GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: GENEL KURULA HİTABEN KONUŞMASI
Yasama Yılı:2
Birleşim:49
Tarih:10.01.2012

AVRUPA KONSEYİ PARLAMENTER MECLİSİ BAŞKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU  - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyeleri; üyesi bulunduğum ve bugün Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanı sıfatımla hitap etme onurunu yaşadığım yüce Türkiye Büyük Millet Meclisine saygılarımı sunuyorum. Bu vesileyle siz Değerli Başkan ve milletvekili arkadaşlarımızın yeni yılını en içten dileklerimle kutluyorum.

Bugün karşınızda, Türkiye'nin, kurulduğu 1949 yılından bu yana üyesi bulunduğu, Avrupa Konseyinin siyasi platformu olan Parlamenter Meclisinin Başkanlığını yürüten ilk Türk milletvekili olarak bulunmaktan büyük bir onur ve mutluluk duyuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

25 Ocak 2010 tarihinde seçilmiş olduğum ve 23 Ocak 2012 tarihinde tamamlayacağım Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanlığının son resmî ziyaretlerinden birisini ülkem Türkiye'ye yapmaktan ayrıca mutluluk ve onur duyuyorum.

Bugün yüce Meclisimize yapacağım hitapla, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanlığımızın sonuna yaklaşırken Başkanlık dönemimizde Avrupa'da ve komşu bölgelerde meydana gelen değişimler, ortaya çıkan sorunlar ve önümüze çıkan fırsatlar çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerimizin bir değerlendirmesini sizlerle paylaşma fırsatı bulacağım.

İkinci Dünya Savaşı'nın bitimiyle Avrupa'da yeni savaşların vuku bulmaması için demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ortak ilke ve değerleri etrafında bir araya gelen Avrupa ülkelerinin 1949 yılında kurduğu Avrupa Konseyi, bugün Belarus dışında 47 Avrupa ülkesinin ve Avrupa çapında 800 milyon vatandaşın temsil edildiği yegâne Pan Avrupa kuruluşudur. Türkiye de 9 Ağustos 1949 yılında Avrupa Konseyinin kurucu üyeleri arasında yer alarak bu evrensel nitelikteki ilkelere bağlılığını ve ileri vizyonunu ortaya koymuş bulunmaktadır.

Türkiye, bu altmış yılı aşkın süre içinde Avrupa Konseyinin temel yapı taşını oluşturan değerleri ve ilkeleri doğrultusunda çok önemli aşamalar kaydetti, öyle ki 2004 yılında Avrupa Konseyi -o yıla kadar- Denetim Komisyonu tarafından denetlenen bir ülke durumundayken özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Hükûmetimizin gerçekleştirdiği reformlar ve  Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde o dönemde birlikte görev yaptığımız arkadaşlarımızla beraber yaptığımız etkili çalışmalar sayesinde bu denetim sürecinden çıkmayı başarmış ve bu aynı zamanda benim de Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanlığına giden süreçte önümü açan önemli bir gelişme, âdeta bir dönüm noktası olmuştur. Ben, bu vesileyle Sayın Meclis Başkanımızın şahsında yüce Meclisimize bir kez daha şükranlarımı arz ediyorum.

Biz de Avrupa konumundaki Başkanlığımızın katkılarımız ve başarılarımızla anılması ve başında bulunduğumuz kurumun itibar ve güvenirliğini artırmak için çaba gösteriyoruz. Bir Türk olarak, temsil ettiğimiz zengin kültürümüz ve bu zengin kültürümüzün bize öğrettiği hoşgörü ve uzlaşı anlayışıyla dönemimizde azami katkılar yapma gayreti içindeyiz.

Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; Avrupa Konseyi kurulduğundan bu yana demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin Avrupa çapında ve ötesinde geliştirilmesi ve ilerletilmesinde öncü rol oynamıştır. 1970'li yıllarda Avrupa'da diktatörlükler yıkıldıktan sonra özellikle güney Avrupa ülkelerine, Yunanistan, İspanya ve Portekiz gibi ülkelerde demokrasilerin gelişmesi için önemli rol oynamıştır. Aynı şekilde, Berlin duvarı yıkıldıktan sonra 1990'lı yıllarda da Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinde demokrasilerin kurulması ve bunların güçlenmesi için çok önemli rol üstlenmiştir ve bu desteklerle de Avrupa siyasetinde çok büyük rol oynamıştır. Bu sebepledir ki Avrupa Konseyi sık sık "Demokrasi okulu" ya da "Avrupa Birliğine geçiş odası" gibi tabirlerle anılmıştır. Hâlbuki Avrupa Konseyi bu tür tanımlamaların çok ötesinde, ortak değer ve ilkeler bütünlüğünün kurulmasına katkı sağlayan bir standart oluşturma mercisi olmuştur. Avrupa Konseyinin bugüne kadar en büyük başarısı, kuruluşundan bir yıl sonra sözleşme olarak ortaya çıkan ve tüm ülkeler tarafından imzalanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'dir ve de arkasında yine Strasbourg merkezli kurulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de sözleşmenin ortaya koyduğu değerlere özellikle verdiği kararlar ya da oluşturduğu içtihatlarla çok büyük katkılar sağlamış, bu değerlerin çok daha ileri noktalara gelmesinde önemli rol oynamıştır. Ayrıca, Avrupa Konseyinde şimdiye kadar Avrupa Konseyinin görev çerçevesi içinde kalan alanların tamamında Avrupa çapında tek bir hukuk alanı oluşturmak için iki yüzden fazla sözleşme imzalanmıştır. Örneğin, Kadına Yönelik Şiddet ve de Ev İçi Şiddetle Mücadele ve Önlenmesi Sözleşmesi Türkiye'nin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Dönem Başkanlığında Türkiye'nin gayretleriyle kaleme alınmıştır ve yine Türkiye'nin Dönem Başkanlığı sona ererken İstanbul'da imzaya açılmıştır. Burada büyük bir memnuniyetle söylemek isterim ki bu  sözleşmeyi ilk imzalayan ülke Türkiye olmuştur. Yine, bu sözleşmeyi ilk onaylayan da bizim yüce Meclisimiz olmuştur. Avrupa Konseyi tarafından da bu önemli adım büyük takdirle karşılanmıştır. Tabii, Avrupa Konseyinin sadece insan hakları koruması ve geliştirilmesi bakımından oluşturduğu mekanizma İnsan Hakları Sözleşmesi ya da Mahkeme değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yanında özellikle diğer mekanizmalarla, denetim mekanizmalarıyla, yardım mekanizmalarıyla Avrupa'da demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi için büyük katkılar sağlamıştır. Bu mekanizmalardan bir tanesi de Venedik Komisyonudur. Venedik Komisyonu bugün sadece Avrupa Konseyi üye ülkelerine bu anlamda destek sağlamamakta, diğer taraftan Kırgızistan gibi, Şili gibi, Güney Afrika gibi, Meksika gibi, Japonya gibi dünyanın her kıtasından ülkelere de büyük bir destek vermektedir ve bu ülkeler de bu destekten faydalanmaktadır. Yine, İşkenceyi Önleme Komitesi, Yolsuzlukla Mücadele Örgütü gibi, yine Hoşgörüsüzlükle Mücadele Örgütü, GRECO gibi birçok CPT kurumlarıyla da yine Avrupa'da insan haklarının korunması ve geliştirilmesinde çok önemli rol oynamıştır.

Başkanlığını yaptığımız Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, özellikle Denetim Komisyonuyla beraber bu üye ülkelerin bu anlamdaki yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerini denetlemektedir, kontrol etmektedir ve de teşvik etmektedir ama Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin tek görevi denetim görevi değildir. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi tüm Avrupa'da 800 milyon insanı temsilen her türlü farklı ideolojiler, farklı diller, farklı dinler ve farklı kültürlerden gelen arkadaşlarımızın oluşturduğu bir yasama organıdır ve de üye ülkelere yönelik kararlar ve de Bakanlar Komitesine yönelik de tavsiye kararları alır. Aynı zamanda Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, İnsan Hakları Mahkemesine tüm üye ülkelerin yargıçlarını seçer. Bunu da burada özellikle vurgulamak istedim.

Tabii, Avrupa Konseyinin 2004 yılında Türkiye'yi denetimden çıkardığını biraz önce vurguladım. Bunun da bizim Başkanlığımızın önünü açan önemli bir dönüm noktası olduğunun da altını çizdim. Tabii ki Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin denetiminden çıkmak bir üye ülke için çok önemli bir başarıdır ancak her başarıda olduğu gibi önemli sorumlulukları da birlikte getirmektedir.

