| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 22.12.2025 |
SUNAY KARAMIK (Adana) - Sayın Başkan, Gazi Meclisimizin kıymetli üyeleri; Libya'ya ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin süresinin uzatılmasına dair müzakereler çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu süreçte üstlendiği sorumluluğun askerî ve güvenlik boyutuna ilişkin değerlendirmelerimi yüce Meclisin takdirine sunmak üzere söz almış bulunuyorum.
Bugün ele aldığımız konu konjonktürel siyasi tartışmaların dar çerçevesine hapsedilmeyecek ölçüde stratejik bir özellik taşımaktadır. Görüşülmekte olan tezkere Türk Silahlı Kuvvetlerimizin sahadaki emniyetini, Türkiye'nin millî güvenlik mimarisini, yakın çevremizdeki bölgesel istikrarı ve ülkemizin uluslararası sistemdeki caydırıcılık kapasitesini doğrudan ilgilendiren çok boyutlu bir güvenlik meselesidir. Bu nedenle, değerlendirmelerimi polemiklerden uzak, askerî gerçeklik, millî menfaat ve kurumsallaşmış devlet aklı perspektifi içerisinde ele almak istiyorum. Türk devlet geleneği tarihsel olarak gücünü yalnızca askerî kapasitesinden değil, adalet ilkesini esas alan, mazlumdan taraf yer alan ve barış üretme iradesini merkeze koyan bir anlayıştan almıştır. Devlet pratiğimiz salt çıkar maksimizasyonuna dayalı dar güvenlik anlayışının ötesinde, sorumluluk üstlenen, bulunduğu coğrafyalarda düzen ve istikrar üretmeyi amaçlayan bir siyasal aklın tezahürüdür. Bugün Türkiye'nin güvenlik ve savunma politikaların temelinde bu tarihsel hafıza ve kurumsal süreklilik bulunmaktadır. Kore'den Balkanlara, Afrika'dan Afganistan'a uzanan geniş bir coğrafyada görev yapan Türk askeri, yalnızca bir askeri unsur olarak değil; disiplinin, itidalin ve güvenilirliğin kurumsal temsilcisi olarak bir varlık göstermiştir. Bu yaklaşım, Türkiye'nin askeri hafızasında süreklilik arz etmektedir. Kafkasya'da Azerbaycan'ın meşru savunma hakkı söz konusu olduğunda kardeşlik hukukunu önceleyen, Somali'de devlet kapasitesinin yeniden inşasına katkı sunan Türkiye, askeri varlığı da hiçbir zaman keyfi ya da hegemonik bir araç olarak kullanmamıştır. Atılan her adım ulusal çıkarlarımızla birlikte, bölgesel güvenliğin ihtiyacı, meşruiyet zemini ve sorumluluk bilinci çerçevesinde planlanmıştır. Zira, Türkiye açısından güvenlik, yalnızca coğrafi sınırlarla tanımlanan dar bir alan değildir. Günümüz güvenlik tehditleri çoğu zaman sınırların ötesinde şekillenmekte, tehditler çoğu zaman doğrudan ülkemizin iç güvenliğini ve toplumsal istikrarı da tehdit eder hâle gelmektedir. Terörizm, düzensiz göç, devlet otoritesinin çöktüğü alanlar ve kronik bölgesel istikrarsızlıklar karşısında Türkiye pasif bir izleyici değil; riskleri kaynağında yöneten proaktif bir güvenlik refleksi göstermiştir. Suriye ve Irak'ta terör örgütlerine karşı yürütülen mücadele bu bütüncül güvenlik yaklaşımının da en somut göstergesidir. Bu mücadele yalnızca sınır güvenliğini sağlamaya değil, terör tehdidini kalıcı biçimde bertaraf etmeye, bölge halklarının huzurunu tesis etmeye ve istikrarsızlığın yayılmasını önlemeye yöneliktir. Libya'da yürütülen faaliyetler de aynı stratejik güvenlik perspektifinin doğal ve tutarlı bir uzantısıdır. Libya, Türkiye açısından ne yeni ne de geçici bir gündemdir; Osmanlı Dönemi'nden itibaren aramızda şekillenen tarihî, kültürel ve insani bağlar, bu coğrafyayı Türkiye'nin stratejik hafızasında özel bir konuma yerleştirmiştir. Asırlar boyunca Akdeniz'in istikrarında önemli rol üstlenen Libya, bugün de bölgesel güvenlik dengeleri açısından kritik bir merkez niteliğini de korumaktadır. 