| Konu: | TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE YENİ ZELANDA HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA HİZMETLERİNE DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASI HAKKINDA (S.S.21) |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 20 |
| Tarih: | 17.11.2011 |
CHP GRUBU ADINA GÜRKUT ACAR (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yeni Zelanda Hükümeti Arasında Hava Hizmetlerine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye ile Yeni Zelanda arasında hava hizmetleri konusunda imzalanan anlaşma ile ilgili tasarıyı destekliyoruz. Bu tasarı ile iki ülke sivil havacılık alanında hem iş birliğinin geliştirilmesi hem de güvenlik önlemlerinin artırılması konusunda çalışmalar yapacaktır. İki ülke adına olumlu sonuçlar doğurmasını diliyoruz.
Hava yolu taşımacılığıyla ilgili olarak birkaç söz de söylemeden geçemeyeceğiz. Türkiye'de hava yolu taşımacılığında son dönemde bir artış söz konusudur, ancak bu büyümenin ne kadar planlı ve kontrollü olduğu tartışmalıdır. Sefer sayısı artarken, yolcu sayısı artarken altyapı ve denetim anlamında da gerekli büyüme sağlanabilmiş midir? Yani denetimi ve kontrolü sağlayacak sivil havacılık teşkilatı büyümüş ve yeni bir yapılanmaya gitmiş midir? Yer hizmetleri, teknik personel, pilot ve diğer uçuş görevlilerinin nicelik ve nitelik yönünden artışı sağlanabilmiş midir? Uçuş güvenliği yani can güvenliğini artıracak gerekli adımlar da atılabilmiş midir? Bu konularda çok da mesafe alındığını söylemek mümkün değildir, bunun iyi sorgulanması gerekir. Kontrolsüz büyümenin getirdiği risklerin de iyi hesaplanması gerekir.
Türkiye'nin kaza riski açısından bulunduğu yer olumlu bir noktada değildir. Türkiye, risk oranlarında, ölümlü kaza oranlarında liste başı olma konumundan kurtarılmalıdır. Türkiye, son üç büyük uçak kazasında ciddi kayıplar yaşamıştır. Bunların tekrarlanmaması hepimizin dileğidir ama bunlar iyi dileklerle, temennilerle olacak şeyler değildir. Gerekli altyapının hazırlanması, yeterli sayıda ve donanımda personel görevlendirilmesi sağlanmalıdır. Hava yolu taşımacılığında bu gelişmede ağır iş yükü altında ezilen, fedakârca çalışan pilotlar, hostesler ve diğer uçuş personeli, teknik personel, yer hizmetlerinde görev alan personelin de özlük haklarında ve çalışma koşullarında iyileştirmeler yapılmalıdır. Emekleriyle bu sektörü taşıyanların emeklerinin karşılığını almaları sağlanmalıdır.
Ayrıca, kaza incelemelerinin bağımsız bir yapıya kavuşturulması sağlanmalıdır. Bazı kazalarda olduğu gibi, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün Ulaştırma Bakanlığının sorumluluğunu örtme gayreti içinde olan yapılanmalardan vazgeçilmelidir. Gerçekten uzmanların bağımsız inceleme yapabilecekleri ortamın hazırlanması gerekir. Hava yolu taşımacılığının büyümesine, gelişmesine kimse karşı değildir ama bu büyümenin güvenli bir büyüme olmasını sağlamak hepimizin görevi olmalıdır diye düşünüyorum.
Değerli milletvekillerim, Türkiye ile Yeni Zelanda'nın kaderlerinin kesişmesi Birinci Dünya Savaşı ve Çanakkale Savaşı'yla olmuştur diyebiliriz. Binlerce kilometre uzaktan Avusturalyalılarla birlikte Anzaklar olarak geldiler, Anadolu'yu işgal etmek isteyenlerle birlikte savaştılar. Bize ne mutlu ki Büyük Önder Mustafa Kemal gibi büyük bir komutanla ve vatanlarını savunmaya kararlı askerlerimizle karşılaştılar. Çanakkale'nin geçilemeyeceğini ne yazık ki canları pahasına öğrendiler. Şimdi onlar bizim topraklarımızda bize emanettir.