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi bir ülkeyi denetimden çıkarırken elbette o ülkenin bazı yükümlülükleri yerine getirdiğini tescil eder fakat bundan sonraki süreçte o ülkenin yerine getirmesi gereken sorumlulukları ve yükümlülükleri de hatırlatır. Nitekim, 2004 yılında Türkiye'yle ilgili aldığı 1380 sayılı Karar'ında da böyle olmuştur. Avrupa Konseyi bir taraftan Türkiye'nin büyük reformlar kaydettiğini, gerçekleştirdiğini tescil etmiştir ama diğer taraftan Türkiye'nin bundan sonraki süreçte yapması gereken yükümlülükleriyle ilgili de on iki maddelik bir metin ortaya koymuştur. Elbette bu süreçten sonra Türkiye de bu yükümlülüklerini yerine getirmek için önemli adımlar atmıştır, fakat değerli arkadaşlarım, özellikle bu adımların yanında bugün yeni adımların atılması da zarurettir, bunun da altını çizmemiz gerekiyor.

Elbette son iki yılda, özellikle 12 Eylülde referanduma giden anayasa değişikliği bundan sonra atılacak adımlar için bir temel oluşturmuştur, anayasal zemin oluşturmuştur fakat bugün özellikle Türkiye'nin çok ciddi bir yargı reformuna ihtiyacı olduğu hepimiz tarafından bilinmektedir. Bunu da, maalesef şu anda yargının içinde bulunduğu durumu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye aleyhine olan dosya sayısında ve de Türkiye aleyhine verilen kararlarda görebilmekteyiz. Bugün maalesef Türkiye, kabul etmeliyiz ki değerli arkadaşlar, bir taraftan Başkanlığını yapmaktan mutluluk duyuyoruz ama diğer taraftan Rusya ve Polonya'nın arkasından aleyhinde en çok dosya bulunan ülkedir. Daha önce Rusya'dan sonra 2'nciydi, şimdi dosya sayılarında göreceli olarak azalma var ama bunun da hâlâ yeterli olduğunu söyleyemeyiz ama özellikle son bir yıl içinde Türkiye aleyhine verilen kararlara baktığımız zaman -yüz yetmiş dört tane karar- bu konuda da maalesef Türkiye 1'inci sıradadır, bu da övünülecek bir durum değildir.

SIRRI SAKIK (Muş) - Ama Sayın Başbakan öyle demiyor Sayın Çavuşoğlu.

AVRUPA KONSEYİ PARLAMENTER MECLİSİ BAŞKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - Dolayısıyla, Türkiye'nin bu yargı reformunun dışında kapsamlı bir anayasa reformuna da ihtiyacı var. O bakımdan, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, Sayın Başkanımızın öncülüğünde tüm partilerimizin oluşturduğu Komisyonu önemsiyoruz. Umut ediyoruz ki buradan olumlu sonuçlar çıkar, her şeyden önce Türk halkının hak ettiği ileri ve sivil demokrasiye bu yüce Meclis kavuşur yeni bir anayasayla ve bu yeni bir sivil ve demokratik anayasayla Türkiye'nin, başta Avrupa Konseyi olmak üzere, diğer taraftan diğer uluslararası örgütlerde de gücü artar, etkisi artar diyorum.

Bu süreçte yine Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi olarak ve yine Venedik Komisyonu olarak Türkiye'ye her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu vurgulamak isterim ve de Türkiye'nin bu süreçte Venedik Komisyonuyla iş birliği yapmasının öneminin de altını özellikle çizmek istiyorum.

Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanlığını yürüttüğümüz bu iki yıl içinde hem Avrupa'da hem de tüm dünyada yoğun gelişmelerin yaşandığını hepimiz gözlemledik. Hepimizin çok yakından takip ettiği gibi, 2011 yılı, Arap dünyasında demokrasiye geçiş mücadelelerinin verildiği, çarpıcı gelişmelerin yaşandığı tarihî gelişmelere tanıklık etmiştir.

Avrupa'nın komşu coğrafyasındaki ülkelerde önemli gelişmeler meydana geldi. Özgürlük, reform ve sosyal adalet talepleriyle sokaklara dökülen halkların gösterdiği irade "Arap baharı" olarak bilenen süreci başlattı. Elbette bu süreçte buradaki gelişmelerin sadece Avrupa'yı etkileme kaygısından değil, bu bölgedeki ülkelerle tarihî, sosyal ve kültürel bağlarımızdan dolayı Avrupa Konseyi ve Avrupa Konseyinin Parlamenter Meclisi bu süreci çok yakından takip etti ve bu süreçte, bu ülkelere de çok önemli destekler verdi. Keza, bu süreçte Türkiye'nin bölge halklarının meşru taleplerinin destekçisi olan ilkesel tutumu ve halkları kapsayıcı ve kucaklayıcı yaklaşımı Avrupa Konseyi çevrelerinde de takdirle izlendi.

