GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:3
Birleşim:76
Tarih:11.04.2025

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; 2026 Yılı Bütçe Kanunu Teklifi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım, Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken aziz vatanımızı bizlere emanet eden atalarımızı, cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ve kahraman şehitlerimizi rahmet ve şükranla anıyorum. Bütçe görüşmelerine başladığımız bugünlerde dünyaya ve bölgemize baktığımızda karşılaştığımız manzara şudur: Dünya âdeta aklını yitirmiş bir cinnet hâlini yaşamaktadır. Dört bir yanda çatışmalar ve savaşlar var. Bu kaosun ortasında duruşumuzun kaynağı bellidir. Türkiye Cumhuriyeti, nevzuhur bir yapılanma, tesadüflerin bir araya getirdiği bir teşkilatlanma değildir. Binlerce yıllık bir aklın, birikimin, Mete Han'dan Atatürk'e uzanan kutlu silsilenin yeryüzündeki sarsılmaz kalesidir. Devlet ebet müddet, millet ebet müddet felsefemizdir. Bugün dünyanın içine düştüğü kaosta insanlık adalet aramaktadır. Tarih tekerrür etmektedir. 20'nci yüzyılda emperyalizme geçit vermeyen milletimiz bugün de bu kaosun ortasında insanlığın ihtiyaç duyduğu yeni aklın, ahlakın, adaletin ve nizamın temsilcisidir. İşte, bu yüzden bu çağa "Türk yüzyılı" "Türkiye Yüzyılı" diyoruz. Akıl, ahlak, adalet yolunda irade ve istikrarla ilerliyoruz çünkü Türk milleti zorlukları aşan, kendi istikbaline yön veren ve nizam kuran kudretin adıdır. Türkiye istikrar içinde, güçlü bir şekilde kendi gündemini yürüten asli bir aktördür. Başka güçlerin sürüklediği hadiselere mahkûm değiliz, kendi gündemimize hâkimiz. Türkiye barışın güvercini, gerektiğinde savaşın kartalıdır. Temel politikamız barıştır. "Yurtta barış, dünyada barış." diyoruz.

Cumhuriyetimizin ilk yüzyılı yeniden doğuş ve var olma asrıydı, yeni yüzyılımız ise şahlanış ve dünyaya nizam verme asrı olacaktır. Bizim nazarımızda siyaset gündelik çıkar avcılığı değil mümkün olanı millet hayrına gerçekleştirme faaliyetidir. Siyasetimizin öznesi insan, nesnesi devlet, cümlesi büyük Türk milletidir. İşte, bu şuurla Cumhurbaşkanlığı Hükûmet sisteminin getirdiği istikrar ve Cumhur İttifakı'nın sarsılmaz iradesi Türkiye'nin siyasi gücüdür. Bu duruş sadece günü kurtarmanın değil nesillerin geleceğini teminat altına almanın mücadelesidir. Aziz Atatürk'ün şu sözleriyle yolumuzu aydınlatıyoruz: "Asla şüphem yoktur ki Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki inkişafıyla atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır." İşte o güneş doğmuştur. Oğuz atamızın ifadesiyle "Gök çadırımız, güneş tuğumuz olsun." diyoruz. İşte bu tarihî sorumlulukla Türk milletinin cebindeki her kuruşunun, emeğinin ve umudunun hakkını savunmak yani bütçe hakkını ifa etmek üzere bir aradayız.

Değerli milletvekilleri, ürettiğinden fazla tüketen, kazandığından fazla harcayan bir ekonomi istikrarsızdır. 2026 yılı bütçemizi zorlu bir ekonomik tablo içinde konuşuyoruz ancak altını çizmek isterim ki Türkiye zorlukları fırsata çevirip sıçramaya dönüştüren bir ülkedir. Ekonomideki hedefimiz nettir, ekonomide istikrarı sağlamak önceliğimizdir. Enflasyonu kalıcı biçimde tek haneye indirmek, üretken yatırımlarla istihdamı büyütmek ve refahı adil paylaşmak istiyoruz. Bu amaçla 2026 yılı bütçesi üç temel üzerine inşa ediliyor: Harcama da disiplin, fiyat istikrarını esas alan enflasyonla mücadele ve sürdürülebilir büyüme.

