| Konu: | TÜRK PETROL KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 108 |
| Tarih: | 22.05.2013 |
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 450 sıra sayılı Türk Petrol Kanunu Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gündemimizde yer alan Petrol Kanunu'nun yenilenmesi hususunu ülkemiz enerji görünümü ve stratejileri çerçevesinden bağımsız olarak değerlendirmemiz mümkün değildir. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi ve doğru politikalara ulaşılabilmesini teminen sizlerle makro planda bir ufuk turuna çıkıyoruz. Sizlerle paylaşacağım samimi tespitlerin ve yapıcı eleştirilerimin temelinde enerji meselesini millî beka meselesi olarak algılayan stratejik bakış açımızın olduğunu peşinen belirtmek isterim.
Ülkemizde artan enerji talebi incelendiğinde, ülkemizin enerji talebinin hızla arttığı görülmektedir. Refahımızı ve ekonomik gelişmemizi devam ettirmek için söz konusu artan talebin makul maliyetler ve koşullarla, zamanında, güvenli ve kesintisiz bir şekilde karşılanması olarak özetleyebileceğimiz enerji arz güvenliği hususu ülkemizin geleceği açısından hayati önemdedir.
Enerji talebimizin çok hızlı arttığını ifade ettik. Peki bu talep de nasıl karşılanacak? En ihtiyatlı tahminlere göre sadece elektrik sektöründe 2023'e değin 150 milyar dolarlık bir yatırım ihtiyacı var, yetkililer bunu ifade ediyor. Yerli ve yabancı yatırımcıların sektöre olan ilgilerinin artırılması, gerekirse kamu-özel sektör iş birliklerinin tesisi ve mevcut yatırımların geciktirilmeden tamamlanması bu bakımdan enerji politikamızda önceliklerimiz arasında yer almalıdır.
Hazır yeri gelmişken sormadan edemeyeceğim; Bakanlık ilk nükleer santralin 2019'da devreye gireceğini vadetmişti. İhalesi Ruslara verilen ilk santralin inşaatı ne aşamada? Hâlen bu vaat geçerli mi?
Enerjide yüksek dışa bağımlılığı dikkate aldığımızda ise enerji ihtiyacımızın neredeyse dörtte 3'ünü ithal ettiğimizi görüyoruz. Petrol ve doğal gaz da ise dışarıya bağımlılığımızın yüzde 90'ın üzerinde olduğunu biliyoruz. Esasen elektrik üretimimizin yarısının doğal gazdan karşılandığı akılda tutulduğunda doğal gaz bağımlılığımızdan dolayı elektrik arz güvenliğimizin de tehdit altında olduğu aşikârdır. Enerji ithal faturamız toplam ithalatımızın ve cari açığımızın önemli bir kısmını teşkil etmektedir. Enerjide yüksek oranda dışa bağımlılığın dış politikada da millî gücümüzü sınırlandırdığının en güzel, bariz delili, güncel delili Suriye konusunda Hükûmetin düştüğü acziyettir. Her ne kadar Suriye'de yaşanan iç savaşa daha aktif müdahil olmaya niyetlenmişse de diğer etmenlerle beraber doğal gaz ihtiyacımızın büyük kısmını karşıladığımız kuzey komşumuzun gadrine uğramaktan çekinerek bu yönde bir girişim gerçekleştirilemediği dış basında köşe yazarlarınca alay konusu yapılmıştır. Kısaca ifade etmek gerekir ki enerji arz güvenliği hususunda ciddi adımlar atmadan ülkemizi bölgesel güç yapma planları ham hayalden öteye geçemeyecektir. Bu çerçevede başta hidroelektrik ve kömür olmak üzere yerli ve yenilenebilir kaynaklarımızı daha fazla zaman kaybetmeden ekonomimize kazandırmamız gerekmektedir. İlaveten, kuvvetlendireceğimiz kamu ve özel sektör şirketlerimizle yurt içinde ve yurt dışında kaynak arama ve üretim faaliyetlerimize hız vermeyi bir devlet politikası olarak benimsememiz elzemdir. Bu bakımdan Petrol Kanunu'muzu yeniden düzenlerken ulusal çıkarlarımızın göz önünde tutulması gerektiğine dair uyarıyı yineleme gereğini duyuyorum. Hızla kamu şirketlerimiz ve ortaklıkları aracılığıyla konvansiyonel, petrol, doğal gaz aramalarına ilaveten kayaç petrolü ve gazı aramalarına, offshore arama ve üretimine ağırlık vermemiz gerekiyor. Bu yönde bazı sevindirici haberler de duymuyor değiliz. Ancak yapılması gerekenler karşında başarılarımız bizi övünmeye değil daha çok çalışmaya, daha dikkatli olmaya teşvik etmelidir. Ulusal şirketimizin gerekirse dikey entegre bir şekilde yeniden yapılandırılması, ihale, yurt dışı yatırım, finansman gibi operasyonları hızlandıracak ancak kamu denetimini de aksatmayacak şekilde yeniden örgütlenmesi gerekmektedir. Avrasya coğrafyasında devlet gücünü ardına almış, entegre ve güçlü enerji şirketlerinin ülke liderlerinin en önemli siyasi manivelası hâline geldiğini izlerken bu hususta ülkemizin ciddi bir zaman kaybettiğinden endişe ediyoruz. Türkiye'nin imkânlarının bu hususta daha aktif olmayı destekler büyüklükte olduğunu biliyoruz. İhtiyaç duyulan siyasi kararlılık ve önderliktir.
