| Konu: | TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 7 |
| Tarih: | 11.10.2012 |
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 197 sıra sayılı Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı'nın ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; örgütlenme ve sendika hakkı temel insan haklarından olup, günümüzde tüm dünyada evrensel hukuk ile herkes için güvence altına alınmıştır. Ne yazık ki, geçmişten bugüne, temel hak ve özgürlük alanlarında olduğu gibi, örgütlenme ve sendika hakkı alanında da Türkiye'nin hiç de parlak bir karnesi olmamıştır. Türkiye'de özellikle 1980'lerden sonra ucuz iş gücü istihdamı temel gelişme politikası olarak belirlenmiş, Türkiye sanayisinin rekabet gücü, emeğin ucuzluğu üzerinden güçlendirilmeye çalışılmıştır.
Yürürlükte olan 2821 ve 2822 sayılı bu yasalara göre, sendikal örgütlenmenin tüm çalışanlara yayılması engellenmiş, toplu sözleşme uygulaması ve grev hakkı kısıtlanmıştır. Bu bağlamda düşünüldüğünde, şu an görüşülmekte olan Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı 12 Eylülün baskıcı özünü içinde barındırmaktadır.
12 Eylül darbesinin ürünü olan yasalar, her yönüyle antidemokratik bir içeriğe sahiptir. Hükûmet toplum tarafından genel kabul gören bu değerlendirmelerden hareketle 12 Eylül darbe mantığının ürünü olan sendikal yasaları değiştirme iddiasıyla bir değişikliğe girmiştir. Buna karşın gündemde olan değişiklik tasarısı Uluslararası Çalışma Örgütünün 87 sayılı Sendika Özgürlüğü ve Sendikalaşma Hakkının Korunması Sözleşmesi'nin ve 98 sayılı Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı Sözleşmesi'nin gereklerini de karşılamamaktadır. Ayrıca, bu yasaklayıcı, demokratik olmayan düzenlemeler, başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 11'inci maddesi olmak üzere, Avrupa Birliğine üyelik koşullarına da aykırıdır.
Tüm gelişmiş ülkelerde kabul görmüş ve uygulama alanı bulmuş olan bu ilkelerin ülkemizde de uygulanması ve çalışma yaşamı açısından hayata geçirilmesi artık ertelenemez bir zorunluluk durumuna gelmiştir. Ancak, gelinen noktada, sendikal hak ve özgürlükleri evrensel düzeyde sağlayacak bir çabadan çok, giderek her açıdan var olan durumu ve 12 Eylülün yasakçı ve baskıcı zihniyetiyle hazırlanmış, köhnemiş yapıları korumaya dönük bir yaklaşım içine girildiğini görüyoruz. Özellikle toplu sözleşme yetkisi ve yapısı, görüşme süreci ve grev hakkının kullanılması konularında sendikaların önerilerinin dikkate alınmadığını, buna karşılık işverenlerin çıkarlarını korumaya ve mevcut durumu sürdürmeye yönelik değişikliklerin öne çıkarıldığını görüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; referandumla yapılan Anayasa değişikliğine rağmen, sendikaların faaliyetlerine devletin denetimini ve müdahalesini öngören sendikal güvenceleri sağlamayan, tek düzeyli toplu sözleşme düzeninin korunmasında direnerek, konfederasyonların ve sendikaların çerçeve sözleşme, iş kolu sözleşmesi yapma hakkını tanımayan, toplu sözleşme hakkını tüm işçilerin kullanabileceği hak olarak tanımlamayan, sendikal hak ve özgürlüklerin kullanılmasını engelleyen, iş kolu, işletme ve iş yeri barajlarını koruyan, yıllarca süren yetki uyuşmazlıklarına çözüm getirmeyen bir yasa, reform olarak nitelendirilemez. Tasarı, içinde olumlu değişiklikler barındırmasına rağmen, örgütlenme özgürlüğünü genişleten bir yapıya sahip değildir. Bunun en büyük kanıtı, sendika üyeliğinin sadece işçiler için tanımlanmış olmasıdır. Tasarı, emeklilerin, gençlerin sendika kurmalarına ve üye olmalarına imkân tanımamaktadır. Böylesine bir baraj, sendika özgürlüğünün, ILO normlarının ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ihlali demektir. Sendikal haklar konusundaki yeni yasal mevzuat, Avrupa standartlarıyla ve Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmeleriyle özellikle memurların toplanma, toplu sözleşme ve grev haklarına sahip olmalarına karşı engeller nedeniyle uyumlu değildir. Bu durum, 2012 İlerleme Raporu'nda da belirtilmiş durumdadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kendi iş kolu koşulları ve çalışanların ihtiyaçları doğrultusunda, sendikaların yapılanmalarına izin verilmesi gerekmektedir. Diğer yandan, sendikaların kendi içinde demokrasinin daha etkin bir şekilde işleyebilmesi için değişiklikler yapılması önceliklidir. Bu bağlamda, sendikalarda yönetim pozisyonunda kadınların var olabilmesi için, kadın kotasının konması gerektiğini düşünüyoruz. Sendikalar gibi önemli demokratik örgütlenmelerde kadın erkek eşitliğinin sağlanması yönünde alınacak önlemler sendikaların daha demokratik, eşitlikçi yapılara sahip olmasını sağlayacaktır.
Özellikle, tasarının bu bölümünde görüşülecek olan toplu iş sözleşmesi konusu ve grev hakkı konusunda, işçi ve emekçinin hakkı gasb edilmekte, bunun yanında işverenlerin ve devletin çıkarları ön plana çıkarılmaktadır. Grev hakkı, işçinin toplu sözleşmede ortaya koyduğu taleplerinin kabul edilmesi açısından temel güç olarak tanımlanmaktadır.
Ancak, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, grev hakkını, deyim yerindeyse, tamamen ortadan kaldırmaktadır. Tasarının grev ile ilgili maddelerine bakıldığında, zorunlu resmî ara buluculuk evresinin getirilmesi, grev ertelenmesi, ceza öngörüleri, grev hakkının kısıtlanması, yüksek hakem kurulu ve basın yoluyla çalışmaya getirilen kısıtlamalar gibi şartlar bu hakkı âdeta ortadan kaldırmaktadır. Bakanlar Kurulu kararı ile grev hakkının ertelenebilmesinin öngörülmesi işçi ve emekçiyi tamamen Hükûmetin insafına bırakmak anlamına gelir ki bu asla kabul edilebilir bir durum değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının bu şekilde yasalaşması, emekçiye ve dolayısıyla Türkiye demokrasisine hiçbir şey kazandırmayacaktır. Bu münasebetle, yasa tasarının geri çekilerek Komisyona yeniden havale edilmesi, burada, tüm sendika temsilcilerinin katılımıyla eksikliklerin ve olması gerekenlerin ILO Sözleşmesi ve diğer uluslararası antlaşmalara göre yeniden düzenlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bu vesileyle Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.