| Konu: | AK PARTİ GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 96 |
| Tarih: | 18.04.2012 |
GÜRKUT ACAR (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu getirilmiş olan teklif, aslında gecikmiş bir teklif ama özünde bir şeyi değiştirmeyen bir teklif.
Değerli arkadaşlarım, biz yeni parlamenterleriz. Buraya gelirken Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma düzenini böyle düşünmemiştik, böyle görmemiştik, böyle hayal etmemiştik. Buradaki çalışma düzeni aslında tam bir düzensizlik. Burada sabahın 5.45'ine kadar çalışan bir Meclis verimli bir Meclis değildir arkadaşlar, yapılmış olan çalışmalar verimli çalışmalar değildir.
Değerli arkadaşlarım, burada bu teklifle değiştirilen fazla bir şey de yok. Bizim Meclisin çalışması aslında tamamıyla iktidar partisinin, hatta iktidar partisini de demiyorum, Sayın Başbakanın bizatihi talimatlarıyla yürümektedir. Biz burada sabahlara kadar çalıştırılıyoruz. Burada, herhangi bir şekilde, bir koltukta uyuklama imkânı bile bulmadan sabahın saat 5.45'lerine kadar Mecliste insanlarımız çalışıyor. Bunun uluslararası anlaşmalarla, insan haklarıyla ve verimlilikle hiçbir ilgisi yoktur. Bunun yeniden düzenlenmesi, çalışma saatlerinin sabah saatlerine kaydırılması ve Meclisin yeniden bir çalışma düzenine sokulması lazım. Tabii, bizim Meclisimizin çalışma saatlerini düşünürken Türkiye'deki gündemin de nasıl aktığına bir bakmamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de birçok olay var ama bunların birçoğu Meclise gelmiyor. Burada, değerli arkadaşlarım, özellikle Balbay meselesi var, tutuklu milletvekilleri meselesi var, tutuklu gazeteciler meselesi var, tutuklu öğrenciler var ve sırf iktidarı eleştirdi diye üniversiteden atılan 7 bin tane öğrencinin durumu var, bütün bunların tartışılması ve Meclis gündeminde görüşülmesi lazım, ancak biz bunları görüşemiyoruz. Ama bunlardan çok daha önemli bir şey daha var değerli arkadaşlarım, Türkiye'de Meclis gündemi saptırılmaktadır, gündem saptırması vardır. Geçtiğimiz günlerde "4+4+4" adıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmiş olan yasanın tartışmaları bitmeden yeniden başka tartışmalar ortaya atılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle 4+4+4'ün gündeme getirilmesi lazım ve gündemden de düşürülmemesi lazım. Çünkü bu yasa ile ilköğretim dört yıla indirilmiştir; eskiden beş yıldı, sonra sekiz yıla çıktı, sonra AKP'nin bu kabulüyle dört yıla indi. Meclis kararıyla kabul edilmiş bu kanuna göre, kız çocuklarımıza dört yılı bitirdiğinde diplomasını vereceğiz. Sonra o kız çocuklarına ne diyeceğiz arkadaşlar? Diyeceğiz ki: "Bu dört yılın sonunda diplomanı aldın, şimdi evine git, evinde açık öğretim yoluyla ortaokulu bitir." Arkadaşlar, bunun fiilen uygulanamayacağı ortadadır ve uygulanamayacaktır. Son zamanlarda, özellikle dün ve evvelsi gün Sayın Başbakanı ve Sayın Cumhurbaşkanı reklam spotlarıyla kamu reklamı olarak televizyonlara çıkıp "Kız çocuklarımız okusun." dediğinde hep bu aklıma geldi. Bir taraftan kız çocukları okusun diye televizyonlara çıkıyorsunuz, söylüyorsunuz ama bir taraftan da kız çocuklarının okumasını önlemek için 4+4+4 yasasını getiriyorsunuz.
Benim korkum şudur ki, bu yasayla geçmişte uygulanmış olanlar bir kez daha uygulanacaktır. Nedir bu geçmişte uygulanmış olanlar? Eğer iktidar geçmişte bir kamu kurumunu yeni bir şekle sokmak istiyorsa o kamu kurumunu tıkamıştır. Yargıtayı tıkamıştır, Yargıtayda 1,5 milyon dosya birikmiştir çünkü Yargıtaydaki davaları yürüten hâkimlerden emekli olanlar olmuştur; uzun bir süre, bir buçuk yıla yakın bu atamalar yapılmamış ve Yargıtay tıkandıktan sonra, 1,5 milyon dosya biriktikten sonra "Bakınız, yargı yürümüyor, o hâlde yargı reformu yapalım." diye yargı bağımlı hâle getirilmiştir. Aynı şey şimdi bu 4+4+4 yasasında da olabilir diye düşünüyorum. Çünkü ikinci 4'te mutlaka açık öğretim yoluyla evlerde yapılan bu eğitim yapılamayacak ve o zaman iktidar çıkacak, geçmişte getirdiği gibi "Bunu yerel yönetimlere devredelim, biz bu işi yapamadık." diyecek.
