| Konu: | MİLLETLERARASI FİNANSMAN KURUMU ANA ANLAŞMASININ TADİL EDİLMESİNE İLİŞKİN GUVERNÖRLER KURULU KARARININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 54 |
| Tarih: | 17.01.2013 |
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 355 sıra sayılı Milletlerarası Finansman Kurumu Ana Anlaşmasının Tadil Edilmesine İlişkin Guvernörler Kurulu Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarı gerekçesinde Dünya Bankası grubu içerisinde yer alan IFC'nin 1956 yılında kurulduğu, 183 üyesinin olduğu, sermayesinin de 2,4 milyar ABD Doları olduğu, bu sermayenin tamamının ödenmiş sermaye olduğu belirtiliyor. Ayrıca, hükûmet garantisi aranmaksızın gelişmekte olan ülkelerdeki özel sektöre kredi ve sermaye iştirakiyle piyasadan zor sağlanan finansman temin ettiği hususları da bu kuruluş açısından yer alıyor.
IFC'nin toplam taahhüdü 42,8 milyar dolar. Bunun yüzde 6'sı 2,5 milyar dolar Türk firmalarına yöneliktir. 2011 yılında IFC 12 milyar dolar kredi kullandırmış. Türkiye'nin 467 milyon dolar kullandığı kredi. Türkiye'nin kredi payı ise yüzde 3,8.
Dünya Bankası Grubu nezdinde, gelişmekte olan geçiş sürecindeki ülkelerin temsil ve katılımı için reform yapılıyor. Bu çerçevede, 200 milyon dolar seçici sermaye artışı var. Ülkemiz guvernörü 19 Ekim 2010'da bunu imzalamış, zaten iş hukuken bitmiş. 27 Haziran 2012'de yürürlüğe girmiş, iç hukuk açısından bizden, Türkiye Büyük Millet Meclisinden onay bekliyor. Katılıyoruz? (Gürültüler)
Sayın Başkan?
BAŞKAN - Evet Sayın Ayhan?
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) - Gürültüden konuşamıyorum.
BAŞKAN - Her zamanki hâli!
Arkadaşlar, biraz daha sessiz olursak dinleyebiliriz hiç olmazsa hatibi.
Buyurun.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Potansiyel büyümenin sağlanması ve ekonomik istikrar için yapısal reform sürecinin hızlandırılması gerektiği önem taşıyor. 2012 ve 2013 için sırasıyla yüzde 2,9 ve yüzde 4 olan Türkiye büyüme tahmini için, sırasıyla yüzde 2,9 ve yüzde 4 olan bu tahmin sabit tutuluyor, 2014 büyüme tahmini ise yüzde 5'ten yüzde 4,5'e indiriliyor. Cari açıktaki düşüşe 2011'de alınan politika kararlarının etkisi oldu, ancak cari açığın hâlâ büyük oranda kısa vadeli sermaye girişleriyle finanse edilmesi sürecin kırılganlığını artırıyor.
Sizlerin devlet algısı devleti ele geçirdikçe, sizin açınızdan pozitif olmaya başladıkça kabulleniyorsunuz. Temkinli bir iyimserlik gerekiyor. Bu dönem iyimserlikten aşırı uzak, gerçeklere odaklı, içeride ve dışarıda her an her şeye hazır olunması gereken bir dönem olarak algılanmalıdır. Teknolojide ve sosyal medyada siz geride kaldınız, işinize gelenleri gündeme getiriyorsunuz, işinize gelmeyenleri, yolsuzlukları gündeme getirmiyorsunuz, sansür mekanizmalarını devreye sokuyorsunuz. AKP yöneticilerini anlamak için bir kılavuz gerekiyor. Daha önce bu işi yapan basın danışmanları vardı ama şimdi bu açığı dolduracak bir sözcüye de ihtiyacınız var.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye bugün, dışa açık politikalarıyla, dünya ekonomisi ve ticaretiyle entegre olmaya çalışmaktadır. Türkiye hemen hemen bütün uluslararası sözleşmelere de taraftır. Önemli olan, Türkiye'nin hem bölgesel hem de küresel çaptaki uluslararası organizasyonlarda temsilinin etkin ve verimli bir şekilde sağlanmasıdır. Bugün dünyadaki hiçbir ülke Türkiye kadar sıkıntılı bir politika izlememektedir. Zira, AKP hükûmetleri Türkiye'nin barış içinde yaşamayı arzu ettiği "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesinin, temel prensibinin dışına doğru taşmaya başlamıştır. Ancak, Hükûmet son zamanlarda Türkiye'nin bu konumunu da gerçekten sıkıntılı bir hâle sokmuştur. Bu Hükûmet, maalesef, bırakın çok taraflı diplomasiyi, uluslararası örgütlerdeki müzakerelerde, ikili diplomaside yol alamaz duruma gelmiştir. Hangi ülkeyle onlarca stratejik anlaşma imzaladıysak onlarla bugün karşı karşıya geldik, Irak meydanda, Suriye meydanda.
