GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBUNUN, ANTALYA MİLLETVEKİLİ GÜRKUT ACAR VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN KAMU ZARARLARININ VE YOLSUZLUK OLAYLARININ BOYUTUNUN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 17/1/2014 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 21 OCAK 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:49
Tarih:21.01.2014

GÜRKUT ACAR (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu zararlarının ve yolsuzluk olaylarının boyutunun araştırılması, kamu zararlarını azaltacak etkin bir sistemin kurulmasını sağlayacak önerilerin belirlenmesi amacıyla verdiğimiz araştırma önergemiz üzerine söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin aslında çok uzun bir zamandır yaşadığı ve 17 Aralıkta AKP'li 4 bakan ve çocuklarını kapsayan, ardından da Başbakanın oğlunun ifadeye çağrıldığı operasyonların gündeme taşıdığı temel konu denetim eksikliğidir. Nitelikli denetimin, kontrol mekanizmalarının olmadığı alanlarda suistimal olur, yolsuzluk olur, soygun olur, vurgun olur. Sayıştay raporlarının sümen altı edildiği, Sayıştayın içinde mevzuat dışında denetime ilişkin bir bilgi kırıntısının bile bulunmadığı yazıların "rapor" diye gönderildiği bir ortamda yolsuzlukların, vurgunların önüne geçilemez. "Halk bizi seçti, başka hiç kimse bizi denetleyemez. Hiçbir kuruma hesap vermem, benim adamlarım da hesap vermez." anlayışı bugün Türkiye'yi hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesinin ayaklar altına paspas yapıldığı, kuvvetler ayrılığı ilkesinin eğilip büküldüğü, polisin mahkeme kararını yerine getirmediği bir tabloya, ağır bir devlet krizine getirmiştir. Türkiye'nin yaşadığı süreç budur. Türkiye'yi bir uçuruma sürüklediniz değerli arkadaşlar. Bunun elbette bir bedeli olacak ve siz bu bedeli ödeyeceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, demokrasi Türkiye Büyük Millet Meclisinde el kaldırarak bütün her şeyi örterek işlemez, denetim ve kontrol mekanizmaları olmadan demokrasi olmaz. Bunlar var mı? Yok. Bir Cumhurbaşkanı var, önüne ne gelirse onaylıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinden "Mahkeme kararları uygulanmasın." diye kanun çıkıyor, yani hukuk devleti ilkesini yok eden bir kanun çıkıyor, Cumhurbaşkanı onaylıyor, "Bu nasıl olur?" demiyor. Özelleştirme, yargının işlemediği alan hâline getiriliyor. Danıştay "Seydişehir'de 2 milyar dolarlık Oymapınar'ı bedava veremezsin. SEKA arazilerini, limanları, TÜPRAŞ'ı Ofer'e ucuza veremezsin." dedi. Yaklaşık 10 milyar dolarlık bir kamu zararına "Dur." dedi ama Cumhurbaşkanı "Bu mahkeme kararları uygulanmasın." diyen kanuna onay verdi. Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarına bakıp bir düşünmelidir, "Ben ne yapıyorum?" diye düşünmelidir. Cumhurbaşkanının denetimi yok. Peki, Meclisin denetimi var mı? O da yok. Meclis Başkanı yalnızca muhalefet milletvekillerinin önergelerini denetliyor, muhalefete muhalefet ediyor, "Bunu soramazsın.", "Şunu soramazsın." diye ambargo uyguluyor.

Demokrasinin en önemli kuralı, vatandaşın verdiği verginin son kuruşuna kadar hesabının verilmesidir. Bütçeyi yapan Meclis, bunun hesabını sorması gereken Meclis, sadece seyrediyor. Sayıştay içi boş kâğıtları rapor diye gönderiyor, Meclisten tık yok.

Baktım, bir kurumla ilgili 15 sayfa bir yazı gelmiş, yazıda mevzuat dışında tek bir kelime bilgi yok. Yani hiçbir şey söylememek için 15 sayfa yazılır mı? Yani 15 sayfa kâğıda yazık.

Ben bunu sordum "Bu boşa giden kâğıtlar için ne kadar harcandı?" diye, koskoca Sayıştay bunun da hesabını vermedi, bana "Maliyet çok yüksek değil." diye bir yazı gönderdi. Kendi yazdığı raporların hesabını bile veremeyen bir Sayıştay çıktı ortaya.