Enerji arzı hususundaki sıkıntılarımızı özetledik. Peki, enerjiyi nasıl kullanıyoruz? Maalesef büyük maddi fedakârlıklarla elde ettiğimiz enerjiyi de verimli kullanamıyor olmamız bizi endişeye sevk eden diğer bir unsurdur. Üyesi olmakla övündüğümüz OECD ülkelerine kıyasla enerji yoğunluğumuz çok yüksektir. Yani aynı miktarda enerji tükettiğimizde gelişmiş ekonomilere göre daha düşük katma değer üretebiliyoruz. Bilgi ve teknoloji atılımı gerçekleştirmede geri kaldık. Bu noktadan hareketle çok ciddi bir uyarı yapmak istiyorum: Ülkemiz enerji yoğun ama geliri az sanayi süreçleri ve düşük ihracat gelirleri batağına saplanmanın eşiğindedir. Orta gelişmiş ve zengin dünyanın atölyesi olmaktan öteye geçememiş bu ülke olma tehdidiyle karşı karşıyayız. Ekonomik büyümenin gerilediğine dair açıklanan endişe verici istatistikler aslında burada işaret ettiğim tehlikenin çan sesleridir.
Aşmamız gereken bilgi ve teknoloji eşiği karşısındaki performansımızın aynı zamanda enerji tüketim tarzımızın geleceğini de belirleyeceğini asla akıldan çıkarmamalıyız. Bu nedenle sanayimizde düşük enerji yoğun ve yüksek katma değerli üretim modellerine yönelik dönüşümün gerçekleştirilmesine ve enerji verimliliğinin her alanda artırılmasına yönelik ciddi projeler geciktirilmeden uygulanmalıdır.
Ülkemizin sahip olduğu eşsiz coğrafya kendisine jeostratejik olarak ciddi fırsatlar sunmaktadır. Bir taraftan kürenin bilinen petrol ve doğal gaz rezervlerinin yüzde 70'ine sahip olan Orta Asya, Hazar ve Orta Doğu'yla, diğer taraftan en büyük enerji tüketicisi olan Batı'yla komşu olan ülkemizin enerji ticaretinde ciddi rol üstlenmesi mümkündür. Ne var ki bu konuda son zamanlarda ciddi mesafe kazanmadığımızdan endişeliyiz. Büyük umut bağlanmış bazı sınır ötesi projelerin gecikmesi, gündemden düşmesi veya değişmek zorunda kalması cesaret kırıcıdır. Uzun zaman boyunca hakkında ne masallar dinlediğimiz Nabucco Projesi'nin hâli örnektir. Bütün söylemlere rağmen Ceyhan hâlen bir enerji merkezi hâline getirilememiştir.
Diğer taraftan, uygulanan yanlış dış politikalar enerji bağlamında ülkemize zarar vermiştir. Hiçbir pozitif sonuç vermeyen ve fakat Azerbaycanlı kardeşlerimizi üzen ve belki de küstüren Ermeni açılım macerasının hüsranı diplomatik arenayla sınırlı kalmadı, enerji maliyetlerimizi de maalesef artırdığı artık sır değildir.
Aynı şekilde Kıbrıs meselesinde son yıllarda kaydedilen iniş ve çıkışların ve Annan Planı oylamasının sonuçları gibi hezimetlerin negatif etkisi diplomasi karnemizde bir kara leke olmakla kalmamıştır; AB üyeliği, Batı'nın gözüne girme gibi Pollyanna hayallerinin geciktirilmesiyle Doğu Akdeniz'in statüsünün belirlenmesi ve yer altı zenginliklerinin paylaşılması yarışında maalesef ayazda kalınmıştır. İsrail, Lübnan, Mısır gibi ülkelerle anlaşan Kıbrıs Rum kesimi adanın doğal gaz ve petrol zenginliklerinin tamamını ele geçirme cüretini kendinde bulmuş, Hükûmetin uyumasından faydalanıp bu konuda maalesef mesafe de katetmiş durumdadır. İsrail ve Kıbrıs Rum kesimi Doğu Akdeniz'de ortak enerji projeleri geliştirmektedir; dahası, projelerini dünya piyasalarına doğal gaz arzı hususunda ülkemiz projeleriyle rekabete sokmaktadırlar. Biz ise gecikerek aldığımız sismik gemilerle ve Hükûmetimizin bu yöndeki tarihî fırsatları değerlendirememesi nedeniyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle alelacele anlaşmalar yaparak kalemizden gol çıkartmaya çalışıyoruz. Çok önemli zaman ve mevzi kaybedilmesi gerçekten bizim için üzüntü vericidir, Türkiye Cumhuriyeti açısından üzüntü vericidir.
Açılım rüzgârlarıyla sarsılan milletimizin kırılan gururuna merhem kavilinden Kuzey Irak'ta Kürt bölgesel yönetiminin kontrolündeki topraklarda keşfedilen petrol ve doğal gazın Türkiye üzerinden taşınacağı ve bu yolla üç beş kuruş para kazanılacağı tezi derinden derine işlenmektedir. Ancak, bu yöndeki girişimlerin ne Irak'ın bütünlüğüne ne de merkezî hükûmetle olan ilişkilerde yaratacağı etkiye veya Irak Anayasası tartışmalarına hiç değinilmemektedir.
Bir bakanımız Irak'ın toprak bütünlüğünden dem vuruyor bir diğeri "KYB petrolünü dünya pazarına biz ulaştıracağız." diyor ve bununla övünüyor. Enerji Bakanımız Barzani'nin övgüsünü kazanırken Maliki'nin hedefi oluyor. Uçağıyla Irak'ta inecek yer bulamıyor, Kayseri'ye iniyor.
Şu soruların cevabı açık ve net bir şekilde verilmelidir: Hükûmet, ülkemizin çıkarına birleşik mi, yoksa parçalanan bir Irak'ın mı hizmet edeceğini düşünmelidir. Bu konuda ne düşünmektedir? Ülkemizde alevlendirilen açılım ve sözde barış politikalarının ardında üç beş yandaşın petrol ve doğal gaz zengini yapılması planı mı vardır? Türkiye, Irak'tan koparılacak Kürdistan devletine petrol ve doğal gaz boru hatları şeklinde oluşturacağı karın bağı ile analık mı yapacaktır?
Ezcümle, enerji hususu millî beka meselesidir ve millî güvenliğin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Bu hususta, ilgili herkese salt ekonomik çıkarlarla değil, stratejik bir bakış açısıyla, devlet politikası algısıyla odaklanmaları çağrısında bulunuyorum.
Bu tasarıda, daha önce çıkan kanunda ortaya çıkan eksikliklerin giderildiği doğru olabilir. Aradan geçen sürenin ve Hükûmetin olaya bakışının bir müspet izahı yoktur. Mesela 26'ncı maddenin teşvikle ilgili hususları kapsadığını ifade etmek istiyorum. 26'ncı maddede şunu açık ve net bir şekilde soruyorum, Komisyonda sorduk, aldığımız cevap belli olduğu için kamuoyu önünde bir kez daha soruyorum: 26'ncı madde teşvikleri kapsıyor. "Petrol hakkı sahipleri tarafından gerçekleştirilecek yatırımlara verilecek teşvikler Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir." diyor. Zaten teşvikleri Bakanlar Kurulu belirliyor. Bu nedenle bu hükmün buraya konulmasının gayesinin ne olduğunu biz, Komisyonda -AKP milletvekili Komisyon üyesi arkadaşların birçoğu da- metinlere baktığımız zaman anlamakta zorluk çektiğimizi ifade etmek istiyorum.
Şunu açık ve net bir şekilde söylüyorum, Sayın Bakana sordum: "Sayın Bakanım, izin verirseniz bir şey sormak istiyorum: Bu hüküm buraya konulmasaydı, siz, Bakanlar Kurulu olarak bu teşviklerden bu sektörü istifade ettirmeyecek miydiniz icracı birim olarak?" Sayın Bakanın cevabı -Sayın Bakanım, siz bürokrasiden geliyorsunuz, cevabına bakın- "Biz bunu ettirecektik ancak, diyorum ki, konmasıyla konmaması arasında fark yoksa niçin koymayalım?" Aynen söz bu, tutanaklardan, bugün istettim. "Çünkü uluslararası yatırımcıya da bu kanun hitap ediyor, ondan dolayı."
