| Konu: | KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 119 |
| Tarih: | 13.06.2012 |
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Değerli Alt Komisyon Üyemiz ve Komisyon Üyemiz Yahya Akman'ın şahsımla alakalı övgü dolu tespit ve sözlerinden sonra konuşmak istemedim, "Kayıtlarda o kalsın, yeter." dedim ama gene de duramadım, birkaç kelam etmek istedim. Teşekkür ediyorum, sağ olsun var olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) - Dersinizi aldı mı Hocam? Zamanında dersinizi aldı mı?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Nihayet kayıtlara geçti on senenin sonunda. Sağ olsun, teşekkür ediyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Hocalığını yaptınız mıydı Sayın Hocam?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Ha yok, hiç ön görüşmem olmadı emin olun.
Değerli arkadaşlar, yeni bir kurum getiriyoruz. Aslında insan hakları alanında Türkiye'de çok sayıda kurum var. Belki bu Kurumun gelmiş olması yeni birtakım alanlarda çatışmaya sebep olur itirazları da yapılabiliyor, ama bu yolu seçen ülkeler de var. Yani sadece bir kurum değil, birçok kurumu aynı alanda getiren ülkeler de var. Doğrudur, uygulamada bu tür sorunlar da yaşanabilir ama biz o yolu seçmişiz, onu devam ettiriyoruz.
Pekâlâ biz "kamu denetçisi" diyoruz, başka ülkeler buna hangi adı vermiş? Baktığımız zaman, bu konuda "kamu denetçisi" ifadesi yanında "kamu hakemi", "parlamento komiseri", "gözlemci" ifadeleri var ve yine "parlamento komiseri" yanında Fransa'nın bulduğu "Ara bulucu" onu da 2008'de değiştirdiler, "haklar savunucusu" olarak isimlendiriyorlar. "ombudsman" olarak İsveç, daha çok kuzey ülkelerinde, "yurttaş koruyucusu" gibi Kanada'da uygulanan, söylenen bu anlamda sözler var. Sosyalist ülkeler, komünist model ülkelere baktığımız zaman savcılara bu işi bir nevi vermişler ve "procuratura" şeklinde bir ifade kullanıyorlar onlar da.
Peki, bu kurumun tarihteki bağı -gerçi burada anlatıldı, Sayın Bal da söyledi- bu, köken itibarıyla -Sayın Akman da belirtti- Osmanlı'dan doğma ve Divan-ı Mezâlim dediğimiz kurumun, aslında İsveç Kralı Demirbaş Şarl'ın, XII. Charles dediğimiz 1709-1714 yıllarında ülkemizde kalmış olması durumunda oradan esinlenerek İsveç'e gönderdiği bir kurumdur.
Bir doktora tezinde -ibret olsun diye söylüyorum değerli arkadaşlarıma- danışman olduğum bir doktora tezini vermiştim bir öğrencimize; bunun Osmanlı kökenli olduğunu yazdığı zaman Komisyondaki üyeler kıyameti koparmıştı değerli arkadaşlar. Dediler ki; "Osmanlı'nın başka işi yok ombudsmanlığı mı bulacak? Nerede öyle Osmanlı?" gibi küçümseyen bir ifadeyle ve o tezde, itiraz üzerine o metnin o bölümünü çıkarttırmak durumunda bıraktılar, "Aksi hâlde seni bırakırız" dediler. Sonunda basarken tekrar, "Bunu buraya yazacaksın" dedim.
Şimdi bakın, ondan sonra ben Türkiye'de ve yurt dışında 5 kez -Sayın Akman da bulundu çoğunda Dilekçe Komisyonu Başkanı olarak- bu toplantılarda bulundum yani milletlerarası ombudsman toplantılarında. İnanın hepsi oybirliğiyle bunun Osmanlı kökenli olduğunu yekvücut savundular ve -enteresan bir şeydi tabii- bilim adamında bu kadar kompleksi de kabullenmekte gerçekten zorlanıyorum.
