| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 12.12.2011 |
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2012 yılı Ekonomi Bakanlığı bütçesi ile 2010 yılı Dış Ticaret Müsteşarlığı ve İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi kesin hesapları üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Önce Bakanlığın adıyla başlayalım, Ekonomi Bakanlığı. Sayın Bakanım, bu olmadı, bu olmadı. Şimdi, "Neden olmadı?" derseniz, böyle bir garabet dünyanın hiçbir yerinde yok. Yani Kalkınma Bakanlığı var, ekonominin takibini yapan birimler orada, Hazine, Başbakan Yardımcısına bağlı, orada. Şimdi, şundan mutluluk duyabilirsiniz: Teşvikle yabancı sermayenin bir kuruma bağlanması 80'li yıllarda ve daha sonra belirli bir süre o kurumu çok mutlu ederdi, kamuoyunda da prestijli hâle getirirdi.
Ben bunu şunun için söylüyorum: Ben Dış Ticarette çalıştım, yönetici olarak da emek verdim ama hakikaten üzüldüm. Şimdi, adı Ekonomi Bakanlığı, siz gidiyorsunuz bir yere ama size makro iktisattan bir şey sorulduğu zaman, bilseniz bile "O konuda ben sorumlu değilim." deme şansınız yok.
EKONOMİ BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) - Öyle demiyorum!
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) - Demiyorsunuz da ama burada böyle anlaşılıyor. Niye böyle bir garabete taraftar oldunuz, onu bilmiyorum ama bu AKP'ye -ben geçen seferlerde de söyledim- siz fazla uymayın, adamı yanıltıyorlar, gerçekten de sizin sıkıntınız da o burada.
Şimdi bakın, yeni teşvik düzenlemesi yapıldı, yine değiştirmeye çalışıyorsunuz, bir şeyler yapıyorsunuz. Kaç sene Denizli'yi idare ettiler, geldiler gittiler, yeni tasarıyla, yeni teşvik mevzuatıyla Denizli'yi idare edeceğiz diye. Olmadı, orada sıkıntı vardı. Bazı iller hakikaten sıkıntı çekti. Geçen hafta bir sayın başkanım da İzmir'deydi, teşvikli yatırımların Denizli'de azalması konusunda Ege Bölgesi Sanayi Odasında brifing verilirken gördüm, gerçekten sıkıntılı bir durum.
Bunun dışında, bu AKP hakikaten insanı sıkıştırıyor. Siz mesela Sanayi Bakanıyken, TİM Yasası'na, size karşı çıkardı, dış ticaretten sorumlu oldunuz, savunmak zorunda kaldınız. Siz aslında böyle bir tenakuza düşecek bir şahıs değilsiniz, bunu biliyorum, işinizi iyi yaptığınızı da biliyorum. Burada bir sıkıntı var. Ondan sonra bütçe?
Şimdi, Sayın Bakanım, Ekonomi Bakanlığı oldunuz. Bütün bütçeler için aynı da, şimdi şu Ekonomi Bakanlığı, şu da İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi ve Dış Ticaret Müsteşarlığının kesin hesabı.
Ya, ben bunu nasıl karşılaştıracağım? Siz bu değişikliği yaparken, bu düzenlemeyi yaparken hiç düşünmediniz mi? Bütün arkadaşlar, biz bütçeden biraz ucundan kenarından anlıyoruz diye gelip bize soruyorlar. Nasıl bir mukayese olabilecek? Nasıl gösterilecek? Böyle bir şeyin olması mümkün mü? Mümkün değil.
Kaldı ki Sayın Bakanım, siz hangi tasarıyı Dış Ticaret Müsteşarlığı veya Bakanlar Kurulundan getirdiniz, bu Mecliste muhalefetin hangi kanadı olursa olsun "hayır" dedi? Daha tasarının geldiği andan itibaren sizi gördük veya telefonla aradık. "Sayın Bakanım, buna katkı sağlayalım, şurasına da biraz ilave yapalım. Daha istediğiniz bir şey var mı? Hani fazla olur diye koyamadığınız bir şey var mı?" diye de sorduk. Bunu gerçekten ne yapmak lazımdı; iyi düşünmek lazımdı. Bu, buraya yakışmadı. Neden? Ben o kurumda görev aldım. Gerçekten üzülüyorum bu açıdan.
Dış ticaretin problemi büyük. Burada ihracattan bahsediyor, ithalattan kimse bahsetmiyor da, ihracat kadar neredeyse dış ticaret açığı oldu. 100 milyar doları buldu; öyle değil mi Sayın Bakanım? Yani, şimdi baktığımız zaman on iki aylık ihracatı ha bire söylüyoruz ama ithalatı söylemiyoruz, dış ticaret açığını söylemiyoruz, cari işlemler açığını söylemiyoruz. Konuşuyoruz bunları, vakıa. Bütün dünya bizi konuşuyor da cari işlemler açığından dolayı, onun için ne yapıyoruz; biz de konuşmak zorunda kalıyoruz.
