GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: KAZDAĞLARINDA YAŞANAN ÇEVRESEL SORUNLAR HAKKINDAKİ MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİ?NİN ÖN GÖRÜŞMESİNİN, GENEL KURULUN 16/11/2011 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:19
Tarih:16.11.2011

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Genel Kurula sunulan Kazdağlarında yaşanan çevresel sorunların çözülmesi, sağlıklı ve dengeli bir çevre için gereken yasal tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına dair önerge üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.

Kazdağları başta olmak üzere ülkemizde doğanın tahribatı ve tarihî, kültürel varlıkların talanı giderek üretim ve yaşam alanlarını yok edecek boyutlara ulaşmış durumdadır. Geçtiğimiz yıllarda yöre halkının ve ülke kamuoyunun yoğun tepkisi nedeniyle bir süre uykuya yatırılan Kazdağlarında altın işletmeciliği yeniden gündeme gelmiştir.

Kazdağlarında 2007 yılından günümüze kadar yüzlerce yerde sondaj kuyusu açıldı. Bölgede toplam on altı firma otuz dört ayrı nokta için altın arama ve işletme ruhsatı aldı.

Mitolojik efsanelere kaynaklık eden Alp Dağlarından sonra dünya üzerinde oksijeni en bol olan yer Bin Pınarlı İda bu sondajlar nedeniyle âdeta delik deşik edilmiş durumda.

Kazdağları, barındırdığı bitki ve hayvan topluluklarıyla Anadolu'nun en önemli sığınaklarından biri durumunda. Dünyada bulunan seksen iki nadir bitki türünden otuz yedi tanesi sadece Kazdağlarında vardır Bölge, bu zengin biyolojik çeşitliliği nedeniyle uluslararası değerlendirme ölçütlerine göre önemli bitki alanı ve önemli doğa alanı olarak kabul edilmiştir.

Kazdağlarındaki tarımsal üretimlerin ekonomiye katkısı 4 milyar 750 milyon dolar, hayvansal üretim katkısı ise 2 milyar 750 milyon dolar civarındadır. Yöredeki tarımsal üretimin parasal değeri yanında yarattığı istihdam, sosyal değerler ve kültürel yaşama sağladığı katkıyı da göz önüne alırsak, Kaz dağlarının bölge açısından önemini daha iyi anlayabiliriz.

Günümüzde Kazdağlarında faaliyet göstermek için çalışmalarını sürdüren Kanadalı "Alamos Gold" adlı şirket, raporlarında altının onsunu 314 dolara mal edeceklerini yazmaktadır. Günümüzde 1 ons altın  1.800 doları bulmaktadır. Bu, ülkemizin yer altı zenginliğinin yok pahasına uluslararası altın tekellerince yağmalanması anlamına gelmektedir.

İşletilen şirketler için çok kârlı olan altın madenciliğinin ülke ekonomisine bir katkısı da yoktur aslında. KDV'den muaf olan bu işletmeler pek çok teşvikten yararlanmaktadır. Bütçeye katkısı yüzde 2'lik, yüzde 1'lik devlet hakkıyla sınırlıdır. Bölgede bu kadar büyük bir kazanç özel sektöre sunulurken, bütün toplumsal varlık ve değerler risklerle karşı karşıya bırakılmaktadır.

Eğer yörede altın işletmeciliğine izin verilirse neler olacağını hep birlikte görmeliyiz. Yaklaşık 400 bin ton siyanür kullanılacak. 10 milyon adet zeytin ağacı olmak üzere tüm bitkisel üretim olumsuz etkilenecek. Yöre tarımının can damarı olan su kaynaklarının tamamı kirlenecek, tarımla uğraşan yaklaşık 750 bin kişi etkilenecektir. En önemli nokta ise tarım yapılacak toprak kalmayacak, yöredeki tüm sular içme ve kullanım suyu olarak kullanılmayacak, başta yöre halkı olmak üzere tüm canlılar olumsuz etkilenecektir.

Sayın milletvekilleri, ülkemizdeki yer altı zenginliklerine göz diken çok uluslu altın ve gümüş tekelleri tam yirmi yıldır ülkemizde faaliyet hâlindedir.

Bergama köylülerinin yaşam alanlarını korumak adına verdikleri onurlu direniş, "Almanya kışkırtıyor, arkalarında dış güçler var." yalanlarıyla karalayan devlet-şirket koalisyonu, kesinleşmiş mahkeme kararlarını yok sayarak bugün ülkemizin dört bir yanında altın işletmeciliği yapmakta ya da girişimlerde bulunmaktadır.

5 Haziran 2004, yani Dünya Çevre Günü'nde 5177 sayılı yeni Maden Yasası ve bazı yasaları değiştiren yasa yürürlüğe girdi. Bu yasa, madencilik lobilerinin doymak bilmez kâr hırsları için ülkemizin çevresel felaketlere sürüklenmesine yol açacak bugüne kadar planlanmış en büyük yıkım projesidir. Bugün fıstık çamları ve doğal bitki örtüsüyle ünlü Bergama Kozak Yaylalarında, İzmir'in hemen yanı başında yer alan su havzası Efemçukuru köyünde, Fırat Nehri'ne 200 metre uzaklıkta yer alan Erzincan İliç'te, Dersim Ovacık'ta, Niğde Ulukışla'da, Eskişehir Kaymaz'da, Gümüşhane Mastra'da ve onlarca yerde altın işletmeciliği yapılmakta ya da hazırlıkları sürmektedir.

Altın işletmeciliğinin yol açabileceği kazaların sonuçları en son Kütahya Eti Gümüş Tesislerinde görüldü. 2005 yılında Ovacık altın madeni civarındaki içme ve kullanma sularında Ege Üniversitesi tarafından yapılan tahlillerde limit değerlerin yaklaşık 30 katı arsenik tespit edildi. 2006 yılında Kışladağ altın madeninin bulunduğu Eşme ve çevresindeki köylerde yaşayan 2 bine yakın insan siyanürden zehirlendi, köylerde sakat ve ölü hayvan doğumları büyük artış gösterdi.

Altın işletmeciliği dayatılan ülkelerde bu işletmeciliğin sonuçları daha çok yoksulluk ve borç anlamına gelmektedir. Yer altı zenginlikleri olan az gelişmiş ülkeler, emperyalist devletlerin yağması nedeniyle gittikçe daha kötü duruma düşmektedirler. Ruanda, Irak, Afganistan, Libya gibi ülkeler örnektir.

Bu, siyanürle altın işletmeciliğine karşı yöre halklarının yaşam alanlarını koruma mücadelesi aynı zamanda ülkemizin doğa ve kültürünün, çocuklarımızın geleceğinin, demokrasi ve hukuk mücadelesinin birer parçası durumundadır.

Altın madenciliği yanı sıra, bilim insanları, Manisa'nın Turgutlu ve Gördes ilçelerinde sülfürik asit liçi yöntemiyle yapılmak istenen nikel madenciliği hem yöredeki canlı yaşamını, su kaynaklarını, Gediz Nehri ve yeni yapılan İzmir'in içme suyunun önemli bir bölümünü karşılaması beklenen Gördes Barajı'nı ve toprağı kirleteceği uyarısında bulunmaktadır.

Karadeniz Bölgesi'nde yoğunlaşmak üzere, ülke genelinde 2 bine yakın hidroelektrik santrali projesi vardır. Geçtiği yerlere yaşam veren, o yörenin flora ve faunasını belirleyen, kültürüne katkı koyan derelerin akış yönlerinin değiştirilmesi, tamamen kurutulması, tıpkı Karadeniz Otoyolu Projesi gibi büyük bir çevre katliamına yol açacaktır. Küresel iklim değişikliğinin her geçen gün daha çok kendini hissettirdiği zamanda ülkenin su kaynakları yönünden en zengin bölgesi olan Karadeniz'de yapılacak böyle bir hareket, geri dönüşü olanaksız zararlara yol açabilecektir. Ayrıca, bu HES projeleri, tüm canlılar için bir yaşam hakkı olan suyun, ticari bir meta olarak alınıp satılmasının da yolunu açabilecektir.

Çevreye olan yıkıcı etkileri, canlı yaşamında yol açtığı sağlık sorunları yıllardır gözlemlenen Yatağan, Çan, Afşin, Elbistan gibi termik santrallere onlarcası eklenmek istenmektedir. Ülkemizin en gözde tarım, turizm, balıkçılık beldelerinden İskenderun Körfezi'nde, Amasra'da, Aliağa-Foça'da, Karabiga'da, Gerze'de yapılmak istenmektedir bu kömüre dayalı termik santraller.

İki bin yıllık antik sağlık yurdu Allianoi, henüz su dağıtım kanaletleri bile yapılmayan ömrü en fazla elli yıllık olan Yortanlı Barajı'nın suları altına gömüldü. Hasankeyf'te sular altında kalma tehlikesi sürüyor.

Bunun yanı sıra, Aliağa yakınlarındaki Kyme antik kenti, Karabiga'daki Priapos, Biga'daki Parion antik kentleri, Kazdağlarındaki onlarca antik kent, demir çelik, termik santral ve maden işletmelerince yok edilme tehdidi altındadır.

Manisa Kula yakınlarında bir yıldır faaliyet yürüten ve daha şimdiden yarattığı sorunlar nedeniyle halkı isyan ettiren tehlikeli atık bertaraf tesisleri, Kütahya Şaphane'de kurulmak istenen asit fabrikası, ülkenin birçok yerinde yapılmaya çalışılan çimento fabrikaları, demir çelik fabrikaları halkın yaşam alanlarını tehdit etmektedir.

Kentsel dönüşüm, yoksulları yerlerinden etmenin, önemli rant alanları hâline gelen mahalleleri büyük sermaye çevrelerinin peşkeşinin adı olmuştur. Çevresel etkileri hesaplanmadan apar topar yapımı planlanan otoyollar, köprüler, alt-üst geçitler hem kentsel dokuları bozmakta hem yaşamları risk altında bırakmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bütün yapılacak faaliyetler canlı yaşamı odaklı olmalıdır, ekolojik yıkıma yol açabilecek hiçbir faaliyete izin   verilmemelidir, uluslararası tekellerin çıkarlarını ifade eden "sürdürülebilir kalkınma" değil, "yaşamın sürdürülmesi" gözetilmelidir. Nihayetinde altın madenciliği bir ülkenin bütçesi kadar para getirse de insan olmadıktan sonra hiçbir kıymeti olmayacaktır.

Sizlere bir kez daha saygılar sunuyorum.