Yeni Zelanda ülkemize çok uzak olsa da ilişkilerimiz gelişiyor. Birçok gencimizin Yeni Zelanda'ya gittiğini biliyoruz. Türkiye ile Yeni Zelanda arasındaki iş birliği alanlarına sivil havacılık alanının da eklenmesi sevindiricidir. Antlaşmada karşılıklılık ilkesi korunmuştur. Her iki tarafın da istediği ve bildirdiği anda antlaşmanın sona ereceğine ilişkin kabul de adil ve doğrudur. Değerli milletvekilleri, bu nedenle, biz bu antlaşmaya "evet" oyu vereceğiz.
Yeni Zelanda'nın Anzakları Çanakkale'de hüsrana uğramışlardır ve onları yenen Mustafa Kemal'in Meclisinde konuşmaktan büyük onur duyuyorum.
Değerli milletvekilleri, ne yazık ki bu böyle olmakla beraber, geçen gün bu kürsüden, Büyük Millet Meclisinde "Türkiye'nin geçmişinde ebedi şef, millî şef faşizmi vardır" diyerek Mustafa Kemal Atatürk'e Mustafa Kemal Meclisinde hakaret edilmiştir. Bu vesileyle bu konudaki görüşlerimi de açıklamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, AKP sözcüsünün söylediği bu sözler bizi ağır şekilde yaralamıştır.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Kim söyledi onu?
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Kimin söylediğini söylemeyeceğim, çünkü?
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Niye? Söyle canım. Mustafa Kemal'e kimse hakaret etmedi.
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Gerek yok.
"Türkiye'nin geçmişinde ebedi şef, millî şef faşizmi vardır" tutanaklar burada.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Millî şef faşizmi vardır tabii.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) - Sende hiç utanma yok mu!
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Evet, "Ebedi şef, millî şef faşizmi vardır" tutanak yanımda.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Sizin CHP'li arkadaşlar söyledi.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) - Hâlâ laf atıyorsun, utanmadın mı! Geç arkaya otur. Utanmıyor musun!
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu? Bakınız, ben, müsaade ederseniz bu vesileyle bu konuyla ilgili görüşlerimi de fazla sabrınızı zorlamadan anlatmak istiyorum.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) - Hiç utanmıyor musun! Sende utanma olsa böyle söylemezsin.
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, faşizmin ne olduğu konusuna bir bakalım. Evet, buna itirazı yapacağınızı biliyordum?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, CHP Grubundan benim Grubuma laf atılıyor, lütfen buna müdahale ediniz.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) - O da oradan laf atıyor, rahat durmuyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan lütfen müdahale ediniz.
BAŞKAN - Sayın Elitaş lütfen oturunuz.
Sayın milletvekilleri, lütfen konuşmacıyı dinleyiniz.
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Müsaade ederseniz sözlerimi tamamlayayım.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, eğer Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları olmasaydı belki de biz bu Büyük Millet Meclisinde milletvekili olmanın onurunu yaşamayacaktık. O nedenle, bizim varlık, yokluk meselemizle ilgili birkaç söz söylememe izin veriniz.
Eğer, Mustafa Kemal ve arkadaşları olmasaydı Yeni Zelanda'yla bu anlaşmayı yapacağımız bir devletimiz de olmayacaktı. O nedenle, bu konulardaki görüşlerimi bu vesileyle anlatmama fırsat vermenizi rica ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bakınız, faşizmin ne olduğuna bir dikkat edelim. Bugün Türkiye 2002'ye göre daha özgür, üniversiteleri, sendikaları daha rahat konuşan, adaletin gerçekten daha bağımsız ve adil yürüdüğü, insanların birbirleriyle rahatça iletişim kurabildiği bir ülke konumunda mıdır?
AHMET YENİ (Samsun) - Evet, konumundadır.
