GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GEÇİCİ GÖREV GÜCÜ BÜNYESİNDE TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN 5 EYLÜL 2013 TARİHİNDEN İTİBAREN BİR YIL DAHA UNIFIL HAREKÂTINA İŞTİRAK ETMESİ HUSUSUNDA ANAYASANIN 92'NCİ MADDESİ UYARINCA HÜKÛMETE İZİN VERİLMESİNE DAİR BAŞBAKANLIK
Yasama Yılı:3
Birleşim:132
Tarih:06.07.2013

EMRULLAH İŞLER (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesindeki Türk Silahlı Kuvvetlerinin, 5 Eylül 2013 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Harekâtına iştirak etmesi hususunda Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca Hükûmete izin verilmesine ilişkin Başbakanlık Tezkeresi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11/8/2006 tarihinde kabul ettiği 1701 sayılı Karar ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve 880 sayılı Karar'ıyla bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türkiye, Lübnan'da konuşlu Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü UNIFIL'e Silahlı Kuvvetleri unsurlarıyla katkı sağlamıştır. Söz konusu iznin süresi, son olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29/6/2012 tarihli ve 1023 sayılı Karar'ıyla 5/9/2012 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmıştır.

Türkiye, UNIFIL'e yaptığı katkılarla barışı koruma harekâtının etkin bir biçimde icrasında önemli bir işlev üstlenmiştir.

Bu çerçevede, Türkiye gerek Birleşmiş Milletler sistemi içinde gerek bölgesel ve küresel ölçekte gerekse kapsamlı sivil-asker iş birliği faaliyetleri vasıtasıyla, Lübnan toplumunun her kesimi nezdinde görünürlüğünün artmasına, ayrıca barış ve istikrarın korunmasına yönelik politikasının sürdürülmesine önemli katkıda bulunmuştur.

Değerli milletvekilleri, Lübnan'da siyasi yapı, 1943 yılında üzerinde mutabakata varılan ulusal pakt çerçevesinde, siyasi görevlerin mezhepler arasında nüfusa orantılı olarak paylaştırılması esasına göre oluşturulmuştur.

Söz konusu uzlaşı çerçevesinde Cumhurbaşkanının Maruni, Meclis Başkanının Şii, Başbakanın Sünni olması ve iktidarın Hristiyanlar ile Müslümanlar arasında 6/5 temelinde paylaşılması kararlaştırılmıştır.

1975 ile 1989 yılları arasında Lübnan'da yaşanan iç savaşa, 1989 yılında Arap Ligi himayesinde imzalanan Taif Anlaşması'yla son verilmiştir.

Bu anlaşmayla Hristiyan toplumundan seçilen Cumhurbaşkanının yetkileri kısıtlanmış, Mecliste Hristiyan ve Müslüman milletvekillerinin sayıları eşitlenmiş ve kendi içlerinde mezhep temelinde bölüştürülmüştür. Söz konusu anlaşmayla Lübnan'daki üç ana dinî grup arasında denge oluşturulmuştur.

2011 yılında ülkedeki güvenlik koşulları Suriye olaylarının da etkisiyle duyarlı hâle gelmiştir. UNIFIL bünyesinde görev yapan Fransız ve İtalyan askerlerine karşı düzenlenen saldırılar, Suriye'de 11 Lübnanlının kaçırılması, Filistin kamplarında yaşanan gerginlikler ve artan sayıda Suriyeli muhalifin Lübnan'a sığınması, iç güvenlik ve istikrarın korunmasını Hükûmet için bir öncelik hâline getirmiştir.

Türkiye'nin hâlen UNIFIL kara birlikleri kapsamında bir istihkâm, inşaat bölüğü ile mevsimsel şartlara göre değişiklik gösterir şekilde Deniz Görev Gücü'nde bir fırkateyn veya korvet veya bir hücumbot görev yapmaktadır.

