GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:34
Tarih:16.12.2025

MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım Bakanlığı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarım Bakanlığı Türkiye'nin en önemli, en kutsal bakanlıklarından bir tanesi çünkü üreten çiftçiyi ayakta tutmak ve üreten çiftçinin ürününü en iyi şekilde değerlendirerek üretmesine vesile olmasını sağlayacak bir kurum. Bunun için Tarım Bakanlığı siyasetin de polemiklerin de üzerinde tamamen geleceğe yönelik ve çiftçimizin gelecekteki üretimini nasıl sağlayabiliriz noktasındaki düşünceyle hareket etmesi gereken bir kuruluş. Tabii "Tarım Bakanlığı" denilince Tarım Bakanlığına ait birçok kuruluşlar da var. Bu kuruluşların en başında da Devlet Su İşleri geliyor. Devlet Su İşleri, gerçekten ülkede çok önemli yatırımlar yapan, ülkemizin birçok arazisinin, ovasının sulanmasına vesile olan ve bu açıdan çiftçimize, üreticimize, köylümüze de önemli katkısı olan bir kurum. Yalnız son yıllarda küresel ısınma, iklim değişikliğinden kaynaklı hem yüksek kesimlerdeki kar yağışının azalması hem de yağmurun azalması vesilesiyle barajlarımızdaki ciddi su sıkıntılarını, su azalmasını birlikte yaşıyoruz, görüyoruz. Bundan dolayı da bizim bundan sonraki en önemli işimizin tarımsal sulamayı en iyi şekilde, en verimli şekilde kullanmayı teşvik etmemiz lazım ve bunun nasıl yapılacağı noktasında da yatırımlarımızı geliştirmemiz lazım.

Şimdi, tabii, benden önceki bazı konuşmacı arkadaşlarımız da bahsettiler. Bir defa, artık bundan sonra kesinlikle yer altından kapalı sistemle, kapalı devre sistemle sulamaya geçmek lazım çünkü açık devre sistem sulamayla barajlardan tarlaya ulaşan, ovaya ulaşan su oranı yüzde 50'ye yakın azalıyor. Neden yüzde 50'ye yakın azalıyor? Bunu özellikle bu işin içerisinde bulunan arkadaşlarımız, mühendis olan arkadaşlarımız ve DSİ'nin içerisinde bu işle ilgilenen arkadaşlarımız çok iyi bilirler. Bir, sıcaklıktan kaynaklı buharlaşma. İki, tabii çok uzun yıllardan bu yana tesisler görev yaptığı için tesislerdeki patlaklar, çatlaklar eskimiş kanaletlerden kaçan su kaybı dolayısıyla yüzde 50'ye yakın bir su azalması gerçekleşiyor. Onun için bizim bu sistemi, kapalı devre sistemi alıp çiftçimizin hizmetine sunmamız lazım yoksa gelecek yıllarda çok ciddi problemler yaşayacağız. Ha, şimdi diyeceksiniz ki -belki Sayın Bakan da bunu diyordur kendi içerisinden- "Ya, bu yatırımları yapmak çok pahalı." Doğru, gerçekten çok pahalı yatırımlar bunlar. İşte, az önce Abdullah Doğru Bey Adana'da yapılan Seyhan Ovasıyla ilgili rakamlardan bahsetti, gerçekten çok önemli ve çok yüksek rakamlar bunlar ama bizim üretimi teşvik edebilmemiz için, insanlarımızı doyurabilmemiz için, dünyada kendi kendine yeten bir ülke olabilmek adına bunları yapmamız lazım. Yani belki biraz kara yollarından fedakârlık yapacağız, belki biraz hava alanlarından fedakârlık yapacağız ama su meselesi Türkiye'nin en önemli meselesi; bundan sonra da iklim değişikliği ve küresel ısınmadan dolayı da bizim en çok ehemmiyet vermemiz gereken bir konu. Onun için biz sulama sistemimizi kesinlikle ve kesinlikle artık yer altına indirip su kaybını engellememiz lazım.