Değerli arkadaşlar, ombudsmanlık kurumu dediğimiz bu kurum, kamu denetçiliği, genellikle küçük ülkelerde, nüfusu az, ülkenin toprak parçası çok fazla değil, yargı birliğini kabul etmiş ülkelerde daha çok işliyor. Bu açıdan baktığınızda ülkemiz ombudsmanlık kurumu bakımından çok uygun değil gibi gözüküyor ama Fransa örneğine baktığımız zaman Fransa modeli bize çok benziyor. Onlar bunu ara buluculuk olarak işletiyorlar. Zannediyorum ki ülkemizde de bu manada işler diye düşünüyoruz. Büyük ülkelerde var, Kanada'da da var, İngiltere'de de var, o manada biz örnek olarak sayabiliriz.
Bu konuda Avrupa Konseyi tavsiye kararı aldı, sene 1975. Dedi ki ülkelere, üye ülkelere, 48 ülkeye: "Ülkenizde böyle bir kurum kurun, insan hakları bakımından yararlıdır." ve o çerçevede 130'a yakın ülkede bugün bu kurumun olduğunu söyleyebiliriz.
Peki, kurum nasıl harekete geçiyor dünyada? Bizim kabul ettiğimiz yöntemle şikâyet üzerine harekete geçiyor. Ama başka ülkelere baktığımız zaman şikâyetin yanında resen yani kurum yetkililerinin bizzat kendileri de doğrudan doğruya bu işe el koyabiliyorlar ama biz bunu çok benimsemedik, kaldı ki yaygın olan şikâyet üzerine çalışması.
"Ombudsmanın yapacağı iş ne?" diye baktığımız zaman "niçin kuruluyor?" bu bir yargı kurumu değil. Verdiği kararların aslında ikna dışında zorlamaya yönelik bir etkisi bulunmamaktadır, bağlayıcılığı yoktur, sadece taraflara, tespit eden, "durum budur." diyen bir hakem konumundadır. Doğrudan doğruya bunu düzeltme gibi bir yetkisi de yoktur. Peki, o zaman sizin, hepimizin aklınıza elbette ki şu gelecektir: Doğrudan doğruya yönetimin verdiği karar değiştirilmediğine göre, karar da bağlayıcı olmadığına göre etkisi nerede? Etkisi işte bu Kurumun, değerli arkadaşlar, vermiş olduğu kararların kamuoyu önünde yayınlanmış olmasıdır. Bu yayınlama sonunda o kişinin, o kurumda bulunan kişinin kamuoyundaki -tırnak içinde söylüyorum- düşeceği o tablo, belki kötü durum idarenin başka kurumlarına ders olacaktır. Bu anlamda biz kurumu önemsiyoruz.
Tabii, başka faydası da var. Mesela nedir? Vereceği raporlar yıllık. Parlamento harekete geçirecektir, Parlamento eksiklikleri görecek, o alanda yeni yasal düzenlemeler yapmak durumunda kalacaktır.
Tabii hedef ne? Hedef şu: Uzun yargı sürecini kısa yoldan alabilir miyiz? Yargı, malum, ne kadar hızlı da olsa bir süreçtir, kolay olmuyor. Dolayısıyla acaba daha kısa yolla hak elde edebilir miyiz diye bunun gayreti içerisindeyiz, bütün hepimizin gayreti bu, Kurumun geliş sebebi bu ve dünya bu konuda özellikle 1982'de ciddi bir atak yaptı, sonra zaten kurumların arttığını görüyoruz. İtalya'da toplanan bir konseyde başlık şu: "İnsan haklarının korunma ve geliştirilmesinde yargı dışı araçlar: "Ombudsmanlık" Konunun başlığı bu ve uzun tartışmaların sonunda Avrupa Topluluğu ülkelerinin hepsinde bu kurum kurulsun diye ciddi bir hüküm kondu. Maastricht Anlaşması'na göre baktığımız zaman, 138'inci maddesinin (e) bendinde, böyle bir kurumun kurulması zorunlu olarak öngörüldü, 94 yılından beri de bu manada bir Avrupa ombudsmanı çalışmalarını sürdürmektedir. Peki, buraya kim müracaat ediyor? Ya kişinin kendisi ya da parlamenterlerden biri bir başvuruda bulunabiliyor.
Pekâlâ, ombudsmanlıkla alakalı ülkeler neleri ombudsmanın kapsamı alanında tutmuşlar ya da nasıl çalışma yöntemi var? Şimdi, bazılarında tek ombudsman, kişi bazında, bizim de tercih ettiğimiz ya da uyguladığımız, genel uygulama bu ama bazıları sektör bazında bu işi yapıyor. Mesela İngiltere'de baktığınız zaman, işte sağlık alanı, adliye alanı, yerel alanlar gibi değişik alanlarda bu konuda ombudsmanlar kurmuşlar. Bu, İngiltere'nin uyguladığı model. Fransa il bazında bu işi yapmış, her ilde bunları yapmış yani bu konunun çok değişik versiyonları var, uygulama bakımından.
Peki, ombudsman olacak kişide hangi yetenekleri arıyor ülkeler? Bunu da sayalım: "Bağımsız, tarafsız, dürüst, güvenilir, sır saklayabilen, kamu sorumluluğu sahibi olan kişiler." diyor. Tabii bu kadar iyilik bir arada bulunur mu? Onu bulmaya çalışacağız, hepsi olmasa bile belli bir bölümünün elbette ki olmasını da zorlayacağız.
Görev alanı konusuna baktığımız zaman: Görev alanına burada değinildi. Görev alanında genellikle, değerli arkadaşlar, iki ülke önde gidiyor: İsveç ve Finlandiya, en eski ikisi, zaten bunların. Bu ikisi yargı alanları dâhil, tabii kararı demiyorum ama yargı alanlarının önemli bir bölümü dâhil, askerî alanın tamamı dâhil hepsini inceleme alanında tutmuş ama bunun dışındaki ülkelere baktığımız zaman yargı alanı ve askerî alanlar genelde bu denetimin dışında tutulmaktadır. Biz de bu manada yargı alanlarını dışında tuttuk, askerî alanı da sırf askerî alan olanları denetim dışında tuttuk, kalan bölüm denetim içinde sayılmış olacak. Tabii sırf askerî alanın ne olduğunu herhâlde ombudsmanlık kurumu kendisi ya da kişiler bunu belirleyecek.
Peki, hedef nedir diye baktığımız zaman -demin de söyledik- insan hakları konusunda daha iyileştirmek, kısa yoldan hakkı almak, elde etmek olarak belirtilmiş dünya ülkelerindeki durum.
Değerli arkadaşlar, bu kurum bizde esasen yeni çalışmaları başlamış bir kurum değil. Bilesiniz ki bu manada Anayasa Komisyonu -lütfen dikkatinizi buraya çekmek isterim- dördüncü kez bu tasarıyı komisyondan geçirdi, dördüncü kez. Birisi, ilk geçtiği zamanda, 2005 yılında, o yıllarda Anayasa Mahkemesine götürüldü, önce iade edildi Cumhurbaşkanımız tarafından, sonra tekrar geçirilip Anayasa Mahkemesine götürüldü. Anayasa Mahkemesi gerekçe olarak da -bence doğru olmayan bir gerekçe- Anayasa'da bu konunun yeteri kadar düzenlenmediğini, Meclisin yetkisi alanında böyle bir kurumu seçme yetkisinin olmadığını söylüyor. Hâlbuki bizim hep öğrendiğimiz, öğrettiğimiz şudur ki parlamento genel yetkilidir, ilk el yetkilidir, birinci elden yetkilidir, her konuda prensip olarak düzenleme yapabilir, yargı alanları hariç tabii ki. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin elbette bir kararına uymak durumundaydık ve biz hatırlarsanız 2010 yılında Anayasa'ya bunu koyduk. Peki, ne demektir, Anayasa'ya bunu yazdık? Bu bir uyum yasasıdır yani bu yasa mutlaka çıkması gereken bir yasa konumundadır, bunu özellikle belirtmek istiyorum.
Sonra, tabii, 26 Ocak 2011'de biz bu yasayı bir daha getirdik, getirdik ama bu sefer de seçime gidildi, kadük oldu. Doğrusu, bu yasadan dolayı Anayasa Komisyonu biraz da yorgun düştü. En son, bugün herhâlde bu yasayı, zannediyorum, hep beraber, inşallah çıkaracağız, bugün yarın, neyse.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Bugün de yorulacağız, sabaha kadar yine.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Yok, inşallah, o kadar olmaz herhâlde. Gruba da bakıyoruz bir taraftan.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Dünden yorgunuz, dünden.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Evet, şimdi, değerli arkadaşlar, çok konuşmayacağım, birkaç kelamla bitireceğim, vaktinizi almak istemiyorum fazla. Birkaç eleştiriye dikkat çekmek istiyorum.
Şimdi, deniyor ki seçimi konusunda, bu Meclisin başdenetçiyi seçmesi konusunda işte 2/3 çoğunluğu kabul edelim ya da 3/5, neyse, bir rakam. Belki bu ideal olarak doğru olabilir ama Sayın Akman da değindi, bu burayı tıkar. Kaldı ki o işin belki bir başka tarafı. Anayasa bunu düzenlemiş, bunu değiştirme şansımız yasayla zaten yok.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Anayasa'yı değiştiriyoruz ya Hocam.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - O zaman onu yaparız ama şu aşamada? Tabii, Ali Bey, doğru söylüyorsun ama eğer Anayasa'da bu konu değişirse, tabii onunla alakalı da bu düzenlemenin o bölümünü değiştiririz ama Anayasa'da 2/3, salt çoğunluk, en çok oy alan yani Meclis Başkanının seçimi gibi bir yöntemi benimsemiş. Biz bunun dışında şu anda bir seçim yöntemi zannediyorum kabul edemeyiz. "Zannediyorum"u hani arkadaşları kırmamak adına söylüyorum, yoksa olmayacağını kesin olarak söylüyorum da.
Şimdi, ikinci bir husus, görev alanlarının taksimi konusunda. Hakikaten bu konuda "sayalım" şeklinde bir önerge geldi. Yani bu hangi alanlarda çalışacak; sağlıktı, işte çevreydi, çocuk hakları, kadın hakları? "Bizde bunun sonu gelmez, bunlar yönetmeliklerde olsun." filan dendi ama bu, kadın hakları ve çocuk hakları bakımından öneminden dolayı belki bu tekrar düşünülebilir, bunu da burada söylemiş olayım.
Devlet sırrına erişme konusunda bu kuruma bir öncelik verilmiş, belgeyi alamıyor ama gidip görme şeklinde bu da gene hak ve özgürlüğü sağlamada bir adım olarak gözüküyor.
RTÜK gibi bir seçim olabilir mi şeklinde, yani partilere dağıtabilir miyiz güçlerine göre? Belki olabilir ama Anayasa bunu öngörmemiş. Yasayla olabilir mi? Belki o da olabilir, ona da çok bir şey diyemiyorum ama bu kurumun niteliği bakımından bana çok doğru gelmiyor, yani işte "filan partiden seçilen denetçi 1, filandan gelen denetçi
Şimdi, tabii "5 denetçinin en az 1'i kadın olsun." dendi, Ayla Akat Hanımefendi burada yok. Doğrudur, ben de "Evet, yani en az 1 de, hiç olmazsa en az 3 olsun." dedim ve "En az 3 olması dileğiyle." dedim ama ret oldu. Dileğim geçti raporlara. Bana "Oy kullanmadın." diyor, arkadaşlarım bilirler, ben genellikle Başkan olarak çok nadir oy kullanırım, çok kritik oylamalarda ancak, onun dışında oy kullanmam. O yüzden, oy kullanmamış olmam buna karşı olduğum anlamına gelmez, onu da söylemiş olalım.
Son bir konu da şu, bununla bitiriyorum Değerli Başkanım: Şimdi, kişi ya da kurul biçiminde çalışma meselesi. Dünya ülkelerinde kurul biçiminde çalışan da var, kişi olarak çalışan da var. Biz geçen yasama dönemindeki metni kurul biçiminde getirmiştik ama sonra yaptığımız, işte en son İstanbul'daki toplantıda şahıs olarak başdenetçi biçiminde oluşumların daha başarılı olduğu bize orada söylendi, incelemelerimizden de bu sonuca vardık fakat kurul biçiminde olmasına uygulamada bence bir engel yok. Niye yok? Diyelim ki 5 denetçiyle başdenetçinin oturup bir şeyi müzakere etmelerine hiçbir engel yok, karara bunu yansıtabilirler ama bunun belki resmî bir sıfatı olmaz, istişaren geldiğini karar yapmaya da yazmaya da engel değildir.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.