| Konu: | ULUSLARARASI PARA FONU ANA SÖZLEŞMESİNDE İCRA DİREKTÖRLERİ KURULU REFORMUNA İLİŞKİN OLARAK YAPILMASI TEKLİF EDİLEN DEĞİŞİKLİKLERİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 110 |
| Tarih: | 23.05.2012 |
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, IMF adlı Uluslararası Para Fonunun Ana Sözleşmesinde İcra Direktörleri Kurulu Reformu diye önümüze gelen bir yasa teklifi var. Yani IMF kendi iç işleyişinde demokrasi istiyor ama bu demokrasinin ülkemiz halkları için uzaktan yakından demokrasiyle bir bağlantısı olmadığını görmemiz gerekiyor.
IMF denince, yıllardır ülkemize son derece acı ve üzüntü getiren, yoksulluk getiren, işsizlik getiren, sefalet ücreti durumundaki asgari ücreti hatırlıyoruz. Bir zamanlar bir IMF Başkanı vardı Anne Krueger isimli. Bu kadın Başkanın ülkemize geldiğinde ilk önce söylediği sözlerden bir tanesi hafızalarımızdan hiç silinmiyor. Asgari ücrete değinerek "Bu asgari ücret çok fazla." demişti ve o asgari ücret, hâlâ -işte, bugün gelmiş olduğu nokta 751 lira- milyonlarca işçinin, emekçinin bir sefalet ücreti, açlık sınırının çok çok altında bir ücret olarak karşımızı çıkıyor.
AKP Hükûmeti, IMF ile artık anlaşmalara bağlı kalmadığını övünerek söylüyor ama diğer taraftan da bu İcra Direktörleri Kurulunda artık sandalyede payının olacağından söz ederek, bu uluslararası anlaşmanın onaylanmasını Meclisimizden istiyor.
Dolayısıyla, ülkemiz işçileri, emekçileri adına IMF ile yapılacak, yenilenecek herhangi bir anlaşmadan bizim payımıza gelecek zerrece bir fayda yoktur. Yıllardır yaşadığımız acı tecrübeler bunu göstermiştir. Uluslararası sermayenin ülkemizdeki talanına, rantına, yağmasına, borçlandırmalarına, ülkemiz halklarına yeni faiz ve borç yüklerinin yüklenmesine hiçbir şekilde rıza göstermemiz mümkün olmamalıdır.
Şimdi, bakın, bugün 23 Mayıs; Türkiye sokaklarında, alanlarında milyonlarca kamu emekçisi, kendilerine dayatılan sefalet zammına karşı, böylesi bir ahlak dışı pazarlığa karşı grev hakkını kullanarak alanlara çıktı. 4,5 milyon kamu emekçisinden söz ediyoruz. Çalışanı ve emeklileriyle birlikte, onların kaderi, bugün Hükûmetin elindeydi. Sözde, Hükûmetin elinde ama tabii, arka planında, IMF başta olmak üzere, birçok uluslararası güç var.
Hükûmetin hangi sınıfın hükûmeti olduğunu bir kez daha burada görüyoruz. 2009 Temmuzundan bugüne kadar tam 11.382 adet teşvik belgesi veren Hükûmet yani yatırım payı olarak tam 157 milyar dolar kapsamında bir yatırım düşünen, sermaye gruplarına, büyük şirketlere böylesi bir pay ayıran Hükûmet, şimdi, kamu emekçileri, kendilerine 3+3 zammı dayattığında buna itiraz ettiğinde Bakan diyor ki: "Sizin istediğiniz bütçemize 25 milyar liralık bir ek yük getirecektir." Ne oldu? Hani dünyanın 16'ncı büyük ekonomisi? Ne oldu bu ekonomide, büyüyen ekonomide kamu emekçisine düşen pay, refah payı? İşte, toplu sözleşme, toplu görüşme süreçlerinde bunu isteyen, insanca ücret isteyen, gerçekten, bir sahte sendika yasası değil, grevli, toplu sözleşmeli bir sendika yasası isteyen, güvenceli bir iş isteyen, gelecek isteyen kamu emekçisine, şimdi sokaklarda bir kez daha devlet şiddeti, devlet terörü, antidemokratik uygulamalar ve devletin ceberut yüzü gösteriliyor.
Dolayısıyla bu politikalar çözümsüz kalmıştır. Boşuna, kamu emekçilerimiz, işte, zam istediklerinde, insanca ücret istediklerinde, bugün Hükûmetin öne sürdüğü işte "Bizim en düşük kamu ücretlimiz 1.800 lira alıyor." yalanını ortaya çıkarttıklarında -ki gerçek ücret 1.400 liradır- şimdi, bu yalan ortaya çıktığında, buna itiraz edildiğinde "Biz Yunanistan olamayız." deyip Yunanistan'daki kapitalist sistemin krizinin sonuçlarıyla ülkemiz emekçilerini tehdit etmek, işte asıl kabul edilemeyecek olan budur. Dolayısıyla artık Hükûmetimizin bu 4,5 milyon kamu emekçisinin kaderiyle oynamaması ve kamu emekçisinin gerçekten örgütlü, sendikalı, toplu sözleşmeli ve tabii ki bunun doğal sonucu olarak grevli hakkını, grevli sendika hakkını artık kabul etmesi gerekiyor. referandum döneminde "Biz kamu emekçilerimize, kamu çalışanlarımıza toplu sözleşme hakkını tanıyoruz." dendi, tam altı ay boyunca zam yapmayarak "Bir sendika yasası çıkaracağız." dendi ama grevsiz nasıl olacaksa, bir toplu sözleşme, grevsiz nasıl olacaksa, sendika yasası diye bir garabet ortaya çıktı. Kamu emekçileri, özellikle bugün alanlarda "güvenli çalışma" derken, ek ödemeleri yansıtılmış bir emeklilik hakkını ve ücretlerinden, bugünkü artık komik düzeyde kalan ücretlerinden vergi diliminin kalkmasını, sendikaları üzerindeki, mevcut sendikaları üzerindeki baskıların son bulmasını, özellikle kadın kamu emekçilerine pozitif ayrım yapılarak bu şekilde bir düzenleme olmasını istiyorlar.
