil diye düşünüyorum.
Şimdi, AKP, darbelere karşı "Bu işi paralel yapı yaptı." diye ifade ediyor. Burada, bakıyorum, sayın bakanlar var. Paralel yapıyı müşahhas olarak -Ahmet, Mehmet, Hüseyin, Hasan veya emniyetin filanca birimi, yargının falanca birimi, şundan kaynaklı- söylemek zorundasın; yoksa "paralel yapı" diyerek ne olduğu bilinmeyen, vatandaşın bilmediği, algı yönetimiyle vatandaşları bu şekilde ne yapmak, aldatmaya çalışmanın bir anlamı yok. Eğer, bir paralel yapı oluştuysa on bir yıllık AKP iktidarı döneminin sonunda oluştu. AKP de bunu 11'inci yılın sonunda, 12'inci yılın sonunda fark ettiyse AKP zaten ülkeyi yönetmiyor demektir, ayakta uyuyor demektir.
Şimdi, başkalarının, aynı hâkimlerin, aynı savcıların yargıladığı, aynı polis memurlarının evlerinden aldığı insanlara -ki Mecliste de bunların bir kısmı var- bunlara bu olaylar, bu operasyonlar yapıldığında, onlar yargılandığında gayet normal kabul edilen, hatta savunulan -detayına girmek istemiyorum- AKP tarafından savunulan olaylar AKP'nin başına gelince maalesef ne oluyor, paralel yapı oluyor. Vesayet, "yeni vesayet..." Demek ki bir vesayet vardı, birileriyle birlikte oldunuz, bu vesayetten kaçtınız, kurtuldunuz; yeni bir vesayet oluştu, AKP'nin iktidarı döneminde AKP'ye çaktırmadan iş birliği yaptıkları tarafından oluşturuldu.
Bakın, ben dershanelerin kapatılmasının görüşülmesi esnasında yaklaşık 1.200 tane ne alan mesaj alan, bunların 200'üyle görüşen bir arkadaşınızım. Bir hanımefendi dedi ki: "2010 yılında beni kandırdı bu AKP. Ben ev ev dolaştım, oy istedim referanduma. Temizlik olacak -HSYK'yı bilmiyor- ama ben bunun için dolaştım. Beni kapılarda dövdüler. Ben kapılarda sıkıntıya girdim. Bunlar benim ideallerimi mahvettiler, düşüncelerimi mahvettiler." Şimdi, nereden bakarsanız bakın, artık ara bulucuların ıslak imzalı mektuplara AKP'nin ihtiyaç duyduğu bir anı -Allah başa vermesin- duyar olduk. Amerika'ya gidenler oradan ıslak imzalı, Hükûmete veya Cumhurbaşkanına mektup arz ediyorlar. Burada ara bulucu olanlar, Bursa'da buluşanlar, Sayın Savcının söylediği doğru ise -bilemiyorum- ona göre de ne oluyor, ne istiyorlar? Islak imza. Demek ki ıslak imzanın önemi çok büyükmüş. Sahte imzayı "ıslak imza" diye sattığınız zaman, sonra geliyorsunuz "Kumpas kurdular orduya. Kumpas kurdular." diyorsunuz. O kumpasçı nerede acaba? Ben o "kumpas" diyenin ne dediğine dair 140 karakterlik tweet attı diye bir tweet attım, üç gün köşesinde izah ediyor diye. Bir vatandaş da tweet atmış, demiş ki: "Ben o 140 karakterden 1 tanesini göremedim." Şimdi, olayı böyle değerlendirdiğinizde işin son derece sıkıntılı olduğunu görüyorsunuz. Arsızlığın, yüzsüzlüğün, uğursuzluğun, hayâsızlığın bir anlamı yok. O HSYK'nın koyduğu kurallara göre siz de yargılanın, ne olacak? Bunda bir sıkıntının olmaması lazım.
Ben önergenin lehinde söz almıştım, önergenin desteklenmesini diliyorum. Saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)