Öncelikle büyümeye bakalım: Dünya ekonomisi belirsizliklerle doludur; savaşlar, tedarik zincirlerinde yaşanan krizler, enflasyonist baskılar devam etmektedir. Pek çok ülke bu fırtınada sarsılırken Türkiye farklı bir hikâye yazmaktadır. Son beş yıldır kesintisiz büyüyoruz; 2024'te yüzde 3,3 büyüdük, 2025'te yüzde 3,7; 2026'da ise yüzde 3,8 büyüme yolundayız. Türkiye yüksek gelirli ülkeler grubuna adım adım ilerlemektedir. İstihdam potansiyelimizi harekete geçirmek için doğru yoldayız. İşsizlik oranımız son yirmi dokuz aydır tek hanelerdedir. İstihdam 2024'te 988 bin kişi arttı, istihdam oranı 1,2 puan yükseldi. 2025'te iş gücüne katılım nispeti yüzde 53,7 seviyesindedir. İşsizliğin yüzde 8,7'den yüzde 7,8'e gerileyeceğini öngörüyoruz. İhracat ve cari açık verileri de yarınlar için umutlu olmamıza destek oluyor. Dış talepteki zayıflamaya rağmen ihracatçılarımız rekorlar kırmaya devam ederek 270 milyar dolar sınırını aşmıştır. Turizmde dünya 4'üncülüğüne yükselerek 60 milyar doları aşan bir gelir elde ettik. Bu başarıyı sürdürmenin en önemli araçlarından birisi harcama disiplinidir. Bugün küresel borçluluk rekor seviyedeyken Türkiye hem kamu hem de hane halkı borçluluğunda en iyi performans gösteren ülkelerden biridir. Avrupa Birliği tanımlı borçluluk oranımız Avrupa Birliği ortalamasının dörtte 1'i düzeyindedir, bu sağlıklı yapı ekonomimizin en sağlam özelliğinden biridir. Bütçenin üzerinde inşa edildiği üçüncü sütun fiyat istikrarını esas alan dezenflasyondur. Fiyat istikrarı yalnızca ekonomi meselesi değil, toplumsal huzurun ve refahın da şartıdır. Enflasyonla mücadele önceliğimiz olmaya devam ediyor. Yıllık enflasyon 2024'te yüzde 44,4 olarak gerçekleşmişti, 2025'te ise yüzde 30 civarına inmesi hedeflenmektedir. Enflasyon kalıcı bir şekilde tek haneye indirme hedefine daha kararlılıkla sarılmalıyız. Fiyat istikrarı sağlanmadan refahın kalıcı olması mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomik altyapısını büyük ölçüde tamamlamakla birlikte, büyük atılımları ve yapısal reformları gerçekleştireceği bir dönemdedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, 2026 yılı Türkiye ekonomisinde bir reform yılı olacak; sanayiden teknolojiye, tarımdan enerjiye kadar tüm alanlarda büyük bir dönüşüm başlatılacaktır. Bu dönüşüm sadece rakamlarla ölçülmeyecek her bir vatandaşımızın yaşam kalitesini de yükseltecektir. Bunun için emeklilerimizin, çalışanlarımızın, esnafımızın ve çiftçilerimizin alım gücünü artıracak köklü reformlar bir an önce hayata geçirilmelidir. Dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızın refahını artıracak düzenlemeler, emeklilerimizin ve kamu çalışanlarımızın aylıklarında yapılacak iyileştirmeler, esnaf ve çiftçilerimizin BAĞ-KUR prim gün sayısının düşürülmesi, birinci dereceye gelen memurlara 3600 ek gösterge verilmesi ve ev hanımlarına prim desteğiyle emeklilik hakkı tanınması gibi adımlar yerine getirilmesi bakımından önem taşımaktadır.

Değerli milletvekilleri, vergi uygulamalarının son günlerdeki en önemli gündem başlığı 30 büyükşehirde basit usulde vergilendirmenin kaldırılmasıdır. 2026'dan itibaren taksici, dolmuşçu, lokantacı, kuaför, tamirci, kahveci gibi küçük esnafımız basit usulden gerçek usule geçirilecektir. Bu değişiklik esnafımızın omuzlarına mali bir yük ve bürokrasi getirmektedir. Bu geçişle birlikte, esnafımızın gelir vergisi istisnası kalkacak, defter tutma zorunluluğu başlayacak ve her beyannamede verilen damga vergileriyle yeni masraflar ortaya çıkacaktır. Sabah dükkânını besmeleyle açıp akşam şükürle kapatan milletimizin ve devletimizin teminatı olan esnafımızı, bilhassa kırsal kesimde bulunan küçük esnafımızı defter, beyanname, damga vergisi sarmalına bırakmamalıyız. Önerimiz şudur: Bu düzenleme ya iptal edilmeli veya en azından geçiş süreci daha yumuşak ve kademeli hâle getirilmelidir. Gerçek usule geçiş için belirlenen ciro ve diğer hadler günümüz ekonomik şartlarına uygun olarak yükseltilmeli ve esnafımıza bu süreçte destek olunmalıdır.

