| Konu: | 15 KASIM AHISKA TÜRKLERİNİN YURTLARINDAN SÜRGÜN EDİLİŞLERİNİN YIL DÖNÜMÜNE İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 20 |
| Tarih: | 17.11.2011 |
METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ahıska Türklerinin 15 Kasım 1944 yılında sürgünün üzerinden geçen bunca vakit ardından yıl dönümü münasebetiyle söz almış bulunmaktayım.
"Ahıska bir gül idi gitti./ Bir ehlî dil idi gitti./ Söyleyin Sultan Mahmud'a/ İstanbul'un anahtarı gitti." diyen bir Ahıska ozanının sözleridir. Mısralar bu coğrafyada bırakacağımız her boşluğun bedelini bizlere nasıl ödediğimizi anlatmaktadır aslında. Türkiye'nin merkezinde bulunduğu çevre coğrafya son birkaç yüz yıldır acının, gözyaşının ve kanın hiç durmadığı bir hüviyete sahip olmuştur. Aynı zamanda da bu coğrafya bir göçler coğrafyasıdır. Osmanlının terk ettiği diyarlardaki boşluk sömürgeci güçler tarafından doldurulmuş, bu güçlerin Kafkasya'dan Balkanlara, Orta Doğu'dan Afrika'ya kadar oluşturdukları düzen milyonlarca can pahasına hayata geçmiştir. İşte bu acılardan biri de Ahıska Türklerinin tıpkı diğer Kafkas halkları gibi uğradıkları Rus mezalimidir. Rus Çarlığının Kafkaslara inmesiyle yaklaşık iki yüz yıl önce başlayan bu mezalim Stalin'in başında bulunduğu Sovyetler Birliği döneminde de artarak devam etmiştir. Özellikle 1943-44 yıllarında başlatılan sürgün politikası Stalin'in emriyle uygulanan zorunlu göç üzerinden Batı ülkelerinin de verdiği onayla Kafkas halklarının hatıralarında büyük bir dram, kocaman bir resim olarak, kötü bir resim olarak hafızalara kazınmıştır. Bu zulümden en çok etkilenenler arasında da Ahıska Türkleri bulunuyordu. 100 bine yakın Ahıska Türk'ü Kafkasya'dan Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'a nakledilmişlerdir ve yolda birçoğu hayatını kaybetmiştir. Dört ile altı hafta süren bu yolculukta 17 bin Ahıskalı hayatını kaybetmiştir. Hayatta kalmayı başaranlar ise ağır sıkıyönetim şartları altında yaşamaya devam etmiş ve 1991 yılına kadar ana yurtlarına dönüş imkânı bulamamışlardır.
Ahıska Türklerine Gürcistan'ın AGİT'e katılım sürecinde ana vatanlarına dönüş hakkı tanınmışsa da bu gerçekleşmemiştir. Bu minvalde vatan travması nesilden nesle aktarılmıştır. Bir Ahıska Türk'ünün şu hatırası yaşanılan travmayıgayet net özetlemektedir: "Dedem ve ninem `vatan vatan' diye öldüler. Kanatları yoktu ki uçabilsinler. Dedem `Vatansız yaşanmaz.' derdi."
Günümüzde de bu insanların torunları Rusya Federasyonu, Özbekistan, Kazakistan, Türkiye, Ukrayna, Almanya, Fransa, İtalya ve Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerde yaşamlarını sürdürmektedir.
Ahıska Türklerinin sürgünüyle boşaltılan bölge, Türkiye'nin bugün Kafkaslara açılmada daha dar ulaşım koridorlarını kullanmasını zorunlu kılmaktadır ve boşaltılan -Stalin'in boşalttığı- bu yerlere Ermeni nüfusu yerleştirilmiştir. Zira,Ahıska bölgesi uluslararası enerji nakillerinin geçiş güzergâhında yer almakta ve rekabet alanlarının merkezinde kalmaktadır.
Bu çerçevede uygulanan sürgün siyasetiyle Çarlık ve Stalin'in dönemlerinde Kafkasya'da yumuşak etnik temizliğin uygulandığına dair güçlü emareler bulunmaktadır. Bu acının giderilmesinin tek yolu, Ahıska Türklerinin vatanlarına geri dönüş hakkının ivedi olarak sağlanması ve bu anlamda alınan kararların uygulamaya geçirilmesidir. Bu, uluslararası camianın görevidir.
Türkiye'de yaşayan Ahıska Türklerinin en önemli taleplerinden birisi de vatandaşlık haklarının tanınması olmuştur. Hükûmetimiz de bu talebe kayıtsız kalmamış ve Şubat 2009 tarihinde AK PARTİ Hükûmetince çıkarılan 3835 sayılı Ahıska Türklerinin Türkiye'ye Kabulü ve İskânına Dair Kanun ile bir nebze de olsa Ahıskalıların vatan hasreti, çifte vatandaşlık hakkı tanınarak giderilmiştir.
Açıktır ki Ahıskalı kardeşlerimizin duyduğu hüznü, çektiği acıyı derinden hissediyoruz ve o sürgün esnasında hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, Ahıskalı kardeşlerimizin her zaman yanında olduğumuzu ifade ediyor, Meclisimizi selam, saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)