GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:32
Tarih:14.12.2025

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok Değerli Bakanlar, Değerli YÖK Başkanımız ve tüm siyasi partilerin değerli milletvekilleri; ben de gecenin bu saatinde sizleri saygıyla selamlıyorum.

Genel olarak, Bakanlıklarımızla ilgili birkaç kelam ettikten sonra arkadaşlarımızın bizlere doğru ifade ettikleri konularla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Gördüğüm kadarıyla bir süre sınırlaması da yok, ne kadar isterseniz o kadar veriliyor, ben de öyle konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Sizin için de geçerli Sayın Zengin.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Benim için de geçerli ve altını çizeyim; kuralsızlık hâkim, o yüzden ben de kuralsız davranacağım, ifade ediyorum.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Süre sınırlaması var efendim, var.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) - İlk kez mi yapıldı Sayın Zengin, ilk kez mi yapıldı Allah'ınızı severseniz?

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Yani bir cümleden sonra bile konuşma ihtiyacı duyuyorsunuz, bir otuz saniye susarsanız teşekkür edeceğim.

Şimdi, şu kadın meselesine bir gelelim. Bu kadın meselesi, bence, bizim, AK PARTİ'nin kusursuz savunabileceği en önemli konulardan bir tanesidir çünkü AK PARTİ bir kadın partisidir kuruluşu itibarıyla. Kuruluşunun her aşamasında kadınların hikâyesi vardır, emeği vardır ve kadın-erkek yan yana, çok önemli, hayatın içinden gelen bir mücadelenin, bir hikâyenin neticesinde inşa olmuş AK PARTİ'nin ruhunda kadınlar vardır. Hatta bunu kürsüden, buradan söylemiştim, bir kez daha söyleyeyim: Bazı dillerde kelimelerin erili, dişisi var; eğer Türkçede böyle bir şey olsaydı "AK PARTİ" kelimesi dişi bir kelime olurdu her şeyiyle.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, AK PARTİ kadınlarla ilgili muazzam bir şey yaptı.

Bugün, tabii, Sayın Başkanım, bir öneride bulunacağım; yeni bir şey yaptık, artık ekranda kendimizi görüyoruz fakat şu atılan lafları keşke ekrana yansıtmak mümkün olsa. Ekrana yansıdığında aslında CHP'li arkadaşların kendi kürsüde yaptıkları konuşmalarla ne kadar çelişen laflar attıklarını duyma imkânımız olacak. Yani buradan dinlerken şu başörtüsü yasaklarıyla ilgili atılan lafları, "Bakanlar buraya hiç gelmesin." diyen insanları duyarken hakikaten hayretler içerisinde kalıyorum. Türkiye'de bir problemin ortadan kalkmış olması o konunun tarihinin bir daha hiç konuşulmayacağı, onun müsebbiplerinin bir daha asla gündeme gelmeyeceği anlamına gelmez. Kaldı ki attığınız laflar aslında kafa olarak aynı yerde durduğumuzu bize söylüyor çünkü onlar anlık tepkilerdir, anlık bu sözleri atıyorsunuz, söylüyorsunuz.

Şimdi, bu yasaklar ve Türkiye'deki özgürlükçü yaklaşım çok şeyi değiştirdi. Bir defa, AK PARTİ'yle beraber kadınlar eğitim hayatında daha fazla yer aldılar, daha fazla okudular, üniversiteye erişimleri arttı; devamında, çalışma hayatında kadınların sayısı inanılmaz bir şekilde yükseldi. Yani şu anda kadınların -baktığımız zaman- iş gücüne katılımı yüzde 36'ya geldi, çok önemli bir ilerleme kaydetti. Kamuda çalışan kadınların sayısı yüzde 46'ya ulaştı. Bu çok önemli. Bazı mesleklerde, işte öğretmenler, avukatlar, doktorlar ve öğretmenlerde zaten kadınlar daha fazla ama tıp doktorlarında, aynı zamanda, akademik personel ve avukatlarda kadın-erkek sayısı eşitlendi. Şimdi, böyle baktığımız zaman, kadın konusu bizim için onur duyacağımız bir meseledir -o şeye de geleceğim yani şu yaptığınız işe de geleceğim, görüntü kaydına da geleceğim- bizim onur duyduğumuz meseledir. Kadına karşı şiddetle alakalı mücadelede de muazzam bir hassasiyet vardır. Bu konuda 6284'ü çıkaran kim? Biz. KADES uygulamasını yapan kim? Biz. Bütün şehirlerle ilgili olarak -belli bir nüfusun üzerinde- sığınmaevleri açılmasını hayata geçiren kim? Biz. Kreşlerin sayısını artırmak için uğraşan kim? Biz. Okullarda anaokullarıyla ve kreşlerle ilgili olarak bu konuda muazzam bir hassasiyet gösteren kim? Biz.

Bizim bütün amacımız şudur değerli arkadaşlarım: Bir, kadınlar kendi hayatına kendisi karar versin, eğitimini alsın ama istiyorsa da annelik konusunda kendi tercihini hayatın içine koysun. Hem anne olsun hem çalışsın ama bu konuda kendi bireysel kararını versin. Bizim Sayın Cumhurbaşkanımızla beraber öğrendiğimiz, hayata geçirdiğimiz her şey budur. Aile politikalarımızın tamamının merkezinde kadın ve erkek vardır. Kadının düşünülmediği bir aile politikamız hiç olmamıştır şimdiye kadar.

Şimdi, bu ezberler üzerinden yani çocuk sahibi olmak meselesi... Biz bu konularda çok toplantılar yaptık Sayın Bakanımızın da olduğu. Bir defa, bu konunun çok daha farklı sosyolojik temelleri var. Hiç gelir grubuyla alakası yok çocuk sahibi olmanın azalmasının yani zengin olanlar, eğitimli olanlar ile gelir durumu daha düşük olanlarda da ev hanımlarında da çocuk sahibi olma oranları neredeyse aynı; Sayın Bakanım bunu teyit edecektir. O yüzden bu konunun sebeplerinin çok daha farklı yerlerde olduğunun bir kez daha altını çizmemiz lazım.

Şimdi, gelelim üniversitelerimize. Değerli arkadaşlarım, Meclisin şahane bir kütüphanesi var. Evet, artık on-line okumalar yapıyoruz, doğru ama ben her şeye rağmen kitaplara dokunmayı seviyorum. Bakın, buraya gelmeden bu hafta Meclisten... Sayın Bakanımız ifade etti, Millî Eğitim Bakanımız, dedi ki: "Geçmişte CHP'de 13 Millî Eğitim Bakanı oldu ama 1 Bakan hariç..." O Bakan Hasan Âli Yücel, yedi yıl Bakanlık yaptı kendisi, Allah rahmet eylesin. Hasan Âli Yücel'in Mecliste yaptığı bütün konuşmalar bir kitap hâline getirilmiş. Bu kitabı aldım ve temel bütçe konuşmalarını çok hızlıca taradım. Bu konuşmalarından, mesela, benim ilgimi çeken konuşmalarından bir tanesi de: Üniversitelerin kurulmasıyla alakalı bir konuşma yapmış, teşekkür ediyor. Bu konuşmayı ne zaman yapıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Devam edelim.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Bu konuşmayı 1946'da yapıyor, 1946. Diyelim ki seksen sene yani yetmiş dokuz yıl evvel Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu çatı altında, değerli arkadaşlarım, teşekkür ediyor. Neye biliyor musunuz? İstanbul Teknik Üniversitesinin kurulmasına. Teşekkür ediyor Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinin kurulmasına. Teşekkür ediyor İstanbulda Edebiyat Fakültesinde Fen Edebiyat Fakültesinin yanan binasının yerine yeni bir bina yapılmasına. Bu üniversitelerin, bu onur duyduğumuz üniversitelerin bu hâle gelmesi için seksen yıl geçmiş arkadaşlar, seksen yıl -ben "be arkadaşım" demiyorum, hakiki olarak "arkadaşım" diyorum- seksen yıl geçmiş. O yüzden bugün bizim temellerini attığımız üniversitelerden, belki seksen yıl sonra -biz görmeyeceğiz ama- oradan da eğitimini almış, kendini yetiştirmiş ve bu ülkeye ve hatta dünyaya hizmet eden gençler çıkacak. O yüzden bu üniversitelerle ilgili yapılan şeylerin tamamını negatif bir yaklaşımla anlatmayı bu ülkeye -bugün oy vereceğiz, elimizi kaldıracağız, bütçelerini onaylayacağız- bu üniversitelerde eğitim alan gençlere, akademisyenlere çok, çok büyük bir haksızlık olarak görüyorum.

