GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:22
Tarih:26.11.2025

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Suriye'de yaşanan katliamlar artık gerçekten görmezden gelinemeyecek boyutları çoktan aştı. Oradaki feryat figanlar bütün yüreklere ulaşmış durumda. Humus'ta, Süveyda'da, Latakia'da barışçıl göstericiler, hak talep eden siviller ne yazık ki hem silahlı paramiliter gruplar tarafından hem de orada bulunan güçler tarafından hedef alınıyorlar. Latakia'da Alevilerin düzenlediği barışçıl gösterilere güvenlik güçlerinin müdahalesi ve silahlı grupların provokatif saldırılarına insan hakları ihlali ya da şiddet demenin kendisi meseleyi çok basitleştirmek olur. Aslında bütün bu saldırılar bölgesel barışı baltalayan sistematik bir şiddet dalgasının devamı durumundadır. Demokratik özerk yönetimin vurguladığı gibi bu saldırılar toplumsal barışı parçalamayı, halklar arasına nefret ve çatışmayı körüklemeyi amaçlamaktadır. Barışçıl göstericiler korkutuluyor, tehdit ediliyor, öldürülüyor, kaçırılıyor ve ne yazık ki evleri, arsaları, malları da yağmalanıyor. Bütün bunlar elbette kabul edilemez. Bu saldırıları, sadece protestocuları değil, aslında bölgenin bütününün barış ve demokrasi arayışına yönelik saldırılar olarak ele almamız gerekiyor. Biz buradan, Meclisten bir kez daha çağrı yapmak istiyoruz: Türkiye Cumhuriyeti devleti ve bu Meclisin hızlı bir şekilde sınır ötesi politikalarına daha etkin ve barışçıl bir eksende müdahil olması gerekiyor. Suriye'de sivillere yönelik şiddetin durdurulması için hem diplomatik hem de siyasi bütün araçların hızla devreye konulması gerekiyor. Suriye'deki gerginliğin bütün bölgeyi tehdit eden bir gerginlik olduğunu ve bunun aslında Suriye'de barışını, demokrasisini, istikrarını arayan bütün halkları tehdit ettiğini de görmemiz gerekiyor. Barış dili ve diyalogla 10 Mart mutabakatının esas alınmasının demokratik Suriye Cumhuriyeti'nin inşası, halkların güvenliği ve bölge barışı için de tek çıkış olduğunun altını çizmek gerekiyor. DEM PARTİ olarak, Türkiye'yi ve Meclisi, uluslararası kurumları derhâl harekete geçmeye, sivillerin güvenliğini ve haklarını korumaya, barışçıl ve demokratik çözüm yollarını güçlendirmeye davet ediyoruz.

Sayın Başkan, sayın vekiller; her geçen gün cezaevlerindeki hak ihlalleri katmerlenerek artıyor. Burada sürekli siyasi mahpusların yaşadığı hak ihlallerini gündeme getirmeye çalışıyoruz. Konya Ereğli Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevinde yaklaşık 80 siyasi mahpus bulunuyor ve bunlardan birisi olan Ayhan Kavak bir mektupla yaşadıkları sorunları tarafımıza iletti. Ne diyor biliyor musunuz, aktarmak istiyorum: Bulundukları koridorlar dışında birbirlerini görmelerine, ortak faaliyetlere müsaade edilmiyor. Tam bir tecrit durumu söz konusu. Ne bir kurs var ne bir atölye. Tekli ve 3'lü odalarda kalıyorlar. Hiçbirinin kendine ait havalandırması yok. Normalde gün boyu havalandırmaya çıkabilmeleri gerekirken günde sadece bir buçuk saat çıkıyorlar, gökyüzünü sadece günde bir buçuk saat görebiliyorlar, o da eğer görebiliyorlarsa. Pencerelerde demirlikler var ama bununla da yetinmiyor cezaevi idareleri, ayrıca demir parmaklıkların üzerine ağ gibi teller çevirmişler ve mahpusların nefes dahi almasını engellemeye çalışıyorlar. Gardiyanlar son derece provokatif tavırlar sergiliyor. Sürekli keyfî arama yapılıyor, aramalarda eşyalarına el konuluyor, yerlere atılıyor ve dağıtılıyor.

