GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:92
Tarih:10.04.2012

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP Grubunun önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Evet, öncelikle bugün, hayatını kaybetmiş olan değerli, halkın sanatçısı, yazar, senarist, gazeteci Meral Okay'ı buradan saygıyla anıyorum. Geçmişte, Türkiye İşçi Partisi üyesi olarak o günden aldığı bilgi ve birikimle bugünlere kadar geldi ve ülkesine, halkına, yurttaşlara duyarlı bir sanat çalışması sürdürdü.

Aynı şekilde, yine bugün Elâzığ'da bir hortum faciası sonucu 6 işçinin ölüm haberini aldık. İş cinayetlerini mutlaka ve mutlaka konuşmamız gerekiyor özellikle de gündemin ilk sıralarında ancak ona geçmeden önce burada bugün gündem dışı söz alan vekiller polis teşkilatının kuruluş yıl dönümüyle ilgili sözler aldı, ben de kısaca bu konuda görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

Tabii, polislik mesleği ve emniyet teşkilatı, bugün fazlasıyla değerlendirmeye ve soruşturmaya muhtaç durumda. Genellikle, konuşan milletvekili arkadaşlarımız, büyük bir memnuniyetle, büyük bir sitayişle, hoşnutlukla, şehitlik kavramını da konuşarak polislik mesleğinin güçlüklerinden, zorluklarından ve halka hizmet aşklarından söz ediyorlar ama ben biraz daha farklı bir boyutuyla bugün polis teşkilatını değerlendirmek istiyorum. Bu kadar toplumsal mücadelenin, sorunların, taleplerin çok yüksek olduğu bir ülkede, bunların karşısına çıkacak bir polislik kurumunun, elbette, çok çalışması, çok fazla mesai yapması, sayılarının 180 binden 250 bine çıkması anlaşılır bir şeydir ama bu iyi bir şey midir derseniz, bu elbette iyi bir şey değildir, ülkemizdeki sorunların, sıkıntıların ne kadar yoğun olduğunu göstermektedir ve bunlarla baş edemeyen emniyet teşkilatı, kendi mesleki sorunlarının, fazla çalışmanın birikmişliğiyle, işte, intihardan cinayetlere birçok sosyal, psikolojik problemle ve aynı zamanda da tabii, geçim sorunlarıyla boğuşmakta, yüz yüze kalmaktadır.

Dolayısıyla bugün, polislik mesleği denildiğinde, açıkçası, işte, meydanları gaz bombasıyla yoğun bir şekilde kuşatan bir meslek aklımıza gelmektedir. Yoğun bir şekilde, biliyorsunuz, ülkemizde tutuklamalar had safhadadır. En son, Çukurova Üniversitesinde, yani öğrenciler değil, akademisyen hocaların, sadece orada bilimi ve oradaki özel üniversiteye peşkeş çekmeye karşı çıktıkları için, Çevik Kuvvet tarafından darp edildiği haberleri gelmiştir. Dolayısıyla, Sayın Vekilin söylediği "Canı, malı, namusu polise emanet halkımızın." çok öyle olmadığı, her geçen gün karşımıza çıkmaktadır. Yani aklıma İzmir'deki Baran Tursun geliyor. Bu, sırf oğlunun trafik polislerince çok haksız bir şekilde vurularak öldürülmesi nedeniyle kurduğu vakıf ve bu doğrultuda yaptığı çalışmalar, sesini duyurma çabaları aklıma geliyor. Yani bizlerin, halkın vekilleri olarak Millet Meclisinin, bir de olayı bu yönüyle, belki de tersinden sorgulaması, görmesi ve "Bu sorunların kaynağında ne var?" diye gerçekten üzerinde durması gerekiyor.

Yani karakollarda işkence vakaları, karakollarda ölüm vakası Türkiye'nin gündeminden çıkmamıştır. Yani "İşkence meselesi sistematik olarak işlenmemektedir." Ta eski cumhurbaşkanlarından bugüne kadar bu söz söylenmektedir ama ekranlarda, kameralarda, gizli kayıtlarda, saklanmak istenen görüntülerde istisnasız her yurttaşın bu kötü muamele ve işkenceyle karşı karşıya kalabildiği gerçeği vardır. O nedenle, polislik mesleğinden gelmiş -eski- vekillerimiz bunu kabul etmeseler de Meclisimizin bu konunun üzerine gitmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, evet, bir zaman ülkemiz çok yoğun trafik kazaları nedeniyle ölen yurttaşların istatistiklerinden söz eder ve bundan yakınırdı. Sonra buna çözüm diye, biliyorsunuz, duble yollar vesaireler geldi. Ama bugün onlardan çok daha vahim bir konu, iş cinayetleri konusu gün geçmiyor ki gündemden düşmesin, gün geçmiyor ki burada konuşulmasın, gün geçmiyor ki Çalışma Bakanına bu yönde bir soru yöneltilmesin. Dolayısıyla, bugün, işte, Elâzığ'da 6 işçinin ölümü, ondan önce yine, Tuzla'da bir patlama, 2 işçinin ölümü; yine, Erzurum'da baraj gölü, 5 tane TEDAŞ işçisi? Bu 5 tane TEDAŞ işçisi nedir? Taşeron işçidir aynı zamanda. Taşeron işçidir ve komik bir şekilde, insanın inanası gelmeyecek bir şekilde, hani o eğlence maksadıyla üzerine binilen deniz bisikletiyle bir onarım çalışması yapmak üzere gidiyorlar ve gölün, barajın buzlu sularında, bağrışa çağrışa, üç saat boyunca, orada, hiçbir yardım gelmeden, tedbir alınmaksızın hayatlarını kaybediyorlar. Yani, bugün iş cinayetleri, iş kazaları diye karşımıza çıkan şey? Ne kadar burada insan hayatının değeri var? Bunlar her gün acımasızca karşımıza çıkıyor.

İnsan hayatının değeri olmadığı ve buna en çok değer vermesi gereken yerel, mülki yöneticilerin yaklaşımları, en son Zonguldak Çaycuma'da Filyos Çayı üzerindeki köprü felaketinde yine karşımıza çıktı. Altmış bir yıllık, bakım görmeyen bir köprü çöküyor, 15 kişi minibüsle birlikte sulara kapılıyor ve şimdi onun diğer bir parçası daha düşüyor ve Vali, yerel yöneticiler diyor ki: "Biz bunun böyle olacağını zaten biliyorduk." Bundan başka bir şey söylenmiyor. İş işten geçtikten sonra ağlanılıp yakınılıyor ve hiç de sıkılmadan da bunların olabileceği, yani ölümün göz göre göre geleceği buralardan ifade ediliyor.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar AKP Hükûmeti Meclise birçok yasa önerisi getirdi. Bugün, işte, bunlardan bir tanesi olan 2/B'nin, yani orman arazilerinin ve hazineye ait tarım arazilerinin ihtiyaç sahiplerine verilmesine dair bir yasa teklifinin bir an önce görüşülmesini ve buna bağlı birçok yasanın öncelikli ele alınmasını söylüyor. Biz, bugüne kadar, bu Hükûmetin, üç dönemdir hükûmet olan AK PARTİ'nin, şimdiye kadar, ülkenin yararına, ülkenin büyük çoğunluğunun yararına bir yasa getirdiğini ve bu yasanın bu şekilde burada görüşüldüğünü görmedik. Nihayetinde 2/B yasası da böyledir. Şimdiye kadar birçok yasada olduğu gibi, kentsel dönüşüm, afetle mücadele, yap-işlet-devret, KDV istisnası, Eğitim Yasası, adı Sendikalar Yasası olan ama sendikayla alakası olmayan, grevli, toplu sözleşmeli hakkı olmayan kamu emekçilerinin Sendikalar Yasası, birçok yasada olduğu gibi gelecek olan yasa da, işte Toplu İş İlişkileri Yasası'nda olduğu gibi aslında hiçbir yasanın bugün işçi, işsiz, kamu emekçisi, esnaf, köylü, öğrenci, üniversite hocası, yani toplumun büyük bir nüfusunu oluşturan halkın hizmetinde, ülkenin sorunlarını çözen bir özellik getirmediğini gördük. Şimdi bu yasa da aynı şekilde ama ülkenin daha ciddi problemleri var. Ülkede birikmiş, binlerce mahkûm, cezaevlerinde, canhıraş bir şekilde, alt alta üst üste bir hayat sürdürüyor. Buna karşı, çözüm isteyen, Kürt sorununun çözümünü isteyen, açlık grevine yatan mahkûmlar var. Bugün sevindirici bir haber aldık, KCK yargılamasında gazeteci Ragıp Zarakolu ve 15 kişi tahliye olmuş ama tahliye olması gereken binlerce insan var ve burada, Denetimli Serbestlik Yasası'yla, sadece cezaevlerini biraz rahatlatmak adına, adli mahkûmlara dönük bir düzenleme geliyor ama ülkenin beklediği topyekûn bir siyasi af aslında ve bizim bunları konuşmamız gerekirken "Rantın, yağmanın, kentsel dönüşüm planlarının ve buradan yeniden Bakanlığa, TOKİ'ye yeni kaynaklar yaratacak şekilde bir geri dönüşümü sağlayacak bir yasal düzenlemeyi öncelikle görüşelim." deniyor.