Muhterem milletvekilleri, cumhuriyet ve demokrasi tarihimizin en hassas ve kritik dönemlerinden birini yaşıyoruz. Terörsüz Türkiye dediğimiz bu süreçte mazisi yaklaşık kırk yılı geçen terör sorununun ülkemiz gündeminden tamamen çıkarılması hedeflenmektedir. Amacımız, millî birlik ve bütünlüğün pekiştirilmesi, kardeşliğimizin ve barışımızın tahkim edilmesi, devletimizin bekasının teminat altına alınması, hukukumuzun, demokrasimizin geliştirilmesi, güçlü, büyük Türkiye'nin inşasıdır. Terörsüz Türkiye siyasi bir manevra değil, devlet aklı ve millet vicdanıyla çizilmiş tarihî, millî ve stratejik bir yöneliştir. Bu yolun pusulası hukuk, demokrasi, adalet, güvenlik ve onurdur. Terörsüz Türkiye, yalnız iç barışımız için değil, aynı zamanda Orta Doğu'da, mavi vatanda, Kıbrıs'ta, Balkanlarda, Kafkasya'da, Orta Asya'da, Afrika'da daha güçlü jeopolitik sağlam duruşun ve istikrarın da şartıdır. Hayat, insanları yoksunlukları ve korkular üzerinden vurur. Türkiye ve Türk milleti onlarca yıl yaratılan suni korkular ve kasti yaşatılan yoksunluklar üzerinden büyük yara aldı. Terörsüz Türkiye'yle tüm korku ve yoksunluk oyunlarına son veriyoruz ve vakit kardeşlik, kenetlenme vaktidir diyoruz. Onlarca yıldır enerjimizi ve en kıymetli varlığımız olan evlatlarımızı yutan bu sarmaldan çıkmak önümüzdeki en büyük ödevdir. Artık günün yöntemleriyle bugünü yönetemeyiz. Beklentimiz, silahların sadece susması değil, tamamen bırakılması ve illegal örgütsel faaliyetlerin sona ermesidir. Bizden sonraki nesillere çatışma kültürü değil, huzur ikliminin miras bırakmakta kararlıyız. Şimdi, geçmişin acılarının üzerini kapatma ve güçlü, huzurlu Türkiye'yi hep birlikte inşa etme vaktindeyiz. Milletçe ödediğimiz ağır bedelleri, yaşadığımız acıları, o karanlık günleri unutmadan bugünü doğru okumak zorundayız. Bu süreçte on binlerce canımızı, beşikteki bebeklerimizi ve evlatlarımızı teröre kurban verdik, şehitler verdik. Sadece canlarımız değil huzurumuz, birliğimiz, ekonomik ve sosyal potansiyelimiz de zarar gördü. "Yetti artık." diyoruz, bu acıları, bu kayıpları bir kırk yıl daha mı yaşayacağız? Bugün yer altı ve yer üstünden fışkıran cevherlerine şahit olduğumuz o bereketli köyler yıllarca terörün gölgesinde ıssızlığa mahkûm edilmişti. Bugün devletimizin sağladığı güven iklimiyle o dağların kaderinin nasıl değiştiğini hep birlikte görüyoruz. Dün korkuyla anılan yerler tenis turnuvalarına, kış sporları festivallerine, rafting şampiyonalarına ev sahipliği yapmaktadır. Terörün yerini hayat, korkunun yerini güven, umut ve coşku almıştır. Şimdi, bu muhteşem iklimi daha da güçlendirmenin, batıdan doğuya yatırım, üretim ve istihdam göçünü bir gönül seferberliği içinde başlatmanın vaktidir.