Geçen, Başbakan Yardımcısı söyledi, hesap yapmışlar, bu krizde kolonları güçlendiriyorlarmış. Böyle bir şey olur mu? Kolonu nasıl güçlendirir? Güçlendirirsen o bina sakat demek zaten, orada problem var demek. Bunu iyi bir şeymiş gibi anlatmanın bir âlemi yok.
Vallahi Sayın Bakanım, Bakanlar Kurulunda bunları lütfen dile getirin. Cari açık zaten şişmiş, dövizde yanık kokusu, TIR kuyruğu Suriye'de baktığınız zaman, Hatay'da Orta Doğulu turist sayısı yüzde 1'e inmiş. Bunlar gazetelerden. Bunlar ne biliyor musunuz? Sıfır sorunlu dış politikanın ekonomiye etkileri. Şimdi, bunları ne yapmamız lazım; iyi düşünmemiz lazım.
Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; bunun dışında, yaklaşık son otuz yıldır ortalama dünya mal üretimi yüzde 2,6 artıyor, mal ihracatı da yüzde 7,3 artıyor. Doğrudan yabancı sermaye girişi yıllık ortalama yüzde 14,8, doğrudan yabancı sermayeli şirketlerin satışları yüzde 10,2, doğrudan yabancı sermayeli şirketlerin ihracatı ise yüzde 9 civarında artıyor. Dünya genelinde üretim artışıyla kıyasla dış ticaret ve yabancı sermaye girişleri daha yüksek oranda artıyor. Buradan çıkan sonuç şu: İhracatta meydana gelen Türkiye'deki olumlu gelişmenin sadece AKP'yle ilişkilendirilmesi doğru değil, ithalatı da ilişkilendireceksiniz. Dünyadaki gelişmeleri de ilişkilendireceksiniz. Biz -biraz sonra vakit kalırsa değineceğim- yaklaşık 500 milyar dolar dış ticaret açığı verdik AKP döneminde. Ütüldük, Türk milletini AKP üttürdü. Ne kadar? 500 milyar dolar. Kaç senede? Bu en son açıklanan cari işlemler açığı da dâhil buna, 2003'ün başından buraya kadar geldiğiniz zaman.
MURAT YILDIRIM (Çorum) - Bankaları da söyle!
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) - Bankaları da söylerim. Gel dışarı çıkalım, beraber tartışılım basının önünde biliyorsan. Öyle laf atma!..
Şimdi, AKP Hükûmet Programında cari açık tehlikesi konusunda önemli tedbirler konulmamakla birlikte, ülkenin gelişmesi için en önemli makroekonomik araç ihracat görülüyor. Dengeli bir dış ticaret yapısının oluşturulması ve ithalata bağımlı bir büyüme ve ihracat yapısının değiştirilmesi için yeterince vizyon parti beyannamesinde ve Hükûmet Programında maalesef yer almamış. Cari açığın büyük oranda petrol ve türevlerindeki ithalatın aşırı artışına bağlandığı beyannamede, ara malı üreten sektörlerdeki üretimi destekleyecek tanımlanmış öneriler yeterince yer almamıştır.
2002 yılında 401 milyon dolar olan kâr transferi 2010 yılında 3 milyar dolar dövizi ülkemizden dışarıya çıkarmıştır. Hepimizin bildiği gibi cari açığın ana nedeni dış ticaret açığıdır. Ülkemizde dış ticaret açığı yapısal bir hâl almıştır. İthalatın önemli bir bölümü stratejik ithalattır ve ihracat da maalesef ithalata yüksek oranda bağımlıdır.
2010 ve 2011 yılının ilk yarısında gerçekleşen hızlı büyüme, başta cari açık ve artan özel sektör borçluluğu olmak üzere bazı makro finansal dengesizlikleri yaratmıştır. Harcamaların borçlanarak yapılması, artan cari açığın özellikle kısa vadeli sermaye hareketleriyle finanse edilmesi ekonomide maalesef kırılganlığı artırmıştır. Dış ticaret dengesi iyice bozulmuştur. 2009 yılında yüzde 72,5 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı 2010 yılında yüzde 61,4'e, 2011 yılı Ekim ayında ise, geçmiş on iki aylık toplamlara göre, yüzde 55,4'e gerilemiş, yıllık dış ticaret açığı 107 milyar dolara yükselmiştir. Evet, ihracat ne kadardı? Aşağı yukarı o kadar da dış ticaret açığımız oluyor. 2009 yılında 14 milyar ABD doları olan cari açık, 2010 yılında 47 milyar ABD dolarına, 2011 yılı Eylül ayında, on iki aylık, 77,5 milyar ABD dolarına yükselmiştir. Millî gelirin yüzde 10'ları düzeyindedir. Portföy girişlerinin cari açığı finanse etme oranı 2009 yılında yüzde 1,6 iken 2010 yılında yüzde 34,2'ye yükselmiştir. Eylül ayında, 2011 yılında, girişlerin yıllık cari açığı finanse etme oranı yüzde 25'ler düzeyindedir.