"Sağlıkta dönüşüm" deniyor, prim ve katkı paylarıyla, prim ödemeleriyle vatandaşa yükleniliyor. "Eğitimde reform" deniyor, çocuk işçiliğinin önü açılıyor, özel okullara yeniden devlet desteği ve hazine yardımının önü açılıyor. Yani, dolayısıyla biz, iyi diye önümüze konulan, halkın yararına diye önümüze konulan hiçbir şeyin gerçekte böyle olmadığını görüyoruz.

Şimdi, sanayiciyi, sermaye gruplarını, büyük tekelleri sevindirmek adına teşvik düzenlemeleri getiriyor Bakanlar Kurulu. Bu da sözde yoksulluk ve işsizlikle mücadele, geri kalmış bölgeleri kalkındırma adına ama bakıyoruz ki KDV muafiyetleri, arsa tahsisleri, prim teşvikleri?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yani, baktığımızda Hükûmet, bakanlar ve Meclis çoğunluğu, harıl harıl, aslında, getirdiği her yasayla, bir kez daha ülkemizdeki gelir adaletsizliğini büyüten ve çok açık bir şekilde, ülkemizde yoksulluğu, işsizliği önlemek değil, buradaki yoksulu daha yoksul yapan, zengini de daha zenginleştirecek birtakım yasa düzenlemeleri getirmektedir ki biz, onun yerine, savaşa adım adım yaklaşan Hükûmetimizin bu şekilde bir idari tasarrufunun, siyasi tasarrufunun, emperyalist diplomasinin yerine, gerçekten, bu Mecliste "Bu ülkede ne yapılmak isteniyor? Bu Hükûmet ne yapmak istiyor?", bir genel görüşmeyle bunların konuşulmasını istiyoruz. Gerçekten nedir bu emperyalist diplomasi de? Halkı yanıltma, nükleer santrallerle emperyalist ülkelere âdeta rüşvet verip onları bu politikayla kazanma, manipülasyon, yeni kayıplar, kaoslar, vuralım kıralım ve bunun karşısında bütün halklarla, bütün komşu ülkelerle papaz olmak, düşman olmak, onların gözünde itibar yitimine uğramak. Bu kabul edilemez. 

Dolayısıyla, bu şekilde getirilen bir öneriyi kabul etmiyoruz. Aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.