Şimdi, dünyada eğitimle alakalı bambaşka bir arayış var. Dünya çok belirsiz bir ortama doğru gidiyor. Bilgi, görüyoruz, her yerde; artık, bilgiye ulaşmak diye bir şey yok yani burada bir sorun yok. Bilgiyi sizin adınıza okuyan, kitabı özetleyen, tarayan, size özetler çıkaran bir sürü imkân var. Bütün mesele, bir, bu gördüklerinizden hakiki bilgiyi ayırt etmek, hangisi gerçek, bunu öğrenebilmek. İkincisi, bu hakiki bilgiden sonra da bir muhakemeyle yeni bir bilgi üretebilmek yani elimizdeki verilerden bir muhakeme içerisinde yeni bir bilgi üretmek. Yani şunu demek istiyorum: Artık mesele, bilgiye ulaşmak değil anlamak, bir anlam yaratmak ve yeni bir anlam inşa etmek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Bizim telaşımız, bugün kürsülerde gördüğüm "Şu fena, bu fena, şu fena, şu fena, bu fena, bu fena." Bu an değil yani özellikle eğer Millî Eğitim Bakanlığıysa konu olan... Bakın, şu anda rakamları görüyorum, insan okurken şaşırıyor, bakar mısınız, bugün Türkiye'de neredeyse 2 milyona yakın okul öncesi çocuğumuz var, 2 milyona yaklaşıyor, 1 milyon 741 bin. İlkokul öğrenci sayısı 5 milyondan fazla, 6 milyona yaklaşıyor. Ortaokul, yine 5 milyondan fazla, lise 5 milyondan fazla. 18 milyon öğrenci var, bir ülke nüfusu kadar çocuk var. Bu kadar öğretmen var, bu kadar bakım ve hizmet var. Devam ediyoruz, üniversitede lisans okuyan 3 milyon öğrenci var, ön lisans 1 milyon öğrenci var ve 2'nci üniversitesini okuyan da 2 milyon insan var. Yani, şöyle: Matematik olarak hesap yaptığınızda, nereden baksanız 22-23 milyon genç ve çocuktan bahsediyoruz, bir ülke yönetmek gibi yani Millî Eğitim Bakanı olmak demek, bir ülkeyi yönetmek demek, her eve girmek demek; hakikaten çok zor bir işten bahsediyoruz.

Tüm bunlar olurken, bu kürsülerde, ben, eğer CHP'yseniz, Hasan Ali Yücel gibi, o günden seksen yıl sonrasını görebilen konuşmalar yapmanızı bekliyorum, bu tarz konuşmalar bekliyorum ama siz onu yapmak yerine, şimdi, hukuka da uygun olmayan bir iş yapıyorsunuz. Buraya koyuyorsunuz kayıt, biliyorsunuz, böyle bir kayıt... Kendi kaydınızı alabilirsiniz ama gördüğüm kadarıyla, siz, bakanlarımızı kaydediyorsunuz; onların iznini aldınız mı? Bu Genel Kurulda, bakınız, örneğin, burada konuşma yapan Turhan Çömez Bey'in konuşmasını, görüntüsünü ben kendim alamam ancak kendi görüntüsünü kendi alabilir. Bunun bir sebebi var.

MURAT ÇAN (Samsun) - Ne alakası var? Burası kamuya açık, 85 milyon izliyor ya.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Alakası, hukuk bilmemeniz, hukuk bilmemeniz.

Siz her zaman büyük laflar söylüyorsunuz; hukuktan, adaletten bahsediyorsunuz ama siz, kendiniz insanların hukukuna riayet etmiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, devam edin.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Değerli arkadaşlarım, şimdi gelelim ilk nöbetimize yani aslında bu hafta Gökhan Bey'le nöbet tuttuk. Kendisi bütün konuşmalarına başlarken hep aynı kelimelerle bize hitap etti, hep aynı kelimelerle ve aynı kelimeyle bitirdi; belki 10-12 başlıkta bize dedi ki "Utanmıyor musunuz?" En az 12 başlık, bir sürü konu vardı. Filistin'de ölen çocuklar için "Utanmıyor musunuz..." efendim, Rusya meselesi, efendim... Hepsine neyle başladı? "Utanmıyor musunuz..." Peki, neyle bitirdi? Bence sizi, bakanlarımızı tahkir eden, bizi tahkir eden bir ifadeyle, bugün de aynı şeyi söyledi: "Be kardeşim! Be kardeşim!"

Değerli arkadaşlarım, sonra bizim konuşmamızı aldılar, kendi konuşmasının o son bölümüne bağlamışlar -benim konuşmamı- bütün televizyonlarda "Utanmıyor musun..." "Utanmıyor musun..." Ya, bir defa burası... Bence eğer burada siyaset yapıyorsak biz burada yaptığımız konuşları -ben de arkadaşlarım da sayın bakanlar da- vitrine yapmıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Devam edelim.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Biz burada yaptığımız konuşmaları ekranlar kessin, biçsin diye yapmıyoruz. Ben -Allah şahittir- bütün konuşmalarımı anlaşılmak için yapıyorum. Siyaseten anlaşılmak için yapıyoruz, ne yapmak istediğimiz anlaşılsın diye yapıyoruz ve insani olarak yapıyoruz. O gün de söyledim, yani ben şunu yapmak istemiyorum: "Utanmıyor musunuz?" dediğinizde dönüp "Siz utanın!" demekten hicap ediyorum, hicap ediyorum.

Şimdi, Sayın Gökhan Günaydın Bey sayıyor, diyor ki "Filan... Filan... Filan..." Peki, sizin bu lafları demek için, en azından, bunu hiç yapmamış olmanız lazım; bakın, hiç. Siz kendiniz, milletvekilliği yapmışsınız, göreviniz bitmiş 24'üncü Dönemde; gitmişsiniz, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde çalışmışsınız, orada siz çalışmışsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN KIRCALI (Samsun) - Utanmıyor mu acaba(!)

BAŞKAN - Tamamlayalım.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Bitireceğim Sayın Başkanım.

Ya da bakıyorsunuz, sizde Milletvekilliği yapmış Mustafa Akaydın -25'inci ve 26'ıncı Dönemde- Akdeniz Üniversitesinin Rektörü olmuş.

ORHAN KIRCALI (Samsun) - Utanıyor mu Başkanım acaba(!)

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Kendisine çok saygı duyarım ama ona rağmen söyleyeceğim, Profesör Necla Pur Hanımefendi, kendisi CHP Parti Meclisi üyesi ama Marmara Üniversitesinin Rektörü olmuş. Yani şu an elimde var ya, böyle bir liste var, şöyle atıyorsunuz, ben de bu kürsüden böyle atsam, oradan buraya geçer, böyle bir liste var. Sizin eski Vekiliniz, Belediye Başkanınızın hanımı ya. Gamze İlgezdi -bak, ona da saygı duyuyorum- Milletvekili olduğunda eşi ne iş yapıyordu?

ORHAN KIRCALI (Samsun) - Utanıyorlar mı acaba(!)

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Battal İlgezdi sizin Belediye Başkanınızdı Ataşehir'de. Nerede görülmüştür? Etik bir kuraldır yani bir belediye başkanı varken eşi aynı anda Mecliste milletvekili olur mu, değerli arkadaşlarım? Olmaz. Ama biz bunun sebeplerini biliyoruz, hangi sebeplerle olduğunu biliyoruz, hangi sebeplerle olduğunu gayet iyi biliyoruz.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Rektörlerle ne alakası var?

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Siz alakayı kurarsınız.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Rektörün siyasete karışmasıyla ne alakası var?

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Şimdi, buradan bize böyle "Utanmıyor musunuz..." "Utanmıyor musunuz..." Açıyorsunuz, bütün haber kanallarında "Be kardeşim!"i kesiyor, "Be kardeşim!" yok; onu, oraya bağlıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Bitiriyorum.

Şuradan söyleyeceğim: Ben de arkadaşlarım da liyakatsiz olarak bir yere gelen varsa... Bakın, Sayın Bakanımızdan da rica ediyorum, ben özü itibarıyla mülakata kendim de karşıyım; mülakat yerine bir insanın... Ben babamdan öğrendim, ufacık bir çocuktum, babam öğretmendi, bana "Evladım, bir insanın hayattaki en büyük referansı şahsi başarısıdır." derdi, ben buna inanıyorum. Şahsi başarı sıralanmalı, muhakkak surette, her yerde ve burada da söylüyorum ama bu başarıyla beraber insanların -bir defa hâkim olacak, savcı olacak, öğretmen olacak, kaymakam olacak- bir mülakat gibi değil ama sadece bilgi yetmiyor, her insan her mesleği yapamıyor, buna uygun bir modellemeyi beraber inşa edelim. Ama siz kendiniz maşallah, pirüpak; maşallah, sizler hiç bunların yanında değilsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son kez açıyorum.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Son kez...

Belediyeleriniz, maşallah, bir sürü yandaşla dolu; yapılan bir sürü iş var. Şu iddianameleri falan bizzat biz de okuyoruz, onları da konuşacağız, onlara da sıra gelecek. Siz bizimle ilgili böyle atacaksınız, tutacaksınız; sizler maşallah, pirüpaksınız.

Ben şunu söyleyeceğim size: Vatandaşın size... Eğer tüm bu anlattığınız tablo hakikatse şunu kendinize sorar mısınız: Bu kaçıncı bütçem? Ben buradayım, hep bunları söylüyorsunuz ama hep bu seçimleri kaybediyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Neden vatandaş size inanmıyor? Bundan niye utanmıyorsunuz? İşte, kullanıyorum çünkü çok tekrar ettiniz. Bu kadar anlatmanıza rağmen vatandaşı niye inandıramıyorsunuz? Vatandaş niye bunu içine almıyor; bu soruyu da kendinize bir sorar mısınız, bundan hicap eder misiniz?

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)