2011 yılında Arap Baharı süreciyle birlikte Libya'da yaşanan gelişmeler, beklenen demokratik dönüşümü sağlayamamış, aksine ülkede derin bir siyasal bölünmüşlük, kurumsal çöküş ve silahlı çatışma ortamı ortaya çıkmıştır. Bu tablo, yalnızca Libya halkını değil, Akdeniz havzasının tamamını etkileyen yapısal bir güvenlik sorununa da dönüşmüştür. Libya, aynı zamanda, Türkiye'nin doğrudan güvenlik kuşağının da bir parçasıdır. Bu ülkede yaşanacak her türlü istikrarsızlık, kısa sürede düzensiz göç, enerji güvenliği ve terör tehdidi başta olmak üzere Türkiye'nin ulusal güvenliğine sirayet edebilecek niteliktedir. Zengin enerji kaynaklarına, ciddi ekonomik potansiyele sahip olan Libya'da güvenlik ve istikrarın sağlanması, Afrika, Avrupa ve Akdeniz havzası açısından da stratejik önem taşımaktadır. Türkiye'nin Libya'daki varlığı açık, meşru ve uluslararası hukuka dayalıdır. Bu varlık bir işgal değildir, bir müdahale ya da bir macera hiç değildir. Bu varlık eğitim, askerî danışmanlık, kapasite inşası ve sahada caydırıcılık yoluyla istikrarın korunmasına yöneliktir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Nitekim, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sağladığı destek sayesinde, başta Trablus olmak üzere Libya'da geniş çaplı bir iç savaşın önüne geçilmiş, ateşkes ortamı tesis edilerek Libyalı tarafların diyalog ve müzakere yoluyla çözüm arayışına girmelerine de imkân tanınmıştır. Türkiye, askerî mevcudiyetini diplomatik girişimlerle de desteklemiştir. Birleşmiş Milletler öncülüğünde yürütülen Libyalılar arasında siyasi diyalog sürecine de aktif katkı sunmuştur. Bu çerçevede, anayasal sürecin tamamlanması, seçimlere dayalı meşru bir siyasal düzenin inşa edilmesini de temenni ediyoruz. Türkiye Libya'daki tüm taraflarla adil, şeffaf ve dengeli ilişkilerini de sürdürmektedir. Bizim için Libya tektir ve bütündür. Bu anlayışla Libya'nın toprak bütünlüğünü, siyasal birliğini ve istikrarını da desteklemeye devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, günümüz askerî gerçekliği açıktır. Güvenlik artık yalnızca personel sayısıyla değil teknoloji, istihbarat kapasitesi ve caydırıcılık unsurlarıyla sağlanmaktadır. Bu dönüşüm yalnızca üretim artışı değil tasarım, yazılım ve kritik alt sistemlerde stratejik bağımsızlık kazanımını da ifade etmektedir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın yıllar önce ortaya koyduğu savunma sanayisinde tam bağımsız Türkiye vizyonu bu sahada somut bir karşılık bulmuştur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye barışı savunan bir devlettir ancak barışın kalıcı olabilmesi için güçlü ve inandırıcı bir caydırıcılığın zorunlu olduğunu da bilmektedir. Türkiye attığı her adımın sonuçlarını hesaplayan, gücünü sorumluluk bilinciyle kullanan rasyonel bir devlet aklına sahiptir. Bu çerçevede, uluslararası hukuk ve meşru davet temelinde yürütülen Libya misyonunun devamına yönelik yetkilendirmenin ülkemizin güvenliği, bölgesel istikrar ve barışın tesisi açısından stratejik bir önem taşıdığını da ifade etmek isterim. Bu kararın Türkiye'nin kararlı duruşunu ve sahadaki etkinliğini daha da güçlendireceğine inanıyorum. Aziz milletimizin dualarının görev başındaki evlatlarımızın üzerinde olduğunu biliyoruz. Bu manevi destek Mehmetçik'imiz için sahada en güçlü dayanaklardan biridir. Bu yetkilendirmenin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)