Yine, iklim değişikliğine bağlı olarak hem zirai don geçen yıl yaşandı, bundan dolayı hububatta ciddi bir eksilme oldu, narenciyede ve sert çekirdekli meyvelerde çok ciddi eksilmeler oldu. Tabii, burada TARSİM üzerinden Tarım Bakanlığı ve Sayın Bakan çok ciddi emek gösterdi yani aşağı yukarı bu don felaketinin yaşandığı her yere giderek çiftçilerle bizzat bire bir görüştü ve bir an önce ödemelerinin yapılması noktasında da gayret sarf ettiler, bundan dolayı da kendilerine teşekkür ediyoruz buradan. Tabii, ürün kaybının sadece sert çekirdekli ve meyvelerde değerlendiriliyor olması da doğru bir şey değil, aslında hububatta da çok ciddi yani buğdayda da çok ciddi zararlar oluşmuştu fakat geçen yıl tespit edemedik, inşallah bu yıl böyle bir şey başımıza gelmez. Onun için şimdiden bunun tedbirini almak açısından da bunları belirtmek istiyorum.

Yine, birden bire aşırı ısınma yani mayıs ayında tam buğdayın taneye bindiği dönemde çok ciddi bir ısınma, sıcaklık derecesinin artmasıyla birlikte buğday taneleri tam olgunlaşmadan zayıf kalıyor, dolayısıyla yine bir ürün kaybına uğrayabiliyoruz. Onun için de bu tespitlerin bir an önce yapılması... Ya, tabii, bunlar Cenab-ı Allah'tan gelen şeyler yani bunları engellememiz çok zor ama bizim de bu ülkede üreten insanlar olarak, Tarım Bakanlığı olarak da bunlar için ne yapabiliriz düşüncesiyle kendimizi geliştirmemiz lazım.

Yine, burada, özellikle son zamanlarda mısır ürününün çok su tükettiğiyle ilgili bir konuşma duyuyoruz, sağda solda bunlar çokça dile getiriliyor. Şimdi, mısır bir defa Çukurova'nın artık vazgeçilmez bir ürünü. Eğer gerçekten mısır ekilmesin isteniliyorsa bizim pamuğu teşvik etmemiz lazım bunun karşısında ya da soya fasulyesini teşvik etmemiz lazım. Bunlardan da şimdi, şu andaki maliyetlerle çiftçinin para kazanması mümkün gözükmüyor. Onun için prim desteklemeleriyle... Mesela örnek veriyorum: Çukurova'da pamuk ektirmek istiyorsak şu anda 25-26 lira kütlü pamuğun kilosu, bizim bunu gerek prim desteğiyle gerek ürün fiyat alım garantisiyle en azından 40 liraya falan taşımamız lazım. Yoksa çiftçinin pamuk ekmek gibi bir pozisyonu olmaz, para kazanamıyor çünkü zarar ediyoruz yani çok ciddi maliyetleri var. Özellikle kimyasal ilaç açısından, pembe kurt bir yandan, efendim, işte beyaz sinek bir yandan, diğer zararlılar, haşereler bir yandan, hepsiyle mücadele etmek açısından çok ciddi kimyasal ilaç tüketimi oluşuyor ve pamuğu gerçekten ektirebilmek için bu rakamı yakalamamız lazım. Yani fiyatı en az 40 liralara çekecek şekilde bunu prim desteğiyle mi yapabiliriz ya da fiyat alım garantisiyle mi yapabiliriz, bunu da Sayın Bakanın bilgilerine sunmak istiyorum. Yani çiftçilerimizin bu yönde bir beklentisi var ama yani mısır gerçekten çok su tüketen bir bitki değil. Mısır Çukurova'nın bitkisi, soya fasulyesi ekseniz mısırdan daha fazla su tüketiyor. Buğdaya bakın, kış bitkisi buğday, kışın yağan yağmurlara bakın, buğday mısırdan çok daha fazla su tüketen bir bitki ama mısır bizim, artık Çukurova'nın vazgeçilmez bir bitkisi. Onun için biz suyumuz en iyi şekilde kullanacağız, çiftçimizin mısır ekmesini de temin edeceğiz ve onu suyu sağlayarak bu yönde teşvik vereceğiz.