Yüksek cari açık borçlanarak finanse edilmiş ve dış borçlar, özellikle kısa vadeliler artmıştır. 2009 yılında 268 milyar ABD doları olan dış borç stoku, 2010 yılında 289 milyar, 2011 yılında ise 310 milyar ABD dolarına yükselmiştir. 2009 yılında 50 milyar ABD doları olan kısa vadeli dış borç stoku, 2010 yılında 78 milyar, 2011 yılının ilk yarısında 85 milyar, eylül ayında da 85 milyar dolara yükselmiştir. Firmaların mali durumları, kur hareketlerine duyarlılığı artmıştır. 2009 yılında 73,1 milyar dolar olan firmaların açık pozisyonu, 2010 yılında 90,6 milyar dolara, 2011 yılının ilk yarısında 119,3 milyar dolara yükselmiştir. Cari açık sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır. Büyüyen cari açık ekonominin kırılganlığını görünür hâle açık ve net bir şekilde getirmiştir. "Dış açık, cari işlemler dengesi açığı finanse edilebildiği sürece problem değildir." diyen başbakan yardımcıları bu söylediklerinden geri dönmelerine, çark etmelerine rağmen burada iktidar sözcülerinin hâlâ cari açığın finanse edilebildiği sürece -ama sağlam kaynaklardan değil- iyi olduğunu söylemeleri hakikaten ibretle dinlenecek hadiselerdir.
Kısa vadeli sermaye girişlerini caydırmak için haftalık repo faizi olan politika faizini Merkez Bankası indirmiş, gecelik borç alma faiz oranı düşürülmek suretiyle faiz koridoru genişletilmiş, kredi büyümesini sınırlamak için zorunlu karşılıklar artırılmıştır. Şimdi, Türk lirasının değer kaybına rağmen 2011 yılının üçüncü çeyreği sonu itibarıyla cari açıktaki iyileşme, sadece üçüncü çeyrekte biraz daha yavaşlamış gözükmektedir. Kısa vadeli önemli husus, dış borcun çevrilebilmesi ve portföy çıkışlarının engellenmesidir. Önümüzdeki bir yıl içinde ödememiz gereken 135 milyar dolar dış borcumuz vardır, 73 milyar dolara yakın yurt dışı yerleşiklerin portföy yatırım stoku vardır. Orta vadede dış finansmana ve ithalata bağlı büyüme yapımızı değiştirmemiz mutlaka gereklidir. 90-99 yılları arasında yüzde 21 olan tasarruf oranımız 2000-2009 yıllarında yüzde 16'lara gerilemiştir, hedef koyduğunuz 2012 de yüzde 12'ler düzeyindedir. Bunun neresi övünülecek meseledir, bunun neresi takdir edilecek meseledir? Bunun sonunun nereye varacağını orada oturan bürokrat arkadaşlara, sayın bakanlarım, dönüp sorsanız: "Sizi önünde sonunda, hini hacette bizi bunlar çok büyük sıkıntıya sokacak." diyeceklerdir. Başka ileri uzmanlara gitmeye, IMF'le konuşmaya, OECD, G-20 diye çok büyük görüşmeler yaparak bunları millete aksettirmenin bir anlamı yok. Bunlar bilinmeyen şeyler değil. Onlar bizim çalışma arkadaşlarımız, bu işleri bilirler, sorsanız da size aynı notu yazarlar.
Yüksek cari açığa yol açan düşük tasarruf sorunu çözülmedi, enerji ithalatına bağımlılık azaltılmadı. Dokuz yıldır bu sorunları ortadan kaldırmaya yönelik herhangi bir temel yapısal reforma gidilmedi.
Şimdi, ben bir şey söylemek istiyorum. Biraz da espriyle ne yapmak lazım; bağlamak lazım. Geçen, gazeteye bakarken bir iş kadınının bir demecini gördüm, açıklamasını: Duygusal zekâ gerçekten neyi artırıyormuş; yüzde 20 iş verimini artırıyormuş. İhracatçıları duygusal zekâlılardan, ithalatçıları duygusal zekâlı olmayanlardan seçip bu işi biraz götürürsek bu işi biraz daha kolayca çözmüş oluruz.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. Bütçe de hayırlı olsun.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayhan.