| Konu: | TSK'DA YAŞANAN ŞÜPHELİ ASKER ÖLÜMLERİNİN ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA VERİLMİŞ OLAN (10/445) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GÖRÜŞMELERİNİN GENEL KURULUN 7 MAYIS 2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 100 |
| Tarih: | 07.05.2013 |
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önergemizde, "kışlada şüpheli asker ölümleri" diye kamuoyunun tartıştığı konuda bir Meclis araştırması ve bir komisyon kurulması talebimiz var. Bu konu hem Türkiye'de barışın tesis edilmesine dönük konuştuğumuz süreç açısından hem de Hükûmetin yeniden gündeme aldığını söylediği askerlik süresinin kısaltılmasının konuşulduğu bugün açısından son derece önem kazanmıştır.
Bugün, yine bu şekilde evlatları ölen ailelerden bir kısmı Mecliste grup toplantısına katıldılar. En son 6 Martta 20'yi aşkın asker ailesi, grubu ziyaret ederek ve birlikte basın toplantısı yaparak bu yöndeki taleplerini de dile getirdiler. Ancak ben, bu konuya girmeden önce, bugün yaşadığımız ve İstanbul'da özellikle, Türkiye'nin emekçilerinin, Türkiye halklarının değerli evlatları Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın ölüm yıl dönümlerinde her yerde yapılan anma etkinlikleri ve bunun karşısında Hükûmetin tutumunu bir kez daha sizlerle birlikte paylaşmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi kırk bir yıl boyunca, 70'li yıllarda 68 gençliğinin önderlerinden olan, antifaşist-antiemperyalist mücadelenin üniversitelerde, iş yerlerinde, köylük alanlarda temsilcileri olan, ülkenin bağımsızlık ve yurtseverlik mücadelesinin simge isimleri olmuş bu gençlik önderleri haksız bir şekilde idamla katledildiler ve o zamandan bugüne Türkiye'nin her yerinde Denizlerin izinden gidenler, Denizlerin ismini evlatlarına, çocuklarına verenler onları saygıyla sevgiyle andılar, bağırlarına bastılar. Dün İstanbul'da, yine aynı şekilde Denizleri anmak isteyen gençler, Başbakanın talimatıyla ve İstanbul Valiliğinin emirleriyle İstiklal Caddesi'nin yasaklanması nedeniyle, aynı şekilde gaz bombalarıyla susturulmak, bastırılmak ve eylemleri engellenmek istendi. Oysaki 70'li yıllarda "ibret olsun" diye Denizleri asan, gençliğin mücadelesini, emekçi halkların mücadelesini bastırmak isteyen devlet anlayışı, aradan geçen bunca zaman sonra aynı şekilde iktidardaydı. Bizzat Hükûmetin "ileri demokrasi" söylemleri adı altında, 6 Mayıs günü, onun öncesinde 1 Mayıs günü sokakları gazlayarak, sadece gaz bombalarıyla değil, aynı şekilde her biri emekçi çocuğu olan Dilanları, Zeynepleri, İbrahimleri, Serdalları kafalarından gaz fişekleriyle âdeta öldürmeye kastederek bu gençlik yakarışlarını, gençlik isteklerini boğmaya, bastırmaya çalışmıştır. İşte AKP Hükûmetinin ve bugünkü devlet anlayışının demokrasi yaklaşımı, bugün, hak ve özgürlükler için; bilimsel eğitim için, cezaevlerinde siyasi nedenlerle, görüşleri nedeniyle tutuklanmışların salıverilmesi için; emeği için, ülkedeki barış ve kardeşlik için alanlara çıkan insanlara reva görülen davranış, Hükûmet tutumu budur. Bu tutum Başbakanın iki dudağının arasından çıkmıştır ve İstanbul Valisi temel hak ve özgürlüklerin başında gelen gösteri hakkını, ifade özgürlüğünü, örgütlenme hakkını bu şekilde keyfince ortadan kaldırmıştır. Yani aradan geçen kırk bir yıl boyunca aslında egemenler açısından hiçbir şey değişmemiştir. Ama bu ülkede aynı şekilde, yine emekçi sınıflar sömürülmektedir; işsizlik, yoksulluk had safhadadır.
Üniversitelerde bilim dışarıya gitmiştir. Üniversiteler sermayenin hizmetinde birer ticarethaneye dönüşmüştür. Üniversitelerde mistisizm, din örgütlenmesi alıp başını gitmiştir ve gençliğin demokratik üniversite, bilimsel, özerk üniversite talepleri aynı şekilde devlet terörüyle bastırılmaya çalışılmaktadır. 2013 Türkiyesi'ndeki gelinen manzara budur.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet ve İstanbul Valiliği 1 Mayıstaki bu yasakçılığı ve devlet terörünü bir şekilde izah etmelidir. Binlerce polisin İstanbul'a yığılması? Biz soruyoruz: Bunlar için emekçilerin bütçesinden ne kadar para harcanmıştır? İşçilerin, emekçilerin uluslararası dayanışma, mücadele, birlik günü olan, aynı zamanda resmî bir tatil olan 1 Mayıs, nasıl emekçilere, gençlere "özgürlük", "bağımsızlık", "kardeşlik" diyerek yurtseverce duygularını ifade edenlere yasaklanmıştır ve sadece yasaklanmayla da kalmayıp işte bu şekilde gençlerin ölümlerine ve ağır yaralanmalarına yol açacak şekilde bir saldırganlık gerçekleştirilmiştir. Ama biz bunları tarihimizden biliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti tarihi, aslında, bu doksan küsur yıllık tarih tam anlamıyla bir katliamlar tarihidir. Tekleştirmenin, Müslümanlaştırmanın, Türkleştirmenin ve bütün bu eşitsizlikleri korumanın tarihi olarak, işte onlardan bir tanesine yine 4 Mayıs 37 tarihindeki "Dersim Tertele" diye geçen Dersim katliamının aradan geçen bunca zaman sonra hâlâ izleri sorgulanmaktadır, hâlâ bunların nedenleri, niçinleri ve hesabı sorulmaktadır.
Evet, bu, sadece basit bir özür olarak geçmemeli. Türkiye Cumhuriyeti eğer gerçekten demokrasiyi inşa edecekse, gerçekten toplumsal eşitsizlikleri giderecekse, haklar, inançlar, kimlikler üzerinde, etnisiteler üzerindeki ayrımcılık son bulacaksa, bu tarihle, bu acımasız katliamlarla olan tarihle mutlaka yüzleşilmelidir.
İşte, bu yüzleşmenin bir gereği olarak da bugün, Millî Savunma Bakanlığının ve İnsan Hakları Komisyonunun verilerine göre on yılda sayısı 961'i bulan ve her geçen gün yenileri beklenen kışladaki şüpheli asker ölümleri de mutlaka sorgulanmalı, mutlaka aydınlatılmalı ve bu ailelere bir yanıt verilmelidir.
Biz, öncelikle, bu acılı ailelere başsağlığı diliyoruz ve başkaca bir ölüm olmamasını diliyoruz. Özellikle ülkemizin girmiş olduğu bu yeni çatışmasızlık süreci zannederim ki ailelere, çocukları evlatları askerde olan ailelere yeni bir umut ışığı yaratmıştır ama bunun kalıcı olması çok önemli. Kalıcı olması önemli ve bugün halklar arası bir savaşın, çatışmanın giderek bir toplumsal barışa, eşitliğe, kardeşliğe, ortak demokrasi kültürüne, dillere, inançlara saygıya dönüşmesi için Hükûmetin de, Meclisin de önünde acil yapması gereken tedbirler, alınması gereken tedbirler vardır.
En son ölümlerden bir tanesi Kars'ta olmuştur. 24 Nisanda, bu Ermeni tehcirinin yıldönümünde, sanki ona nazire yapılırcasına, Ermeni Er Sevag Balıkçı'nın arkadaşı tarafından öldürülmesinin de üzeri kapatılmıştır.
Yine, 21 Şubat tarihinde, bu yılın 21 Şubatında Darıca'da Emek Partisinin ilçe yöneticisi olan Mazlum Aksu, Mardinli bir ailenin çocuğu olan Mazlum Aksu da benzer şekilde "şüpheli asker ölümü" olarak kayıtlara geçmiştir. Bunlar son örnekleridir ama gerçekten son olması için aileleri dinlemek ve onların taleplerine yanıt vermek gerekiyor. Aileler ne istiyor? Aileler öncelikle bu soruşturmaların, güven ortamını ortadan kaldıracak askerî mahkemelerde değil, sivil mahkemelerde yapılmasını istiyor. Ve gerçekten İnsan Hakları Komisyonunun bir alt komisyonu olarak bu konudaki bütün şüpheli ölümleri soruşturacak bir incelemenin ve görevlendirmenin yapılması ama sadece askerlik süresinin kısaltılması değil, milyonlarca lira emekçinin bütçesinin bu savunma sanayisi ve askerlik ortamına, savaş sanayisine ayrılması değil, gerçekten zorunlu askerliğin yasalarımızdan, Anayasa'dan çıkartılması, bütün çağdaş, medeni ülkelerde olduğu gibi vicdani ret hakkının tanınması, ölmek, öldürmek istemeyen gençler için zorunlu tutulan bu askerlik hizmetinin artık ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, geçen zaman içerisinde Meclisten çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri askerî disiplin yasası da, bizleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde zor duruma düşüren hükümler nedeniyle yapılmış bu düzenlemelerin de kışlada asker ölümlerini önleyecek içerikte bir düzenleme olmadığı ortadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendi yapısı başlı başına antidemokratiktir ve sadece savaş ortamı değil, sadece toplumsal eşitsizliklerin, kimlik eşitsizliğinin, inanç eşitsizliğinin yol açtığı haksızlıklar ve psikolojik sorunlar değil, aynı zamanda ordunun yapısı da bu intiharlara ve şüpheli ölümlere yol açmaktadır. Bunlar Meclisimiz tarafından ciddi bir şekilde soruşturulmalı ve masaya yatırılmalı. Bu konuda grubumuzun Meclis araştırması önergesini onaylarınıza ve kabulünüze sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)