Muhterem milletvekilleri, terörsüz Türkiye akıl, ahlak ve adaletle, her vatandaşını bağrına basan şefkatiyle, demokrasiyle ve ekonomik gücünün muhteşem atılımıyla yükselen bir ülkedir. Terörsüz Türkiye devlet aklıyla inisiyatifi asla dış aktörlere bırakmayan, demokrasi ve hukuk devletiyle tahkim edilmiş bir millî birlik aşamasıdır. Terörsüz Türkiye yalnız ülkemizde değil bölgesel barışa da katkıdır, içeride başarıya ulaştıkça Suriye ve Irak kapsamında bu ülkelerin bütünlüğü ve bölünmezliği de güçlenecektir. Elbette ki Suriye ve Irak'ta yüreği, aklı, fikri bizden kopmayan, yönünü ve umudunu Türkiye'den asla çevirmeyen bütün soydaşlarımız da huzur bulacaktır. 27 Şubat tarihinde yapılan barış ve demokratik toplum çağrısının ardından yaşanan gelişmeler umutlarımızı artırmıştır. PKK terör örgütünün lağvedilmesi, 11 Temmuzda sembolik de olsa silahların yakılması, 26 Eylülde örgüt elemanlarının ülkemizden ayrılması ve Irak'ın bazı bölgelerinden çekilmesi gibi gelişmeler doğru yolda olduğumuzu göstermektedir ancak sürecin tamamlanması için daha yapılacak işler vardır. Bu süreci kalıcı hâle getirmenin birinci şartı, örgütün tüm unsur ve uzantılarıyla 27 Şubat çağrısına harfiyen uymasıdır. Özellikle Suriye'deki SDG/YPG yapılanmasının da aynı kararlılığı göstermesi, 10 Mart mutabakatına uygun hareket etmesi gerekmektedir. Hatırlatmak isteriz ki sınırımızda ikinci bir İsrail kurulmasına asla tahammülümüz yoktur.

Değerli milletvekilleri, terörsüz Türkiye'ye karşı çıkıp kara propaganda yapanlara Melaye Cizirî şöyle der: "Kötü, çirkin ve arsız olanlar süsle faydalı hâle gelir mi? Ayağı prangalı olanlar hissedemez sevgiyi yürekten." Prangalarını kıran, dünya gücü olma yolunda ilerleyen Türkiye'mize duyduğumuz sevdayı, yüreği, dili, zihni paslı ve prangalı olanlar ve o prangadan sızan kiri ve çirkinliği yaymaya çalışanlar bizi ve milletimizi anlayamazlar.

Değerli milletvekilleri, geçmişteki acılar hepimizin hanesine yazıldı. Bize kalan en kıymetli, emanet, birbirimize duyduğumuz güven, kardeşlik, kaderdaşlık duygusu ve taşıdığımız ortak sorumluluktur. Birlik aynılaşmak değildir, farklılıklarımızı koruyarak aynı hedefe omuz vermektir. Farklı hikâyelerimiz olabilir ancak ortak hikâyelerimiz çok daha fazladır. Geçmişimiz, geleceğimiz, hedeflerimiz ve kaderimiz aynıdır, bütün hikâyelerin üzerinde ve ötesindedir.

Çocuklarımız için kurmak istediğimiz Türkiye'nin ana omurgası birlik, kardeşlik, hukuk, demokrasi, huzur, güven ve dayanışmadır. Birlikte olursak çok daha mutlu ve güçlü oluruz. Türk ile Kürt'ün ortak geleceği ortak geçmişinin anılarıyla, ahlaki ve manevi rabıtasıyla oluşacaktır. Sen, ben, o değil; biz paydasında buluşursak aşılmaz oluruz. Bu duruş şiddetten arınmış meşru siyaset, hukuka sadakat, ortak fayda ve şeffaf süreçle kalıcı olacaktır. Türkiye artık terörün gölgesinde değil, millet ve devlet iradesinin güneşinde yol yürümektedir. Vatan ve bayrak sevgisinde buluşan, bu vatandan soy alıp soy verme bilincine sadık kalan, vatana aidiyetten sapmayan yüreklerimiz aynıdır. Meselemiz siyasi değil, millîdir. Soru nettir: Terör bitsin mi, bitmesin mi? Millî birlik ve kardeşlik cumhuriyetin yeni yüzyılına mühür vursun mu, vurmasın mı?