İdare ve gözlem kurullarını her gün anlatıyoruz. Burada infazı dolduğu hâlde insanlara pişmanlık dayatıp koşullu salıverme tarihi gelen mahpusların tahliyeleri engelleniyor. ATK raporuna rağmen ağır hasta mahpuslar tahliye edilmiyor. Bunlardan birisi Emin Gurban, ağırlaştırılmış müebbet hapis mahpusu ve AİHM kararı var biliyorsunuz, Gurban kararı var ama buna rağmen ölünceye kadar infaz diye bir hüküm olduğu için infaz hukukunda cezaevinden hasta olmasına rağmen çıkamıyor. Buradan bir kez daha söyleyelim: Ağırlaştırılmış müebbet hapis rejimine karşı umut hakkını, umut ilkesini sonuna kadar savunuyoruz. Türkiye bu konuda, biliyorsunuz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararı nedeniyle, AİHS 3'üncü maddenin ihlali gerekçesiyle de Bakanlar Komitesinin denetimi altında yani aslında Türkiye her gün AİHS 3'üncü maddesindeki işkence ve kötü muamele yasağını sistematik bir şekilde ihlal ediyor. Buradan bir kez daha çağrı yapıyoruz: Derhâl bu yanlıştan vazgeçiniz ve yaşam hakkını, özgürlük hakkını sağlayan bir düzenlemeyi hem Meclise hem de kamuoyuna getiriniz diyoruz.

Şimdi, bir diğer mesele, yine, raporda geçtiği için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun tamamlayın

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Şimdi, Ereğli Cezaevi özellikle Konya Şehir Hastanesine çok uzak, iki saat yol sürüyor ve bütün bu yol boyunca da özellikle jandarmanın da kötü muamelesine maruz kaldıklarını ifade etmişler. Hastaneye eriştiklerinde ultrason randevusu bir yıl sonra, ultrason çekildikten sonra doktor muayenesi beş ay sonra yani mahpusların sağlığa erişim hakkı da sistematik bir şekilde ihlal ediliyor.

Bakın, Mehmet Sait Yıldırım İzmir 1 no.lu F Tipi Kapalı Cezaevinde kalıyor. Tam otuz bir yıldır mahpus, 73 yaşında, KOAH hastası, boyun fıtığı var, kalp rahatsızlığı var. Dün idari gözlem kurulu da çıktı ve idari gözlem kurulu ikinci defa, tam ikinci defa yeniden infazını yaktı. Ne zamana? 2026'nın sekizinci ayına gün verdi. Buradan soruyoruz Adalet Bakanlığına: İdari gözlem kurullarına sözünüz mü geçmiyor, mevzuatınız mı yeterli değil, süreci mi bilmiyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Tamamlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - "İnsanların yaşam hakkını, özgürlük hakkını neden sistematik bir şekilde ihlal ediyorsunuz?" sorusunu burada Meclisten, Genel Kuruldan da sormak istiyorum. Artık cezaevlerinin cezaevi olmaktan çıkıp eza evine döndüğünü, idari gözlem kurullarının düşman ceza hukuku psikolojisiyle, bakış açısıyla hareket ettiğini ve infazı dolan mahpusları sistematik bir şekilde infazlarını yakarak cezaevinde tuttuklarını iyi biliyoruz. Bunun sonucunda insanların yaşam hakkı dâhil sağlıkları, yaşamları, özgürlükleri gidiyor. Buradan bir kez daha Adalet Bakanlığına ve Hükûmete çağrı yapıyoruz: Bu yanlıştan dönün, insanların özgürlüklerini pişmanlık gibi meselelerle ya da başka keyfî gerekçelerle daha fazla ertelemeyin, ötelemeyin.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.