Sayıştay bunun hesabını veremiyor ama, Başbakanın örtülü ödeneğinin hesabını vermeye kalkışıyor, diyor ki: "Örtülü ödeneğe başlangıç ödeneği konuyor, onun için şu kadar arttı, bu kadar fazla harcandı denmez."

Sana ne örtülü ödenekten! Sayıştayın örtülü ödeneği denetlemek, incelemek gibi bir yetkisi var mı? Yok. Sen yetkin olan konularla ilgili tek satır bir şey demeyeceksin, ama Başbakanın örtülü ödeneğini savunacaksın. Böyle bir denetim olmaz! Yüz elli yıllık Sayıştayı da bu şekilde mahvettiniz.

Cumhurbaşkanı, Meclis yok, muhalefetin denetimine olanak veriyor musunuz? Hayır, burada yıllardır gündeme getirilen yolsuzluk olaylarıyla ilgili, denetim eksiklikleriyle ilgili bütün konuları parmak üstünlüğüyle reddediyorsunuz. Önergeler yanıtlanmıyor, kanunları paspas yaptınız, Kamu İhale Kanunu'nu delik deşik ettiniz, hiçbir uyarıya kulak asmadınız. Yani "Dediğim dedik, çaldığım düdük." anlayışıyla her şeyi örttünüz.

Değerli arkadaşlarım, Cumhurbaşkanı yok, Meclis yok, muhalefet yok. Peki, yargı denetimi var mı? Onu da yok ettiniz. Az önce söyledim, uyardığımız hâlde, söylediğimiz hâlde, Anayasa'ya aykırılığını bile bile mahkeme kararları uygulanmasın diye kanun çıkardınız. Deniz Feneri davasında sanıklardan önce savcıları yargıladınız. "Benim adamlarıma, benim yakınlarıma dokunamazsınız." dediniz. Böyle bir sisteme hukuk devleti denir mi? Böyle bir ortamda yargı denetiminden söz edilebilir mi?

Basının denetimini de vergi cezalarıyla basının sahiplik yapısını değiştirerek yok ettiniz. Medyanın el değiştirmesi için fonlar oluşturulduğu, iş adamlarından para toplandığı bildiriliyor. Başbakan konuştukça, daha düne kadar size övgüler düzen onlarca gazeteci yazar işsiz kaldı. Türkiye'yi basın özgürlüğü liginde sonunculuğa mahkûm ettiniz.

Sivil toplum denetimini de yok ettiniz değerli arkadaşlar. Vergi denetimini silah hâline getirdiniz, iş adamlarının üstüne saldınız. Sendikaları, Türkiye'ye aydınlık nesiller yetiştirmek için uğraş veren Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği gibi dernekleri yıldırmaya, susturmaya çalışıyorsunuz. Türkiye'nin mühendislerini, mimarlarını 12 Eylül darbe yönetiminin ucube kanunuyla zapturapt altına almaya çalışıyorsunuz. Yani, iktidarın iş ve eylemlerini eleştiren, denetleyen her kurumu hedef yaptınız, kendinize dikensiz bir gül bahçesi yaratmaya çalıştınız. Biz dedik ki hukuk olmazsa, adalet olmazsa kimse güvende kalmaz, olamaz. Hukuk güvenliği olmayan yerde, adaletin olmadığı yerde hiçbir şey ayakta kalamaz dedik, dinlemediniz. Şimdi, "kumpas" diyorsunuz, "çete" diyorsunuz, "paralel devlet" diyorsunuz. Yolsuzluk nedeniyle istifa eden Muammer Güler diyor ki: "Tapelere ekleme yapılmış, şikâyetçiyim." Ergenekon'da, Balyoz'da insanlar bunları söylerken burada bıyık altından gülüyordu, şimdi "Şikâyetçiyim." diyor. Yani, diyor ki: "Polis teşkilatı yasalara ve mevzuata uygun davranmıyor. Masum insanlara komplo kuruyor, tuzak kuruyor, kumpas kuruyor." Bunu söyleyen kişi kim? İçişleri Bakanı. Bir hukuk devletinde tuzak kuran, komplo yapan, tapelere ekleme yapan polis nasıl oluyor, nasıl olabiliyor değerli arkadaşlarım? Bunu yapıyorsa da bizzat sorumlusu Sayın İçişleri Bakanının kendisidir. Bunun hesabını vermesi gereken Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıdır, bakanlarıdır.

