GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:27
Tarih:09.12.2025

İYİ PARTİ GRUBU ADINA UĞUR POYRAZ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Anayasa Mahkemesi üyelerine suç duyurusunda bulunan Yargıtayın, verdiği kararlar yerel mahkemelerde dikkate bile alınmayan Anayasa Mahkemesinin ve yerel mahkemelerin bu cüretinin kaynağı olan Adalet Bakanlığının bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Ankara dışı görmemiş bakanlık bürokratları gibi konuşmayacağım, yazılan her iddianamenin savcılığını üstlenen iktidar mensupları gibi de konuşmayacağım, sanık müdafii gibi hiç konuşmayacağım; milletvekilliğim ya da parti yöneticiliğim de bu konuşmamın çıkış noktası olmayacak.

Hukukçu bir anne babanın evladıyım; yargı, hukuk, adalet, hangisini isterseniz tüm bu mefhumların içine doğdum ve artık hepsinden önemlisi ise 7 yaşında bir çocuk babasıyım. Onu kucağıma aldığım ilk günden beri hayatım onun geleceği etrafında şekilleniyor; emin olun ki milyonlarca babadan da zerre bir farkım yok. Tek şansım bugün sizin gözlerinizin içine bakarak konuşabilmem. Her baba gibi benim de kaygılarım, çok büyük kaygılarım var. Ben evladımı büyütürken siz de karar ve uygulamalarınızla benim kaygılarımı büyüttünüz.

Tanıdığım, bildiğim, arayan, soran herkes adına özetlemem gerekirse hiç kimsenin adaletin tecelli ettiğine ve edeceğine inancı kalmamıştır. Milletvekilliğimi, hukukçuluğumu, tüm sıfatlarımı askıya alarak sıradan bir vatandaş olarak başına atandığınız Bakanlığa, o Bakanlığın sevk ve idare ettiği yargı sistemine, yargı sisteminin yegâne amacı olması gereken adalete ve adaleti sağlamak için uygulanan hukuka, iktidarınıza, karar ve uygulamalarınıza inancım kalmamıştır ve emin olun ki bunun sebebi ben değil, iktidarınızdır Sayın Bakan. Türk yargısı, maalesef, her dönemin muktedirlerine göre kararlarını tesis etmiştir. Önündeki kanun aynıdır ama uygulama iradesi döneme ve güce göre şekillenmiştir. Darbe dönemlerinde, postmodern darbe dönemlerinde yargı vatandaşı değil, statükoyu tercih etmiştir, hatırlayın. 1960'ta, 1980'de, 28 Şubatta yargının istisnalar dışında statüko hilafına verdiği bir karar hatırlıyor musunuz ya da iktidarınızın ilk yıllarında, FETÖ'yle çıkar çatışmanızın olmadığı, fikir, amaç ve eylem birliği içinde olduğunuz dönemde, 15 Temmuz sonrasında uzatmalara doyamadığınız OHAL döneminde, 2018 seçimleri sonrası Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde statüko aleyhine verilen bir karar var mıdır? Her infaz indirimiyle suçu meslek hâline getirenleri saldığınız cezaevlerini gazeteciler, seçilmiş belediye başkanları, milletvekilleri, aydınlar ve iş insanlarıyla doldurdunuz. Tutuklama, kayyum, tedbir ve el koyma artık soruşturmaların âdeta besmelesi oldu.

Sistemde 25.449 hâkim, savcı var ve bunların yaklaşık 22 bini 17-25 Aralıktan sonra mesleğe kabul edilmişlerdir. "Türkiye bir hukuk devletidir." dediğinizde aklıma bu sayılar geliyor Sayın Bakan. Karar, tercih ve uygulamalarla yarattığınız yargı artık milletin güvendiği ve sığındığı değil, korkup kaçtığı bir hâl aldı Sayın Bakan. Millet karakola, savcılığa, mahkemeye araya tanıdık koymadan gidemiyor Sayın Bakan. Hâkimler ve savcıların durumu da farklı değil. Eskiden FETÖ vardı, bir taneydi; şimdi cemaat desen çeşit çeşit, tarikat desen seç, beğen, al. Yer ve yetki teminatı kanundan değil, Anayasa'dan değil, mensubu oldukları bu menfaat ve çıkar gruplarından sağlanıyor. Adliyeler deseniz borsa kurulmuş; üç kuruş maaşla yukarıdan gelen istek ve talepleri yetiştirmeye çalışanlar kendilerine de küçük birer imkân yaratmaya başlamışlar.

Yapılan soruşturmalara gelirsek her soruşturmanın bir iletişim kampanyası var. Yargı, eylem ve kararları için toplumsal meşruiyet alanına ihtiyaç duyuyorsa ortada bir sorun vardır Sayın Bakan. Cezai ehliyetlerinin olup olmadığı bile şüpheli. İktidar ve muhalefet adına kendilerini yetkilendirmiş TV yorumcuları, sözde köşe karalamacıları, sosyal medya kanaat önderleri, hukuktan, mevzuattan kopuk gelişine topa vuruyorlar. Suçu ve suçluyu tanımlıyor, soruşturma yapıyor, delil tartışıyor, ihbar alıyor, ihbar veriyor. Şüphelilerin avukatlarının bile bilmedikleri verileri "İlk kez." diyerek kamuoyuyla paylaşabiliyorlar. Polis, jandarma, teknik takip, istihbarat, İKK, tüm bu imkânlara sahip olan yargı gizli tanıklardan medet umarak dosya düzenleyip tutuklama kararı veriyor.

