GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:60
Tarih:31.01.2013

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

CHP Grubunun yeni bölgesel entegrasyon projelerine dair Meclis araştırması konusunda söz aldım. Bildiğiniz gibi, dış politikaya dair bu önemli konuda Başbakan, daha önce "Avrupa Birliğine ilişkin politikalar iflas ettiğinde Şamgen kuracağız." demişti ama ardından Şam seferlerinden söz etti, şimdi de Şanghay'dan söz ediyor. Başbakan, tabii, sık sık "Gündemi ben belirlerim." dediği için önümüze böyle projeleri getiriyor. Emperyalist ittifaklar, aktif, yayılmacı dış politikalar ülkemize, halklarımıza hiçbir zaman hayır getirmemiştir, bundan sonra da getirmeyecektir. Ama, böylesi bir Meclis araştırması AKP Hükûmetinin yanlışlıklarının görülmesi açısından işe yarayacaktır diyorum.

Ben, özellikle, Başbakanın gündem saptamaları dışında, ülkemizin gerçeklerinin görülmesini sağlamaya dönük -bunun üzerine- konuşmak istiyorum. "Hukuk", "adalet" kavramları hayatımızın en önemli gündemi.

Bildiğiniz gibi, geçen hafta içinde ÇHD yöneticisi ve üyesi hukukçuların, avukatların gözaltına alınması ve tutuklanmaları bir kez daha ülkemizdeki yargılamalara ve hukuk işleyişine dikkatleri çekmiştir.

Yine, Başbakanın dünkü grup konuşmasında "Avukatlara müdahale edilemezmiş! Hadi canım sen de! Teröre yataklık edilirse bal gibi edilir." ifadesiyle her zamanki despotik tarzı, bu alanda sorunların devam edeceğini göstermiştir. Ama, sadece bu değil, "Uluslararası hukukun ne dediği değil, bizim dediğimiz önemli, öyle de olacak." şeklinde konuşması, hak, hukuk, özgürlüklerin yorumunun, uygulamalarının Başbakanın iki dudağının ucunda, kimsenin güvenliğinin olmadığı bir geleceği de işaret etmektedir.

Ülkemiz insanları, tam bir polis devleti uygulamalarıyla kelimenin tam anlamıyla âdeta can çekişmektedir. Hukuk ilkeleri istedikleri gibi yorumlanıp uygulanıyor, gösteri, haberleşme, basın, örgütlenme gibi temel hak ve özgürlükler keyfiyetle, istedikleri gibi ortadan kaldırılabiliyor. Haksız ve keyfî gözaltılar, yasa dışı delil toplamalar ve hatta delil yaratmalar, gizli tanıklıklar, gizli dinlemeler, polis fezlekelerinin iddianame olarak karşımıza çıkması, yargı önüne çıkan, geçen zamanlar ve hatta yıllar, savunmanın gasbı, savunma avukatlarının duruşma salonlarında tehdidi, avukatların salondan çıkarılması, uzun tutukluluklar, "katalog suçları" adı altında tanımlamalar, terör kavramının her yere çekiştirilip geniş yorumu? Tüm olarak baktığımızda, bütün bunların adı nedir? Adil yargılama hakkının gasbı.

İşte, size, Türkiye'ye has, AKP'ye has bir özel hukuk manzarası: Kamuoyunda son konuşulan Pınar Selek mahkûmiyeti böyle bir garabetin ürünüdür. On beş yıllık bir dava, tam 3 kez beraat kararı, delil yetersizliğinden beraat kararı veren mahkeme başkanının yokluğunu fırsat bilip verilmiş direnme kararının başkaca bir hâkimden geri alınması ve sonuçta ortaya yeni bir karar ihdası, ağır müebbet hapis cezası, 3 kez müebbet kararına rağmen. Türkiye'nin hukuk tarihinde bir başka örneği görülmemiş, görülmeyecek olan tam bir hukuk skandalı. İşte, özelleşmiş, kişiye özel bir AKP yargısı ve uygulaması.

Bütün gözaltı, tutuklama ve yargılamaların ortak özelliği muhalif aydınlara gözdağı vermektir. Ve bir kez daha, Başbakan, yine dünkü konuşmasında gazetecileri terörist ilan ederek medyaya ayar çekme ve bu gözdağını sürdürme çabası içine girmiştir.

