| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 15.12.2025 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFULLAH KAYALAR (Yozgat) - Sayın Başkan, yüce Meclisin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakanlar, değerli bürokratlar; görüşmekte olduğumuz İçişleri, Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Değerli Meclisimizi ve üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Bugün görüşülmekte olan her iki Bakanlığın bütçeleri, gerçekten ve bu bütçe görüşmeleri Türkiye için fevkalade önemlidir. Denebilir ki: "Diğer bakanlıklar önemli değil midir?" Tabii ki bütün bakanlıkların bütçeleri gerçekten önümüzdeki 2026 ve sonraki yıllar için tayin edici rolde olmalıdır, iyi planlanmış olmalıdır. Ülkemiz hangi konularda, hangi sektörlere öncelik veriyor, bu önceliklerinde neleri dikkate alıyor, neleri dikkate alması lazım; bunların bu bütçe içerisinde tayin edilmesi gerekir.
Biraz önce Meclisimizde konuşan çok değerli konuşmacılar kendi açılarından görüşlerini yüce Meclise ifade ettiler.
Bugün bu Meclisteki görüşmeler sırasında şunu bir kez daha ifade etmek istiyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Mecliste bütçe görüşmeleri; bu bütçe görüşmeleri sırasında acaba Türkiye'deki sistem nedir? Sadece bakanlıkların ortaya koyduğu, hazırladıkları, bütçe olarak sundukları rakamlardan ibaret olan çözüm önerileriyle Türkiye'nin meselelerini halledebilir miyiz, yoksa halledemediğimiz bir sürü meselenin altında Türkiye'deki sistem sorunu mu yatmaktadır? Bugün, bakınız, bu bütçe görüşülüyor, bundan önceki bütçelerde de gördüğümüz gibi, Mecliste şu anda bir yoklama yapılsa Mecliste çoğunluk yok ama görüşülen bütçe, görüşülen geleceğimiz. Neden? Çünkü şu anda Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçesini görüşürken -ifade etmek istediğim özellikle budur- bu bütçenin hazırlanmasında Maliye Bakanlığımızın -bütçenin geneli üzerinde ifade ediyorum- etkisi ve yetkisi sadece gelir toplamaktan ibarettir. Diğer tarafta, bütçenin genelinde, bütçenin uygulanmasında, kendi içindeki aktarımlarında ve bu bütçenin yıl içerisinde hayata geçirilmesinde etkili olan, Cumhurbaşkanlığı sistemi bünyesinde yer alan Strateji ve Bütçe Başkanlığıdır. Bu bütçenin hazırlanmasında da aslında Maliye Bakanlığı, tam etkin olan bir Bakanlık olarak bu bütçeyi sunabilecek noktada hiçbir zaman olmamıştır sistem böyle olduğu için. Nitekim, gerek Plan ve Bütçede gerekse Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçe görüşmelerinin ilk sunumunu Cumhurbaşkanı Vekili yapmıştır. Sayın Cumhurbaşkanı Vekili, bizim Cumhurbaşkanı Vekilimizdir, hepimizin vekilidir ama ifade ediyorum, Cumhurbaşkanı Vekili atanmış bir kişidir. Bu bütçenin sahibi, sisteme göre baktığımız zaman Hükûmetin başı olan Sayın Cumhurbaşkanıdır ve eğer Meclise biz bütçeyi sunacaksak sunması gereken de Sayın Cumhurbaşkanı; bu Meclise kendi bütçesini sunmak durumundadır. Bütün bakanlarımız gerek Plan ve Bütçede gerekse Meclisteki konuşmalarda ve görüşmelerde, sadece bütçe üzerinde değil bütün faaliyetleriyle ilgili yaptıkları konuşmalarda mutlaka ve mutlaka en az iki veya üç bölümünde Sayın Cumhurbaşkanına atıf yapmaktadırlar. Neden? Çünkü sistem bunu getiriyor ama biz, şimdi, bu sisteme baktığımız zaman, uygulanmaya başladığı dönemden bugüne kadar gerek bütçe yapımında gerekse bütçe uygulamalarında acaba bu sistem gerçekten Türkiye'nin önündeki meseleleri çözebilecek olan, Türkiye'nin önündeki sorunların sıralanması, bu sorunlara göre hangi konulara ağırlık verilmesi, hangi konulara daha fazla önem ve öncelik verilmesi konusunda bir planlama yaptı mı, yapıldı mı veya ne netice verdi bugüne kadar? Bakınız, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısının, Vekilinin, o günkü görevli olanların daha önce de -2013'te- yaptıkları orta vadeli program var, orta vadeli programı 2025'e kadar yapmışlardı, burada daha önce de ifade edildi, o programda dendi ki: "Millî gelir 2025'te 2 milyar olacak." Bu, çok güzel bir hedef, hepimiz isteriz. Şimdi, 2025 yılı Bütçe Plandaki sunumda ve buradaki, Meclisdeki sunumda 2026 için 1,5 trilyon dolar hedef konulduğu söyleniliyor yani koyduğunuz hedefler tutmuyor.
