| Konu: | TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ İÇTÜZÜĞÜNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR İÇTÜZÜK TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 61 |
| Tarih: | 03.02.2012 |
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Değerli Başkanım, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinize hürmetlerimi arz ediyorum.
Konuşmamı iki bölümde sizlere arz edeceğim. Bunlardan birisi usulle alakalı bölüm, diğeri esasla ilgili bölüm. Usulle ilgili bölümde, Komisyonumuz 19 Ocak'ta ilk toplantısını yaptı ve altı saat tartıştık. Alt komisyona metni gönderdikten sonra da bir altı saat daha tartıştık. On iki saat geneli hakkında konuştuk. Sayın Oktay Ekşi, belirttiği gibi sonuna kadar toplantıyı takip etti muhalefet partilerimizin terk etmesinden sonra ve söz sırası kendisine biraz geç gelince bana şunu söyledi, dedi ki: "Sayın Başkan, senin söz verme konuda bir sıkıntı var, bir çarpıklık var." Dedim ki: "Sayın Ekşi, doğru söylüyorsun, gerçekten çarpıklık var çünkü altı saatin beş saatini muhalefete ayırdım, o çarpıklık var." İki saati? İktidar partisi mensuplarına bir saatini verebildik. On iki saatin demek iki saatini iktidar partisi milletvekillerimiz kullanmış oldu, on saatini de muhalefet kullanmış oldu. Yani "Bana söz verilmedi, herhangi bir sözüm eksik kaldı." dersek, bu haksızlık olur bu mübarek günde. Bunun evvela altını çizmek istiyorum.
İkinci bir husus, yine usulle alakalı Değerli Başkanım, bu Anayasa'ya aykırılık meselesi. Evet, bizim İç Tüzük'ümüzde Anayasa'ya aykırılığı biz resen? Her komisyon, sadece Anayasa Komisyonu değil? 38'inci madde çok açık. Bu manada 83'üncü maddeye yani kürsü dokunulmazlığına ve söz hakkına kısıtlama geldiği yönünde itirazlar oldu. Bunlar kayıtlara geçti, zaten raporda da bu var. Ama durup dururken metinden şüphelenip "Anayasa'ya aykırı bir şey var mı? Acaba neresine baksak?" diye bir şüphe durup dururken de pek bu hoş bir tablo değil ama itirazları elbette ki dikkate aldık.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Peki, Anayasa'nın 96'ncı maddesine aykırı değil mi?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - 96'ncı maddede? Sayın Genç'in söylediğine tam cevap verirken konuşmuş oldu, denk geldi. Şimdi, orada, hatırlarsanız 184 toplantı nisabı, 139 karar nisabı var. İç Tüzük toplantı için diyor ki: "Yirmi kişi ayağa kalkar." O nerede yazıyor? O da orada yazıyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır efendim, toplantı yapılabilir.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Bu da İç Tüzük'e yazılmış çünkü. Dolayısıyla, gerek karar nisapları için gerek toplantı nisapları için İç Tüzük hüküm konabilir. Ha, dersin "On beş çoktur, azdır." o başka bir tartışma.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Olur mu? Anayasa'ya aykırılığı tescil etmek için 15 kişiye ihtiyaç var mı?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Ama "Bu Anayasa'ya aykırıdır?" Doğru değil çünkü Anayasa'nın aradığı burada toplantı nisabının olması, kaç kişinin isteyeceği filan değil. Bunu 1 kişi de isteyebilir, 15 kişi de isteyebilir.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, karar yeter sayısı önemli. Aşağısı olamazsa ne olacak?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Evet, şimdi, bu konuyla alakalı olarak Sayın Başkanım, yine itirazlar konusunda birkaç husus? İşte "Grup başkan vekillerinin verdiği bir teklifi nasıl görüştünüz?" Benim elimde 2002'yle alakalı bir, Salih Kapusuz, Faruk Çelik, Eyüp Fatsa grup başkan vekilleri; Mustafa Özyürek, Oğuz Oyan CHP grup başkan vekilleri? Komisyonumuz görüşmüş, grup başkan vekili olarak buraya, aynı zamanda milletvekili olduklarını da tabii ifade ediyorlar, onu görüşmüşüz.
Yine, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Salih Kapusuz, Cumhuriyet Halk Partisi Başkan Vekili de? Gene başka bir toplantı var, İç Tüzük değişikliği. Demokratik Sol Parti Grup Başkan Vekili -2001'e gidiyorum- Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili ve Anavatan Partisi Grup Başkan Vekili, isimleri de burada değerli vekillerimizin. O zaman da öyle görüşmüşler.
Burada "Grup başkan vekili" ifadesini elbette ki sırf o anlamda algılarsak belki bir tartışma gibi düşünülür ama bu arkadaşlarımız milletvekili olarak -bütün, hepsi için söylüyorum onu- vermişlerdir. Kaldı ki anayasa değişikliklerinde de teklif verilir tasarı gelmez. Ama tüm hükûmet üyelerinin, başta başbakan olmak üzere, imzaları vardır. Onu tasarı sayamayız. Bu manada, zannediyorum bu tartışmalar Komisyonumuzun çalışmasının bence özünü zedelememeli.
Bir başka tartışma, Sayın Genç'in söylediği "Benim teklifim dikkate alınmadı." biçimindeki itirazı.
Değerli arkadaşlar, burada 156 sıra sayısında görüldüğü gibi evvela grup başkan vekillerinin isimleri var sonra Sayın Genç'in ismi de burada zikredilmiş ve metnin içerisinde de bu konu birkaç yerde gene belirtilmiş. Alt komisyonumuz değerlendirmiş. 87'nci madde bu bahsedilen konu. Çünkü Sayın Genç orada diyor ki: "Bağımsız milletvekilleri de görüşme başladıktan sonra tek başına bir önerge verebilsin." 5 kişi olması gerekiyor. Kendi açısından, belki o zaman bağımsız milletvekiliyken bu önergeyi düşünmüş olabilir, bu manada haklı da olabilir. Ama alt komisyonumuz bunu değerlendirmiş ve diyor ki: "(2/80)" Yani "(2/80)" dediği Sayın Genç'in teklifinin numarası, (2/242) de grup başkan vekilleri ve AK PARTİ milletvekillerinin sıra numarasını gösteriyor.
Dolayısıyla (2/80)'le alakalı olarak burada çok açık olarak belirtiliyor, "Değerlendirildi." ve noktayı koymuş, diyor ki: "Madde Komisyonumuzca oy çokluğuyla kabul edildi." Oy birliği olurdu eğer kabul edilmiş olsaydı. Bu da zaten burada açık olarak gösteriliyor. Başka yerde de zikredilmiş, birçok yerde bunlar var.
Sadece burada değil değerli arkadaşlar, bakın, mesela şurada görüyorum elimde fırsat eşitliğiyle alakalı. Dört-beş arkadaşımızın, muhalefete mensup ve AK PARTİ'ye mensup, burada da isimlerini zikretmiş. Her birinin sıra numarası ayrı ayrı verilmiş. İçeride hangisi görüşülmüş, hangisi kabul edilmiş bunları göremiyorsunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama yanlış işte.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Çünkü alt komisyon bunları bir usulle benimsiyor, bir rapor hâlinde üst komisyona sunuyor, üst komisyon da bunu görüşüyor. Netice itibarıyla böyle hani ıcığını cıcığını çıkararak kimden kaç cümle aldık, kimden ne kadar aldık, böyle bir usul yok.
Onun dışında, yine şurada mesela "Hasan Korkmazcan" diye eskiye ait. Burada da bir, iki, üç, dört, beş, altı, on beş tane teklif alt komisyona gönderilmiş, değerlendirilmiş. Bunun da alt metnini okudum. Kimden ne alınmış, ne kadar alınmış, bunlar ortada da yok. Yani olmaz zaten, yapamazsınız öbür türlü, başka türlü yapmak mümkün değil.
Yine Sayın Genç'in başka bir teklifi -seçimin temel hükümleri konusundaki- Haluk İpek'le beraber. Orada da var, aşağı yukarı on iki, on üç isim, şu alt sıraya baktığımız zaman. Bunları da biz alt komisyonda birleştirmişiz, bunda da yok.
Yine bunun gibi, mesela Emekli Sandığı; diyordum ki acaba benim komisyon mu -Başkanı bulunduğum- bu konuda bir hata yapıyor? Başka komisyonun raporlarını da bu konuda inceledim. Mesela Sayın Hamzaçebi'nin, Emekli Sandığıyla alakalı bir yasa teklifi Bütçe Planda görüşülmüş, kendi teklifiyle beraber diğer teklifler -üç teklif varmış- birleştirilmiş. Kendisininki (2/35) numara taşıyor. Burada elimde, baktım, hiçbir yerde (2/35) ne olmuş, nereye gitmiş, efendim Hamzaçebi'nin ismi hiçbir yerde geçmiyor. Ne itirazını gördük biz burada bu görüşülürken ne başka bir şey gördük. Dolayısıyla, gelin, bu tali konuları bırakalım bana sorarsanız, işin özüne geçelim. Ben şimdi özüne giriyorum bu işin ve orada ne yapacaksak hep beraber yapalım. Usulü kapatıyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi, esasla alakalı bölüme geçtiğimizde, evet, muhalefet partilerimizin teorik olarak ve tabii elbette ki sonuçta pratik olarak itirazları -kendileri bakımından- iktidar-muhalefet dengesine baktığımız zaman elbette ki doğru tespitlerdir. Bütün dünyada bu böyle olmuş. Bizde de benzerlerini görüyoruz.
Şimdi, yasama organı, çalışmasını İç Tüzük'te belirliyor. Yani İç Tüzük bir nevi bizim anayasamız, kuralların nasıl konacağını belirten kurallar dizini. Değişik ülkeler, her meclis kendi iç tüzüğünü yapıyor. Bizim, bugüne kadar baktığımız zaman on beş adet iç tüzük olmuş ta Osmanlıdan bu tarafa, değişik zamanlarda. İç tüzüğün tabii bir özelliği var, o da şu: Her meclis kendi iç tüzüğünü yapıyor, cumhurbaşkanına gitmiyor bu. Doğrudan doğruya karar gibi yayınlanıyor. Anayasa Mahkemesi yolunu açık tutmuş. Bu, tamamen bizim bir özerk yapılanmamızdan kaynaklanıyor. Cumhurbaşkanına gitmemesi yürütmeden ne kadar ayrı olduğumuz anlamında. Yargı denetimi tabii ki o her zaman için doğal olarak bir tarafta bulunacaktır. Bir parlamento kararıdır aslında ve hakikaten önemli metinlerdir, biz bunları küçümseyemeyiz, bunlar önemli metinlerdir ve bu metinler için de biz teoride, anayasa literatüründe "sessiz anayasalar" adını veririz bunlara.
Şimdi, bu bakımdan baktığımız zaman iki şey var. Bir: Hükûmet olarak iktidar partisi mensupları dünyanın her yerinde vaatte bulunurlar: "Geldiğim zaman şunları yapacağım." Muhalefet de onu yanlış olarak görür: "Ben de sana yaptırmam." Tamam. Tabii, bunun bu kuralla İç Tüzük'e göre olması lazım. "Ben sana yaptırmam." Eğer, bu iş, zaman zaman olabilir taşkınlık ama fiilî durum bazında algılarsak o zaman bura onun yeri olmaz yani Mecliste "Ben sana yaptırmam, gerekirse yerlere yatarım, kürsüyü işgal ederim." bu manada olmamalı, bunun bir dozu olmalı bana sorarsanız. Dünyada da bunun dozu bir yere kadar gelip orada bırakılıyor. Yani şunu anlatmak istiyorum: İcra, öyle bir balıksırtı ki bu iş, hem muhalefet haklarını kullanabilmeli hem de iktidar icraatlarını, vadettiği icraatlarını yapabilecek imkânları bulabilmeli. O iki dengeyi çok iyi kurmamız lazım.
Peki, İç Tüzük'te hüküm yoksa ne olur? O zaman teamüller oluşuyor. Bu teamüller iyi midir? Her zaman iyi olmayabilir bunlar, bazen Parlamento teamülleri bir yol gösterir ama bazen de "İstikrar sağlayalım." derken statükoyu da, bir anlamda kalıplaşmayı da beraberinde getirebilir, o tür riskleri olabilir.
Türkiye'de İç Tüzük çalışmaları hep tartışılmış, hep olmuş yani yeni değil bu. Bu meclisler yani bizim meclislerimiz hep yeni İç Tüzük yapmayı denemişler yani "Sıfırdan yapalım." demişler ama maalesef bir türlü nasip olmamış, hiçbir zaman olmamış. Elimizdeki İç Tüzük 1973 tarihlidir, ki o zaman biliyorsunuz bir Senato İçtüzüğü var, bir de onun yanında ikisinin beraber toplandığı zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü var, üç tane iç tüzük var o zaman; daha da işler karmaşık olarak gözüküyor. 86'da bir defa deneme yapılmış; yüz kırk üç madde görüşülmüş, orada kalınmış, emeğe yazık olmuş yani bayağı da bir yol alınmış, çok az bir madde kaldığı bir anda iş bitmiş. 91'de benzer bir teşebbüs var. Ciddi anlamda hakikaten iktidar-muhalefet beraber olmuş ama ondan da sonuç alamayınca 96'da "Bari bir kısmi değişiklik yapalım." demişler, otuz maddeyi değiştirmişler ve bu elimizdeki İç Tüzük işte o 96'dan kalan değişikliğin beraber getirdiği İç Tüzük olarak gözüküyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, İç Tüzük konusunda, gerçekten, söylediğim gibi, bir tarafta iktidar bir tarafta da muhalefet hep aynı şeyleri söylemiş. Kimse alınmasın, ben bu mübarek gün bir tartışma açmayı istemem ama mesela en son bildiklerimizden, biz gelmeden önce, DSP-MHP-ANAP döneminde bir iç tüzük değişikliği verilmiş, 8 maddeliktir. Bu dönemdeki İç Tüzük değişikliğinden önce -bakın, bir şeye dikkat çekmek istiyorum- 51 maddelik iç tüzük değişikliğinin Genel Kurulda görüşmesine başlanmış, o görüşme yapılırken "Ondan artık ümit kesildi, bundan bir şey çıkmayacak." Diyerek, Hükûmet acil görmüş konuyu -haklı da buluyorum kendi açısından, normaldir, tıkanıklıklardan söz ediyorlar- ve bir 8 maddelik İç Tüzük değişikliği hazırlamışlar. Burada da zaten söylüyorlar "Şuraya kadar gelindi ama sonuç alamadık." filan diye belirtiyorlar.
Bakın, orada ne deniyor: "Şu kadar dakika sürmekte. Tümü üzerinde yüz altmış dakika, her bir madde için de seksen dakika, neticede üç maddelik bir kanun dört yüz dakika, yani yaklaşık yedi saate ihtiyaç göstermektedir." O günkü koalisyon hükûmetinin getirdiği teklifin gerekçesini okuyorum, devam ediyor: "Kaldı ki her maddede sadece tartışma, görüşme filan da olmuyor. Bu iş bazen araya girmelerle filan da dokuz saate kadar çıkabiliyor, hâlâ gündeme geçilemiyor." şeklinde söyleniyor. Şu teklifi getiriyorlar: "Milletlerarası antlaşmalar, üç maddeye kadar olan metinlerde yürürlük ve yürütme maddesi olmasın." Canıgönülden istiyorum, keşke böyle yapsak biz de, o günkü bu yaklaşım doğrudur bana sorarsanız. Hatta daha da devam ediyor: "Diğer maddeler bakımından da buna benzer çözümler getirebilsek." diyorlar. Onun da burada altyapısını hazırlamaya çalışmışlar kendileri bakımından.
Bu konu sonunda Genel Kurula gelmiş. Önce tabii komisyonda görüşülmüş. Komisyonda Kilis Milletvekilimiz Mehmet Nacar "Evet, Hükûmetin icraatlarını yapması lazım, muhalefet de direnmeli -burada metin elimde- ama bu direnme hiçbir zaman bir işgale kadar gitmemeli, iktidarın icraat yapmasını engellememeli." gibi demin benim de tespit etmeye çalıştığım çok doğru tespitlerde bulunmuş. Yani bugün biz bunları söylerken bu eski şeyleri de görmemiz lazım.
Neticede değerli arkadaşlar, benim de yakın dostum Erzurum Milletvekili İsmail Köse, Genel Kurulda yapmış olduğu konuşmada benim de katıldığım şu tespitlerde bulunuyor, diyor ki: "Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabii, çağımız değişim çağıdır ve bu değişim sonucunda da gelişme çağıdır. Değişim ve gelişmeyi nasıl yakalayacağız? Değişim ve gelişmeyi yakalayacak en önemli faktör zamandır. Türkiye'nin en büyük sermayesi zamandır. Zamanı israf edenlere bugün vatandaşımız `hain' diyor. Evet, zamanı değerlendirmemiz lazım. Bunu yapmadığımız müddetçe günümüzün ihtiyacı olan yasal ihtiyaçları karşılayamayız. Dün şehit olan insanlarımızın yetimlerine ve ailelerine para veremezsek, onun haysiyetini nasıl koruruz?" filan diye devam ediyor.
Dolayısıyla bu ve buna benzer gerekçeler hükûmetlerin hep söylediği gerekçeler ve enteresandır o zaman da bu, Hükûmetin, o zamanki DSP-MHP-ANAP koalisyonunun getirdiği o metinle 3'üncü yılında olmuş yani bize "Niye geç kaldınız?" filan derken.
Değerli arkadaşlar, bir de biraz da dünyadan bahsedeyim size. Dünyada öyle şeyler var, ben doğru demiyorum ama yani bunları anlatacağım ister istemez. Akademik kimliğimle en azından "Bunlar doğru." demiyorum yani bunları getirelim diye bir iddiam da yok.
Mesela İngiltere'de ve İrlanda'da uygulanan bir yöntem: Yılın 170 gününün çalışmasını hükûmete veriyorlar, 20 gününü muhalefete veriyorlar, uygulanmış bu. Fransa, Yunanistan, Portekiz'de komisyonlarda komisyon başkanları temsil ediyor gündemi belirlemede. Düşünün, 18 komisyon başkanı başkanlık divanı toplantısında bulunuyor, hükûmet, bir nevi iktidar olarak düşündüğünüz zaman.
Başka bir şey söyleyeyim: 1958 tarihinde, hükûmeti düşürme konusunda bir gensoru verilse -bakın, buna dikkat edin- ve de reddolsa diyor ki İç Tüzük: "Ey, Hükûmet, tasarının bir tanesini beğen, Genel Kuruldan oylanmış gibi yayımla." Ceza olarak söylüyor, öyle engelleme filan yok. Bunlar da bugün uygulanmış.
"Giyotin sistemi" diyorlar, süreler verilmiş ve gruplara da o süreler büyüklüğüne göre veriliyor. Süre dolduğu anda şak diye kesiliyor -giyotin adı da oradan geliyor zaten- hemen oylamalara geçiliyor. Dolayısıyla bu ve buna benzer o kadar tartışmalı şeyler var ki dünyada, doğru veya yanlış, söylediğim gibi.
Yine, bir tasarı konusunda, mesela İngiltere'de şu an uygulanan bir model: Diyelim ki tasarı burada görüşülüyor ya da bir teklif görüşülüyor, 100 vekil ayağa kalktı "İş uzadı" diyerek, 1 vekil teklif edip 100'ü ayağa kalkarsa hemen görüşme kesilip oylamalara geçiliyor.
Bizde de biliyorsunuz bir temel yasa formülü var. O temel yasa formülünde de yine benzer bir tablo var. İyi ki o temel yasa çıkmış, arkadaşlar, bugün, emin olun, otuz maddelik bir yasa -ben önergeleri bir kenara bırakarak söylüyorum- diyelim ki dört saate bitebiliyorsa o olmadığı zaman kırk üç saatte bitiyor, 10 kat orada zamandan bir tasarruf var.
Tabii, muhalefet partilerimiz? Bence bu eskide kalan bir iddiadır yani şu anlamda: Genel Kurulda tabii ki sözlerini kesmeye kimsenin vicdanı razı gelmez, bunu samimiyetimle söylüyorum, bunu başka türlü, hani geçiştirmek anlamında filan söylemiyorum ama bugün çağ o kadar değişmiş ki basın toplantısı var, İnternet denilen bir şey var, düğmeye basıyorsun dünyaya sesini duyuruyorsun, şuradaki her konuşmamız bir anda bütün dünyaya yayılabiliyor filan, bu dönemde genel kurullarda, gelin, bu zaman tasarrufunu daha iyi sağlayalım, komisyonlara ağırlık verelim. Asıl benim söylemek istediğim belki son cümle bu: Komisyonlarda bunları tartışalım, orada onları geliştirelim, onları o şekilde yapalım.
Çok teşekkür ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum değerli arkadaşlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kuzu, teşekkür ederim.