| Konu: | İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU TASARISI VE TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 121 |
| Tarih: | 19.06.2012 |
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; evet, önümüze getirilen tasarının gerçek isminin "işçi sağlığı ve güvenliği" olarak değiştirilmesine dönük söz almış bulunuyorum.
Öncelikle Hükûmet ve hizmetindeki sermaye sınıfı, ülkemizdeki iş cinayetlerinden sorumluluğunu bu yasayla ortadan kaldırmayacaktır. Özellikle yasanın görüşülmeye başladığı saatlerde Mecliste kanalizasyon çalışmasında 1 işçinin hayatını kaybetmiş olması bu gerçekliği göstermektedir. Bu cinayetlerin yaşanmasında işçi maliyetlerini düşürmek ve üretimin verimliliğini sağlamak adına kârlarından kısmayan, gerekli tedbirleri ve çalışma koşullarını sağlamayan kapitalistlerin sorumluluğu açıktır. On yılda on bin ölümün gösterdiği gerçeklik de AKP İktidarının ve Hükûmetinin bu sistem için çalıştığıdır.
Bakın hatırlayalım ülkemizdeki önemli, altı çizilen iş cinayetleri: Bugüne kadar tersanede 151 işçinin ölümü, Davutpaşa'da ve Ostim'de gerçekleşen patlamalar, Bursa, Balıkesir'deki maden kazaları, Bursa Tekstil Fabrikasında bir yılbaşı gecesi üzerine kapı kapatıldığı için yanarak ölen 5 işçi kadın, İkitelli'de selde minibüsün içerisinde ölen 8 işçi kadın; Adana'da, Giresun'da, Erzurum'da barajda, gölette ölenler, Maraş'ta hâlen toprak altında yatan 9 işçi, Esenyurt'ta çadırda yanan 11 işçi, liste bu şekilde uzatılabilinir. Peki bütün bunlarda nedir eksik olan yani yasanın yokluğu mudur eksiklik? Gerçek olan aslında bu bozuk düzende işçinin hayatının beş para etmemesi, insanlık onuru diye bir kavramın tanınmamasıdır. O nedenle de iktidar sözcüleri bu iş cinayetleri olduğunda "Kaderdir, işlerinin gereğidir, üzgünüz, güzel öldüler." diyerek göz yumdular ve suçların üzeri bilerek örtüldü. Önce insan değil, önce iş ve kâr diyerek çıkan bu yasanın keza işçiyi değil işi esas alarak ad konulan bir yasanın işçiye sağlık ve güvenlik getirmesi mümkün değildir ve aslında bugün yaşanan hiçbir soruna, hiçbir yaraya da merhem olmayacağını görmemiz gerekiyor. O nedenle de bu yasa tasarısı hazırlandığında işçiler, emekçiler ve onların örgütleri, meslek örgütleri bu yasayı onaylamamıştır. İşte, bu siyaset ve yönetim anlayışı, özellikle bugün gündemimizde olan "uçuş güvenliği ve yolcunun hayatı" diyerek direnenlerin grev hakkını gasp etmiş, o da yetmemiş, 305 işçiyi işinden etmiştir, hava iş kolundan söz ediyorum. Şimdi, acımasızca bu koşullarda kaldırılan uçaklarda çalıştırılan hava yolu emekçilerinin sağlığından ya da güvenliğinden nasıl söz edilebilecektir?
İşçilerin, emekçilerin istediği, ILO'ya ya da AB'ye hoşluk olsun diye, laf olsun diye bir yasa çıkartmak değil, göstermelik yasalar değildir. Sadece sonucunu konuşuyoruz yani ölümleri, sakatlanmaları ve yaralanmaları. Aslında bütün bir üretim ve hizmet sürecini, çalışma sürecini konuşmak ve bunu örgütlemek zorundayız, yani çalışma sürelerinden emeklilik yaşına kadar geçen bütün bir dönemi konuşmak zorundayız.
Bakın, değerli milletvekilleri, ekonomik büyüme ile övünenler bunun ölen canlar ve yoksullaşan hayatlar pahasına olduğunu bilmez mi? İş kazalarının büyüyen sektörde ve özellikle Hükûmetin teşvik verdiği sektörlerde olduğunu, taşeron, kuralsız, örgütsüz çalıştırmanın acımasız piyasa koşullarına terk edilen alanlarda olduğunu ve işsizlik koşullarında ölümüne çalışmayı göze alan işçilerin bununla karşılaştığını bilmemiz gerekiyor. O nedenle, sorumluluğu işverene değil işçiye yükleyen bu mantık, üstüne üstlük bu alanı ticari bir piyasaya dönüştürmüştür.
Değerli milletvekilleri, bu illüzyona aldanmayacağız. İşçi sınıfımız ve emekçiler sermayenin kölelik arzularına boyun eğmeyecektir. Emeğin hakkını alacağı, insanca yaşanılır, sağlıklı ve güvenceli bir çalışma hayatı için gücümüzü birleştireceğiz, alanlarda sağlığımıza, onurumuza geleceğimize sahip çıkacağız.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.