Değerli arkadaşlarım, onun da Türkiye'de ne anlama geldiğini herkes bilmektedir. Sadece bu değil, bunun dışında dört adım atmıştır iktidar. Bir tanesi, Kur'an kurslarında on iki olan Kur'an kurslarına gitme yaşını kaldırmıştır, sıfıra indirmiştir. Değerli arkadaşlarım, bunun kaldırılması Türkiye'de yedi yaşındaki çocukların hiç pedagojik eğitim görmemiş olan hacıların, hocaların eline teslim edilmesi demektir ki bu yedi yaşından itibaren o rahlede eğitim gören insanların daha sonraki durumlarını yüce Meclisin takdirine bırakıyorum.
Değerli arkadaşlarım, ilkokullara Arapça dersi konmuştur. Arapça dersi neden konmuştur diye ben merak ediyorum. Bu ülkede harf inkılabı, harf devrimi yapılmıştır, Latin harfleri alınmıştır. Arapçada sesli harfler yoktur, a, e, ı, o, ü harfleri yoktur. Olmadığı için de vuruşturmak suretiyle Türkçeye uydurulmak istenmiştir ama bunun Türkçeye uygun olmadığı yüz yıla yakın bir süreyle her yerde tartışılmıştır ve sonuçta da bu kaldırılıp Latin alfabesine geçilmiştir ama her şeyi geri döndürdüğü gibi AKP bunu da geri döndürmenin yerini bulmuştur. Şimdi, soldan sağa doğru yazan bir Latin alfabesi yerine sağdan sola doğru da yazılan bir alfabenin olduğunu ilkokulda çocukların beyinlerine işleyeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, bunun gibi, ilkokullara seçimlik ders konulması da Türkiye'yi temelinden yaralayacak bir olaydır çünkü seçen çocuklar, -yedi yaşında, dokuz yaşındaki çocuklar- onu seçmesini bilmeyeceklerdir. Babaları seçecektir ama bir süre sonra onu seçenler, din eğitimi dersini seçenler seçmeyenlere "kâfir" diye bakacaktır, babalarını, analarını da "kâfirlikle" suçlayacaktır ve bu bölünme, bu dinli-dinsiz ayrımı ta ilkokuldan itibaren gündeme gelecektir. Bu çok tehlikeli bir çatışmayı beraberinde getirecektir.
Değerli arkadaşlarım, işte, beş yaşında, yedi yaşında çocuklarımızın geleceklerini hiç de iyi görmüyorum ben. Bu nedenle, bütün bu adımları -dört tane- adımı attıktan sonra AKP, bu gündemi değiştirmeye, bunları hazmettirmeye, toplumda zaman kazanmaya, bunları arka plana atmaya çalışıyor. Bunun? Bakıyoruz, neyi arka plana atmak için ne getirdi gündeme? Hemen bunların arkasından 12 Eylül davası açıldı, 12 Eylül tartışmaları başlatıldı, toplum bununla bir süre meşgul edildi. Olmadı, arkasından bu sefer Deniz Feneri davası geldi. Kravatım da gördüğünüz gibi? Deniz Feneri davası AKP'nin yumuşak karnıdır. Onu da Almanya'daki yargıçların ve mahkemenin kabulünün tam tersine bir şekilde "Burada dolandırıcılık yoktur, örgüt yoktur." diye getirildi ama 3 tane savcısı değiştirildikten sonra bu getirildi ve arkasından 28 Şubat davası getirildi, onunla meşgul edildi. Arkasından Mehmet Ağar'ın mahkûmiyeti olayı geldi.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de gündem saptırılmakta. AKP Türkiye Cumhuriyeti'ni başka bir devlete dönüştürme, "ılımlı İslam devleti" adı altında teokratik bir yapıya dönüştürme temelini, altyapısını attıktan sonra şimdi bunu topluma unutturmaya çalışıyor. Unutmayacağız, unutturmayacağız.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL AYDIN (Bursa) - Rüya görüyorsun, rüya! Uyan!
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Acar.