Sayın Bakanım, siz bakansınız, ben size soruyorum: Bakanlar Kurulu teşviki belirlerken zaten bu husus orada yararlanmayacak mı? Yararlanacak. Bunu buraya koyduğunuz zaman ben bir şey ararım, ya art niyet ararım... Burada ifade etmek istemiyorum, Hükûmetten merak eden olursa gelir, söylerim. Vatandaşın birine gösterdiğimde, "Burada ne ararsın?" dediğimizde, "Ya art niyet ararsın -benim dediğim gibi- yahut da başka bir şey." dedi. Onu ben size söylerim ama yazıktır, günahtır. Bu tutanaklarda, iktidar partisi milletvekili arkadaşların konuşmalarında "Gerek yoktur." ibareleri var, "Gerek yoktur." sözleri var Sayın Bakanım. Ben, keşke Sayın Bakan burada olsaydı da onu ifade etseydim. Bu tutanakları bugün istettim. Şimdi, olayı böyle yorumladığınız zaman, biz "art niyet" dediğimiz zaman zıplıyorsunuz. Bunun burada olmasıyla olmaması arasında fark olmadığını söyleyen bir sayın bakan, bunun burada yer almasını arzu ediyor. O zaman ben iyi niyetten falan söz edemem. Devlet işi gayriciddi yapılmaz. Gerekçesini bana izah edeceksiniz. Söylüyor, "Filanca bakanlık istedi, Ekonomi Bakanlığı." diyor. Ekonomi Bakanlığı başka bir ülkenin Ekonomi Bakanlığı mı? Biraz önce Zafer Bey buradaydı, görsem ona da soracaktım "Bunu hangi amaçla istediniz?" diye. Gerçekten isteyip istemedikleri konusunda da ciddi endişelerim var, açık söyleyeyim. Teşvik Bakanlar Kurulu kararı netice itibarıyla, eğer ihtiyaç duyuyorsanız oraya ilave hükümler de koyabilirsiniz. Ama bu daha önce benzeri yapılan işlerin bir devamıdır. Bunu ifade etmek istiyorum.
Tasarıda "Petrol hakkı sahipleri tarafından gerçekleştirilecek yatırımlara verilecek teşvikler Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir." diye ibare var. Zaten bu teşvikleri -biraz önce ifade ettim- belirliyor. İnce ayar bir şey çekiyorsunuz. "Yok böyle bir şey." diyorsanız, buna lüzum yok zaten.
Bir diğer husus, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı gibi bir kurumu yok ediyorsunuz. Böyle bir kurum Türkiye'ye lazım, her zaman lazım. İşte, Kıbrıs'ta ne hâle gelindiğini, kime ihtiyaç duyduğunuzu bizler de gördük, sizler de gördünüz. İcracı olarak sizler ne yaptınız? Bu işe doğru yürüdünüz. Şimdi, o zaman neyi düşünüyoruz? Burada, biraz önce de konuşmamda ifade ettiğim gibi, enerji meselesini, sadece ülkenin ekonomik meseleleri, ekonomik çıkar meseleleri olarak görmemek lazım. Millî beka meselesi olduğunu ifade etmek istiyorum, millî güvenliğin bir parçası olduğunu ifade etmek istiyorum.
Biz, burada birtakım hususları muhalefet şerhimizde yazdık, bunları çok detaylı izah da edebiliriz ama muhalefet şerhimizin temelinde yatan husus -burada biz onu açık bir şekilde de ifade ettik- TPAO'yla ilgili bir meseleydi. Siz, bu kurumu mahvediyorsunuz, bu kurumu bitiriyorsunuz. Şimdi, böyle bir şeyin yapılması gerçekten, nedir, doğru bir şey değildir. Siz, bazı kurumların ülkeye lazım olacağını -Ziraat Bankasının, Halk Bankasının- 2009 krizinde farkına vardınız. Bu da, hînihacette bir gün lazım olacak. Satamadınız o kurumları o zaman. "İyi ki satmadık." diye duaya çıkacak hâle geldiniz. Yani her kurumu dağıtmanın, her kurumu mahvetmenin, sizden önce oluşturulmuş bütün kurumları yok etmenin hiçbir anlamı olduğu kanaatinde değilim.
Bu nedenlerle, biz, tasarıya bakışımızı zaten muhalefet şerhimizde de yazdık. Ben, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Yüce heyete saygılar sunuyorum.
Tekrar teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)