Diplomasi müttefiksiz yürütülemez, diplomasi plansız, programsız, stratejisiz yürütülemez. Ancak bugün görüyoruz ki Türkiye'nin bölgede ne müttefiki kalmıştır ne de anlamlı planı, programı ve stratejisi. Diplomasinin olmadığı yerde ne enerji politikasından ne ekonomi politikten söz edilebilir. Stratejik derinlik stratejik dev bir çukura dönüşmüştür. İnşallah, bu çukurda, bu karanlıkta sıkıntı çekmeyiz.
İçeride nasıl sürdürülebilir, sağlam ve istikrarlı bir ekonomi tesis edilemediyse dışarıda da sürdürülebilir ve sağlam bir dış politika tesis edilememiştir. Bu Hükûmet, içeride sağladığı sözde siyasi istikrarı oligarşik bir zihniyetle yürütmektedir. Bu oligarşik yaklaşım ülkenin içeride ve dışarıda kalıcı ve sağlam bir politika üretmesini engellemektedir. Dünya ekonomisinde, siyasetinde ve ticaretinde Türkiye'nin bu tutumunun müttefik olduğumuz ülkeler tarafından takdir edilmesi ve desteklenmesi gerekir.
"Bir zamanlar IMF'ten para alırken şimdi IMF'e para veriyoruz." diyorsunuz ama Türkiye'nin borcunun 320 milyar dolarlardan 600 milyar dolarlara çıktığını ifade etmekten ısrarla kaçınıyorsunuz.
Kamu harcamalarındaki disiplinsizlik ortada. Bir yandan, bütçe açığını kapatmak için milletin üstüne vergiyle, zamla geliyorsunuz; diğer yandan, yandaşlara verdiğiniz desteklerden dolayı, bitmek bilmeyen kadrolaşma aşkınızdan dolayı devletin kasasını boşaltıyorsunuz; Sayıştayın denetiminden kaçıyorsunuz, dokunulmazlık zırhından istifade ediyorsunuz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ekonomik kriz gerçekten bugün ABD ve Avrupa Birliği gibi gelişmiş ekonomilerde daha çok etkili olmuştur. Küresel ekonomik kriz bir yandan gelişmiş ülkeleri sarsarken, diğer yandan gelişmekte olan ülkeler için de bir fırsat ortaya koymaktadır. Nitekim, geleceğe dair yapılan projeksiyonlarda söz konusu ülkelerin büyük nüfusları, artan ticaret hacimleri ve gelişen ekonomileri nedeniyle küresel ekonomide önemli oyuncular hâline geleceği belirtilmektedir, Türkiye de bu ülkeler arasındadır. Türkiye'nin bu krizi fırsata dönüştürecek yeterli ekonomik potansiyeli ve beşerî sermayesi mevcuttur, yeter ki bu imkânları ve kaynakları doğru yerlere kanalize edelim, yeter ki sağlıklı ve sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin temellerini atalım.
Bir ara "16'ncı" ve "17'nci" diye övündüğümüz Türkiye, IMF'e göre bugün 18'inci sırada, 2050 yılında ise Türkiye'nin 6 sıra yükselerek 12'nci olacağı öngörülüyor. Geçen yıl 135 milyar dolar ile ifade edilen ihracat dünyada 32'nci sıradaydı ama ithalat da 20'nci sıradaydı. Bu yıl 152 milyar dolar ihracat yapıldı. Acaba dünya ihracatındaki sıralamamız değişti mi? Yukarı çıkabildik mi? İthalatta görülen düşüşe rağmen dünya ithalatındaki üst sıralardaki yerimiz daha alta inebilecek mi? Cari açıkta dünyadaki sıralamamız ne olacak? Türkiye, maalesef, hâlâ sağlıklı ve sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin temellerini atamadı. Bu yüzden ekonomide elde edilen sözde başarıların çoğu sanal ve kalıcı değil. İhracatta ister 150 milyar doları ister 500 milyar doları yakalayın, cari açıkta kalıcı ve nitelikli bir iyileşme sağlanmadıkça bu başarılar rakamsal aldatmacadan öteye gidemez, bir seraptan öteye gidemez.
