| Konu: | (10/49, 113, 118, 252, 253, 254, 255, 256, 257, 258) NO.LU SAĞLIK ÇALIŞANLARINA YÖNELİK ARTAN ŞİDDET OLAYLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGELERİN ÖN GÖRÜŞMELERİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 99 |
| Tarih: | 25.04.2012 |
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, öncelikle ben de bu elim kayıp nedeniyle bütün sağlık emekçilerine başsağlığı ve geçmiş olsun diliyorum.
Sunulan bütün konuşmalar ve önergeler, aslında sağlık emekçilerinin yaşadığı sorunları fazlasıyla işaret ediyor. Bu sağlık çalışanlarına dönük şiddet hakkında Meclis araştırma komisyonu kurulması konusunda ben de olumlu yönde görüş beyan edeceğim.
Evet, biraz önce burada Bakanı da dinleme imkânı bulduk.
2003 yılından bu yana, sağlık emekçileri ve örgütleri, sağlıkta dönüşüm politikasına karşı Hükûmete, Sağlık Bakanına sesleniyorlar ama bunun karşısında Hükûmet ve Bakanlık ne yapıyor? Başbakan, özellikle sağlık emekçilerini ideolojik davranmakla suçluyor ve aşağılamaya, hakir görmeye devam ediyor.
Biraz önce Doktor Ersin Arslan'ın ölümünden dolayı üzüntülerini ifade eden Bakan hekimliğini şimdi hatırlıyor ama Başbakan hekimleri suçlarken, sağlık emekçilerine saldırırken hekimleri savunmak o dönemde aklına gelmiyordu. Bir de burada, herhâlde bütün bu yaşananlardan sonra Başbakana seslenmek ve son dönemlerde çokça hatırladığımız gibi "Acaba Başbakan bütün bu söylemlerinden dolayı özür dileyecek mi?" diye hepimiz merak ediyoruz. Hani "Doktorlar bir iğne vurmayı dahi bilmiyorlar." işte "Yurt dışından 150 dolara çalışacak hekim getiririm.", "Sağlıkçılar güler yüzlü olmalı." diyen ve her konuşmasıyla bütün halkı sağlık emekçilerine, hekimlere karşı güvensizliğe kışkırtan söylemlerin sahibini işte bu görüşmeler nedeniyle hatırlamak istiyoruz.
Sorunlar ayyuka çıktığında önlem almak yerine, paragöz ve güvenlikçi kafa, işte bir kez daha doktorları özel güvenlikçilere, taşeron şirketlere emanet etmekten başka çözüm bulamıyor.
Sayın Bakan, burada "Sağlık emekçileri, evet, eylem yapsınlar ama halkın sağlık alma hizmetini de engellemesinler." diyor. Merak etmesinler, sağlık emekçileri ve örgütleri burada Bakandan daha çok bir şekilde -bu iş bırakma eylemlerinde- hasta haklarını ve onların geleceklerini savunuyorlar, güvenceye alıyorlar, düşünüyorlar.
Yani bizim göreceğimiz burada, bir kez daha bütün bu yaşanan şiddet olaylarında meselenin arkasında birkaç tane sosyopatın saldırganlığı değildir, Bakanın izah ettiği gibi ve burada, ölen Doktor Arkadaşımın üzerinden de fırsatçılık ve hamaset yapmaya gerek yok, gerçekten çözüm üretmek ve sorumlulukları da gizlememek gerekir. Nedir bu şiddetin arkasındaki sorumluluk ve gerçeklik? Son Antep'teki ölüm ve Sosyal Güvenlik Uzmanı Ali Tezel'in açıklamaları, biraz önce CHP'li vekil arkadaşımız da söyledi, asıl nedenlerin arkasında, bu ölümün arkasında, yoksulluk ve yardım alma güdüsü vardır. O genç yaşta katil olan çocuğun bu saldırganlığının arkasında bu vardır. Şiddetin kaynağında Hükûmetin politikası ve söylemleri vardır; kışkırtıcı, aşağılayıcı söylemler vardır, sorunları örtmenin aracı olan sözler vardır.
Sağlıkta dönüşümden çokça bahsedildi. Başta Türk Tabipleri Birliği olmak üzere, Sağlık Emekçileri Sendikaları olmak üzere hep söylediler: "Sağlıkta dönüşüm, sağlıkta ticaret öldürür." demişlerdir ve öldürmüştür, öldürmeye devam etmektedir. Özelleştirme, piyasaya açma, teşvik politikaları, özel sektörü teşvik ve özel sektörden hizmet alımı, çok çeşitli, işte görüntüleme merkezlerine ha bire hastanın gönderilmesi, teşvik edilmesi, bütün bunlar, yani kapitalist patronların para hırsı ortada ne sağlık hakkını bırakmıştır ne hekimlerin ettikleri yemini, etiği, ahlakı, bütün bunları bertaraf etmiştir.
