| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 28 |
| Tarih: | 10.12.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA SABAHAT ERDOĞAN SARITAŞ (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan da buradayken konuşmama şu soruyla başlamak istiyorum: Bu ülkenin ulaştırma politikaları halkın ihtiyaçları için mi yapılıyor yoksa kamu kurumlarını çökerten, emekçiyi yok sayan, bölgesel adaletsizliği derinleştiren bir anlayışın devamı için mi? Bu soruyu soruyoruz zira yirmi üç yıllık iktidarınızda hava yolundan kara yoluna, kara yolundan demir yollarına, depremlerde internette bant daraltmaya ve son kertede de PTT'ye kadar yaptığınız her şeyi elinize, yüzünüze, cebinize bulaştırdınız. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, PTT yüz seksen dört yıllık birikimiyle bir anlamda bu ülkenin hafızasıdır. Ancak 2013'te anonim şirket statüsüne geçirilmesiyle birlikte kamusal hizmet anlayışı terk edilmiş, kâr-zarar mantığı kutsanmış. Sonuçta hem kurum hem de çalışanlar ağır bir bedelle karşı karşıya kalmış. Bugün PTT'de yaklaşık 38 bin çalışan var ama bu çalışanlar eşit değil. İdari hizmet sözleşmeleri ve on binlerce taşeron işçisi aynı işi yapıyor ancak aralarındaki ücret farkı, sosyal hak farkları ve güvencesizlik çok derin maalesef. Bu parçalı istihdam modeli bir yönetim tercihi değil, bilinçli bir emek sömürüsü politikasıdır. Artan nüfusa ve artan lojistik ihtiyaca rağmen yeni personel alınmamış, mevcut çalışanlar insanlık dışı bir iş yükü altında bırakılmıştır. Buna rağmen yönetim kalkıp kurumun zararını personel fazlalığıyla açıklayabilmektedir maalesef. İşte bu zihniyet bir kamu kurumunu tarihin en ağır bilançosuna sürüklemiştir. Son altı yılda biriken zarar ise 8 milyar TL'yi aşmış durumda. Her yıl daha fazla zarar eden bir kurumun faturası ise yine emekçilere ve halka kesilmiştir. Taşeron işçiler bu çöküşün en ağır bedelini taşıyanlar olmuş yine maalesef. PTT'de 17 bin taşeron işçi yok sayılmakta, kadro talepleri duyulmamakta ve hukuksuz baskılarla her gün rutin bir hâlde bu işçiler terbiye edilmeye çalışılmaktadır. Geçtiğimiz yaz ayında ise Adana'da 325 dağıtım işçisinin esnaf kurye modeline zorlandığı için işten atılması bu politikanın en somut örneğidir. Birçok yerde PTT binasının olmamasını tasarruf tedbirlerine bağlayan Bakanlık Elâzığ'ın Maden ilçesindeki PTT binasının da yokluğunu buna bağlayarak işten çıkmayı kendine yol edinmiş.
Değerli arkadaşlar, Bakanlık demir yolu için ayrılan ödeneği 250,5 milyar TL'den 300,7 milyar TL'ye çıkardığını söylüyor. Bu, önemli bir artış ama Türkiye'nin ihtiyacı bunun çok üzerindedir çünkü bu ülke hâlâ 1950'lerden kalma kara yolu merkezli anlayışa mahkûm bırakılmış durumda. Karayollarına aktarılan devasa kaynaklara rağmen yollar Avrupa'daki kaliteyi yakalayamıyor ve "mega proje" diye açılan yollar birkaç yıl içinde çöküyor, çukurlaşıyor, yamayla ayakta tutulmaya çalışılıyor. Trafik kazalarının büyük çoğunluğu bu kalitesiz, mühendislikten uzak kara yollarında maalesef gerçekleşiyor. Ağır yük taşımacılığının neredeyse tamamının tır ve kamyonlara yüklendiği bir ülkede kara yollarının bozulması da trafik güvenliğinin çökmesi de kaçınılmazdır. Bu araçlar yolları hızla çökertiyor, köprüleri yıpratıyor, iç trafiği de felç ediyor ve binlerce ölümlü kazaya da maalesef zemin hazırlıyor. Demir yolu taşımacılığını güçlendirmek bu ülkenin trafik güvenliği için de ekonomik verimliliği için de ekolojik sürdürülebilirliliği için de zorunluluktur. Bu ülkede insanların canını tır trafiğine, bütçesini de sürekli çöken yolları yeniden yapılanmasına feda etmek zorunda değiliz.
Değerli milletvekilleri, günün sonunda bütçeye baktığımızda PTT emekçisi buna ulaşamıyor, taşeron işçiler buna ulaşamıyor, milyonlarca yurttaş bu bütçeye ulaşamıyor, hasılıkelam aradığımız Ulaştırma Bakanlığına ulaşamıyoruz. Yirmi üç yıldır -sadece şu anda değil- biz bu Bakanlığa ulaşamıyoruz, biz bu nedenle bu bütçeye "hayır" diyoruz çünkü bu bütçeye "evet" demek emekçiye, yoksula ve bölgede adalete sırt çevirmek demek olacağı için biz bu bütçeye "hayır" diyoruz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)