| Konu: | ÇOĞALTILMIŞ FİKİR VE SANAT ESERLERİNİ DERLEME KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 69 |
| Tarih: | 22.02.2012 |
İSMET UÇMA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de 128 sıra sayılı Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu itibarla hepinizi saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.
Sevgili arkadaşlar, elimde gerçekten de derleme kanun tasarısı üzerine yazılmış bir sürü not vardı ama bugün Mecliste rahmet dilinden biraz uzaklaşıldığını görünce arkadaşlarımla bu hususları paylaşmak istedim. Galiba bizim bir üslup ve bir tarz derleme kanununa da ihtiyacımız var. Bu itibarla, Meclisin cumhuriyet tarihi boyunca çalışmış sürelerinde kullanılan üslupların bir derlenip toparlanıp bir bilgi bankasında bir araya getirilip hakikaten günümüzle bir mukayese edilmesinin yararlı olacağını düşünüyorum.
Sevgili arkadaşlar, biz, hepimiz bir merhamet dilini, bir rahmet dilini, bir kardeşlik dilini geliştirebiliriz. Zira siyasetin tek gıdası milletin teveccühüdür. Bunun dışında hangi gıdayı siyasete takdim etseniz onunla beslenmez. Milletten teveccüh almak gerçekten fevkalade önemlidir. Şimdi, biz, yapıp ettiklerimizi milletimizin bize verdiği yetkilerle yapıyoruz.
Şimdi, aykırı dil kullanan sevgili kardeşlerime şunu söylemek istiyorum: Buyurun yetki alın, istediğiniz olguları millet talep ve takdir ettiği sürece hayata geçirin.
Bu itibarla arkadaşlar, ben de Sevgili Nur Serter Hanımefendi'ye -hangi dizide olduğunu bilmediğim- yönelik çirkin yaklaşımı nefret ve şiddetle kınıyorum. Zannediyorum grubum da bana katılıyordur. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Fakat Sevgili Nur Hanımefendi'nin aynı şekilde bir gerginlik diline düşmesini, bir nefret dilini besleyecek tarzda yaklaşmasını da doğru bulmadığımı ifade ediyorum. Yani zappingle insan kalbi okuyarak sonuca varma imkânımız yok.
Sevgili arkadaşlar, biz "Çağdaşlık" dediğimizde -tırnak içinde- gerçekten de çağın trendleri olan bilişimi, iletişimi, teknolojiyi ve özgürlükleri yakalamak olarak görüyoruz. "Çağdaşlık" dediğimizde tırnak içine alır da bir yaşam biçimini dayatmak olarak algılarsak bu doğru olmaz, buna hepimizin birlikte karşı çıkması gerekiyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Çete kanununu kabul eden çağdaş olur mu?
İSMET UÇMA (Devamla) - Sevgili arkadaşlar, şimdi Sevgili Süreyya burada yok tabii -Sevgili Süreyya'nın esprime alınmayacağını düşünerek söylüyorum- bugün biraz fazla kafası karışık geldi bana. Oysa ben çok seviyorum, çok yararlanıyorum kendisinden, çok değerli bir dostum.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, bu Kürt sorunu yüzde 70 psikolojik bir sorundur. Mesela ben de hep başından beri, biz de parti olarak hep söylüyoruz. Doğru, bir referandum yapılarak köy, mezra isimleri neyse yeniden iade edilmelidir, bu psikolojik sorunlar aşılmalıdır. Dil, din, renk ayrılıkları sevgili arkadaşlar, ancak indirgemeci insanların işidir.
Hemen ifade etmek isterim ki yeryüzünde iki tür anlayış vardır -üçüncüsünü bulan olursa bunu bir icat olarak göreceğiz tabii- o da şudur: Birisi, sosyal olayları anlamaya çalışır, anlar, yorumlar, gözlemler, analitik gözlemlerle sonuçlandırır ve mutlaka çözer. Bir diğeri indirgemeci, fanatik ve hakikaten de entegrist anlayıştır. Bu, sosyal olayları kaşır, kanatır ve bundan beslenir. Arkadaşlar, sosyal olayları kanatıp ondan beslenmek kadar yeryüzünde etik olarak reddedilmesi gereken başka hiçbir konu yoktur.
Şimdi, ayrıca Süreyya Kardeşim bizim kültür sanat alanında yapıp ettiklerimizi eksik bulabilir, doğrudur, eksiklerimiz elbette olabilir ama -Sevgili Bakanım da biliyor- 2002'ye kadar bizde 7 bin çeşit kitap vardı -ben yayıncı ve yazar bir kardeşinizim- şimdi, hamdolsun, 43 bin çeşit kitabımız var. Bunun herhâlde özgürlükler ortamının ve yazarı, yayıncıyı, sanatçıyı besleyen ortamın oluşturulmasından kaynaklanan bir durum olması iktiza eder. Çünkü özgürlüklere o kadar önem veriyoruz ki, şahsen ben diğer milletvekili arkadaşlarımın da aynı kanaatte olduğunu düşünüyorum, özgürlük alanını daraltırsanız bireyde ve toplumda, tıpkı ayağı sıkan ayakkabı gibi vücudun hepsini rahatsız eder. Yani özgürlük alanını daralttığınız bir toplumda ya da bireyde asla gelişme gözlemleyemezsiniz; sosyal alanı daraltırsınız, ekonomik alanı daraltırsınız, sanat alanını daraltırsınız, kültürel alanı daraltırsınız ve dolayısıyla büyümeyi daraltırsınız, özgürlükleri daraltırsınız. Bunları yapmamak gerekir sevgili arkadaşlar.
KAMER GENÇ (Tunceli) - O ortamı yaratan sizsiniz!
İSMET UÇMA (Devamla) - Ben sevgili Hamzaçebi'nin siyaset üslubuna çok değer veriyorum, sevgili Şandır'ın siyaset üslubuna çok değer veriyorum, kardeşlerimizin siyaset üsluplarına çok değer veriyorum, ama bazen, kimi kere, hakikaten, yani partilerine zarar verecek şekilde bir siyaset üslubu geliştirmeyi de doğrusu bir kardeşiniz -belki herhâlde sizden yaşlıyım- bir ağabeyiniz olarak doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Sen kürsüden Türkeş'e hakaret etmedin mi? Sen kendi üslubuna bak!
İSMET UÇMA (Devamla) - O itibarla sevgili arkadaşlar, yeryüzünde bizim tartışamayacağımız hiçbir şey olmamalıdır. Biraz önce Sayın Hamzaçebi'nin vurgu yaptığı husus önemlidir.
Sevgili arkadaşlar, biz asla din-siyaset kurumunun birbirine karıştırılmasını istemiyoruz ve buna karşıyız. Biz, din ve din-siyaset ilişkisini, hakikaten makası oldukça açarak ayırt etmek istiyoruz, ama dindar siyasetçiden yana olmamız da herhâlde hiç kimseyi rahatsız etmez. Bizim yaptığımız budur arkadaşlar.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Biz de onu arıyoruz zaten, dindar siyasetçi arıyoruz! Dürüst, dindar, sözünde duran!
İSMET UÇMA (Devamla) - İşte, o sizlersiniz, bizleriz. Hep birlikte birbirimizi, inşallah, daha güzele götürme gayreti içerisinde olacağız. Birbirimizden alıp vereceğimiz, katacağımız çok şeylerin olduğunu düşünüyorum.
Sevgili arkadaşlar, ülkemiz paranoyalarını yavaş yavaş atıyor. Yani on yıllık periyotlarla darbeler yemiş bir ülke. Asla geçmişe ilişkin potansiyel suçlu aramak, devri sabık yaratmak, arkadaşlar, bize bir şey kazandırmaz. Geçmişle bizim yüzleşmemiz bizim öz güvenimizdir ve aynı hatalara düşmemek içindir. Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir, tarih ibret ve ders alınmak için vardır.
Bir başkası arkadaşlar, hiç unutmamak gerekiyor, demokrasilerde -ilginçtir, şimdi artık dünya demokrasileri konuşuyor, yeni yeni yöntemler geliştirmeye çalışıyor- halkın teveccüh ettiği insan tipi, nasıl olursa olsun, sizinle yüz seksen derece zıt da olsa ona büyük bir saygı duymayı gerektiriyor.
Dolayısıyla arkadaşlar, biz hepimiz, hep birlikte dilleri, dinleri, etnisiteleri bir kardeşlik potasında eriterek, onlar olmadığı zaman kendimiz üretmeye çalışmamız lazım. Bütün vahiylerde? Dikkat edin arkadaşlar, şunun için belki biraz birbirimizden uzak düşüyoruz:
Sevgili arkadaşlar, Sevgili Süreyya yok, indirgemeci, yerel, mevzi, etnisiteye dayalı, gerilime dayalı hiçbir anlayış asla "Küllü'n nâs" diyen anlayışa rehberlik edemez. Şimdi, bizim belki mini minnacık farkımız şu: Diğer vahiyler ve peygamberler bir bölgeye, bir topluma gönderiliyor, diğer vahiyler de öyle ama bizim yani hepimizin gerçekten övündüğümüz medeniyetimizin vahyi, dikkat ederseniz, evrensel ve Resulü de, elçisi de evrensel. Dolayısıyla, bizim başka topluluklar gibi "Küllü Kürt, küllü Türk, küllü Laz, küllü Çerkez." demek lüksümüz yoktur arkadaşlar, biz "Küllü'n nâs" demek zorundayız. İşte, belki bu dili yakalarsak, "Bütün insanlar" deme dilini yakalayabilirsek, öyle zannediyorum, içinde bulunduğumuz durumlara da bir an önce çare üretmiş oluruz.
Sevgili arkadaşlar, bu derlemeyle ilgili kütüphaneleri zaten hem Bakanım hem de diğer konuşmacı arkadaşlarımız konuştular.
CHP'li arkadaşlarımız bunu espri kabul etsinler, bize bir güvensizlik serd ettiler komisyonda, yoksa biz orada bütün maddeleri oylayıp yani kendi aramızda halledip burada tamamı üzerinde konuşup kısa zamanda bitirecektik ama şimdi, sevgili arkadaşlarımızın önüne, bakınız, biz o güvensizliği hak etmiyoruz diye bunları getirdik ve buradaki önergelerle düzeltmiş olacağız.
Bu itibarla, ben mevcut yasanın hayırlara vesile olmasını niyaz ve temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)