Değerli milletvekilleri, evet, sıkıştığında Hükûmet kamu emekçilerini, bütün bu alanda çalışanları Yunanistan'a benzemekle tehdit ediyor, korkutuyor ama grev silahını kullanan, örgütlenme hakkını kullanan ve alanlara çıkan kamu emekçileri de Hükûmete bugün şunu söylüyor: "Biz bu kapitalist sistemin krizini çekmek istemiyoruz. Eğer siz yani AKP Hükûmeti bu ülkeyi yönetemiyorsanız, bu ülkenin emekçilerine, işçilerine, işsizlerine, bütün halklarına, ezilenlerine insanca yaşayacak bir gelecek vadedemiyorsanız çekilin gidin, bırakın gidin. Biz, bu ülkeyi layıkıyla, gerektiği gibi, halkın gücüyle, halkın kaynaklarıyla, birikmiş gücüyle çok daha iyi bir şekilde yönetecek bir durumdayız." Evet, milyonlarca kamu emekçisi, eğitim emekçisi, sağlık emekçisi, büro emekçileri, kültür sanat emekçileri, hepsi bugün alanlardaydı ve onların konfederasyonları, bir kısmı Hükûmetin arka bahçesi noktasına düşmüş olsa da büyük bir kısmı birleşerek, bugün tabanının sesini dinleyerek, olması gerektiği gibi kendilerine yasalarda tanınmayan ama en temel hak ve özgürlüklerin başında gelen grev hakkını, iş bırakma hakkını kullanarak Hükûmete gücünü göstermiştir. Şimdi, bundan sonra yapılması gereken, tabii ki Hükûmete düşen görev de artık bu ülkenin kaynaklarını, birikimlerini sağa sola çarçur etmek, birtakım sermaye gruplarına teşvik olarak sunmak değil, gerçekten bu ülkede hayatı var eden, üreten, halka hizmet sunan, yurttaşların önemli bir payı, parçası olan kamu emekçilerine bu hakkı, bu geleceği, insanca yaşayacağı bu ücreti tanımaktır. Yoksa, asgari ücret zammında olduğu gibi bir simit parası zammını bir kez daha milyonlarca kamu emekçisine reva görmek, işte bu kabul edilebilir değildir.
Türkiye, Uluslararası Para Fonu'ndan çıkmalıdır. Türkiye, Uluslararası Para Fonu'nda daha iyi temsil edileceğiz diye bu şekilde yasalar hazırlayacağına, uluslararası sermaye güçlerine birtakım finans merkezlerinde elinde çanta, Dünya Ekonomik Forumu'nda "Bakın, gelin ülkemize yatırım yapın, bu ülke sizin için kârlı bir pazardır." diye dolaşacağına, artık, bu güçlerle, bu borçlandırma ve cari açıkla dolu ekonomik politikayı, bağımlı politikayı, bu kapitalist sisteme göbekten bağımlı politikaları terk etmelidir. Peki, AKP Hükûmeti bunu yapabilir mi? Bunu yapamaz. Geçmiş bu yedi aylık süreç içerisinde Meclis çalışmalarında gördük ki, çıkan bütün yasaların asıl karakteri, bu yerli, yabancı, uluslararası, içerideki temsilcileriyle bunlara teşvik sağlamak, ayrıcalık sağlamak, üstün hizmet ödülleri vermek; bunların bir bir yağmalarına, toprak ve değerli alanların, işte, madenlerin yağmasına seyirci kalmak; bunun yasalarını çıkartmak, KDV istisnaları çıkartmak, vergi muafiyetleri tanımak, yeni birtakım paketlerle bunlara teşvikler sağlamaktır. Bu Hükûmetin halka hizmet etmeyeceği; 4,5 milyon kamu emekçisi, emeklisiyle, bizlere, üreten, hizmet sunan kamu emekçilerine zerrece faydasının olmayacağı bir kez daha bugünkü görüşmelerde açığa çıkmıştır.
Kamu emekçilerinin örgütleri vardır, konfederasyonları vardır ama bunlar muhatap alınmamaktadır ve uyuşmazlık hâlinde de işte, bakın, 29 Mayısta Hakem Kurulu bunu bağıtlayacaktır. Gelecekte ne olacaktır peki? Bundan sonra çıkacak olan şey, bir kez daha kamu emekçilerinin, açlık sınırlarının, yoksulluk sınırlarının çok çok altında hem çalışarak, hem üreterek?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) - ?hem hizmet sunarak ama verginin en fazlasını vererek sefalete mahkûm olmasıdır. Sadece bu nedenden ötürü AK PARTİ Hükûmetinin mahkûm edilmesi ve bütün alanlarda bugün olduğu gibi protesto edilmesi en doğru bir tutum olacaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüzel.