| Konu: | CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 53 |
| Tarih: | 18.01.2012 |
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı bir süredir devletteki düzenleme ve yapılanmada Hükûmetin yeni bir hamlesidir desek yanlış olmaz herhâlde. Ancak anlaşılan o ki bu son olmayacak çünkü ihtiyaç duydukça bu türden yeni düzenlemelere başvurulacağı görülüyor.
Cumhurbaşkanının görev süresindeki tartışmayı sonlandırmak adına görev Parlamentoya verilmiştir ama her zamanki gibi Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti Meclis çoğunluğuna dayanarak istediği gibi yönetme yetkisini kullanacaktır.
Bu düzenlemeyle neyin hesabı yapılmaktadır? AKP İktidarının ve fikrinin uzun yıllar sürdürülmesi ve mevcut Başbakanın geleceğinin planlanması hesabı yapılmaktadır ancak AKP yönetimi bu hesaplarını mevcut çoğunluğu koruyacağını düşünerek yapmakla yanılmaktadır.
Burada, bu görüşmelerde konuşan bir milletvekili arkadaşımız "Son söz Meclisindir." derken, aslında halkı hesaba katmamaktadır. Her gün daha çok hak ve özgürlükleri gasp eden, geleceği karartan, ortak yaşamı ve barışı tahrip eden, gelir adaletsizliği uçurumuna yuvarlayan bir iktidarın ömrünü de elbette halk belirleyecektir yani son söz her zaman halkın olacaktır, bütün zorbalık ve baskı politikalarına rağmen böyle olacaktır.
"Cumhurbaşkanını halk seçer." denilerek tarafsız ve psikolojik olarak halk desteği almış cumhurbaşkanının özgüveninden söz edilmekte. Halka seçtirmek bunu ne ölçüde sağlayacaktır? Mevcut Cumhurbaşkanı da halkın çoğunluğunun desteğini alarak seçilmiş bir partinin içinden çıkmış ancak bütün haksızlıklara, hak gasplarına, insan hakları ihlallerine ne yazık ki seyirci kalmıştır. Her gün işlenen nefret suçları, halkı kışkırtıcı psikolojik harekâtlar yürütülürken sessiz ve seyirci kalmak ne menem bir tarafsızlıktır? Savaş politikalarıyla halkın acısını büyüten bombardıman gibi kayıplar karşısında Sayın Cumhurbaşkanının tutumu nasıl olmuştur? Yasada halkın seçtiği Cumhurbaşkanı halkın içinden çıkmış bir aday olamamaktadır her nedense, seçilme yeterliliği herkesin seçme seçilme hakkına terstir. "Bunların anayasal hüküm gereği olduğunu." söylemek yeni ve demokratik bir anayasa ihtiyacı karşısında yetersiz kalmaktadır.
Eğer demokrasi ve halk seçimiyse, yükseköğrenim ve benzeri şartlar aranmadan ve aidiyet bağı "Türk milleti" denilerek ifade edilmeden, örneğin "Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları." denilerek aday olabilmenin önü neden açılmamaktadır? Meclisin aday göstermesi anlamına gelecek "20 milletvekili veya partilerin ortak adayı" gibi düzenlemeler aslında halkın seçilme hakkının ihlali anlamındadır.
Esas olarak değerli milletvekili arkadaşlarım, ülkemizdeki gidişatı konuşmamız gerekiyor. Nasıl bir gidişattadır? Herkesin kaygı duyması gereken bir gidişat değil midir yaşadıklarımız? Kimsenin yaşam güvencesi yok, özel yetkili, özel hukuk yürüten mahkemeler yürürlüktedir. Habire kararlar vermektedir. Kimsenin düşünce özgürlüğü yoktur. Halkın örgütlenmesi ve demokratik, meşru mücadelesi gizli örgüt muamelesi görmektedir.
İşte, Mecliste grubu bulunan Barış ve Demokrasi Partisinin yasal, seçilmiş, siyaset yapan yöneticileri: Binlercesi bugün tutuklanmış durumdadır. Binlerce insan tutuklanmış, cezaevlerine atılmıştır ama işte dün Hrant Dink gibi, verilen bir karar gösterdi ki, halkların barışından, ortak yaşamından, özgürlüklerinden yana bir gazeteci aydın katledildiğinde, her nasılsa, bu siyasi cinayette örgüt bulunmamaktadır! Peki, kimin eseridir bu siyasi cinayet? Hangi iktidar, hangi egemenlik anlayışı bebekten katil doğurmuştur? Biliyoruz ki, bu taammüden katlin arkasında büyük bir devlet organizasyonu ve bu organizasyonun koruduğu, kolladığı, göz yumduğu cinayet şebekeleri vardır. Bunlardan arınmayan bir devlet anlayışı, yönetimi halklarımızın eşit, ortak, barışa dayalı bir geleceğini inşa edemez. Asıl görmemiz gereken problemimiz, çözmemiz ve halkımızın takip etmesi gereken meselemiz de budur. Barıştır, demokrasidir.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüzel, yalnız, hatırlatmam gereken bir konu var ki, Türkiye'de herhangi bir savaş yok, terör var, terör örgütü var, onunla mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri var, emniyet var. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar, BDP sıralarından gürültüler)