Devam edersek, kişi başına düşen millî gelir 2013'te 2025 yılı için 25 bin dolar olarak öngörülmüş ama şimdi 2026 yılı için öngörülen rakamlar, 25 bin dolar değil 20 bin doların da altında. 2025 yılı için konulan tahminler 17 bin dolar civarında, bu rakamlar da ne kadar sağlıklıdır, maalesef bu noktada da birçok konuda olduğu gibi inandırıcı olmaktan uzaktır, inandırıcı değildir. Türkiye'nin aslında bugün en önemli sorunu başta ekonomi olmak üzere inandırıcı olunamamasıdır, yönetimin inandırıcı olmamasıdır, halk tarafından söylenilenlere inandırıcılık açısından iyi bakılmamasıdır; sorun aslında buradadır, sorun rakamlarda değildir. Aynı şekilde, ihracatın 2013 yılında 2025 yılı için 500 milyar dolar olacağı ifade edilmiş, öngörülmüş
Hükûmetimiz tarafından, o günkü yetkililer tarafından program olarak topluma sunulmuş. Şimdi, baktığımız zaman ihracatımız 270 milyar dolarlar civarında gözüküyor -yıl sonu kesinleşmeleri olacak- neredeyse yarıya yakın yani gerçekleşme inanılmaz bir sapma göstermiş.
Aynı şekilde, bu enflasyonla ilgili de 2025 için tek hane olarak ifade edilen enflasyon olarak -bugün yüzde 30 ile yüzde 40 arasındaki rakamlar- TÜİK'in verdiği rakamları kabul edersek o bile 30 ila 40 arasında diyor. Şimdi, burada üzerinde durmak istediğimiz bu. Eğer bir bütçe yapılacaksa -ben genel bütçeden bahsediyorum- biz bu bütçeyi hangi bakış açısıyla hazırlıyoruz, bu bütçedeki hedeflerimiz nedir, bu bütçedeki hedeflerimiz günü kurtarmak mıdır, yoksa... Türkiye gibi gerçekten dünyanın en önemli bölgesinde, tarihten gelen gücüyle de birlikte inanıyorum ki önümüzdeki dünya konjonktüründe de fevkalade önemli olacak olan bir ülkede biz bütçelerimizi yaparken hangi planlama ve hangi hedeflerle yapıyoruz? Bakın, rakamlar değil, rakamlar yazıyor, rakamları söyleriz, birçok konuşmacı arkadaşımızı dinledik, şu ana kadar da fevkalade güzel değerlendirmeler yaptılar, hepsine canıgönülden teşekkür ediyorum ama ifade etmek istediğimiz, biz palyatif tedbirlerle günü kurtarma şeklinde eğer bütçe yaparsak o bütçenin sıkıntıları yıllar içerisinde üst üste gelir, üst üste gelir ve neticede tıkanmaya doğru gider. Şu anda Sayın Bakan göreve başladığında bir ek bütçe de o zaman çıkarılmıştı. Göreve başlayalı iki buçuk sene mi oldu? O civarda. Göreve başlarken şunu ifade etmişti: "Bundan sonra Türkiye'nin rasyonel kararlar almaktan başka çaresi yoktur." Bu ne demektir? "Bugüne kadar alınan kararlar rasyonel kararlar değildir, akılcı kararlar değildir ama biz bundan sonra akılcı ve rasyonel kararlar alacağız." demişti. Evet, bu bir büyük inanç getirmişti. Ben inanıyorum ki, kendisi Maliye Bakanı olarak, sadece gelirden sorumlu Bakan olarak ve bütçe içinde katkıda bulunan bir Bakan olarak mutlaka ki çabaları vardır ama bu çabalar belli ki netice vermiyor. Bu çabalar -ben açık konuşuyorum- hiçbir siyasal çekişme içerisinde değil, ülke bir tane, bu ülkenin bir tane Meclisi var ve biz hepimiz biriz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Eğer önümüzdeki dönemler iyiyse hepimiz iyiyiz, önümüzdeki dönemlerde sıkıntı varsa hepimiz sıkıntı içindeyiz. Bu, biraz önceki hiçbir şekilde tasvip etmediğimiz tartışma da aslında bu şekilde değerlendirilmelidir. Bizim sınırlarımız vardır, içinde 86 milyon insanımız vardır; insanımız birdir, beraberdir ve böyle olmak mecburiyetindedir. Bunu ifade etmek istiyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, değerli milletvekillerimiz, bugün bu bütçemizi konuşurken ifade ettim ki ekonominin düzelmesi konusunda biz acaba hangi noktalara daha öncelik vermeliyiz. Tabii ki bütçemiz bir, bunun uygulanmasında ülke olarak sıkıntılı olan konularımız vardır, öncelik vermemiz gereken konularımız vardır. Mesela, hiçbir zaman tekrar olmasını istemediğimiz "Yüce Allah'tan bize başka böyle deprem felaketi göstermesin." diye buradan duada ve temennide bulunduğumuz bu depremle ilgili 100 milyarın üzerinde bir harcama ortaya çıktı, bunlar öngörülmeyen harcamalardır ve bunlarla ilgili çalışmalar yapılıyor. Bu çalışmaların hepsine hepimiz desteğiz, hepsinin iyi olmasını canıgönülden istiyoruz ama bunlar arızi olan konulardır. Önemli olan, biz bütçeyi yaparken neyi hedefleyeceğiz? Ben, şimdi, bu seneki bu bütçe yapılırken konuşmalara baktım, konuşmalarda tabii ki bütçenin ve ekonomiyle ilgili alınacak olan kararların odağında dezenflasyon, enflasyonla mücadele programı vardır. Enflasyonla mücadele programında Sayın Bakan Şimşek gıda enflasyonunun dezenflasyon programının önündeki en büyük engellerden biri olduğunu ifade etmiştir. Bu, doğrudur. Aynı şekilde, para ve maliye politikalarından sorumlu olarak Sayın Bakan ve Merkez Bankası Başkanımız da buna benzer 31 Ekimdeki Para Kurulu toplantısında gıda fiyatlarındaki olumsuz seyrin sürdüğünü ifade etmektedir. Yani ne demektedir? Enflasyondaki düşüş gecikmiştir. Geciktiğinin farkındalar ve bu farkında olmalarını da bir sebebe dayandırıyorlar. O da başta gıda enflasyonu olarak bunu ortaya koyuyorlar. Tabii ki tek gıda değil ama bunun altında gıdayla birlikte işte kira, gayrimenkul de gösteriliyor. Diğer konularda çok fazla bir ifade yok. Şimdi, biz bakalım. Biraz önce ifade ettik, dedik ki: Bir bütçe yapıyorsak bu bütçe bütün sektörleri önüne koymalı. Sonra Türkiye'yi topyekûn nasıl kalkındıracağız, halkımızı nasıl daha müreffeh bir yaşama kavuşturacağız? Ve bugün içinde bulunduğumuz sıkıntılar... Bugün içinde sabit gelirlimizin, emeklimizin, çalışanımızın, asgari ücretlimizin inanılmaz boyutta sıkıntıları var. Aynı şekilde, sanayicimizin, üzerine basa basa ifade ediyorum... Ben geçen hafta Türkiye'nin en büyük sanayi odalarından birini ziyaret ettim ve orada da bu konular üzerinde müzakereler edildi. Ben ne düşünüyorlar diye görüşlerini aldım. İnanın, sanayide -zaten tespit ediliyor- yeni yatırım yok çünkü yeni yatırım yapacakları bir inandırıcı ortam yok önlerinde. Finansla ilgili büyük sıkıntılar var. Krediye erişimde büyük sıkıntılar var. Biz bunların hepsini bir tek enflasyon noktasına bağlıyoruz. Bunu daha değişik düşünmek mecburiyetimiz var. Yine, aynı şekilde, baktığımız zaman, bugün biraz önce Sayın Bakanın ve Merkez Bankası Başkanının da ifade ettiği gibi tarımdaki sıkıntılar, gıda enflasyonu var. Gıda enflasyonu tarımdaki sıkıntının neticesidir, sebebi değildir. Onun için biz asıl o zaman, eğer gerçekten bir bütçe yapmak istiyorsak, palyatif tedbirlerle bir bütçe yapmak istemiyorsak, gerçek bütçe yapmak istiyorsak, o zaman "Tarımdaki sorun nedir?" diye buraya bakmamız lazım. Nedir bu sorun? Evet, bugün tarımda büyük sorun var. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı bütçede ve burada ifade etti. Bu sene tarımdaki büyüme değil, gerileme, küçülme 12,7. 12,7 çiftçide, tarımda, verimde, üretimde, bütün, milyonlarca insanımızı ilgilendiren konuda bir gerileme var. Peki, bu gerileme, iktisatçıların çok sevdiği şekilde ifade edersek, aynı şekilde 12,7 azalma Türkiye'nin büyümesine de 1,3 eksi getiriyor. Bakın, şimdi, netice nereden nereye gitti. Türkiye'nin 1,3 eksi büyümesi, sadece tarımdan dolayı eksi büyümesi; siz ondan sonra bakın, risk priminiz nasıl, dünyanın sizi değerlendirmesi nasıl, finans çevreleri nasıl? Bütün bunların hepsi, bize ürün satanlar, oluk oluk Güney Amerika'daki borsaları tayin eden bir Türkiye olduk; hayvancılıkta, alımda, satımda Orta Avrupa'da, Polonya'da, Macaristan'da, İtalya'da borsayı tayin eden Türkiye. Hangi Türkiye? Tarımda kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olan Türkiye bugün dünyada tarımdaki ithalat kotalarını, tarım borsalarından alışlarından dolayı, o borsalardan alım yapmasından dolayı bütün borsa fiyatlarını yükselten bir ülke hâline gelmiş, bu bizim için övünülecek bir mesele değildir. Bakın, şimdi yine tarımdan ifade ediyorum. Tarımda bu yüzde 12,7 küçülme var, tarım bütçesi bu sene 542 milyar lira. İçinde her şeyimiz var, sulaması var, işte desteklemeleri var, personel var vesaire 542 milyar lira Tarım Bakanlığı bütçesi var. Peki, 2006'da bu Meclisten çıkarılmış olan bir Kanun var, bugünkü yönetim çıkarmış, o kanunda diyor ki: "Millî gelirin yüzde 1'ini tarıma, desteklemeye vereceksiniz." Bu, bugüne kadar hiç uygulanmadı, oradan bakarsanız çiftçinin çok büyük alacağı var ama biz bu yıl için, 2025 yılı için bakarsak millî gelir 1,5 trilyon dolar ediyor, bunun yüzde 1'i 15 milyar dolar yaklaşık, onun yüzde 1'ine baktığımız zaman aşağı yukarı 600 küsur milyar lira civarında bir rakam ortaya çıkıyor; bizim bütçemizin tamamı 542 milyar, biz sadece yüzde 1'i vermiyoruz, onu bile versek 200 milyara yakın arada fark var. Şimdi, biz bunu yapmakla... Maliyeciler bunu yapabilir, Strateji ve Bütçe Daire Başkanlığı -toplumla ne kadar ilgisi var, toplumla ne kadar muhatap, toplumdaki insanlarla, kesimlerle ne kadar muhatap, onu bilmiyorum- bir denk bütçe yapabilmek için bu rakamlar üzerinden onu kestik, bunu koyduk şeklinde bir denk bütçe yapmaya çalışırsınız, kaldı ki 2 trilyonun üzerinde açığı var, ona rağmen siz bunu yapmaya çalışırsınız ama o "denk bütçe" diye yaptığınızda verdiğiniz zararları kim çekecek? Türkiye tarımda geriliyor. Tarımda artık kendi kendine yetme noktasından bile uzaklaşma noktasında. Bugün dünyada teknoloji inanılmaz bir şekilde ilerliyor. Türkiye tabii ki bu teknoloji... (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFULLAH KAYALAR (Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlayayım...
BAŞKAN - Peki, buyurun, tamamlayın.
LÜTFULLAH KAYALAR (Devamla) - Ben görüşlerimi ifade etmek istedim içimden geldiği gibi ama sorumluluk duygusu içerisinde.
Bu duygular içerisinde, bu bütçenin Meclisimize, halkımıza, hükûmetlere hayırlı olmasını temenni ediyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)