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Değil midir?
Demokrasimiz gerçek anlamda ileri bir noktaya gelmiş midir?
AHMET YENİ (Samsun) - Geliyor.
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Medya bağımsız ve yansız haber verebilmekte midir? (AK PARTİ sıralarından "Evet" sesleri) Yoksa büyük kısmı el değiştirip yandaş hâline mi gelmiştir? Bu soruların iyi değerlendirilmesi gerekir. Hiç kimse, bugün Türkiye'nin daha özgür, daha demokratik bir ortamı yaşadığını, daha olumlu bir ortamı paylaştığını söyleyemez. Türkiye adım adım bir noktaya doğru sürükleniyor ama sendikalar konuşmasa da, üniversiteler konuşmasa da, bilim adamları, köşe yazarları konuşmakta, yazmakta zorlansalar da biz CHP olarak buradayız ve halkın kürsüsünden bunları ve doğruları söylemeye devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen gün bir meslektaşım, yaşamının yarım asırlık bölümünü adalete, savunmaya adamış duayen bir meslek büyüğüm, meslektaşım İstanbul Barosunun eski başkanlarından Avukat Turgut Kazan Erzurum'da hâkim karşısına çıktı, meslekten men cezası istemiyle hâkim karşısına çıktı. Neyle suçlanıyordu? Müvekkili olan özel yetkiyle yetkilendirilmiş bir savcı tarafından makam odası basılan Erzincan eski Cumhuriyet Başsavcısı, Denizli Milletvekili arkadaşımız İlhan Cihaner'in avukatı olmakla suçlanıyor. İlhan Cihaner lehine olan bir delilin neden savcılar tarafından dikkate alınmadığını sorması yüzünden hâkim karşısına çıkıyor. Bunu anlamak mümkün değil, böyle bir şeyi savunmak, kabul etmek mümkün değil. Bu, doğrudan savunmaya bir saldırıdır.
AHMET YENİ (Samsun) - Zelanda'yı konuşuyoruz değil mi?
GÜRKUT ACAR (Devamla) - İşte, o Zelanda'yla yaptığımız anlaşmaları bugün ona borçlu olduğumuz, devleti borçlu olduğumuz Mustafa Kemal'le ilgili faşizmi size birazcık anlatmak istiyorum. Lütfen sabrederseniz oraya geliyorum.
Bakınız, bu, savunma hakkına saldırıdır, avukatlık mesleğine saldırıdır. Eğer bu ülkede duayen hâline gelmiş İstanbul Barosunun efsanevi başkanlarından olan bir avukat bu konularla ilgili avukatlık yaptığı için gözaltına alınıyorsa değerli arkadaşlarım, şunu unutmayınız sayın milletvekilleri, böyle bir yol açılırsa -ki açılmıştır- adalet, hukuk, avukat bir gün herkese lazım olabilir, olacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye bu noktaya nasıl geldi? Avukatların avukatları yargılanıyor, savcıların avukatları yargılanıyor, bu sürecin iyi sorgulanması gerekir. Bürokratik kadrolar değiştirildi, rektörler, dekanlar, YÖK Başkanı ve Cumhurbaşkanı değişiminden sonra değişti. Medyada sermaye değişimi başlatıldı, yandaşlar, damatların yönetiminde olduğu holdingler medya sahibi yapıldı. Milyarlarca liralık vergi cezalarıyla bir medya grubu yıldırıldı. Şimdi parça parça bu medya grubunun gazeteleri, televizyonları el değiştiriyor. Geriye bir yargı kalmıştı, o da AKP'nin tek başına yaptığı Anayasa değişikliğiyle sisteme uyumlu hâle getirilmiştir.
AHMET YENİ (Samsun) - Millet değiştirdi millet.
GÜRKUT ACAR (Devamla) - CHP olarak o gün de söyledik "Bu, yargıyı ele geçirme operasyonudur." diye. Yaşanan tablo da bugün ortadadır.
Değerli arkadaşlarım?
AHMET YENİ (Samsun) - Millete hakaret etmeyin. Millet değiştirdi millet. Milletimiz değiştirdi.
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Onu hangi sarmalın içinde sunduğunuzu herkes biliyor.
Bakınız değerli arkadaşlarım? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Sabrederseniz? Lütfen? Ben sizi çok saygıyla dinledim.
Bakınız, kadrolaşma demek illa 30 bin hâkimi, savcıyı sokağa atıp, yerine aynı kalıpta yetişmiş 30 bin hâkim ve savcının işbaşına getirilmesi değildir. Önce hâkim ve savcıları atayacak kurulu ele geçirirsiniz, orayı şekillendirirsiniz, sonra kurul bazı kararlarıyla size öyle bir zemin hazırlar ki, gerçekten bağımsız, gerçekten tarafsız soruşturma yapmak, yargılama yapmak için kahraman olmayı göze almak gerekir. İşte değerli arkadaşlarım, asıl faşizm budur.
Siz bir savcıyı?
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Barolar seçmedi mi Anayasa Mahkemesi üyelerini?
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Müsaade edin, onları tartışırız sonra. Ben fikirlerimi söyleyeyim, sonra siz de söylersiniz.
Siz bir savcıyı makamında özel yetkili bir savcıyla bastırır, derdest ettirmeye kalkarsanız, beğenmediğiniz kararlar veren, muhalefet şerhleri yazan bir hâkim hakkında soruşturmalar açtırıp başka illere gönderirseniz, başka bir hâkimi emekliliğe zorlarsanız kadrolaşma süreci tamamlanmış olur. Çünkü orada hâkimlerin, savcıların bağımsız, gerçekten vicdanlarıyla görev yapma imkânları kalmaz. Asıl faşizm budur.
Kahraman hâkim ve savcılar olmaz mı? Tabii ki olur, vardır da. Ama olması gereken bu değildir. Hatta, bu karşı çıkılması gereken bir durumdur. Çünkü hâkimler ve savcılar en ufak bir baskı hissetmeden bağımsız, tarafsız şekilde vicdanlarıyla hareket edebilmelidir. Ancak, yargıda bu ortam bozulmuştur. Yeni HSYK aldığı kararlarla nasıl bir yargı ortamı istediğini hâkim ve savcılara açık bir şekilde ifade etmiştir. Adaletin iklimi, ortamı bozulmuştur.
Değerli milletvekilleri, adaletin hâkim ve savcı ayağından sonra sıra şimdi savunmaya gelmiştir. Turgut Kazan davası bunun en somut örneğidir.
Bir avukat, avukatlık mesleğini yaptığı için, savunma yaptığı için hâkim karşısına çıkıyorsa, bu, bütün avukatlara "Sıra size geldi." mesajı vermektir. Asıl faşizm budur.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Konuya gel, konuya? Sayın Başkan?
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sabrederseniz, bu yüce çatının altında belki bu söylediklerimiz size acı gelecek, belki siz buna üzüleceksiniz ama bizden de "Biz buna nasıl bakıyoruz." bir dinlerseniz eğer lütfedip?
İHSAN ŞENER (Ordu) - Konuya gel, konuya.
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Konuya geldim, konuyu anlattım zaten. Burada benim kendi görüşlerimi açıklamama fırsat verin lütfen.
Değerli arkadaşlarım, bakınız?
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, gündemimiz bu mu?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Biz üzülmeyiz. Yalnız, yargıyla iktidarı ayırın.
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Efendim, müsaade ederseniz onun öyle olmadığını bütün Türkiye biliyor.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Biz niye üzülelim yani?
NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Sizin zamanınızdaki gibi değil.
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız hiçbir güç, hiçbir baskı savunmayı engelleyemez ve engelleyemeyecektir. Avukatlar tüm baskılara, zorlamalara rağmen kutsal savunma hakkının gereğini yapacaktır; hukuk devletini savunmaya, hukuk devletini ayakta tutmaya devam edecektir. Biz de buradan onlara her türlü desteği vermeye devam edeceğiz.
Belki bir süre sonra sıra bize de gelebilir ama susmak yok. CHP olarak biz susmayacağız, halkımıza doğruları anlatmaya devam edeceğiz.
Sayın Turgut Kazan dün Erzurum'da, geçen gün mahkemede haykırdı "Haksızlığa boyun eğmeyeceğim." dedi. Ben de bu kürsüden söylüyorum, evet, haksızlığa, adaletsizliğe asla boyun eğmeyeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de kamu sistemi kanun hükmünde kararnamelerle altüst edildi. Yetki yasasının süresinin biteceği gün dört tane kararname yayınlandı. Biz buradayız, Türkiye Büyük Millet Meclisi açık ama Hükûmet yasama yetkisini, bize sormadan, danışmadan "Ben yaptım, oldu." anlayışıyla büyük bir vurdumduymazlıkla kullandı, yasama yetkisini tırpanladı. 23'üncü Dönem Meclisin yetkisiyle 24'üncü Dönem açılmışken onlarca düzenleme yapıldı. Bu tutum, tamamen antidemokratik, buyurgan, otoriter bir tutumdur. Bu tavrı, bu tutumu kınamak istiyorum.
Bakın, bir kanun hükmünde kararname yapılıyor, ondan sonra o kanun hükmünde kararname başka kanun hükmünde kararnamelerle üç dört kez değiştiriliyor. Böyle bir şeyi kabul etmek mümkün mü? Burası bir hukuk devleti mi yoksa AKP'nin yan örgütü mü?
Plansız, programsız, hazırlıksız kanun hükmünde kararnameler yapacaksınız, olmadı üç dört kez değiştireceksiniz? Böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil.
Değerli milletvekilleri, bu kanun hükmünde kararnamelerle, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel değerlerinin yok sayıldığı yeni idari yapılar geliyor. Bunun en tipik örneğini Millî Eğitim Bakanlığının görevlerini ve teşkilat yapısını değiştiren 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'de görüyoruz.
Şimdi, daha önceki kanunda deniliyor ki: "Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerini benimseyen, Atatürk ilke ve inkılaplarını benimseyen, Türk milletinin değerlerini, kültürünü öğrenen, geliştiren nesiller yetiştirilecek." Bakıyorsunuz, kanun hükmünde kararnamede bunların hiçbiri yok. Atatürk yok, Türkiye Cumhuriyeti yok, Türk milleti yok. Bunların olmadığı Millî Eğitim millî olur mu? Eğitimin temel önceliklerinden biri de ulusal niteliğinin olmasıdır.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Görüştüğümüz maddede mi yok onlar?
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Çocuklar? Bunu bizim nerede görüştüğümüz bellidir. Bu, devletin var olmak, yok olmak meselesidir.
Değerli arkadaşlar, eğer devlet var olacaksa hukuk devleti olarak var olur. Eğer hukuk devleti ortadan kalkıyorsa bir antlaşmanın da var olup olmamasının çok önemi yoktur. Siz eğer devleti ortadan kaldırabilecek, tahrip edecek birtakım davranışlar içerisindeyseniz, bu o maddeye de girer, bu maddeye de girer. İzin verirseniz, ben konuşmamı yapayım, beğenmediğiniz kısımları tekrar tartışırız. (AK PARTİ sıralarından "Gündeme gel." sesleri)
AHMET YENİ (Samsun) - Gündemden haberi yok ki.
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Gündemden haberim olduğunu söyledik, kanunu desteklediğimizi de söyledik.
AHMET YENİ (Samsun) - Anlat o zaman, öğrenelim biraz.
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, çocuklar içinde yaşadıkları toprağın, içinde yaşadıkları toplumun değerlerini, kültürünü öğrensin, kendi toprağına, kendi halkına, milletine yabancı olmasın, ortak değerler etrafında, ortak amaçlar etrafında bir arada yaşayabilsinler. Bu ortak değerleri çocuklara vermediğiniz zaman ne olur? Kendi halkına, kendi milletine yabancı kuşaklar yetişir.
AKP istiyor ki çocuklar kendi atasını, kendi cumhuriyetini, kendi milletini tanımasın, uluslararası sermayeye hizmet edebilecek ara elemanlar olsunlar; istenilen bu.
Değerli milletvekilleri, bu kanun hükmünde kararnamenin büyük bölümü bugünkü Anayasa'ya aykırılıklar içeriyor. Bunları açıkça görüyoruz. Şimdi, bu Anayasa'ya aykırı, cumhuriyet değerlerini yok sayan kanun hükmünde kararnamelerden sonra gündeme ne gelecek? Yeni Anayasa gelecek, hatta geldi. Ben sormak istiyorum: Bu yeni Anayasa, bu kanun hükmünde kararnamelere uygun mu olacak yoksa Anayasa'ya aykırı bu kanun hükmünde kararnamelere kılıf olacak yeni bir anayasa mı yapılacak? Eğer yeni bir anayasa yeni bir kamu deposu öngörüyorsanız bunun şeklini anayasada verirsiniz, sonra kanunlara uygun yapıları kurarsınız. Ama AKP ne yapıyor? Önce kanun hükmünde kararnamelerle kamuyu yeniden yapılandırıyor, sonra ona uygun anayasa yapacak. Belki de yapmayacak. Bunu da yaşayıp göreceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak diyoruz ki evet yeni anayasa olsun ama cumhuriyet değerlerinden yana, emekten yana, özgürlüklerden yana, demokrasiden yana, yargı bağımsızlığından yana, kuvvetler ayrılığından yana, üniversitelerin özerkliğinden yana bir anayasa değişikliği olsun istiyoruz. Bu konuda AKP'nin tutumu nedir?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Aynısı.
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Bu tutumun ipuçları 12 Eylül 2010'da yapılan oylamayla kabul edilen anayasa değişikliğiyle ortaya çıkmıştır. AKP, o zaman kimseyi dinlemeden, tek başına ve tek amacı yargıyı ele geçirmek olan anayasa değişikliklerini yapmış ve amacına ulaşmıştır. Şimdi ne değişmiştir ki AKP bundan vazgeçsin, uzlaşmayla gerçekten yargı bağımsızlığını sağlayacak bir anayasa yapsın? Böyle bir şey mümkün mü? Mümkün değil. Çünkü Sayın Başbakan, çok daha yeni bir zamanda, böyle, bu anayasa değişikliklerinde yargı ile ilgili konulardan vazgeçmeyeceğini açıkça söylemiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, anayasalar temel belgelerdir, devleti kuran belgelerdir. Bu temel yapıyı "ben yaptım, oldu" anlayışıyla değiştirmeye kalkarsanız bütün sistemi bozarsınız.
Değerli arkadaşlar, fazla uzatmayacağım. AKP'nin yeni kamu yönetimi anlayışıyla ilgili ipuçlarını, Millî Eğitim Bakanlığı konusundaki kanun hükmündeki kararnameyle ortaya koymuştur. Ben, bu anlayışın, yeni anayasaya da egemen kılınmaya çalışılacağını düşünüyorum. Atatürk'ü, cumhuriyeti yok sayan, cumhuriyet değerlerini yok sayan bir anayasa değişikliğini kabul etmek mümkün değildir. Değişmez, değiştirilemez maddeler birçok ülke anayasasında vardır; İspanya'da, Yunanistan'da, Almanya'da, Rusya'da var. Almanya'da federal yapının değişmezliği vardır. Birçok ülkede, anayasa değişikliği gündeme geldiğinde, bu amaçla yeni parlamentonun oluşması gerekli görülmektedir."Bizce bu tartışmalara hiç gerek yok." deniyor. Bunu kabul etmek mümkün değil. Bu anlayışla bir yere varılması da mümkün değil.
Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; Yeni Zelanda ile hava hizmetleri konusundaki antlaşmanın iki ülke arasında barış ve dostluğu geliştirmesi dileğiyle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)