| Konu: | KIRIKKALE MİLLETVEKİLİ RAMAZAN CAN VE 20 MİLLETVEKİLİNİN, TOPLUMSAL BARIŞI BOZAN OLAYLARI ARAŞTIRMAK VE ÇÖZÜM YOLLARI BULMAK AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGESİ, ADALET VE KALKINMA PARTİSİ GRUP BAŞKANVEKİLLERİ KAHRAMANMARAŞ MİLLETVEKİLİ MAHİR ÜNAL, GİRESUN MİLLETVEKİLİ NURETTİN CANİKLİ, KAYSERİ MİLLETVEKİLİ MUSTAFA ELİTAŞ, İSTANBUL MİLLETVEKİLİ AYŞENUR BAHÇEKAPILI, ADIYAMAN MİLLETVEKİLİ AHMET AYDIN VE 187 MİLLETVEKİLİNİN, TERÖR SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNE YÖNELİK SÜRECİN BÜTÜN BOYUTLARIYLA DEĞERLENDİRİLMESİ AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGESİ VE BDP GRUBU ADINA GRUP BAŞKANVEKİLİ BİNGÖL MİLLETVEKİLİ İDRİS BALUKEN'İN, KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜLMESİ, DEMOKRATİKLEŞMENİN GELİŞTİRİLMESİ, TOPLUMSAL BARIŞIN TESİSİ VE ÖZGÜRLÜKLERİN GENİŞLETİLMESİ AMACIYLA MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGELERİNİN ÖN GÖRÜŞMESİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 89 |
| Tarih: | 09.04.2013 |
AK PARTİ GRUBU ADINA MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında bu rahatsızlığın, bu huzursuzluğun, bu kadar tepkili davranmanın bir nedeni var. Üç aydan beri, hamdolsun, bu topraklarda kan dökülmüyor, çocuklarımız ölmüyor. Bundan çok rahatsızlar, bundan dolayı çok huzursuzlar. Bunu anlamak gerek. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Tarihî bir dönemden geçiyoruz arkadaşlar, Türkiye, yüz yıllık sorunlarını çözerek önümüzdeki yüz yılın temellerini oluşturacak adımlar atıyor. Bütün bölgemizde siyasi, ekonomik ve toplumsal derin değişimler yaşanırken Türkiye'nin pasif, donmuş bir aktör olmasını kimse isteyemez.
AK PARTİ iktidarıyla başlayan değişim iradesinin, normalleşmemizin hitama erecek şekilde devam etmesi gerekiyor. Tam da bundan dolayı, milletimiz, on yılı aşkın zamandır kendisini temsil görevini AK PARTİ'ye veriyor. Lütfen, bakar mısınız, 2013 senesinde neleri tartışmak zorunda kalıyoruz? Hangi sorunları çözmek zorunda kalıyoruz? Şu sorunlara bir bakın: 2013 senesindeyiz, Anayasa'yla uğraşıyoruz, milletin değerlerinin ayrımcılığa uğratılmamasıyla uğraşıyoruz, millet iradesinin vesayet odakları tarafından baskı altına alınmamasıyla uğraşıyoruz, terör ile uğraşıyoruz, etnik tartışmalarla uğraşıyoruz, her din ve dilden topluluğun ifade hürriyetinin korunmasıyla uğraşıyoruz.
(Kâtip Üye Muhammet Rıza Yalçınkaya Başkanlık Divanını terk etti, Kâtip Üye Muhammet Bilal Macit Başkanlık Divanında yerini aldı)
Tarihimiz boyunca, en güçlü ve kudretli olduğumuz dönemlerde, biraz önce sıraladığım başlıkların tamamını sorunsuz bir şekilde yönetecek iradeyi ortaya koymuş bir milletin çocuklarıyız ama maalesef bugün, bu suni sorunlarla uğraşıp duruyoruz. Benzer şekilde, 1 trilyon dolarlık bir ekonomik değer üreten hiçbir ülkenin böylesine sıradan meselelerle meşgul olduğunu gösteremezsiniz.
Şunu açıkça ifade etmemiz gerekiyor: Millet bu sorunları aşmıştır, devlet ve siyasetin milletin gerisinde kaldığı bir durum söz konusudur. AK PARTİ, milletin takvimiyle devlet ve siyasetin takvimini birbirine uyumlu hâle getirmeye çalışmaktadır. Milletin frekansını yakalayamayan her siyasi aktör bu süreçte anlamsızlaşacaktır.