Şimdi bunlarla ilgili ifade etmek istediğim bir husus var. Dünya Bankası Direktörü daha geçtiğimiz gün Türkiye'yle ilgili bir açıklama yaptı. Daha önce ifade ettim: Bu potansiyel büyüme hızının sağlanması ve ekonomik istikrar için yapısal reform sürecinin hızlanması gerektiği belirtiliyor. Bunu sayın bakanlar da söylüyor ama bu işin olduğu yok. 2012 ve 2013 için sırasıyla yüzde 2,9 ve yüzde 4 olan Türkiye büyüme tahmini sabit tutuluyor. Büyümeyi 2011 yılında 8,5 olarak algılıyorsunuz, sanıyorum, 2012 yılında yüzde 2,5-3 civarında gerçekleşecek. Bir dönem negatif 4, bir dönem 8-9 olan bir büyümeyi sürdürülebilir ve istikrarlı bir büyüme diye ifade etmenin, herhâlde, kalkınmadan sorumlu bir bakan olarak Sayın Bakanım, sizin açınızdan güç olması gerekir.
Burada önemli bir hususu ifade etmek istiyorum. AKP iktidara geldiğinden bu yana Türkiye'de tasarruflar, bunların millî gelire oranı yüzde 24'lerden yüzde 13'e, yüzde 12'ye düştü. Özel kesim ne yaptı? Tasarruf edemez oldu, AKP iktidarının ilk beş yıllık döneminde dünya ekonomisinde gözlenen likidite bolluğu ve ekonomik görünümün olumlu etkisine rağmen Türkiye ekonomisi sağlam temellerde olmayan, cari açık yaratan bir büyüme performansı sergiledi. Küresel ölçekte borç krizinin dünya ekonomisinde yarattığı tahribata ülkede uygulanan yanlış politikalar da eşlik edince Türkiye'nin büyüme ivmesi kaybedilmiş ve AKP döneminin ikinci yarısında ilk yarısına nazaran büyüme ortalaması yaklaşık yarı yarıya inmiştir. 2008'de başlayan durgunluk ve 2009 yılındaki küçülmenin ardından baz etkisiyle gerçekleştirilebilen ve cari açık yaratan yüksek büyüme hızlarının geçici olduğu 2012 yılında kaydedilmesi muhtemel düşük katma değer artışıyla ortaya çıktı. Ülkemiz yine hızlı büyüme oranlarını takip eden yetersiz büyüme performansıyla AKP Hükûmeti tarafından karşı karşıya bırakıldı.
Üstelik 2012 yılındaki büyüme performansındaki düşüşü halkımız daha derinden hissediyor. Tüketim ve yatırımdaki gerilemenin neticesinde toplam yurt içi talep 2009 krizinden sonra ilk kez geriledi. Yüzde 3 civarında gerçekleşecek olan ekonomik büyümede yurt içi tüketim ekonomik kriz dönemlerindeki kadar daralmış ve bir anlamda ekonomik büyüme halkın alım gücüne yansımadığı gibi halkın harcanabilir geliri de bu dönemde ciddi oranda artırılamamıştır. 2012 yılının ilk dokuz ayında gerçekten sanayi üretimi yüzde 3 seviyesiyle oldukça mütevazi bir oranda arttı. Bu artışları dikkate aldığınızda sıkıntının baş gösterdiği de ortada. Reel kesimin gelecek döneme ilişkin üretim, istihdam, sipariş ve yatırım beklentileriyle güven endekslerinde meydana gelen trendler de gerçekten ülkenin daha sonra belirlenen, revize edilen 3,2'lik büyüme hedefinin de gerisinde kalacağını gösteriyor. Üstelik, yatırımları etkileyen en önemli unsurlardan olan talep unsurunda beklenen düşüşe rağmen, yatırımlarda ciddi artış olacağı tahminine dayalı büyüme senaryosu içsel açıdan da tutarsızlığı çok açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor. 2011 yılı büyümesine baktığınız zaman, yüzde 3'ün altında kalması yılın diğer kalan kısmında da yapısal reformları gerçekleştiremeyen, sıcak paraya dayalı bir ekonomik büyüme politikası izleyen AKP'nin pilinin ve nefesinin bittiğini gösteriyor.
Sürdürülebilir bir büyümenin ve kendi kendine yetebilen bir ekonomi olmanın en temel şartı yurt içi tasarrufların yatırımları karşılar düzeyde olması. Türkiye'nin güçlü, bağımsız bir ekonomi olarak büyük ekonomiler arasında yer almasının yegâne şartı bu. Oysa AKP iktidarı döneminde tasarruflarımız maalesef sürekli düşmüş. Yurt içi tasarruflarımız 2002 yılındaki seviyelerinden nereye gelmiş? Yüzde 13'ler seviyesine doğru gerilemiş. Bu oran herhâlde tarihî bir gerilemeyi rekor olarak ortaya koyuyor.