Bütün kurumları AKP'lileştirdiniz ve bunları böyle yapacağız diye içlerini boşalttınız, çürüttünüz. Bu çürümüşlükten çıkışın tek yolu hukuktur, hatalardan ders çıkarıp, halktan özür dileyip hesap vermektir ama AKP iktidarında bu anlayışın olmadığı ortadadır. Başbakan, 4 bakan ve çocuklarının adının karıştığı yolsuzluk ve rüşvet olaylarını örtebilmek, kendi oğlu Bilal Erdoğan'a uzanan yolsuzluk soruşturmasının önünü kesebilmek için her yolu mübah gören bir anlayışla saldırıyor. HSYK teklifi bunun bir adımıdır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu Adalet Bakanına, dolayısıyla Başbakana bağlayarak hukuk ve adalet sağlanmaz. Biz hep söyledik, yargı, muhalefetin söylemiyle değil, iktidarın gücüyle etkilenir. Şu anda bile Bakanın yetkilerini görüyorsunuz. Yaşananlara bir bakın, HSYK "6 kişi incelensin." diyor, Bakan "3 kişiye izin vermem." diyor, savcılar hallaç pamuğu gibi sağa sola savruluyor, mahkemenin gözetim, denetim ve tedbir kararları savcıların yazılarıyla kaldırılıyor. Böyle hukuk, böyle yargılama nerede görülmüş? Bir mahkemenin tedbir kararı yeni atanan savcının imzasıyla nasıl kaldırılabilir? Savcıların yazılarıyla iş yapılacaksa mahkemeler niye var değerli arkadaşlarım?

Genel Başkanımız bugün grup toplantımızda bir tutanak açıkladı. Dehşet verici bir tutanaktır, yargıya müdahalenin ibret vesikasıdır. Hani "Belge var mı?" diyorlar ya, işte bak, belgesi burada. Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı koltuğuna oturan Kenan İpek, gece yarısı bir başsavcıyı arıyor, HSYK üyesi Müsteşar başsavcıya talimat vermeye kalkıyor. "Soruşturmayı durduracaksın, savcıyı değiştireceksin." diyor, "Yoksa sonuçlarına katlanırsın." diyerek tehdit ediyor. Bu tutanak, hukuk devletinin ve yargı bağımsızlığının ölüm fermanıdır. Türkiye'de artık kimse güvende değildir. Bunun tek sorumlusu Başbakan ve AKP İktidarıdır.

Değerli arkadaşlar, Başbakan devlet adamı olmadığını kanıtlamıştır. Yolsuzluk soruşturmasını, Anayasa'nın hukuk devleti ilkesini, kuvvetler ayrılığı ilkesini, mahkemelerin bağımsızlığını yok ettiği bir devlet krizine dönüştürmüştür. Başbakan "Benim oğlum, benim çocuklarım hayır işi yapıyor." diyor. İş adamları kuyruk olmuş, belediyeler kuyruk olmuş, Başbakanın oğlu hayır yapsın diye bağış üstüne bağış yapıyor, devletin malları, belediyeleri, binaları vakfa tahsis ediliyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Yunus Emre diyor ki:

"Emeksiz zengin olanın,

Kitapsız bilgin olanın,

Sermayesi din olanın

Rehberi şeytan olmuştur."

Başbakanın oğlunu reddetmesine gerek yok, mahkemeye göndersin yeter...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜRKUT ACAR (Devamla) - ...hukukun işlemesine izin versin yeter, adaletin gerçekleşmesine izin versin yeter, istenen, beklenen budur.

Değerli arkadaşlarım, günü kurtarmak, bir yolsuzluğu örtmek için hukuk yaptığınızda bu sakat bir hukuk olacaktır. Buradan adalet çıkmaz ve çıkmayacaktır. Bu krizden ancak hukukla çıkılır. Hukuksuzlukla varılacak her yer yıkımdır. Türkiye'yi bir yıkıma sürüklüyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bitirerek şunu söylüyorum: Burada HSYK Kanunu'nun değiştirilmesi Türkiye'de hukukun tamamen ortadan kaldırılmasıdır.

BAŞKAN - Sayın Acar, teşekkür ediyorum.

GÜRKUT ACAR (Devamla) - Kamu zararının ve yolsuzlukların araştırılması için verdiğimiz önergeye olumlu oy vereceğinizi umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)