Avrupa Konseyi, nasıl, biraz önce söyledim gibi, 70'li yıllarda Güney Avrupa ülkelerine yardımcı olduysa, nasıl 90'lı yıllarda Doğu ve Orta Avrupa ülkelerine yardımcı olduysa bizim dönemimizde de özellikle Arap baharı çerçevesinde bölge ülkelerine demokrasi yolundaki çalışmalarında destek olmaya çalışmıştır. Esasen Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanı olarak daha Arap baharı başlamadan bir yıl önce ortaya bir vizyon koyduk. Bu ülkelerde demokrasileri güçlendirmek için, bu ülkelerin Avrupa Konseyine ve Avrupa'nın değerlerine entegre olabilmesi için yeni bir üyelik statüsü geliştirdik, bunun adını da "Demokrasi İçin Ortaklık Statüsü." koyduk. Tabii ki bu Arap baharındaki gelişmeleri görünce Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin daha bu bahar başlamadan bir yıl önce başlattığı bu inisiyatifin aslında ne kadar vizyoner bir girişim olduğu da herkes tarafından takdir edildi.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) - Müdahaleye destek de var mıydı?

AVRUPA KONSEYİ PARLAMENTER MECLİSİ BAŞKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - Tabii ki Avrupa Konseyinde bizim dönemimizde tarihî kararlar da aldık ve ilk defa Avrupa Konseyi tarihinde üye olmayan komşu bölgelerdeki bir ülkeyi, Fas'ı haziran ayında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisine üye yaptık. Hemen arkasından ilk Genel Kurulda, ekim ayında da, Filistin Ulusal Meclisini, Filistinli kardeşlerimizi de Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisine üye yaptık. Ocak ayından itibaren Filistinli milletvekili arkadaşlarımız da bizimle aynı çatı altında orada Avrupa için veya Filistin hakları için mücadele edeceklerdir.

Dolayısıyla, bu süreçte üyeliğimiz, daha doğrusu ülkelerin üyeliği sadece Filistin'le ve yine Fas'la sınırlı değildir, o bölgedeki diğer ülkelerle de temaslarımız devam ediyor. Tunus'ta demokratik seçimler için Tunus'a destek olduk. Şimdi aynı talebin Tunus'tan da gelmesini bekliyoruz. Cezayir'e gittik, Cezayir'i de teşvik ettik. Sadece Orta Doğu veya Kuzey Afrika ülkelerini teşvik etmedik, Orta Asya'ya gittik çünkü "komşu bölgeler" derken Orta Asya da bunun içindedir. Yine Kazakistan'ı teşvik ettik, Kırgızistan'ı teşvik ettik, bunun da sonuçlarını aldık. Şimdi, üçüncü ülke olarak Kırgızistan'dan da resmî talebi aldık ve bu talebi işleme koyduk. İnşallah en kısa zamanda haziran ayında ya da en geç ekim ayında Kırgızistan'ı da Kırgızistan Meclisini de Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisine bu konuda inşallah üye yapacağız, her türlü gereken desteği de vereceğiz.

Diğer, Suriye'deki, Libya'daki, Mısır'daki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Bu ülkelerdeki gelişmelerle ilgili arkadaşlarımızın da girişimiyle belli sayıda karar ve tavsiye kararlarımız var, âdeta rehber olabilecek raporlarımız var. İnşallah bu ülkelerle de ileride temaslarımız daha iyi noktaya gelecektir diyoruz.

Tabii, Avrupa Konseyinde, sadece, Avrupa Konseyinin ilgilendiği alan komşu bölgeler değildir. Komşu bölgelerin dışında Avrupa'nın kendi içinde de çok büyük değişiklikler oldu, fırsatlar ortaya çıktı ve de sorunlar ortaya çıktı. Bu sorunlar ve fırsatlar çerçevesinde, kısa kısa, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi olarak ve Başkan olarak neler yaptığımızı da sizlerle paylaşmak istiyoruz.

AKPM'nin Başkanlığına 25 Ocak 2010 tarihinde seçildiğimiz günden bu yana Avrupa Konseyinin gerek 47 ülkeden 8 milyon Avrupa vatandaşının yüz yüze bulunduğu sorunlara siyaset oluşturmak, yine çözümler üretmek gerekse başında bulunduğumuz kurumun itibar ve güvenilirliğini artırmak için yoğun çalışmalar sürdürmekteyiz. Tabii ki, bu süreçte Avrupa içinde de kurumsal sorunlar yaşayan, siyasi tıkanmışlıklar yaşayan ülkeler var. Özellikle bu ülkelere yardımcı olabilmek için, yine Avrupa Konseyiyle arasında sorunları olan ülkelerle sorunları çözmek ya da güven bunalımını aşmak için ya da kendi arasında sorunlar yaşayan üye ülkelerin bu sorunlarının çözümü için veya güven artırıcı adımların atılması için arkadaşlarımızla beraber çok büyük gayretler sarf ettik.