UNIFIL Komutanlığınca en düzenli üs bölgesi olarak değerlendirilen bölüğümüze tahsisli 237'si asker, 24'ü sivil, 261 kişilik kadromuz bulunmakta ve hâlihazırda 240 personelimiz görev yapmaktadır.

Ayrıca, Nakura bölgesindeki UNIFIL karargâhında 3 personelimiz görevlidir. Beyrut'un Eşrefiye Mahallesi'nde 19 Ekim 2012 tarihinde gerçekleşen ve aralarında İç Güvenlik Kuvvetleri İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Visam Hassan'ın da bulunduğu çok sayıda kişinin ölümü ve yaralanmasıyla sonuçlanan terör saldırısı ülkemiz tarafından şiddetle kınanmıştır. Türkiye her zaman olduğu gibi Lübnan'ın istikrarını hedef alan her türlü teşebbüsün karşısında durmaya devam etmektedir. Türkiye, Lübnan'ın istikrarını hedef alan her türlü teşebbüsün karşısında durmaya devam edecektir. Bu bağlamda, Türkiye dost ve kardeş Lübnan halkının birliği ve dirliği ile iç barışının muhafazasına atfettiği önem doğrultusundaki katkılarını sürdürecektir.

Bu hususlar ışığında, Lübnan'la ikili ilişkilerimiz ile bölgedeki güvenlik koşulları da göz önünde tutularak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFIL'in görev süresini uzatılması yönünde karar alması durumunda hudut, şümul ve miktarı Hükûmetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile tespit edilen ilkeler kapsamında 5/9/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Deniz Görev Gücü'ne iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca izin verilmesinin uygun olacağı düşüncesindeyim.

Değerli milletvekilleri, burada benden önce yapılan konuşmada, her ne kadar Lübnan'a asker göndermekle ilgili bir konuyu tartışıyor isek de tabii ki gündeme Mısır konusu geldi ve aynı zamanda bizim dış politikamız gündeme getirildi. Burada sürekli tekrarlanan bir husus var: "Esad"dı "Esed" oldu. Ben bir Arap dilcisi olarak bu konuyu buradan açıklamak durumunda kaldım.

Arkadaşlar, eğer İngilizce mantıkla hareket ederseniz Esed'i "Esad" okursunuz, Kral Fehd'i "Fahd" okursunuz, Nebih Berri'yi "Nabih Berri" okursunuz, o zaman Necip Mikati'yi de "Nacip Mikati" -o şekilde yazılır İngilizcede- okursunuz. Dolayısıyla, bunların Arapça telaffuzları, Türkçemize daha yatkındır, doğru olan da budur. Esed'dir Arapçası, bunu "Esad" diye okumak, İngilizce "a"nın "e" okunmasından kaynaklanan bir husustur. Bu zaman zaman burada dile getirilmek ve bizim medyamızın, İngilizce yazılışından hareketle bunu yazması sonucunda böyle yanlış isimlendirmeler olmuştur.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Üstat, son iki senede mi farkına vardınız?

EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Yani son iki sene, altı ay, önemli değil, doğruyu bulmak önemlidir. Doğru bulunmuşsa, ben, ondan dolayı, doğruyu bulanları kutluyorum.