Ülkenin kalkınması için önemli güç olan özel sektör ciddi oranda yatırım-tasarruf açığı vermeye başlamış, yatırımlarını finanse edecek tasarrufu sağlayamayan girişimcilerin dış tasarruflara bağımlı olduğu bir yapı oluşmuştur. Bu yapıda her ne kadar siz "IMF'e olan borçlarımızı ödedik." deseniz de özel sektörün üstüne borcu yıktınız. Alınan onca -kamu maliyesine ilişkin- tedbir, tek yılı ilgilendiren palyatif yapılandırmalara rağmen kamu tasarrufları sadece enflasyon düşüşünün getirdiği faiz oranlarındaki gerilemenin yarattığı mali alan neticesinde artmış, etkin bir harcama politikası uygulanmadığından kamu sektöründeki yatırım-tasarruf açığının azaltılmasında bir mesafe kaydedilememiştir. Kamu dengeleri sürdürülebilirlikten uzak hazırlanmış, dolaylı vergilere dayalı yapının getirdiği büyümeye aşırı bağımlılık ve yüksek kayıt dışılığın bütçede yaptığı tahribatın önü kesilememiştir.
2012 yılı büyüme hızının gerilediği dönemlerde vergi gelirlerinde kaydedilen düşüşler yüksek kamu zamlarıyla karşılanmaya çalışılmış, dar ve sabit gelirli emekçi kesimin alım gücü azalmıştır. Cari açık gibi tasarruf açığını da kronik bir problem hâline getiren AKP Hükûmeti, on yıllık iktidarı döneminde bu probleme bir çözüm bulamamıştır, enerjiye kabahat bulmuştur. 2012 yılında tasarruflardaki artışı ise gelir artışlarından ziyade vatandaşın tüketimini kısarak sağlamayı hedeflemiştir.
Yapısal önlemleri uygulamaya koymakta geç kalan Hükûmetin tasarrufları artırmak için uyguladığı politikalar özel tüketim ile özel yatırımı ciddi oranda geriletmiştir. Bu şekilde, bir önceki Orta Vadeli Program döneminde yüzde 4 olarak tahmin ettiği 2012 yılı büyümesinin yüzde 3'ler seviyesinin altına inmesine yol açmıştır. Böylece, 2011 yılındaki yüzde 8,5 oranındaki büyümenin ardından, Türkiye, gelişmekte olan ülkeler arasında bir önceki yıla göre büyüme hızında en yüksek düşüş gözlenen ülkelerden biri hâline gelmiştir. Tasarruflar böyleyken, Hükûmetin sanayileşmede ve teknolojik dönüşümün sağlanmasında kamunun yatırımlarını verimli kullanmadığı da görülmektedir. Bu dönemde kamu yatırımlarına gereken önem verilmemiş, kamu yatırımlarının yurt içi hasıla içindeki payında 2002 ile karşılaştırıldığında bir azalma meydana geldiği görülmüştür. İşin daha da vahim kısmı, Orta Vadeli Program'a bakıldığında Hükûmetin önümüzdeki üç yıla ilişkin tahminlerinde de bu alanda herhangi bir iyileşmenin olmadığı ortaya çıkmaktadır. On yıldır tek başına iktidar olan AKP Hükûmeti 2023 yılında dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi olma iddiasını sürdürürken, sürekli tutmayan orta vadeli hedeflerine bile yansıtamamıştır. Yüksek ve sürdürülebilir büyüme hızlarını bir sonraki OVP'ye saklayan AKP ülkenin potansiyel büyüme hızına ulaşmak için üç yıl öngörmüştür.
2015 yılı sonrası için ortalama yüzde 8'in üzerinde bir büyümeyle 2023 yılında fert başına 25 bin dolar millî gelire ulaşılması mümkün gözükmemekle birlikte, AKP Hükûmetinin geçmiş performansı düşünüldüğünde bu hedefe ulaşmanın ne kadar zor olduğu aşikârdır ama Devlet İstatistik Enstitüsü TÜİK yeni bir millî gelir revizyonuyla AKP'ye bu konuda yardımcı olabilir.
Bu açıdan bakıldığında, Türkiye eğer 2023 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında olmayı amaçlıyorsa yüzde 8'in üzerinde bir büyüme performansı -ne yapmalıdır- gerçekleştirmek zorundadır. Türkiye, gerçekten, iyi bir büyüme, yüksek bir büyüme hızı yakalamak istiyorsa gayet düzgün hedeflerle, inandırıcı hedeflerle -neye çıkmalıdır- kamuoyu önüne çıkmalıdır.
Bu kanun tasarısını desteklediğimizi, zaten uygulamada olduğunu tekrar ifade ediyorum; hayırlı olması dileğiyle saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayhan.