| Konu: | HUKUK UYUŞMAZLIKLARINDA ARABULUCULUK KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 116 |
| Tarih: | 06.06.2012 |
GÜRKUT ACAR (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 233 sıra sayılı Tasarı'nın 4'üncü maddesiyle ilgili önerge üzerine söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
AKP'yle birlikte Türkiye'de hukuk devleti ilkesi rafa kaldırılmıştır, adalet rafa kaldırılmıştır, şimdi Türkiye'nin sürüklendiği yeni sürece bir taş da bu tasarıyla ekleniyor.
Son dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkan kanunlara bir bakın. MİT Kanunu'nda yapılan değişiklikle, MİT Müsteşarı ve personeli yargıdan kaçırıldı. 6300 sayılı Kanun'un 10'uncu maddesiyle, özelleştirme işlemleriyle ilgili mahkeme kararları konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verildi, yani mahkeme kararları Başbakanın keyfine bırakıldı.
2/B'yle ilgili, 6292 sayılı Kanun'un 6'ncı maddesinin on üçüncü fıkrasıyla vatandaşlara dava açma yolu kapatıldı.
6306, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Kanunu'yla mahkemelerin yürütmeyi durdurma kararı vermesi engellendi.
Kanunla mahkeme yolu kapatılıyor, kanunların yanı sıra bir de mahkeme başkanları var değerli arkadaşlarım.
Enerji Bakanı diyor ki: "Anayasa Mahkemesi Başkanı ve Danıştay Başkanıyla görüştüm, artık enerji projelerine olumlu yaklaşacaklar." Danıştay Başkanı diyor ki: "Artık yürütmeyi durdurma kararı yok." Sağlık Bakanı "Tecavüze uğrayan, bebeğini doğursun, devlet bakar." diyor, kadına en ağır şiddeti savunuyor. Diyanet İşleri Başkanı diyor ki: "Dinen meşru olmadıkça kürtaj haram ve günahtır." Bir anlamda fetva veriyor değerli milletvekilleri.
Türkiye Büyük Millet Meclisi çıkardığı kanunlarla mahkeme kararlarını yok sayıyor, vatandaşın hak arama, adalet arama yolunu kapatıyor. Yüksek mahkeme başkanları da bunu alkışlıyor. Böyle hukuk, böyle hukuk devleti olur mu? Diyanet İşleri Başkanı fetva verir konuma geliyor. Böyle bir laiklik uygulaması olur mu? Adaletin olmadığı, meşruiyetin sınırının dine dayandırıldığı bir sisteme laik, demokratik hukuk devleti denir mi?
Değerli arkadaşlar, hukukun altüst edildiği bir ortamda, neredeyse bir ulema, fetva sistemini andıran olayların yaşandığı bir dönemde hukuku işletmek için ara bulucular ekleniyor. Buna çok dikkat edilmesi gerekir.
Önergemizle 4'üncü maddedeki gizlilik zorunluluğunun kaldırılmasını öneriyoruz. Komisyonda da ifade edilmiş, muhalefet şerhine de yazılmış, bunun düzeltilmesi gerekir.
Bakınız, gizlilik içindeki konular denetlenemez. Tutanak tutulup mahkemeye gönderilmezse ayrı bir yargı oluşturulmuş olur. Ankara Barosunun görüşü böyledir, Prof. Dr. Baki Kuru'nun görüşü de böyledir. Gizlilik çok hukukluluğa neden olur. Tutanakla hâkime de bildirilmezse tarikat, töre veya mafya hukukunun uygulanıp uygulanmadığını denetlemek mümkün olmaz. Çok hukukluluk ülkeyi böler değerli arkadaşlarım. Mahkemelerde iddianamenin kabulünden sonra nasıl her şey aleniyet kazanıyorsa, hukuki anlaşmazlıkların çözümü sürecinde de gizlilik ilkesi kabul edilebilir değildir.
Tasarının gerekçesinde deniyor ki: "Arabuluculuktaki en önemli etken mahkemelerin açık olmasıdır." Aslında bunun tam tersi geçerlidir. Gizli olursa, "nasılsa gizli kalacak" diye farklı konular, farklı ilişkiler gündeme gelebilir. Ayrıca, bir kişi, konu ara bulucuda görüşülürken akrabalarına, arkadaşlarına olayı anlattığında gizlilik ilkesi ihlal edilmiş mi olacak? Bunun ölçüsü nedir? Ölçü yok ama ceza var. Tasarıdaki tek yaptırım konusu budur, gizliliği ihlal edene altı aya kadar hapis cezası verilecek. Bu durum, hakkını arayan ama daha güçsüz durumdaki kişiler açısından ayrıca bir sıkıntı yaratacaktır. Bu nedenle sürecin şeffaf, açık tutulması esas olmalıdır.
CHP olarak önerimiz bunun yerine, ara buluculuk faaliyetindeki ikrarın tarafları bağlamayacağıdır.
Önergenin kabulü konusunda desteklerinizi bekliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)