| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 27 |
| Tarih: | 09.12.2025 |
AK PARTİ GRUBU ADINA SEDA GÖREN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri ve bizleri ekranları başında seyreden değerli vatandaşlarımız; AK PARTİ Grubumuz adına Avrupa Birliği Başkanlığı ve Türk Akreditasyon Kurumu bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bütçemizin şimdiden hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Avrupa, çok uzun süredir köklü bir değişim yaşayan uluslararası sistemde birazdan bahsedeceğim sorunun cevabını bulmaya çalıştığı yeni bir sürecin sancılarını yaşıyor. Kendi çekim merkezimizi oluşturup stratejik özerkliğimizi gerçek anlamda yeniden mi sağlayacağız yoksa diğer büyük güçlerin güvenlik, ekonomi ve ticari başlıklarda oyun alanı olup bize yön vermelerini mi izleyeceğiz? Türkiye olarak bizim bu sorulara cevabınız hem Avrupa adına hem kendi adımıza net. Etkin ve kararlı bir dış politika izleyerek stratejik özerkliğini korumaya, hatta yeniden oluşturmaya çalışan Avrupa için ülkemizin menfaatlerini tüm gücümüzle koruyarak anahtar ülke olmaya devam edeceğiz. Size burada yıllardır anlatılan Türkiye'nin AB üyeliğinin organizasyon için dönüştürücü gücünden tekrar bahsetmeyeceğim çünkü bu güç karşı karşıya kalınan sınamalarla her geçen gün önemini geliştirerek artırıyor ve yirmi yıl önceki Türkiye ihtiyacı Avrupa için de artık bambaşka bir ihtiyaca dönmüş durumda.
Değerli milletvekilleri, uluslararası ilişkiler için başlatıcı devlet kavramı tam da Türkiye'nin rolünün evrilmesi gibi evrilmiştir. Artık eskisi gibi, bir kurumu kurmak veya üye olmak değildir başlatıcı devleti olmak, o kurumun canlı bir organizma olarak kalması belki de kurmaktan çok daha önemli hâle gelmiştir. Uluslararası bir kurum olarak zayıf kaldığınız alanlarda ihtiyaç duyduğunuz aktör, üyeniz olan ama oy birliği şantajıyla sizin güçlenmenizin önündeki en büyük engel hatta yük olan bir yönetimden çok daha vazgeçilmezdir. Tabii ki AB Türkiye açısından stratejik bir hedef olma özelliğini korumaktadır. Bazen sığ siyasi tartışmaların eksen kayması bağlamında merkezine koyduğu artık modası geçmiş bir eleştiriye cevap niteliğinde değildir bu söylediğim; bu, Türkiye'nin on yıllardır istikrarla sürdürdüğü ama AK PARTİ iktidarında tüm gereklilikleriyle yerine getirdiği bir hedeftir ve konu artık bizim için üye olmanın stigmatize edildiği bir çerçeveden çıkmış, Avrupa'nın yani yaşadığımız coğrafyanın siyasi, ekonomik ve savunma anlamında küresel bir aktör olarak kalmaya devam etmesi için oynadığımız kilit rolle daha üst bir konuma gelmiştir. Gazze'de yaşanan soykırımın durdurulması için sağlanan ateşkes görüşmelerine, Rusya-Ukrayna savaşındaki ara buluculuk çalışmalarına, Orta Doğu ve Afrika'da yaşanan tüm bölgesel çatışmalara, Kafkasya ve Balkanlara baktığınızda masada ortak ve en önemlisi sözünden emin olunan, dünyada herkesçe güvenilen tek bir aktör görebiliyorsunuz: Türkiye Cumhuriyeti devleti.
Değerli milletvekilleri, Batı Avrupa'nın son yirmi yılda yaşadığı en derin hükûmet krizlerinin olduğu dönemde uluslararası girişimlerin olmazsa olmaz ülkesi olarak küresel dönüşümden etkilenen değil, gerçekleştiren ülkelerden biri olma rolümüzü ve gelişmeleri yönlendirme kabiliyetimizi etkili bir liderlik ve istikrarlı bir yönetimle sürdürüyoruz. Bunun en değerli örneklerinden biri, şahsım için de çok önemli olan köklerimin geldiği Balkan coğrafyasında görülüyor. Her ne kadar geçmişte bazı liderler Batı Balkanlar tanımlamasıyla Türkiye'yi bu alandan dışlamaya çalışsa da tarihî, kültürel ve beşerî bağlarımız bulunan bu coğrafyanın insanı ve yönetimlerinin tarihî olayların sürüklediği akıntıya karşı en güvendiği ve inandığı lider Recep Tayyip Erdoğan olmuştur. Bu sene içerisinde Türkiye dâhil 7 ülkenin katılımıyla oluşturduğumuz Balkan Barış Platformu, bölgesel sorunlara Balkan içi mekanizmalarla çözüm sunmayı hedefleyen, bu ülkeleri diyalog, uzlaşı ve iş birliği temelinde bir araya getiren bir yapı olmuştur. Merkezi İstanbul'da olan altı ayda bir toplanmayı hedefleyen bu platformun tarihî sorunlarla bir araya gelmekte zorlanan devletlerden oluştuğu aşikârdır. Bu birlikteliği kolaylaştıran iki önemli unsur var: Birincisi, Balkanlar Türkiye için diğer Avrupalı devletlerden farklı olarak stratejik değil, kültürel ve insani bağlarla iç içe geçmiş bir öncelik alanıdır. Balkanlardaki istikrarsızlıktan beslenen bazı kesimlerin aksine dürüst diyalog ve düzenli temasla sağlanacak bir barışın, tüm bölgeye ve komşu bölgelere huzur getireceğini bilen bir Türkiye kurmuştur bu platformu. Bölgede en çok güvenilen, sözüne itimat edilen bir liderin, Recep Tayyip Erdoğan'ın lideri olduğu bir Türkiye kurmuştur bu platformu. Başta bahsettiğimiz tarihî, sorunların neredeyse bir akıntı gibi geldiği ve önüne ne katarsa sürükleyip alabora ettiği, geçmişte neredeyse tüm uluslararası kurumların sessiz ve yetkisiz kaldığı bu kaotik düzenin durultacak tek şey bu güçlü liderliktir. İşte tüm bu sebeplerle Türkiye tüm dünyanın diplomasi masasında barışın anahtar ülkesi olmaya devam ederken dünya savunma endüstrisinin standartlarını da belirleyecektir. Diplomasiyle beraber gelecek barışı güçlendirmek için mecburi olan caydırıcı tüm imkân ve kabiliyetleri sadece bazı ülkelerden ibaret olmadığını gösteren rol model ülke Türkiye "dünya 5'ten büyüktür" söylemini gerçek anlamda yaşayarak, yaşatarak devam etmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)