Söyler misiniz, bu sorunlar nasıl bugünlere taşınmıştır? Diyelim ki 1925'i, 1935'i, 1938 ve sonrasını konuşmayalım. Hadi, Birinci Dünya Savaşı sonrasının olağanüstü yılları, İkinci Dünya Savaşı'nın sıkıntılarını gerekçe olarak gösterelim. Peki, 1960 darbesi sonrası değiştirilen Anayasa'mız, 12 Mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, 82 Anayasası ve 28 Şubat postmodern darbesi ve arkasından gelen yargı darbeleri, bütün bunlar hangi sorunumuzu çözmüştür? Bir sorunu çözmek için kullandığımız yöntem sorundan daha büyük hâle gelir çoğu zaman. Bugün, bu darbelerin oluşturduğu vesayet odakları ile mücadelemiz hâlâ devam ediyor. Bugün, değişime direnenler Atatürk'ün kurduğu cumhuriyeti savunmuyorlar, darbelerin kurduğu düzeni ayakta tutmaya çalışıyorlar. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Buradan açıkça ifade etmek isterim: Bu sorunların tamamı milletimizin ayağına birer pranga olarak takılmış sorunlardır. Bizim görevimiz, bu prangalara sarılıp kutsamak değil, bu prangalardan kurtulmaktır. Hâlihazırda, fiilen de kurtulduğumuz sorunlardır aslında bunlar. Milletimiz kendi arasında ne Türklük ne Kürtlük ne mezhepçilik ne ırkçılık ne laiklik ne Müslümanlık sorunu yaşamamaktadır. Sorun milletin içinde değil, bu prangalara yapışıp kalmış arkaik elitlerden ve onların statükocu bakış açılarından kaynaklanmaktadır. Biz, AK PARTİ olarak -toplamda- milletimizin, ufkunu daraltan, milletimizin basiretini küçümseyen bu başlıklarla meşgul olmasını istemiyoruz; milletimizin, büyüyen ve güçlü Türkiye vizyonuyla meşgul olmasını istiyoruz; siyasetimizin de, bu Meclisin de bunun öncülüğünü yapmasını arzuluyoruz.
Şunu açıkça ifade etmek gerekir: Bugün terör meselesinin bitmemesi için elinden geleni ardına koymayan dış mihraklar boşa çıkmıştır, yüz yıl sonra AK PARTİ'nin millî duruşu sayesinde oyun dışı kalmışlardır. Oyun dışı kalan mihrakların bilinçli ya da bilinçsiz taşeronları da oyun dışı kalacaklardır. AK PARTİ'yi en lümpen ve seviyesiz bir dille "ihanet"le suçlayanlar bu noktada neye hizmet ettiklerini bir kez daha gözden geçirmelidirler.
Türkiye siyasetinde "Terör ilanihaye var olacaktır." lobisi bulunmaktadır. Yıllarca, terör sorununu çözmek yerine "Terörle yaşamayı öğrenmeliyiz." diyen bir zihniyet terörden beslendi. Biz diyoruz ki: Eğer bir ihanet aranacaksa tam da bu lobide aranmalıdır. Milletin ve ülkemizin öz güvenine açıkça savaş ilan etmiş olan bu lobi, Türkiye açısından küçülme lobisidir. Bu lobinin en az alakası olan şeyse Türklüğün kendisidir. Türklük, yüzyıllarca büyümenin, kucaklamanın, barışın, tarihsel ittifakların ve genişlemenin kurucu ismi olmuştur. Bugün ise bu küçülme lobisinin elinde Türklük, maalesef, küçülmenin, bölünmenin, sıkışmanın, yalnızlığın ve ırkçılığın ideolojisi yapılmak istenmektedir. Türkler tarihleri boyunca birçok cendereden geçtiler. Bu millet tarihi boyunca birçok farklı devlet kurdu ama bu millet tarihi boyunca bir kez bile kabile devleti kurmadı, bunu aklının ucundan bile geçirmedi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü bu millet, bir kabile devletine sığmayacak kadar tarihi derin, vizyonu geniştir. Rusya'dan Romanya'ya, Polonya'dan Yemen'e, Filistin'den Macaristan'a 30'un üstünde ülkede şehitliği olan bu milletin en son olacağı şey bir kabile devleti veya milleti olmaktır.
Orta Doğu ve Mezopotamya'da tarihî bir dönemden geçiyoruz. Yüz yıl önce kaderi Batılı müdahale ile şekillenen bölgemiz yeni bir doğum sancısı çekmektedir. Türkiye haricinde hiçbir aktörün kurucu bir irade ortaya koyacak ne vizyonu vardır ne de gücü. Bugün içinden geçtiğimiz çözüm ve barış süreci neticesinde Türkiye'nin ortaya koyduğu iradeye tıpkı milletimiz gibi bölge halkları da canıgönülden destek vermektedirler. Ümit ederiz ki muhalefetimiz de bölgemizde yaşanan değişimi daha doğru okur, aksi takdirde, dün bölgede yaşanan değişimle statüko safında kalan Batılı aktörler ve onların bölgedeki uzantıları gibi, halkların değişim ifadesinin karşısında ayakta duramazlar. Böyle bir durumda tarih dışı kalacaklarını şimdiden hatırlatmak isteriz. Onun için bu uyarıyı bir borç biliriz.
Yıllar sonra bu Meclis çatısı altında yapılan tartışmalara akademisyenler, entelektüeller, gazeteciler ve tarihçiler baktığında şöyle bir manzara görecekler: Bir tarafta Türkiye'nin büyümesi perspektifini cansiparane savunanlar, diğer tarafta ise bu basit hakikati idrak etmekte zorlananlar, bir tarafta bedelini bütün ülkenin ödediği sorunları çözmeye gayret edenler, diğer tarafta sorumluluktan kaçanlar ve biz, bugün onlara elimizi uzatırken işte, "Bu tarihi fırsatı birlikte değerlendirelim, bu çabayı birlikte verelim." dedik ama maalesef bunu yerine getirmediler.
BÜNYAMİN ÖZBEK (Bayburt) - Başkanım, böyle daha rahat.
DEMİR ÇELİK (Muş) - Bence de daha rahat.
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Biz her birimiz şunu çok iyi biliyoruz çünkü her birimiz buna şahitlik ettik: Yirmi dokuz yılda çoğu genç olmak üzere 40 binden fazla insanımızı kaybettik. Yirmi dokuz, yılda bir hesaplamaya göre, 300 milyar liralık kaynağımızı yitirdik. Her boyutuyla ama çok büyük acılar yaşadık. 20 yaşında, umutları olan, hayalleri olan, sevdaları olan gencecik fidanlarımızı, gencecik şehitlerimizi toprağa verdik. Türkiye'nin her yerinde nice anne, üzerine tir tir titrediği evlatlarını zamansız olarak kaybetmenin acısını yaşadı. Nice baba, aslan gibi evladının cansız bedeni önünde yutkundu, gözyaşlarını kalbine akıttı. Nice bebek, nice çocuk, ne olduğunu anlayamadan olan bitene anlam veremeden, o masum gözlerle, o soran ve sorgulayan gözlerle babasının tabutunun arkasından bakakaldı. Nice eş, nice nişanlı, nice sözlü, nice yavuklu, sevgilisini yitirmenin acısını, burukluğunu yaşadı. Beşikte bebekler katledildi, sokak ortasında hamile kadınlar vuruldu, çarşılarda, pazarlarda çocuklarının gözleri önünde nice anneler, nice babalar yok oldu.
Tam yirmi dokuz yıl boyunca her gün ama her gün terör konuşuldu. Yirmi dokuz yıl boyunca bayramlarımızı bayram gibi yaşayamadık. Yirmi dokuz yıl boyunca yataklarımızdan huzurukalp ile kalkamadık. Yirmi dokuz yıl boyunca radyo haberlerini, televizyon haberlerini kaygısızca dinleyemedik, izleyemedik. Türkiye'nin her karışında terör konuşuldu. Türkiye'nin her kahvehanesinde her sohbet, her muhabbet terör haberleriyle âdeta bıçak gibi kesildi. Halk siyasetten çözüm bekledi, hükûmetlerden çözüm bekledi. Sorunu çözemeyen hükûmetler gittiler, yerlerine gelenler çözüm üretemediler. Çözmek için adım atan hükûmetler yalnız bırakıldı. Çözemeyen hükûmetler muhalefet tarafından köşeye sıkıştırıldı. Açıkçası, topluma tam anlamıyla karamsarlık, tam anlamıyla umutsuzluk, tam anlamıyla olumsuzluk hâkim oldu.
Doğu, güneydoğuda halkımız, güvenlik güçleriyle terör arasında sıkışırken diğer bölgelerde halkımız çözümsüzlükle karamsarlık arasında sıkıştı kaldı.
Dikkatinizi çekiyorum, 1984 yılında doğanlar bugün 29 yaşındalar. Bir ömür terörle geçti. Bir nesil terörle, terörün tehdidiyle büyüdü.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu hepimiz biliyoruz ki Türkiye genelinde herkes, 76 milyonun tamamı bu meselenin artık çözülmesini istiyor. Hiç kimse nutuklar dinlemek istemiyor. Hiç kimse bu meselenin kişiselleştirilmesi, "dedi-dedin" kavgası, "yaptın-yapmadın" kavgası duymak istemiyor artık. Hiç kimse bahaneler duymak istemiyor. Milletimiz artık sonuç istiyor, artık nihayet istiyor, artık bu kanın, bu gözyaşının, bu ağıtların dinmesini istiyor.