Çağdaş Hukukçular Derneğinde olan nedir değerli milletvekilleri? Bunu anlamamız gerekiyor. Çağdaş Hukukçular Derneği, bu tutuklamalarla, aynı politikanın sonucu olarak hedefe konmuş, yasa dışı bir konuma sokulmak istenmiştir. Aslında denilmiştir ki ÇHD yöneticilerine ve üyelerine: "Suriye'de Türkiye devlet operasyonlarını açığa çıkarmak gibi, senin boyundan büyük işlere girmek ne haddine!" Biliyorsunuz, ÇHD Başkanı Suriye'den geldi. "Oralarda ne yapıyor?" derseniz, bu türden ilişkilere dair belgeler ve bu kayıtlara ulaşma çabası içerisinde olduğunu öğreniyoruz. Bu operasyon, ÇHD yöneticilerine sopa göstermenin ve onları durdurmanın yolu olmuştur.

Tutuklanan avukatların bir kimliği, hukuk faaliyeti vardır; o da suç işleyen polislerin ve devlet kurumlarının takipçisi olmak, mağdurların da avukatlığını yapmaktır, sokak ortasında insanların vurulması, işkenceden öldürmeler gibi. Ama, kendilerine söylenenler, sorulan sorular ve sorgu süreci tam da bu hukuksuzluğun ve hazırlanan komplonun göstergeleridir.

Bakın, neler sorulmuş o avukatlara: "Müvekkillerine neden susma hakkını kullandırıyorsun?" Susma hakkı anayasal, yasal bir hak bildiğiniz gibi. "Engin Çeber için neden basın açıklaması yapıp kamuoyunu bilgilendiriyorsun?" Engin Çeber, cezaevinde infaz koruma memurlarınca alenen, vahşice dövülerek öldürülen bir kişidir.

Yine, emniyet ikramını reddeden bu avukatların tutumu örgüt tutumu olarak, örgüt faaliyeti olarak yansıtılmıştır. Bildiğiniz gibi, bu avukatlar son derece gayrihukuki, gayriahlaki muamelelere de tabi kalmıştır. Bir de kendilerine sunulan ikramı müsaade edin de reddetsinler.

Bu avukatlar için âdeta kan davası güden emniyet teşkilatı, hiç de gerekli olmadığı hâlde, kişinin rızası hilafına kan, tükürük örneği alması, savcıyı devre dışı bırakıp kamuoyunu maniple edici bilgi vermesi, bu şekilde soruşturmalar hakkında avukata bilgi verilmezken, neyle suçlandığı konusunda kendilerine bilgi verilmezken, gizlilik ilkesinin ihlal edilmesi tam bir düşmanca ve hasmane tutumun örneğidir, bu tutumu göstermektedir. Avukatlar yasa dışı aranıp, savcı ve baro görevlisi olmadan evraklarına el konulup neyle suçlandıklarını bilmezken, kamuoyu yalan yanlış şekilde bilgilendirilmekte, hatta ajanlık gibi ipten saptan, açıklanamaz bir suçlama kamuoyuna yansıtılmaktadır. Başbakanın bunları anlaması elbette beklenmemeli çünkü onlar yani bu avukatlar terör örgütü suçluları olarak çoktan bunları, hak etmişlerdir. Onun gözünde, böylesi avukatlar değil bunları fazlasını da hak etmektedir. Adalet, hukuk, adil yargı, temel hak ve özgürlüklerin "terör" kavramıyla bastırıldığı böylesi bir dönem, hiç yaşanmadığı kadar hayatımızın içinde, ta kendisi olmuştur. Ülkemizin ihtiyacı acil demokrasi, acilen cezaevlerinin boşaltılması, gerçekten demokratik esasları ve halklarımızın barışa dayalı ortak yaşamını belirleyen bir anayasanın acilen çıkartılmasıdır, onun da Başbakanın "Olmazsa olmaz. Mart ayına kadar ya çıkartırsınız ya da bildiğimi yaparım." dediği tarzda tehditlerle olmayacağı da ortadadır ve bu nedenledir ki AKP Hükûmetinin bunları yapmasını beklemek hayaldir, âdeta ölü gözünden yaş beklemektedir.

Bir kez daha, Meclisi izleyen yurttaşlarımıza, halklarımızın acil ihtiyaç duyduğu demokratik esaslara, hak ve özgürlüklere, eşitliğe, barışa, kardeşliğe, yaşama bağlı bir ülkeyi kazanmak için hep birlikte mücadele edelim diyorum, sevgiler ve saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.