Şimdi, yine, bizim girdi maliyetleriyle ilgili çiftçilerimizin çok önemli beklentileri var. Özellikle tam böyle, işte, buğdayın üst gübresinin atım zamanı geldiğinde, yine, mısırın üst gübresinin atım zamanı geldiğinde birdenbire fiyat yükselmeleri oluyor. Geçmiş yıllarda Tarım Kredi çok ciddi manada devreye girerek sübvanse etti bu işleri. Aslında bir fiyat yükselmesini engellemişti fakat iki yıldan bu yanadır Tarım Kredinin de bu manada çok ciddi bir piyasaya girişi olmuyor. Onun için birdenbire üre gübresinin fiyatı artıyor ve çiftçi çok ciddi ağır maliyetler yaşıyor. Yine, akaryakıt çok ciddi bir maliyet.

Tabii, bunun karşılığında da çiftçi ürettiğini en iyi şekilde satmak ister. Yani bizim Tarım Bakanlığının bu konuda çok ciddi bir etkisinin olmadığını, çok ciddi bir katkısının olmadığını biliyorum ama mesela, tam mısır hasadı başladığında işte, TMO'daki mısırın satışa sunulması da yine çiftçinin oradaki ürün fiyat garantisinin yani üründeki fiyatın düşmesine vesile oldu. Dolayısıyla da bir kayba uğradı. Bu açıdan da bunlara dikkat etmemiz lazım. Yani bizim üreten, çiftçiyi korumamız, üreten çiftçiyi desteklememiz lazım ki çiftçi üretsin. Yani çiftçi üretmezse çok ciddi sıkıntılar yaşayacağız hep birlikte. Yani bugün sofralarımıza gelen ne varsa evimizde pişen, etinden tutun fasulyesine, nohuduna, pirincine, bulguruna, ununa, ekmeğine, yumurtasına, peynirine, her şeyi çiftçi üretiyor yani evimizde ne yiyorsak, çay demliyorsak bile çiftçi üretiyor. Dolayısıyla, arkadaşlar, bizim çiftçiyi desteklemek, çiftçiyi korumak, çiftçiyi yüceltmek gibi bir gayretimizin olması lazım. Tarım Bakanlığının da bu konuda gerçekten güzel çalışmaları var. İnşallah daha iyileri olur diye beklenti içerisindeyiz.

Tabii bu girdilere tarla kiralarını ekleyebiliriz. Yine Millî Emlaktan kiralanan tarlaların kiralama bedelleri de çok yüksek. Yani, burada kahvede oturan bir kişiye -belki hiç tarlası takımı yok adamın, kahvede oturmuş ahkâm kesiyor orada- Milli Emlakın yetkilisi gidiyor, soruyor: "Ya, burada tarla kirası ne kadar?" "Burada tarla kirası 5 bin lira." diyor. Hâlbuki tarla bile ekmiyor. Millî Emlak yetkilisi de ona göre kayıt tutuyor, geliyor ve Millî Emlak kiraları birden bire yükseliyor. İşte, burada, yine çiftçimizi korumak adına bizim çiftçilerimizin beklentisi, çiftçilerin korunması adına Millî Emlak kiralarının da bir miktar uygun fiyata alınması.

Tabii bizim meselelerimiz bitmiyor. Şimdi, hayvancılıkla alakalı da birkaç şeyi söylemek istiyorum. Bu yıl çok ciddi hayvan hastalıkları yaşandı. Bunlardan bir tanesi şap hastalığı ki -Allah var- Tarım Bakanlığı bu konuda çok ciddi bir gayret gösterdi. Ben Tarım Bakanını ve Tarım Bakanlığı yetkililerini kutluyorum. Gerçekten şu anda aşılanmayan hayvan kalmadı desek yeridir. Gerçekten çok iyi bir aşılama sistemi yaptılar ama buna rağmen çok ciddi kayıplarımız oldu. Hayvancılıkta çok ciddi kayıplarımız oldu. Yine halk diliyle Üç Gün Hastalığı denilen bir hastalık türedi. Burada da çok ciddi zayiatları verdik. Yani bunu Tarım Bakanlığının inanıyorum ki tespitleri vardır. Burada hayvancılık yapan değerli çiftçilerimizi, değerli köylülerimizi korumak adına bu tespitlerin de bir an önce yapılıp onlara katkı sağlamak adına da Tarım Bakanlığının destek olmasını bekliyor çiftçilerimiz.

Şimdi, burada bazı milletvekili arkadaşlarımız et fiyatının çok yüksek olduğundan bahsediyor, bazı milletvekili arkadaşlarımız et fiyatının çok düşük olduğundan bahsediyor. Dolayısıyla, bir türlü biz bu ortayı bulamadık. Yahu arkadaşlar, bırakın da et kendi kendini kendi seyrinde bulsun. Et ithal etmek doğru bir şey değil. Eğer biz illa bir şey ithal etmek istiyorsak ya da ülkemizin hayvancılığına katkı sağlamak istiyorsak dişi hayvan ithal etmemiz lazım. Dişi hayvan ithal edelim ki bizim erkek hayvan sayımız artsın. Dolayısıyla da bizim başka ülkelerin etine ihtiyacımız kalmasın, kendi etimiz kendimize yeter duruma gelsin. İşte, biz hem çiftçinin beklentisini hem de çözümü burada söylüyoruz. Yani illa dışarıdan et ithal etmek doğru bir şey değil. Yani burada "Et fiyatları şu fiyat oldu, efendim, Almanya'da şu kadar, Belçika'da bu kadar, Türkiye'de şu kadar." Ya, ithalat lobilerine mi destek veriyorsunuz, ne yapıyorsunuz ben anlamış değilim. Onun için arkadaşlar, bizim, çiftçimizin, üreten insanlarımızın yanında olmak adına bu konulara dikkat etmemiz lazım.

Yine, köylerde yaşayan, kırsalda yaşayan insanlarımızı köylerde, kırsalda tutabilmek adına Tarım Bakanlığımızın, Hükûmetimizin ciddi tedbirler alması lazım. Ne gibi tedbirler alması lazım? Köyde yaşayan insanın çocuklarının eğitim ihtiyacını, ulaşım ihtiyacını, gerekirse sosyal güvencesini sağlamamız lazım. Biz, insanlarımızı köylerde tutamazsak insanlarımızın hepsi şehre giderse köylerde bu çiftçiliği, tarımı kim yapacak arkadaşlar, hayvancılığı kim yapacak? Dolayısıyla, hem Hükûmetimizin hem Tarım Bakanlığımızın bu manada ciddi tedbirler alması lazım. İnsanlarımızı, üreten insanlarımızı korumak adına köylerde tutmamız lazım.

Şimdi, tabii, birçok şeyin zor olduğunu biliyoruz. Yani özellikle enflasyonu yükselten önemli şeylerden biri çiftçilerin ürettiği şeyler; işte, buğdaydan ekmek oluyor, pasta oluyor, makarna oluyor; mısırdan nişasta oluyor, başka şeyler oluyor; yine, ayçiçeğinden yağ oluyor; zeytinden zeytinyağı oluyor, şimdi, bunlar tabii, bütün insanlarımızın tükettiği şeyler. Bu tüketimlerin daha ucuza mal olması için ne yazık ki tarım ürünleri baskılanıyor. Yani bunu da sadece çiftçiye yüklemememiz lazım. Demin arkadaşımızın birisi bahsetti, dedi ki: "Yahu, tamam, buğdayı ucuz tutalım ama, mısırı ucuz tutalım ama yani yemi ucuzlatabildik mi ya da ekmeği ucuzlatabildik mi?" İşte, esas mesele burada yani ne üreticiye ne de tüketiciye faydası olmayan bir politika. Dolayısıyla bu politikayı da çiftçinin lehine, üreten insanın lehine, aynı zamanda tüketen insanın da lehine... Ya, mandalinayı 1 liraya kesiyor, gidiyorsunuz, pazarda mandalina 20 lira, 30 lira; olacak iş değil yani bu. Onun için bizim gerekirse kooperatifleşme, gerekirse başka kaynaklarla, üreten insanı bir şekilde ürettiğini satacak ve sattığından para kazanacak hâle getirmemiz lazım; buna ülke olarak ihtiyacımız var, buna insanlık olarak ihtiyacımız var.

Hepinize çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)