Bir başka husus: 25 Ocakta Mısır'da bir devrim oldu. Bu devrim, gerçek anlamda bir devrim hiçbir zaman olmadı. Orada, bir kibar sürmesi -tabiri caizse- yapıldı ve ordu, bir şekilde halkın hedefi hâline gelen Mübarek ve onun yardımcısı Ömer Süleyman'ı uzaklaştırdı. Ondan sonra da zaten, başkanlık seçimlerine kadar geçen sürede, bir yılı aşkın sürede bütün hizmetler, her türlü her şey ihmal edildi ve halkta şöyle bir kanaat oluşturulması sağlandı? Biz de Sayın Korutürk'le birlikte o zaman, Dışişleri Komisyonu olarak gittiğimizde, seçimlerden bir ay önce Mısır'ın ne hâlde olduğunu birlikte gördük, Sayın Korutürk'le de bunun orada hasbihâlini yaptık. Doğrusu, şu kanaat oluşturulmuştu: "Her şey devrimden sonra daha da kötü oldu. Dolayısıyla, hiç olmazsa devrim zamanında hizmet vardı, temizlik vardı, güvenlik vardı, şimdi hiçbirisi yok." noktasına getirildi ve bunun neticesinde Ahmet Şefik yüzde 48,27 oy aldı. Eğer seçimler ağustos ayında olsaydı kesinlikle Ahmet Şefik o seçimi kazanırdı.

Dolayısıyla, burada, yine, Mübarek ile Mursi karşılaştırması yapıldı. Mübarek, otuz yıllık bir diktatördü ve bütün dünya bunu bu şekilde kabul etti. Herkes de, 25 Ocakta yapılan o operasyonu bütün dünya alkışladı, burada kimsenin bir ihtilafı yok ama Mursi'ye diktatör demek için el insaf dememiz lazım. Nasıl bir diktatör ki bu, giderken son verdiği mesajda -eğer izlediyseniz görüyorsunuz- halkını barışçıl şekilde, şiddete başvurmadan, teröre başvurmadan direnmeye çağırıyor, askerî darbeye direnmeye çağırıyor? Böyle bir diktatör dünyanın neresinde var Allah aşkına? Dolayısıyla, her şeyi doğru düzgün adlandırmamız lazım.

Tantavi-Sisi karşılaştırması yapıldı. Tantavi, dediğim gibi, diktatör Mübarek ve yardımcısı Ömer Süleyman'ı götürdü ama Sisi, seçimle iş başına gelen, Mısır tarihinde ilk defa seçilen bir cumhurbaşkanını darbe yaparak koltuğundan indirdi. Birisi diktatör, seçim ve demokratik yollarla gelmeyen birisiydi; diğeri ise seçimle gelen bir liderdi.

Değerli arkadaşlar, Tahrir konusu gündeme getirildi, buradan Tahrir'e selamlar gönderildi. Tahrir'in, maalesef, 25 Ocaktaki o güzel imajı bu 30 Haziran itibarıyla silinmiştir, kötüye çevrilmiştir.

Burada, bakın, Temerrüt Hareketi -"temerrüt" demek "isyan" demektir- bunun başkanlığını yapan daha önce avukat olan Mahmud Bedr adındaki bir şahıs 25 Ocaktan sonra bu Temerrüt Hareketi'ni kurdurmuş ve bu adam gayrimeşru davalara, kaçakçıların davalarına, efendim, uyuşturucu baronlarının davalarına bakmakla meşhur bir adam ve eski yönetimin adamı. Bu adam bunu kurdurmuş ve bu Tahrir hareketlerini başlatmıştır.

Burada Muhammed Baradey, hepimizin bildiği, Atom Enerjisi Kurumu Başkanlığı yaptı, Nobel Barış Ödülü aldı, ondan sonra da Mısır'da siyasi harekete girdi, baktı ki, karşılık bulamayacağı için Başkanlık adaylığından çekildi. Ama kendisi darbenin ertesi günü New York Times'a verdiği röportajında, Batı'yı darbeye ikna etme konusunda, Mursi'yi askerî yollarla görevinden uzaklaştırma konusunda yapmış olduğu, harcamış olduğu çabaları basına demeç verdi. Dolayısıyla, bütün bunları dikkatinize getirmek istiyorum.

Tahrir, maalesef orduyu göreve çağırmıştır ve bu son olaylar da bizdeki orduyu göreve çağıran cumhuriyet mitinglerini andırmaktadır. Dolayısıyla, Tahrir'in namusu maalesef bu son olaylarla kirletilmiştir, temiz imajı kötülenmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)