Aziz milletim, sevgili vatandaşlarımız; bu yüce kürsüden haykırıyorum: Bu milletin evlatları olarak birbirimizin kahrını yutmazsak başkalarının zehrini yutmak zorunda kalırız ve biz bu zehri asla unutmayacağız, güzel vatanımızın güzel insanlarıyla işi kolay kılacağız. Terörsüz Türkiye'yi, terörsüz bölgeyi inşa edeceğiz. Tüm engellemelere ve karşı duruşlara rağmen bu hedefi gerçekleştirmeye kararlıyız, yeminliyiz. Türkiye'yi büyüteceğiz, iç cephemizi kuvvetlendireceğiz, kardeşliğimizi pekiştireceğiz, hukukumuzu, demokrasimizi daha da geliştireceğiz. Adımız bir, anımız bir, acımız bir. Biz büyük bir aileyiz; kuzeyden güneye, doğudan batıya tek bilek, tek yürek biz Türkiye'yiz diyoruz. Millî birlik ve beraberliğimizi sağlam tuttukça, iç huzur ve kardeşlik ortamını el birliğiyle savundukça hiçbir güç Türkiye'ye diz çöktüremeyecektir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye doğu ile batının, kuzey ile güneyin, mazlum ile zalimin, hak ile batılın kavşak noktasındadır. Bugün Türk dış politikası Ankara merkezli, şahsiyetli, millî ve tam bağımsız bir karakter arz etmektedir. Bir hayati konumuz denizlerdeki vatanımız mavi vatandır. Unutulmasın ki Ege'de oldubittiye, Akdeniz'de gasp siyasetine asla geçit vermeyeceğiz. Ege ve Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi Antalya Körfezi'ne hapsetmeye çalıştılar, Sevr'in denizlerdeki versiyonu olan haritaları önümüze koydular ancak karşılarında Türk donanmasının sarsılmaz provasını buldular.

Ve Kıbrıs; Kıbrıs bizim için diplomatik bir sorun değil millî bir davadır. Unutulmasın ki Kıbrıs Türkü yalnız değildir, Türkiye varsa umut da vardır, güç de vardır. Kıbrıs'ta çözümün adı bellidir, egemen eşitliğe dayalı, iki bağımsız devlet, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin tanınması ve Türk dünyasının ve İslam âleminin boynunun borcudur.

Gözümüzü biraz daha doğuya çevirdiğimizde yüreğimizi ferahlatan bir tabloyla karşı karşıyayız; Türk Devletleri Teşkilatıdır bu tablo. Türk Devletleri Teşkilatı gün geçtikçe kurumsal yapısını güçlendirmekte, organizasyon kabiliyetini artırmaktadır. Dün hayalini kurduğumuz birliktelik bugün ete kemiğe bürünmüştür.

Sayın milletvekilleri, dünyadaki yangınlara sırtımızı dönemeyiz. Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna savaşı sürerken Türkiye barışın teminatı olmuştur. Güneyimizde ise İsrail'in uyguladığı devlet terörü dünyada kara bir lekedir. Batı dünyası bu soykırımı izlerken üç maymunu oynamaya devam etmektedir.

Türk dış politikasında yeni ve güçlü bir paradigmaya da ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bu hâli 3 sütun üzerine inşa ediyoruz. Bunlar Kudüs paktı, "TRÇ" başlığında saydığınız Türkiye, Rusya ve Çin iş birliği ve ABD ve Batı'yla dengeli ilişkiler. Birincisi sütunumuz Kudüs paktıdır. Kudüs eksenli bölgesel barış ve güvenlik mimarisi sadece Filistin-İsrail hattında kalıcı ateşkesi değil, bölgenin bir huzur kuşağına dönüşmesini hedeflemektedir. İkinci sütunumuz TRÇ yani Türkiye, Rusya, Çin iş birliği ve ittifakıdır. TRÇ bir askerî blok olmayıp enerji, lojistik, sanayi, teknoloji eksenlerinde somut çıktılar üretmeyi hedefleyen katmanlı bir ortaklıktır; bir eksen kayması değil eksen tahkimidir. Üçüncü sütunumuz ABD ve Batı'yla dengeli ilişkiler, çift başlı Selçuklu Kartalı'ndan ilham alan bir kavrayışla hem doğuya hem batıya elimizi uzatıyor, her iki yöne başımızı ve bakışımızı çeviriyoruz.

Değerli milletvekilleri, tarihin ve mantığın emri üzerine dış politikada, Türkiye jeopolitiği ve stratejik bir akılla hareket ediyoruz. Ne doğudan vazgeçeriz ne batıdan koparız, vazgeçmeyeceğimiz tek gerçek Türkiye'nin ahdî hakları, güvenliği ve refahıdır. Türkiye artık, masada kendisine dayatılanı imzalayan değil sahadaki gücüyle masayı kuran bir ülkedir.