Taşeronlaştırma sağlık hizmetlerinde ve Sağlık Bakanlığı bugün en büyük taşeronlaştırmayı yürüten bir kuruluş halindedir, tam 150 bin taşeron. Bu insanların çoğu, büyük bir kısmı, sağlık hizmetleri sınıfından olmalarına rağmen, gerçek işlerini, gerçek edindikleri eğitime denk düşen bir hizmeti sürdürmemekte, buna karşı da her gün iş güvenceleri tehdit edilip sokağa konulmaktadır. En son İstanbul Çapa Tıp Fakültesinde tam 400'ü aşkın taşeron sağlık emekçisi kapıya konulmuştur. Söylendi, performans uygulaması ve hekimler arasındaki rekabet, etik dışılık, kolaya kaçma ve sonuç itibarıyla da hastaneden kaçma şeklinde karşımıza çıkmıştır.
Ben birçok üniversite hastanesinde toplantılar yaptım ve buradaki gözlemlerimi 14 Şubatta bu Genel Kurulda sizlerle paylaştım. Sayın Bakan da oradaki konuşmada yanıt verdi. "Tam 90 bin doktordan sadece bin tanesi muayenehaneyle ilişkilidir. Siz neden bundan rahatsız oluyorsunuz?" diye yakındı ama görüyoruz ki aymazlık hâlâ devam ediyor. Evet, yakınmamız ve buradaki sorunları, gerçekten artık büyümüş sorunları görmemiz gerekiyor, görmeliyiz ki artık kâr zarar hesabıyla, şirket yönetme mantığıyla, ticari kaygılarla sağlık olmaz, bunu bir an önce terk etmek gerekiyor.
Sizler genel sağlık sigortasından acil hizmete paralı, katkı paylı bir sağlığı Türkiye'ye getirdiniz ve bütün hastalıkları da beraberinde getirdiniz. Bakın, laboratuvarlarda, görüntüleme bölümlerinde, kimyasalların ve radyasyonun olduğu ortamlarda bütün sağlık emekçilerinin can güvenliği yoktur, iş ve can güvenliği yoktur, kanser türü hastalıklarla karşı karşıyadırlar.
Şimdi, bir de şuna değinmek istiyorum değerli milletvekilleri: Bir Vekil Arkadaşımız yanlış bir davranışı, hatalı bir tutumu nedeniyle hepimiz tarafından eleştirildi, eleştirilmekten öte gelen vurdu, giden vurdu. Özdal Üçer'den bahsediyorum. Şimdi, bir de meseleye başka bir yönden bakalım. Bu arkadaşımızın yaşadığı acı nedeniyle kontrolsüz davranışı ama bir de başka bir şey var ki BDP Milletvekili olması, Kürt olması ve Kürtlere dönük bugün ayrımcı muamelenin sağlık alanında da karşı karşıya bıraktığı bir duygusallıkla hareket etmesidir.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Tamamen iftiradır.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) - Biraz da buradan kendimize görev ve vazife çıkartalım, biraz da buradan meseleyi görmeye çalışalım diyorum ve size de bu hatırlatmayı yapıyorum.
Evet, Hükûmete, Sayın Bakana sormak gerekiyor. Hani halk memnundu? Hani hasta memnuniyeti vardı yüzde 76'lara varan? Peki, bu memnun halk neden şiddete sarılıyor? Neden çareyi, çözümü oralarda arıyor? İşte, bütün bunlar karşısında Türk Tabipleri Birliğinin Bakana, Sağlık Bakanlığına o eylemlerde duyurduğu, son kez, bir kez daha bizlere hatırlattığı görevler ve çağrılar var, tespitleri ve talepleri var, Türk Ceza Kanunu'na ek bir maddenin eklenmesi önerisi var "Kamunun Sağlığına Karşı Suçlar" bahsinde. Dolayısıyla bunlara uygun bir düzenleme yapmamız Meclisin ve vekillerin görevidir diyorum.
Bir diğer şey de, tabii, halkımız bu politikalara, Hükûmetin bu paragöz ve halkın sağlığını tehdit eden, hiçe sayan bu politikalarına karşı -elbette bunları hak etmiyor- bütün bunlara karşı verilebilecek yanıt, elbette Meclis araştırma komisyonu kurulmalı ama başta sağlık emekçileri olmak üzere, sağlık hakkı yani parasız, nitelikli, ulaşılabilir, eşit, ana dilde, bütün 75 milyon yurttaşın alabileceği bir sağlık hakkını savunmak üzere, başta sağlık emekçilerinin bu sağlıkta şiddete karşı da yanıt vermek üzere bütün emekçiler gibi 1 Mayısta seslerini yükseltmelerini diliyorum. 1 Mayıs işçi sınıfının, emekçilerin, ezilenlerin uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma gününde sağlık hakkını da savunmak üzere meydanlara çıkarak taleplerimizi haykırmak ve bilim karşısında, halkın sağlığını savunan hocalara karşı da saygısızca davranan Hükûmet politikaları karşısında da bilime, sağlık hakkına sahip çıkmak üzere hepimizi 1 Mayıslarda sesimizi yükseltmeye, alanlara çıkmaya ve bu sağlıkta dönüşüm politikalarından vazgeçmeye, sağlıkta ticarileşmeye, taşeronlaşmaya, performans sistemlerine, sağlık emekçisinin, hekimlerin otoritesini, saygınlığını, özlük haklarını da yok eden bu politikalara karşı hep birlikte alanlarda olalım diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.