Şunu, burada, altını çizerek ifade etmek durumundayım: Öyle bir aşamaya geldik ki terörün son bulması dışında, somut bir netice dışında her şey ama her şey teferruattır. Elbette ki Anayasa'nın ve yasaların dışına çıkılamaz. Elbette ki meşruiyet çizgisi aşılamaz. Elbette ki şehitlerimizin ruhunu incitecek, şehit ailelerini rencide edecek adımlar atılamaz. Ancak, anayasal, yasal, meşru dairede yapılabilecek olan her şey yapılmalı, bu mesele artık kalıcı olarak çözüme kavuşturulmalıdır. Şundan kimsenin kuşkusu olmasın: Bu millet tarih boyunca olduğu gibi bugün de, yarın da topraklarını onurla, gururla, şerefle savunacaktır. Ancak, aynı topraklar üzerinde yaşayan ve aynı kıbleye dönen insanların hayatlarını kaybettiği bir süreç, katlanabileceğimiz, tahammül edebileceğimiz, ilelebet devam ettirebileceğimiz bir süreç değildir.
AK PARTİ olarak, partimizi kurduğumuz andan itibaren, bu meselenin salt güvenlik tedbirleriyle çözülemeyeceğini güçlü şekilde savunduk. Nitekim, partimiz, 2002 sonundan itibaren güvenlik noktasında son derece kararlı bir tutum izlerken, meselenin sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik, diplomatik boyutunu da ihmal etmedik. Geldiğimiz noktada, terörün istismar alanı çok ciddi anlamda daralmıştır. Terörün elindeki bahaneler, terörün gençler başta olmak üzere halkı kandırmaya yönelik gerekçeleri ortadan kalkmıştır.
Terörün Türkiye'nin kalkınmasının, özellikle de doğu ve güneydoğunun kalkınmasının önündeki en büyük engel olduğu artık net olarak ortaya çıkmıştır. Bütün bunlardan daha önemlisi, silahın bir hak elde etme yöntemi olmadığı, silahın acıdan, kandan, gözyaşından başka hiçbir şey getirmediği, şiddetin hiçbir konuda araç olamayacağı artık herkes tarafından anlaşılmıştır. Nitekim, son başlattığımız süreç 76 milyonun tamamında umut doğurmuş, 76 milyonun tamamı tarafından heyecanla karşılanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ortada bir sorun var, bu sorunu artık ortadan kaldırmak zorundayız. Türkiye'nin paçalarına takılmış, Türkiye'yi aşağı doğru çeken, Türkiye'nin sıçramasını, ilerlemesini, uçmasını engelleyen bu sorunu devreden çıkarmalıyız. Bu sorun herkesin elini altına koyarak, herkesin güç birliği, gönül birliği yaparak hep birlikte bu taşı kaldırmasıyla kalkacak bir sorundur. Kan akarken, gözyaşı sel olup akarken, feryat figan ayyuka çıkarken, ağıtlar göğü bile inletirken kenarda durup "Nasıl kaldıracaksınız? Kaldıramazsınız." demek, "Kaldırdıktan sonra ne olacak?" demek teferruata takılıp kalmaktır. Hakikat nerede kaybolur? Hakikat teferruatlarda kaybolur.
Biz bugün gün boyu neyi konuştuk? Teferruatları konuştuk. Hakikati, o acıyı, o kanı, o gözyaşını, bir evladımızın bile kanının akmasının nasıl bir acı olduğunu, bir insanın ölümünün âlemin ölümü olduğunu konuşmadık. Bugün teferruatı konuştuk. Neden? Hakikatleri teferruatta kaybetmek isteyenler, bu böyle olsun istediği için. O yüzden ısrarla teferruatı konuşmayacağız, ısrarla hakikati konuşacağız. Hakikat nedir? Kanın dinmesidir. Hakikat nedir? Anaların ağlamaması, gözyaşlarının dökülmemesidir. Eğer Türkiye bir kez topyekûn çözüm iradesini ortaya koyarsa -ki bugün koymuştur- o sorun mutlaka ve mutlaka ortadan kalkacaktır.
Bu sürece ilişkin bugün buradan milletimize bir mesaj verelim. Bugün buradan acılı annelere bir mesaj verelim; bugün buradan kulağı telefonda, gözü yollarda annelere bir mesaj verelim; bugün gençlerin, çocukların, anne babaların, eşlerin umudu olalım, bugün öyle bir birliktelik sergileyelim ki tarihin akışını değiştirelim dedik ama bu birlikteliğe maalesef katılmak istemediler.
Tarih, emin olunuz ki bugünü asla unutmayacaktır. Tarih bugünü ya kardeşliğimizin dönüm noktası ya da talihsizlik olarak anacaktır. Bugünün kardeşlik tarihimize dönüm noktası olarak geçmesini temin edelim.
Teşekkür ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)