İktidarla ilgili iddialar deli saçması, muhalefetle ilgili her saçmalık araştırmaya değer ipucu; öyle mi Sayın Bakan? Netameli tüm konularda da stratejik eylem planınız hazır. Yapılmaması gerekenleri hayata geçirmek için devlet aklı, yapılması gerekenleri hayata geçirmemek için de beka; öyle mi Sayın Bakan? Yanlışlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, ihmal, denetimsizlik ortaya çıkıp hayatlar, aileler, canlılar yok olup gidince de iktidar sözcüleriniz başka bir ezberle karşımıza çıkıyor. Neymiş efendim? "Bunu siyasete alet etmeyin."miş. "Depremi etmeyin, yangını etmeyin, zehirlenmeyi etmeyin, kadın cinayetlerini etmeyin, bebek ölümlerini, şehitleri siyasete alet etmeyin." İktidarınız, sözcüleriniz, medyadaki aparatlarınız tepeden tırnağa kadar yargıyı siyasetinize alet edevat ederken biz neden susalım Sayın Bakan? Her soruya "Türkiye bir hukuk devletidir." cevabınız çok hoş ama hukuk devleti 40 kere söyleyince olacak bir mesele değil Sayın Bakan?

Adalet Bakanlığı yaptığınız Türkiye'nin her yerinde irili ufaklı mafyalar, çeteler fink atıyorlar. Yerli ve millîsi mi dersiniz, yurt dışından ithali mi dersiniz, hepsi burada, bu memlekette Sayın Bakan, başlı başına sektör hâline geldiler. Artık dizi ve filmlerde anlatılan mafya içine sızan devlet kalmadı, vurduğu her çatlaktan devlet içine sızmış mafyalar var, artık çiğ köfteci gibi bayilik dağıtan mafyalar var, birbirlerine iş paslayan örgütler var. Yarattığınız yargıya ne verilse bitmiyor Sayın Bakan. Ömer Seyfettin'in o meşhur hikâyesinde "Kolunu verirsen kurtulurdun, kısasa kısas..." Yarattığınız yargıda ise özgürlüğünüz, tasarruflarınız, mal varlığınız, aileniz, diplomanız, tapunuz, her şeyiniz, sevdikleriniz, hepsi yargının kolaylıkla musallat olabileceği açık alanlar hâline geldi Sayın Bakan.

Dünyada, tarihte, parti devleti, otoriterlik, diktatörlük ve benzeri birçok örnek oldu; dikkatimi çeken, sizin girişiminizin ise şöyle bir özelliği var: Siz kurumları, en başta da yargıyı ele geçirmeyi de yanlış anlıyorsunuz. Sizdeki iktidar hissi artık ele geçirme arzusundan değil, nefretten besleniyor; nefretle korkuyu yönetiyorsunuz. Adliyeler sığınacağımız değil, kaçacağımız binalar; kara para avlayan değil, aklayan soruşturmalar; suçluyu kayıran, masumu karalayan dosyalar; hesap soran değil, şahsi hesap gören bir yargı yarattınız Sayın Bakan. Sayın Bakan, toplumun ve ülkenin çöküşü çıkarttığı gürültüyle ve bu gürültüye bağlı toplumda yarattığı infialle değil, adaletin sessizce ölmesiyle başlar. Bugün yargı, milliyetin sığınağı değil, milletin üzerine çöken bir gölgeye dönüştüyse bunun adı "yönetmek" değil, "öldürmektir" Sayın Bakan. Unutmayın, savcılıklar ve mahkemeler korkulan makam ve mekânlara dönüşürse, hakikat yerini fısıltıya bırakır, fısıltının hükmettiği yerdeyse devlet değil, korkunun iktidarı vardır artık. Hukuku eğip bükerek iktidar korunmaz, sadece çürüme hızlanır. Tarih bize şunu öğretir: Suçluyu aklayan yargı önce adım adım suçun ortağı, sonra da suçun ta kendisi olur ve suçla ittifak kuran hiçbir iktidar korktuğu bu çöküşten kaçamaz Sayın Bakan. Bu yüzden de açık söylüyorum: Bugün Türkiye'nin meselesi bir Bakanlığın başarısızlığı değil; hakkın, hukukun, vicdanın sistematik olarak çökertilmesidir. Adalet hukukla yeniden ayağa kalkmadıkça hiçbiriniz ayakta kalamazsınız Sayın Bakan.

Konuşmamda arz ve izaha çalıştığım, Bakanlığınız tarafından da resen dikkate alınacak nedenlerle hukukun ve adaletin sadece cümle içinde kullanıldığı bütçenize büyük Türk milleti adına, hâlâ varlıklarını bildiğim ve güvendiğim bağımsız ve tarafsız yargı mensupları adına, boyun eğdiremediğiniz 1 no.lu barolar adına, iktidarınızda yarattığınız AK PARTİ'ye karşı işlenen suçlardan işlem gören herkes adına "Hayır." diyoruz Sayın Bakan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)