Arnavutluk'a gittik, oradaki boykotun sona ermesi için müzakerelerin başlamasına vesile olduk ve de bu konuda başarılı olduk.

Yine, Moldova'da Cumhurbaşkanlığı seçiminden ya da seçilmemesinden ortaya çıkan ciddi bir siyasi tıkanmışlık var, ama en azından şimdi taraflar arasında ciddi müzakerelerin başlamasına vesile olduk.

En çok önem verdiğimiz ülkelerden bir tanesi Bosna-Hersek olmuştur, çünkü bir taraftan yaklaşık on beş aydır hükûmeti kuramayan bir Bosna, diğer taraftan anayasal değişiklikleri yapamayarak Avrupa Konseyine karşı yükümlülüğünü yerine getiremeyen bir ülke. Her iki sorunun çözülmesi için de katkı sağladık, 3 defa Bosna-Hersek'e özellikle ziyarette bulundum ve en son ziyaretimizden sonra hükûmet kurulması konusunda değişik siyasi partilerin anlaşmaya varması konusunda da çok önemli katkılarımız oldu.

Balkanlarda diğer ülkelere de gittik, Sırbistan'ı da ziyaret ettik, Bulgaristan'ı da, Romanya'yı da, tüm Balkan ülkelerini ziyaret ettik.

Bu arada, Kosova'yı da çok yakından takip ettik. Yine, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi olarak Kosova'yla ilgili bir konu tartışıldığı zaman, Kosovalı milletvekili arkadaşlarımızın davet edilmesi yönünde bir karar aldık ve o arkadaşlarımızın da en azından Kosova'yla ilgili konularda sözünün olduğunu Avrupa Konseyi olarak da kabul ettik.

Ülkeler arasında sorunlar dedik, Avrupa Konseyiyle kendi arasında sorunları olan ülkeler dedik, bunların başında Rusya geliyor. Rusya çok önemli bir üyemiz ama Avrupa Konseyiyle ilişkilerinde güven bunalımı var. Bizim dönemimizde bu güven bunalımının aşılması için büyük gayretler sarf ettik, ilişkilerin normalleşmesine çok büyük katkılar sağladık.

Aynı şekilde, Avrupa Konseyi ile Azerbaycan arasında aynı, benzer sorunlar vardı; Ukrayna'yla Avrupa Konseyi arasında; Ermenistan'la Avrupa Konseyi arasında ciddi sorunlar vardı, bu sorunların aşılmasında objektif tutumumuzla, ikili standart içinde olmadan yaptığımız çalışmalarla çok büyük katkılar sağladığımızı burada vurgulamak isteriz. Ama özellikle Rusya-Gürcistan savaşının ortaya çıkardığı sonuçlar, insan hakları ihlali, yine, Türkiye'yi, hem Ermenistan'la olan ilişkileri bakımından yakından ilgilendiren ama daha çok da kardeş Azerbaycan'la bağımızdan dolayı bizi yakından ilgilendiren Karabağ probleminin çözümü için de Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi çatısı altında bir komisyon kurduk ve burada, özellikle insan hakları ihlali, kaçkınların, göçkünlerin haklarının savunulması için ve de güven artırıcı adımların atılması için bu komisyonları aktif bir şekilde şu anda yürütmekteyiz.

Yine, Kıbrıs'ta iki tarafta genç siyasetçilerin arasında diyalogu sağlayabilmek için Kıbrıs Platformu'nu oluşturduk ve 50'den fazla genç siyasetçi arkadaşımızı bir araya getirdik, hem Kıbrıs'ta, ara bölgede hem de onları İstanbul'a davet ederek o gençler arasında güven artırıcı adımların artması için de bir taraftan Kıbrıs'ta çözüm için büyük gayretler sarf ederken uluslararası örgütler olarak, diğer taraftan, burada, bu ileriyle yönelik adımların atılmasına da çok büyük katkı sağladık.

Burada bir konuyu da huzurunuza getirmek isterim: Avrupa kurumlarının içinde bugün 2 tane Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden milletvekili arkadaşımızı kendi bünyesinde bulunduran tek uluslararası örgüt Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisidir.

Yine değerli arkadaşlarım, tabii ki, sorunlar ülkelerle ya da ülkeler arasındaki sorunlarla sınırlı değildir. Bugün Avrupa'nın tamamını, Avrupa'da yaşayan tüm halkları ilgilendiren çok ciddi sorunlar vardır. Bugün, Avrupa'nın nasıl bir ciddi ekonomik krizden geçtiğini hepimiz görüyoruz ama bizi esas ilgilendiren bu ekonomik krizlerin insanların günlük hayatını nasıl olumsuz etkilediğidir, insan haklarını temelden nasıl etkilediğidir ve de demokratik kurumları kökten nasıl sarstığıdır. Dolayısıyla, bu konuda da rehberlik niteliğinde kararlarımızın ve tavsiye kararlarımızın olduğunu vurgulamak isterim, her ne kadar ekonomik bir kuruluş olmasak da bu insan hakları boyutuna önem vermemiz gerekiyor. Özellikle "Devletlerin aşırı borç yükünün demokrasi ve insan hakları üzerindeki etkileri", "Ekonomik krizin göçmenler ve kadınlar üzerindeki etkileri" konulu raporlarımızı Avrupa Konseyinde kabul ettik. Yine, en son Edinburg'da Daimî Komisyon toplantısında da "Krizin Gençler Üzerindeki Etkileri" konulu bir oturumu arkadaşlarımızla beraber düzenledik.

Tabii, Avrupa'nın ekonomik krizlerden geçtiği böyle bir ortamda, dünyanın en büyük ekonomilerinin yer aldığı G20 üyesi olan, dünyanın 16'ncı, Avrupa'nın 6'ncı büyük ekonomisi konumundaki Türkiye, dinamik ve istikrarlı ekonomisiyle Avrupa'da âdeta güvenilir bir liman olarak sapasağlam yerinde duruyor.

Diğer taraftan, değerli milletvekilleri, tabii, ekonomik krizler geçicidir ama bugün Avrupa'yı tehdit eden en büyük sorun, Avrupa'da artan ırkçılık, yabancı düşmanlığı, hoşgörüsüzlük, antisemitizm ve İslamafobi'dir. Maalesef bugün bu tehlikeli artışın negatif sonuçlarını, somut sonuçlarını da Avrupa ülkelerinde görmeye başladık. Bugün sadece ırkçı partilerin sandalye sayısı artmıyor, bugün ılımlı partilerin bile ırkçı partilere kaybettiği desteği geri alabilmek için, ırkçı partilerin kullandığı söylem ve eylem içinde olduğunu görmekten çok büyük endişe duymaktayız.

Bugün, geçen sene Romanların bazı ülkeler tarafından sınır dışı edilmesi, kamplarının kapatılması, yine o ülkelerde insanların inançlarıyla ilgili kısıtlamalar getirilmesi, kılık kıyafetle ilgili, yine İsviçre'de bir kantonda minare yasağının referanduma götürülmesi gibi son derece olumsuz sonuçlarını görüyoruz.

Aynı şekilde, Norveç'teki olaya baktığımız zaman, Belçika'daki olaya baktığımız zaman, Almanya'da 9 Türk'ün Neonaziler tarafından öldürüldüğünü gördüğümüz zaman; İtalya'da bir İtalyan'ın Afrika kökenli vatandaşları öldürüp, intihar ettiğini gördüğümüz zaman, artık, bu işin hangi boyuta vardığını görüyoruz ve bu, bizi daha da endişelendiriyor.

Elbette Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi olarak bu süreçte sessiz kalmadık, tepkilerimizi de gösterdik. Kararlar ve tavsiye kararları da aldık. Rehber niteliğinde raporlar da kabul ettik. Aynı şekilde, Strasbourg'da üst düzeyli konferanslar düzenledik, deklarasyonlar yayınladık. Tüm ülkeler bunu kabul etti, ama öyle görünüyor ki, bu kararlar, bu tavsiye kararları ve de deklarasyonlar üye ülkeler tarafından uygulanmadığı sürece ya da zihniyet değişimi sağlanmadığı sürece bir noktaya kadar etkili olabiliyor.

O nedenle, bize göre artan ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslamafobi, antisemitizm gibi akımlarla, değerlerimizi tehdit eden akımlarla mücadele etmenin en etkili yolunun kültürler arası diyaloğun dinî boyutuyla beraber artırılması ve pekiştirilmesi olduğunu düşünüyoruz.

O sebeple, gittiğimiz ülkelerde -Bugüne kadar 90'dan fazla resmî ya da çalışma ziyareti yaptık- bu sorunu sadece cumhurbaşkanlarıyla, başbakanlarla, meclis başkanlarıyla paylaşmadık. Bu sorunun hangi noktaya vardığını, yine, üniversitelerde gençlerle paylaştık. Ulusal meclislere hitap ederek milletvekilli arkadaşlarımızın gündemine getirdik. Yine, diyalog konusunda çaba sarf eden sivil toplum örgütleriyle bir araya geldik ve de dinî liderlerle buluşarak onların da desteğini istedik. Vatikan'a gittik, Papa'yla da görüştük. Gittik, Hristiyanların, Ortodoksların, Katoliklerin, Protestanların temsilcileriyle de görüştük.  Müslüman toplumların yaşadığı bölgelerde müftülerimizle de görüşerek onların desteğini istedik ve de bunun sonucunda, ilk defa, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi tarihinde nisan oturumunda beş farklı inancın liderini -tüm Avrupa'daki Müslümanlar adına da Diyanet İşleri Başkanımız katılmıştır- bir araya getirdik ve de ortak bir oturum düzenledik, kendilerinin de bu süreçte bize çok büyük destekleri oldu. Yine, nisan oturumunda, dinî liderlerden bir gün sonra, Sayın Başbakanımız, medeniyetler arası ittifakın eş başkanı olarak Strasbourg'a geldi, davetimizi kırmadı; yine, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisine de hitap etti. Bu sebeple Sayın Başbakanımıza bir kere daha şükranlarımızı sunuyoruz.

Tabii, Avrupa'da artan ırkçılığa karşı mücadele sadece bizim tarafımızdan yürütülmüyor, Bakanlar Komitesi tarafından da yürütülüyor. Özellikle Türkiye'nin, Sayın Davutoğlu'nun yürüttüğü Bakanlar Komitesinin Dönem Başkanlığında, Sayın Davutoğlu'nun teklifi ve Genel Sekreterimiz Jagland'ın inisiyatifiyle Avrupa Konseyinde bir Akil Adamlar Grubu oluşturuldu. Bu Akil Adamlar Grubu da "21'inci Yüzyılda Avrupa'da Birlikte Yaşamak" adlı bir raporu kabul ettiler. Biz de Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi olarak bu rapora tam destek verici oturumumuzu düzenledik, kararımızı aldık. Bu sebeple Sayın Davutoğlu'na da bu etkili çalışmalarından veya bu sürece verdiği desteklerden dolayı çok teşekkür ediyoruz.

Tabii, bu süreçte, artan ırkçılıkla mücadele için ulusal parlamentolara da görev düşüyor. O yüzden, siz değerli milletvekili arkadaşlarımızın da bu süreçte desteğine çok büyük ihtiyacımız var.

Tabii, Avrupa'da sadece problemler yok değerli arkadaşlar. Avrupa'da, ortaya çıkan fırsatlar da var. Bu fırsatlardan bir tanesi de Avrupa Birliğinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ve de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine üyeliğidir. Bugün, Avrupa çapında insan haklarını koruma altına almak istiyorsak bu bütünleşmeyi sağlamamız gerekiyor ve biz Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği olarak bu süreci tamamlamak üzereyiz. Biz, ayrıca Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi ve Avrupa Parlamentosu olarak da kendi aramızda bir anlaşmaya vardık ve bu süreç tamamlandıktan sonra Avrupa Parlamentosu, Başkanlığını yaptığımız Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde 18 kişilik bir milletvekiliyle temsil edilecekler. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine üye olan Avrupa Birliğinin de kendi yargıcı olacak ve bu yargıç seçimleri dâhil oradaki bu sürece Avrupa Parlamentosundan arkadaşlarımız da katılmış olacak. Dolayısıyla bu da bizim çok önemli bir önceliğimizdi, bunu da başarmış olmaktan ayrıca mutluluk duyuyoruz.

Tabii, biraz önce -konuşmamın başından beri- Avrupa ve bölgesindeki sorunları, ortaya çıkan problemleri ve önümüzdeki fırsatları sizlerle paylaşmaya çalıştık. Bu sorunlarla mücadele edebilmek için yine bu fırsatları iyi değerlendirebilmesi için Başkanlığını yaptığımız kurumun çok daha güçlü olması gerekiyordu. O yüzden, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisine yapısal anlamda çok büyük destekler verdik ve Avrupa Konseyinin ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin, Genel Sekreterimiz Jack'la da beraber, reform sürecini başlattık. Ayrıca, İnsan Hakları Mahkemesinin de reformu için tüm desteklerimiz devam etmektedir.