Kıymetli milletvekilleri, Türkiye'nin en önemli başlıklarından biri de eğitimdir ve bilhassa, mesleki ve teknik eğitimdir. Bizim inancımızda ve kültürümüzde demiri döven, çeliğe su veren, motora can veren usta, en az o motoru tasarlayan mühendis kadar kıymetlidir, baş tacıdır. Eğer tulum giymekten, tornavida tutmaktan, kod yazmaktan imtina eden bir nesil yetiştirirsek tasarladığımız teknolojiyi üretecek el bulamayız. Mesleki eğitim, sanayi bölgelerinin içine, fabrikaların kalbine taşınmalıdır; diplomasını alan gencimiz, iş arayan değil işi hazır olan, kolunda altın bileziği, yüreği vatan sevgisiyle dolu birer nefer olmalıdır. Meslek liselerimiz pandemi döneminde, Türkiye'nin gelecek lokomotifi olabileceğini başarıyla ispatladı. Başka ülkeler, maske, dezenfektan, eldiven gibi malzemeleri bulamayıp birbirinden gasbederken bizim meslek liseli evlatlarımız, ürettikleri ürünlerin devletin vatandaşına ücretsiz ulaştırmasını sağladı. Meslek liselilerimiz Türkiye Yüzyılı'nın sanayi akıncılarıdır. Ancak gerçekçi olmalıyız; bugün aileler evlatlarının öncelikle Anadolu lisesi veya fen liselerine gitmesini arzu ediyor. İşte bu yüzden meslek liselerimizi birer cazibe merkezi hâline getirerek aileleri de özendirecek bir konuma getirmeliyiz. Meslek liselerine yönelik yapılacak altyapı yatırımları, iş bulma, sosyal güvenlik, staj imkânlarını genişletme, tatmin edici maaş ve sosyal prestij kazandırma revizyonu sayesinde aileler evlatlarının meslek lisesine gittiğini mahcubiyetle değil, gururla söyleyeceklerdir. Bu çerçevede eğitim programları meslek standartlarına, sanayinin ve diğer sektörlerin ihtiyaçlarına dayalı olarak yeniden düzenlenmelidir. Güçlü devlet üreten devlettir, üreten devletin temeliyse nitelikli mesleki eğitimdir. Türk gençliğinin elindeki hünerini Türkiye'nin küresel gücüne dönüştürecek her adımın yanındayız.

Sayın milletvekilleri, Türk milleti tarih boyunca hamlelerini birbirine ekleyerek büyütmeyi, her hamleyi yeni bir sıçramaya çevirmeyi bilmiştir. Kudretimiz tarihimizden gelen öz güvende, emek ve disiplinimizde, bilgelik ve sebatımızda saklıdır. Yeni yüzyıla vurulacak mühür akılla, emekle ve ortak iradeyle vurulacaktır. Köklerden gelen ilkelerle yolumuzu aydınlatıyoruz. Oğuz Ata'nın Kızılelma'sını, Orhun Yazıtları'nın töresini, Siyasetname'nin liyakatini, Kutadgu Bilig'in bilgeliğini, Hoca Ahmet Yesevi'nin hikmetini, Hacı Bektaş ve Yunus Emre'nin gönül dilini, Ahmedi Hani ve Melaye Ciziri'yle kadim kardeşliğimizi mayalayan nefesleri irfan rehberlerimiz olarak görüyoruz. Ahmedi Hani şöyle der: "Aşık ile heves sahibi arasında fark vardır; heves sahibi çıkarcıdır, aşıklarsa fedakârdır." Bizler bu aziz vatanın ve Türkiye Yüzyılı'nın fedakâr, azimli ve kararlı aşıklarıyız. Bizim ışığımız Yusuf Has Hacib'in "Akıl bir meşaledir; kör için göz, ölü vücut için can, dilsiz için sözdür." diyen ferasetidir. Bizim pusulamız Yunus Emre'nin "Yaradılanı severiz Yaradan'dan ötürü." diyen engin hoşgörüsü, Hacı Bektaş Veli'nin "İncinsen de incitme." diyen asaletidir. İnanıyoruz ki bu bütçe Türkiye Yüzyılı hedeflerine giden yolda güçlü bir adım olacaktır.

Konuşmama son verirken Milliyetçi Hareket Partisi olarak 2026 yılı bütçesine olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, bütçenin milletimiz için hayırlı olmasını diliyor, muhterem heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)