| Konu: | CHP GRUBUNUN, İSTANBUL MİLLETVEKİLİ SÜLEYMAN ÇELEBİ VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN ALEVİ YURTTAŞLARIMIZA YÖNELİK GERÇEKLEŞEN MARAŞ, ÇORUM VE SİVAS KATLİAMLARINA İLİŞKİN DOSYALARIN YENİDEN AÇILMASI, ZAMAN AŞIMININ ORTADAN KALDIRILARAK MADDİ ZARAR GÖRENLERİN TESPİT EDİLMESİ AMACIYLA 22/5/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 1 TEMMUZ 2013 PAZARTESİ GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE OKUNARAK GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 127 |
| Tarih: | 01.07.2013 |
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve arkadaşlarının Çorum, Maraş ve Sivas katliamlarının dosyalarının yeniden açılmasına dair Meclis araştırması önergesini ben de, blokumuz da destekliyoruz. Tarihimizin kanlı, karanlık sayfalarından birisi olan bu katliamlar bugüne kadar gerçek anlamıyla aydınlatılmamıştır, yapılan yargılamalar da elbette göstermelik kalmıştır. Ben, öncelikle, bütün bu katliamlarda hayatını kaybeden yurttaşlarımızı, 2 Temmuz 1993'te Madımak'ta, otelde yakılan 35 canımızı sevgiyle, saygıyla anıyorum. Onların değerleri, ülkemizin demokratik geleceğine işaret etmektedir ve bu türden Türkiye'nin geçmişinde kalmış ama hâlâ yaraları, acıları taze olan? Bunları aydınlatmak, demokratik geleceğimiz ve demokrasi mücadelesi açısından da vazgeçilmezdir. Elbette ki bu suçlar, arkasında karanlık kontra şebekelerin olduğu ve aslında dönemin halklarını birbirine düşürmeye dönük ve darbe planlarını yürütmeye dönük bu saldırılar, komplolar gerçek anlamıyla ortaya çıkartılmalı ve failleri yargılanmalıdır. Bu suçlarda tabii ki zaman aşımı işlememelidir, insanlığa karşı işlenmiş suçlardır. Arkasında devlet güçlerinin olduğu yaşam hakkı ihlallerinde her ne olursa olsun zaman aşımı işlememeli.
Sivas katliamının 20'nci yılının evvelki günündeyiz. Yarın, Türkiye'nin her yerinde ve tabii Madımak Oteli'nin önünde de bu katliam lanetlenecek, yürünecek. Aleviler, Alevi inancından yurttaşlar, Türkiye'deki Müslümanlaştırma ve tekçi zihniyetin, bu projenin bir gereği olarak yıllardır ayrımcı muameleye tabi tutuldular, düşmanlaştırıldılar, haklarında yalan yanlış bilgilerle toplum, kamuoyu aldatıldı, yanıltıldı ama yıllardır uyanış içerisindeki -özellikle 93'deki Madımak katliamı bu noktada bir kırılma yaratmıştır- Aleviler, bir araya gelerek Pir Sultan Abdal geleneğinin, mücadeleci geleneğinin, direniş geleneğinin gereği olarak her yerde örgütlenerek laik bir ülke, demokratik bir toplum, eşit yurttaşlık hakkı diyerek mücadelelerini yükseltmişlerdir. Bu mücadeleler sonucu AKP Hükûmeti de -biraz önce hatibin de söylediği gibi- açılım ve çalıştaylar yapmıştır ama bu açılım ve çalıştaylar bir taraftan Alevi inancına hakaret edilen, Alevi inancından siyasetçilerin yuhlandığı ya da tu kaka edildiği, en son örneğinde de işte biliyorsunuz, üçüncü köprüye "Yavuz Sultan Selim" ismi verilerek bir kez daha Alevi inancından yurttaşların rencide edildiği, hakaret edildiği bir devlet anlayışıyla aslında bu çalıştaylar yapılmıştır. Gerçekte bir sorunu çözmek, bir inanç eşitliği sağlamak, din, vicdan, ibadet hürriyetine, özgürlüğüne saygı gösteren bir tutumla hareket etmek değil; aksine, burada yine dini ve inançları istismar etmeye dönük bir politika güdülmüştür ve aslında "Sonu ne çıkmıştır?" derseniz, tam bir fiyasko olmuştur. Bugün yeniden Başbakanın dile getirdiği bu demokrasi istemleri, özgürlük istemleri karşısında yeniden Alevi paketinin ya da "Alevi sorunlarına el atma" ifadesinin arkasından çıkacak olan şey nedir? Cemevlerini Diyanet İşleri Başkanlığının bir şubesi gibi değerlendirmek, oraya bağlamak, devlet kontrolüne, dolayısıyla Hükûmet kontrolüne almak ve Alevi dedelerini, eğer ihtiyaçları varsa, maaşa bağlamak gibi son derece ilkel, taleplerin ve amacın son derece dışında bir yaklaşım bir kez daha dile getirilmiştir.
Değerli arkadaşlar, unutmayalım ki Sivas'ta ve darbe öncesinde Çorum'da, Maraş'ta toplumu birbirine karşı kışkırtarak egemen politikalarını sürdürmek isteyen yani tekçi, inkârcı, baskı rejimini sürdürmek isteyen güçler bu katliamları tezgâhlamıştır. Bir defa, bunu unutmamak ve buna karşı uyanık ve tedbirli davranmak zorundayız. O nedenle, Türkiye'nin, tarihi, gerçekleri ortaya çıkartılmadıkça, gerçekler aydınlatılmadıkça, hakikatler ortaya çıkartılmadıkça her zaman için bu türden komplo, kontra saldırılar ve kitle kırımlarıyla karşı karşıya kalması mümkündür. Bütün bunlar karşısında tek yapılacak şey elbette demokratik mücadeledir, demokratik halk hareketidir ve bütün bunların önünü açacak, anayasa değişikliği başta olmak üzere, demokratik düzenlemelerin bir an önce yapılmasıdır.
Haziran ayı boyunca Gezi Parkı direnişiyle başlayan, daha sonrasında bütün ülkeye yayılan demokratik içerikli halk hareketlerinin de aslında gelmiş olduğu nokta, talep ettiği nokta da budur. Yani, halkın yaşam değerlerine, kent yaşamına, inançlarına, emek hakkına, beden özgürlüğüne, bütün birikmiş haklarına, özgürlük ve demokratik istemlerine saygı duyulması, saygı gösterilmesidir. Ama bunun karşısında ne yapmıştır iktidar? Bundan ders çıkartmak ve hatta tarihimizden, o geçmişteki kitle kırımlarından ders çıkartmak yerine yalana sarılmıştır, bir kez daha kara propagandaya sarılmıştır ve bir aylık bu büyük uyanıştan, büyük uyarı eylemlerinden, bu süreçten sonra dahi bitmemiş, en son, Diyarbakır Lice'deki karakol yapımını protesto eden halka göz göre göre ateş açılmış, kimileri sırtlarından vurulmuş ve Medeni Yıldırım isimli bir yurttaşımız bu açılan ateş sonucu hayatını kaybetmiştir. Burada da yalana sarılmıştır, denmiştir ki: "Bunun arkasında başka bir komplo var. İşte, uyuşturucu şebekeleri bu işi tezgâhlıyorlar, halkı kışkırtıyorlar.", benzeri şeyler. Oysaki demokratik, barışa dayalı çözüm iradesi bu ülkede olacaksa halkın ne dediği ortadadır. Kürtlerin, Kürt halkının, Kürt yurttaşların yıllardır eşit haklar, özgürlükler, ana dilinde eğitim, demokratik özerklik, anayasal kimlik ve tanınma ve birçok maddede cezaevinde haksız yere tutulan, başta hasta tutuklular olmak üzere bütün siyasi görüşleri nedeniyle, demokratik mücadele vermeleri nedeniyle yargılanan ve mahkûm edilenlerin serbest bırakılması da olmak üzere, çözümün, barışın, demokratikleşmenin yolu yıllardır bu ülkede anlatılmaktadır, bu yol haritası çizilmiştir, devletle bir diyalog ve müzakere sürdürülmektedir ama bu diyaloğun ve müzakerenin devlet adına olan tarafı ne yapacağını değil, ne yapmayacağını söyleyip durmaktadır. O zaman, barış böyle gelebilir mi? Barış "Yeni karakollar, yeni barajlar yapacağız." diyerek gelebilir mi? Barış, Alevi inancına sahip yurttaşların eşit yurttaşlık taleplerini görmeyip bunu ha bire istismar etmek ve zamana yaymak, sürece yaymakla mümkün olabilir mi? Ya da "Zamanında bu yargılamalar yapıldı, bu dosyaları yeniden açmak yerinde değildir." diyerek Türkiye gerçekten demokratik bir geleceğe, barışa, kardeşliğe, eşit haklara dayalı bir geleceğe yürüyebilir mi?
Ondan sonra deniyor ki: "Bu anayasadan umut kesildi." ya da "Bu anayasa çalışmalarının önü kesildi, sabote ediliyor." Ne yapılıyor ki bu yeni anayasada? "Bağımsız, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti" evet, bu ilkelere uygun bir düzenleme olacaksa, o zaman, Diyanet İşleri Başkanlığınca ha bire burada inançları kısıtlayıp, vicdan özgürlüğünü bağlayıp sadece tek bir mezhebi devlet örgütlenmesi olarak tutmak ve milyonlarca Alevi yurttaşın çığlığını ve bu katliamlarla hesaplaşılması isteğini görmemek. Böyle mi olacak laiklik, böyle mi olacak demokratik anayasa?
Yine, aynı şekilde Gezi Parkı direnişi sürecinde ortaya çıkmış demokratik taleplere hâlâ tutarlı bir yanıt verilmediği gibi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) -?âdeta bir insan avına, cadı avına çıkılmıştır. Bunlarla demokratik bir gelecek olamaz. Aydınlatılması gereken bir tarih? Bugün sadece Meclis komisyonu da değil, Hükûmetin sultası altında değil, bağımsız bir komisyonca tarihteki işlenmiş bütün bu katliamlar aydınlatılmalı ve sorumluların halka hesap vermesi sağlanmalıdır tabii ki en son Lice'de işlenmiş insanlık suçu da dâhil olmak üzere.
Biz bütün bunların araştırılmasını istiyoruz. CHP Grup önerisi de yerindedir ve bu doğrultuda Meclis araştırması komisyonu kurulması sağlanmalıdır.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)