Dolayısıyla bu önümüzdeki oturuma, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, haziran ayında kabul ettiğimiz raporla yine ekim ayında kabul ettiğimiz İç Tüzük'le ilgili -darısı Türkiye Büyük Millet Meclisine- İç Tüzük değişikliğimiz de 2012 yılına, oturumuna çok farklı bir meclis olarak başlayacaktır. Daha dinamik, siyasi konulara daha çok odaklanmış, parlamenter arkadaşlarımızın katılımına açık, aynı şekilde ulusal parlamentolarla bağı güçlendiren bir reform sürecini tamamlamaktan veya Başkanlığımızın da böylesine bir başarıyla sona ermesinden ayrıca mutluluk duyduğumu da burada sizlere anlatmak isterim, sizlerle paylaşmak isterim. Tabii, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin reform çalışmalarının Başkanlığımız tarafından özellikle ciddi bir şekilde takip edildiği ve bu sürece arkadaşlarımızla beraber ciddi katkı sağladığımızı da vurgulamak isterim.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; AKPM Başkanlığımızdaki faaliyetlerimiz ve gerçekleştirdiğimiz projelerimizin satır başları böyle. Çalışmalarımızı, AKPM Başkanlığını tamamlayacağımız 23 Ocak 2012 tarihine kadar yoğun bir şekilde devam ettireceğiz. Son iki ziyaretimizi Andorra'ya ve Kanada'ya yapacağız. Andorra, bizim en küçük üyelerimizden bir tanesi. Özellikle küçük ve büyük ülke ayrımı yapmadığımızı göstermek için birkaç gün sonra, resmî ziyaretimizden sonra buradan Andora'ya gidip onları da ziyaret edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bugünün Avrupa'sının dünyanın en istikrarlı ve demokratik ve ekonomik bakımdan en kalkınmış bölge olmasında uluslararası kurumların, Başkanlığını yaptığımız Meclisin de çok önemli katkısı olmuştur. Bu kapsamda, Avrupa Konseyi geliştirdiği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'yle Atlantik'ten Pasifik'e, Baltık Denizi'nden Akdeniz'e kadar ortak değerler etrafında birleşik bir Avrupa kurulmasına büyük katkı sağlamıştır. Fakat şu ana kadar hiçbir uluslararası kuruluşun ekonomik krizler, sosyal güvenlik mekanizmalarının aşınması, hoşgörüsüzlük ve şiddetin artması gibi sorunlara karşı toplumları tam olarak koruyamadıklarını da kabul etmemiz gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AVRUPA KONSEYİ PARLAMENTER MECLİSİ BAŞKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - Uluslararası kuruluşlar iklim değişikliğinin önlenmesine, uluslararası terörizm ve organize suçlara tam manasıyla karşı koyamamıştır, maalesef. Bu bakımdan, bugünün değişen dünyasında uluslararası iş birliğine ve entegrasyona her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Değişim ve düzen arayışlarının giderek hızlandığı mevcut uluslararası ortamda hukukun üstünlüğü, temel insan hak ve özgürlükleri, eşitlik, adalet ve farklılıklara saygı gibi değerlere giderek daha fazla önem vermekteyiz. Ekonomiden güvenliğe kadar, uluslararası ilişkilerin her boyutunda küresel ilişkileri düzenleyen kural, kurum ve davranışların bu evrensel değerleri yansıtması toplumların güvenlik, refah ve istikrarı için önem taşıyor. Ulusal ve uluslararası parlamentolar ve parlamenterler de özellikle halkı temsil eden biz milletvekilleri de bu süreçte çok önemli roller oynamalıdır, üstlenmelidir.

Türkiye'nin, Avrupa Konseyinin oluşturduğu ortak değerler sistemine sağladığı değerli katkıların yüce Türkiye Büyük Millet Meclisimizin öncülüğünde önümüzdeki dönemde de artarak devam edeceğine inancımız tamdır. Demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarındaki reformların devamı, Türkiye'yi bölgesinde bir cazibe merkezi kılmaya devam edecektir.

Sözlerime son verirken, sizlerle bugün bu yüce Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bir arada olmaktan, bir ufuk turu gerçekleştirmiş olmaktan duyduğum memnuniyeti ve onuru bir kere daha ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan ve siz çok değerli milletvekili arkadaşlarımıza en derin sevgi ve saygılarımı sunarım. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çavuşoğlu.